Hikaye Örnekleri

BİR SAATLİK TELÂKİ-MUSTAFA KUTLU

Bu hikâyede yazar; Anadolu’daki köy, kasaba, şehir insanının günlük hayatındaki beklenti ve hayal kırıklıklarını mekân olarak seçtiği tren istasyonunda dile getirmiştir. Mustafa Kutlu, Bir Saatlik Telâki ’de tren istasyonunda geçen bir saatlik zamanı, lirik bir anlatımla ancak gerçekçi bir bakış açısıyla ve canlı tasvirlerle yansıtmıştır. Yazar; okuduğunuz metinde roman, hikâye gibi türlerde kişilerin içinden geçenlerin doğrudan aktarıldığı iç konuşma tekniğinden yararlanmıştır.

             BİR SAATLİK TELÂKİ

       Serin karanlıkta uzun zaman nefesimi tuttum, bekledim. Sessizlik vardı, derin koyu bir sessizlik. Yalnız arada iki üç yağmur damlası düşüyordu, o kadar. Saçaklardan birinin altında, dizlerim karnıma çekili, pardesüme gömülmüş duruyordum…
       Raylar sakin, çelik şeritlerini uzatmış, yağmurdan cilâlı pırıl pırıldılar. Işıklar elektrik direklerinin ucunda titrek kımıltılarla uzaklara kadar gidiyorlar. Arasıra bir düdük sesi ve alaca bir buhar görünüp kayboluyor. Uzaklardan gelen bir koku-belki de leylâk- ıslak ıslak yayılıyor.
       Tren istasyona gelmiştir. Yolcular, uykulu gözleriyle inerler. Hava sakin ve serindir. Bavullarıyle, çantalarıyle giderler. Yalnız oldu mu bir otel odası düşünürler. Kış günleri trenler sıcak olur, çekilmez. Baharda serinleşir, tenhalaşır.
       Karşı gelen birini kucaklamadım. Beni hiç yolcu etmediler, ama anlarım. Üç kişi olmalı fazla değil. Biri annem, öbürleri ortadan. Ellerini öpmeliyim, alnımdan öpmeliler. Bu arada bir tuzlu damla süzülmeli yanaklarımdan, çenemde durmalı, yahut burnumun ucunda durmalı, düşmemeli. Ama işte dedim ya, benim hiç karşılayanım olmadı.
       Bir kişi olsaydı, karım olurdu. Elinde buruşuk bir mendil, bir tek karanfil, aceleci ürkek beklerdi. Uzaktan görmesine bayılırım. Koşup gelmezdi, gösterişten hoşlanmazdı. Gözleriyle kucaklardı beni, kimse duymazdı. Omuzundan tutardım, çenesinden öperdim. Evimize doğru giderdik. Yağmur belki yağardı, belki yağmazdı. Yolda hiç konuşmazdık, bundan eminim. Yanımda, yapyakınımda giderdi, bir de elimi tutardı usulcana.
       Eğer tren gidiyorsa benim için, o zaman geride dururdum, ta geride. Şapkamı gözüme çekerdim, yine de tanırlardı. Bu kalabalık beni sıkardı, yalnızdım. Askerlere bakardım, tezkereci askerlere. Bir de gurbetçilere bakardım. Kalabalıkta bir çocuk bindirirdim pencereden, babası sağol derdi. Bir mahkûm getirirlerdi uzak dağ köylerinden. İpince, dal gibi bir oğlan. Jandarmalar ona acırdı, ben de acırdım…
       Kimseyi uğurlamadım. Bir tek babam gitti, bir daha gelmedi. Çocuktum, farkında olmadım. Çok hasta imiş bilmiyorum. Aklıma sadece kolundan tuttukları geliyor…
       İstasyonlarda dolaşmak, trenlerin gelip gitmelerine bakmak, bana neden iş oldu bilmem. Kalabalık desen, çarşı pazar dolu ama, yine istasyondaki kalabalık başka herhalde.
       Bana öyle geliyor ki, istasyonda kucaklaşan insanlar daha bir yakın oluyor birbirine. El öpmeler, ağlamalar, nadiren sahte oluyor. İnsanlar birbirine yaklaşıp, birbirinden uzaklaşıyorlar. Birbirini anlamak orada mümkün, son söz orada söyleniyor. Boğazda düğümlenen şeyler tren kalksa da ardından bağırılıyor, yahut gözlere dolup usul usul boşalıyor. Yolcu artık gidiyor, bir daha görmemek doluyor insanın içine.
       Ben ayrılıyorken, darağacına gidiyormuşçasına bir duygu kaplar. Her şeye derin bir bağlılık, hayret ve sevgi ile bakarım. Hiçbir şeyi kaçırmam. Taş duvarda delik açmış serçenin yuvasını o zaman görürüm. Tellere takılmış bir uçurtma kuyruğu o zaman gözüme ilişir. Güneşe, ağaçlara, insanlara bir daha, bir daha bakarım. Ama sonradan bunların hiçbirini hatırlayamam. Bir sürü ipe sapa gelmez şeyler hatırlarım da bunları hatırlayamam. İnsan sevdiklerinin yüzünü hatırlayamıyor…
       Sığındığım yerden çıkıyorum. Su birikintileri arasından bir ay parlıyor, elektrik ışıkları ile birleşip sararıyor.
       Tren binbir homurtu ile gelip geçiyor. Vagon pencerelerinde bir asker yüzü arıyorum, el sallayacağım. Sadece yeni binenler kaybolan istasyona son bakışlarını yolluyorlar, kaybolan son parçayı iyice seçmeye çalışıyorlar. Sonra homurtu azalıyor. Tiktakların gürültüsünün bittiği yerden inceden bir düdük sesi kopuyor, kesik kesik yayılıyor. İstasyondan ayrılanlar bu düdük sesi ile irkilip gidenleri bir daha hatırlıyorlar…
       Tren gittikten sonra istasyonda hiç kalmadınız ise bir seferlik kalın. Vakit gece yarısını geçmiş olsun, herkes dağılsın. Satıcılar paketlerini toplayıp gitsinler. Her şey yerini bekçi düdüklerine bıraksın. Siz de sevdiğiniz birini uğurlamış olun, belki de ardından ağlamış olun. Yağmur yağmış, her yer ıslanmış olsa bile, yine oturacak bir yer bulun…
       (…)
       Karanlıkta bir gece kuşu öter, yahut bir cırcır böceği. Alır sizi uzaklara götürür. Birden çocukluğunuzu hatırlarsınız. Şerit gözünüzün önünden ağır aksak geçer. Her şeyi bir bir hatırlarsınız. Bir daha yaşarsınız yeni baştan. Başka zaman yıldırım hızı ile düşündükleriniz yavaş yavaş gelirler, sizi içlerine alırlar, sararlar. Vakit geçer farkında olmazsınız.
       (…)
       İstasyonlar birer kapalı kutudur. İçlerinde çok şey vardır bilinmez. Orada herkes bir şeyler bırakır gider. Orada bir devir kapanır, bir devir açılır habersiz.. Her tren hasretler, arzular yüklenir gider. Başka diyarlardan biraz sevinç, biraz aydınlık alır gider. Yığın, yığın duygular sıralanır, birikir. Üzerinden geçip giden zaman ancak istasyonlarda durur. Bir saatlik telâki yapar…
       Bir saatlik telâki…

Mustafa KUTLU
Ortadaki Adam

Metindeki bazı sözcüklerin anlamları:
alaca
: Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala.

diyar : Ülke, yurt.
telâki : Buluşma, kavuşma.
tezkere : Askerlik görevinin bittiğini bildiren belge.

       Bu hikâyede yazar; Anadolu’daki köy, kasaba, şehir insanının günlük hayatındaki beklenti ve hayal kırıklıklarını mekân olarak seçtiği tren istasyonunda dile getirmiştir. Mustafa Kutlu, Bir Saatlik Telâki ’de tren istasyonunda geçen bir saatlik zamanı, lirik bir anlatımla ancak gerçekçi bir bakış açısıyla ve canlı tasvirlerle yansıtmıştır. Yazar; okuduğunuz metinde roman, hikâye gibi türlerde kişilerin içinden geçenlerin doğrudan aktarıldığı iç konuşma tekniğinden yararlanmıştır.

       Mustafa Kutlu’nun Bir Saatlik Telâki adlı eserinin de bulunduğu ilk hikâye kitabı olan Ortadaki Adam ’da toplumsal değişme, çarpık şehirleşme, göç gibi temalar yer almaktadır. Bu hikâyelerde bireysel ve toplumsal durumlar birbirini doğurarak iç içe geçmiştir. Mustafa Kutlu, kaleme aldığı hikâyelerinde geçmiş kültüre, İslam’a, tasavvufa, erdeme ve insanın kendi iç dünyasına yer vermiştir. İslami duyarlılık onun hikâyelerinde estetiğe bürünmüştür. Anlatımı sade ve samimidir. Mustafa Kutlu, eserlerinde kullandığı teknikler ve geliştirdiği hikâye tarzıyla son dönem Türk hikâyeciliğinin önemli isimlerinden biri olmuştur.

bir saatlik telaki-mustafa kutlu indir.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap