Genel

Okumak-Nurullah Ataç

Bu metinde yazar, insanların özgür düşünebilmesinde okumanın rolünü ve yaşamdaki yerini ele almıştır. Yazarın kendine özgü düşüncelerini fazla derine inmeden, okurla konuşuyormuş gibi anlattığı bu metin, sohbet türünde yazılmış bir metindir.

Sohbet yazısı:

       OKUMAK

       Okumak tutkusu giderek bir bönlük veriyor kişiye. Samuel Butler: “Büyük baskı makineleri çıkalı beri, basılı kâğıt üzerinde gördüklerimizin de yalan olabileceğini öğrendik, kitapların her dediğine doğrudur diye bakmaktan kurtulduk.” gibi bir şeyler söylüyor ama pek inanmayın. Bir katlı değildir ki kişi oğlu! Yalnız usu, doğruyu seçen usu yoktur ki! Bütün o yalanlar, başka bildiklerimizle, duyup öğrendiklerimizle karşılaştırıp ne olduklarını iyice anladığımız o yalanlar gene de içimize işliyor, düşüncemizin mayasına karışıyor. Kanmıyoruz, kanmadık diye kendimizi avutuyoruz ya, gene de kanmıştan beter oluyoruz.
       (…)
        Eskiden özgür bir okur olduğumu sanırdım. Çok okunan kitaplardan kaçınırdım: “Başkaları neyi okursa ben de onu mu okuyacağım? Çokluk denilen sürüye mi katılacağım? Ben, Stendhal’in söylediği mutlu azlık’tanını, günün geçici kitaplarına mı bakarım?” derdim. Sonradan anladım. (…) Okuyanlar, okumak tutkusunu çekenler ister çokluğa, ister azlığa katılsınlar, bir sürü olmaktan, başkalarının dediğine kapılmaktan kurtulamazlar.
       (…)
       Yakınıyorum sanmayın, biliyorum ki bana yol gösterenler, eş dosttan birkaç kişinin salığı ile, yahut salt rastlamanın yardımıyla seçtiğim eleştirmeciler beni aldatmadılar; onların sözlerini dinleyerek okuduğum kitaplar, çokluğa uyarak okuyabildiklerimden daha sağlam, daha dayanıklı kitaplardı. Ama şimdi anlıyorum ki sağlam olmaları, dayanıklı olmaları özgürlüğümü büsbütün elimden aldı. Kurtulmak kolay mı onlardan? Adları çok duyulduğu için kitapları da çok okunan bir Maeterlinck’ten, bir Bourget’den, bir Shaw’dan kurtulmak kolaydır; çabucak geçer, unutulur onlar. Ama bir yol Montaigne’e, Voltaire’e, Stendhal’e vuruldunuz mu, üzerinizdeki etkileri ömrünüz boyunca sürer gider. Geçici olanla oyalanmak, seveceğiniz yazarları günün yargılarına göre seçmek acaba daha iyi değil mi?
       Gülerim okumayı seven kişinin özgürlük dileğine!… Niçin okuyor, bir düşünsün! Kitapların kurduğu bir uygarlık, medeniyet içinde yaşıyoruz da onun için okuyor. Ta çocukluğundan beri kendisine okumanın iyi olduğunu, kişinin ancak okuyarak yükseleceğini söylemişler, kendisine birtakım önyargılar aşılamışlar, hepsine inanmış da onun için okuyor. Kendi mi seçiyor okuduklarını? Şaşarım öyle sanıyorsa! Kaç kitap okuyabilmiştir bütün ömründe? Okusun okusun da üç dört bin kitap okusun! O da ancak büyük okuyucuların, şu geceli gündüzlü başlarını kitaptan kaldırmıyanların harcıdır, çoğumuz üç dört yüzü geçemeyiz. Oysaki kişi oğlunun şimdiye kadar yazdığı kitaplar elbette milyarları aşmıştır. Milyarlar karşısında üç dört yüzün, üç dört binin ne sözü olur ki? Bütün kitapları okumamış olan bir kimse de seçtiklerini özgür olarak seçtiğini söyleyebilir mi?
       (…)
       Özgürüz, özgürüz ya, doğrusunu isterseniz ancak birbirimizi kandırmakta, birbirimize kanmakta, en ileri gelenimiz de kendimizi kandırmakta özgürüz.
       Unutmayalım ki okumak, çoğu, bizi yaşadığımız günlerden uzaklaştırıp geçmiş özlemiyle kıvrandırır. Elimizdeki kitapların çoğu, o günden güne yükselen dağın en büyük kısmı dünden, geçmişten kalmıştır da onun için. Doğrudur, bizi geçmiş yetiştirmiştir; bugünün kişisi ne yapabiliyorsa onda babalarının, dedelerinin de bir payı vardır. Geçmişi az çok bilmezsek bugünün büyüklerini de anlayamayız. Doğrudur bütün bunlar, doğrudur ama ancak inceden inceye düşünülünce doğrudur; yoksa geçmişin kitaplarında, ilk bakışta, bir anlayışsızlık, bir gerilik görürüz. Bizim bugün her yapabildiğimizde payları olan babalarımız, dedelerimiz yok mu, bizim bugün neler yapabildiğimizi duysalar, hiç şüpheniz olmasın, inanmazlar, bizim uçaklarımızı kendi masallarındaki uçan halılar gibi birer yalan diye dinlerler. Eski kitaplar, bizim bugün yapabildiklerimizi hazırlamış oldukları söylenen yazarların kitapları, birçok şeylerin, bizim bugün gerçekleştirdiğimiz birçok şeylerin, hiçbir çağda olamıyacağını söyliyen sayfalarla doludur. Neden doğrusunu söylemeyelim? Bugünkü acunun kişileriyle karşılaştırılınca, İlk Çağ’ın, Orta Çağ’ın, daha dünün en büyük bilginleri, feylesofları bilgisiz birer çocuk gibi gözükürler. Güneşin gördüğümüz kadar değil, belki koca bir sini kadar büyük olduğunu söyleyen o yüce İlk Çağ bilgin feylesofuna, önce, gülmemek elimizde midir? Değerini, gerçekten yüce olduğunu, sınırları ne denli genişlettiğini sonradan, uzun uzun düşündükten sonra anlıyoruz. Geçmişi öğrenmemiz gerektir, geçmişi öğrenmeden bugünü de anlıyamayız… Orası öyle, öyle ama geçmişin kitaplarına çok dalınca da günümüzü anlamaz oluyoruz, çevremizde olup bitenlere bir türlü düş diye bakmağa kalkıyoruz. Geçmişteki kişilerin şimdi yanlış oldukları anlaşılan düşünceleri bizi avlayıveriyor… Biraz da kapatalım o geçmişten kalan kitapları. Koca bir dağ olan o basılı, yahut elle yazılmış kâğıt yığınını biraz küçültelim. Yakalım demiyorum, öylesine yaban değilim, ama bizi ezmesine de pek bırakmayalım. Nasıl başarırız o işi? Nasıl başarabileceğimizi bana sormayın, bilemem, ama o işin gerekli olduğunu anlıyorum.
       Okumayı yerdim, kötüledim durdum. Ne yaparsınız? Kişi oğlu en sevdiği tutkularına bakıyorsunuz kızıveriyor. Onlardan geçtiği, onlardan kurtulduğu için mi? Hayır, onları ne türlü sevdiğini, onlarsız edemeyeceğini, elinden o tutkular alınırsa yaşamanın kendisi için bir tadı, bir manası kalmayacağını biliyor da gene onları yermek, kötüleme isteğini duyuyor… Ben de okumayı böyle yerdikten sonra gene okumağa, bir kitaba dalmaya çalışacak değil miyim? Benim için kitaplardan başka bir gerçek mi var? Kötülüklerini bile gene kendilerinden öğrenmedim mi?

Nurullah Ataç
Söyleşiler

Metindeki bazı sözcüklerin anlamları:

acun : Dünya.
 feylesof :  Filozof.
gene :  Yine.
sini :  Üzerinde yemek de yenilebilen yuvarlak, bakır veya pirinçten büyük tepsi.
yaban :  1. İnsan yaşamayan ıssız yer.   2. Issız yerde yaşayan veya yetişen canlı.  3. Issız.  4. Yabancı, el, yerli halktan olmayan kimse.

Bu metinde yazar, insanların özgür düşünebilmesinde okumanın rolünü ve yaşamdaki yerini ele almıştır. Yazarın kendine özgü düşüncelerini fazla derine inmeden, okurla konuşuyormuş gibi anlattığı bu metin, sohbet türünde yazılmış bir metindir.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap