Eleştiri Örnekleri

Peyami Safa’nın Yalnızız Romanındaki Anlatım Sanatı

Gürsel Aytaç, bu metinde Peyami Safa’nın Yalnızız adlı romanını anlatım yönünden değerlendirmiş, yaptığı açıklamalarla romandaki anlatım özelliklerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Eseri bilimsel ölçütlere göre incelemiş, yargılarını söz konusu romandan verdiği örneklerle kanıtlama yoluna gitmiştir:

Eleştiri yazısı:

PEYAMİ SAFA’NIN YALNIZIZ ROMANINDAKİ ANLATIM SANATI
       (…)

       Simeranya, Yalnızız romanının kurgu ilkesini önemli ölçüde belirlemektedir. Bu ilke, doğrudan doğruya kutupluluk ilkesidir ve eser, her şeyden önce iki karşıt temele dayanmaktadır: Gerçeklik ile ideal. Peyami Safa, romanının ana düşüncesi olarak da karşıtlık ilkesine işaret etmektedir. “İnsan realitesi tezatlıdır” (s. 125) diyen yazar, hayatın, evrenin temeli olarak andığı bir de dip zıtlıktan söz eder sık sık. İşte Simeranya’nın en büyük başarısı, manevî alanda karşıtlıkları uyuma ulaştırmasıdır. Pozitifle negatifi maddî alanda elektrik ışığında hayırlı bir senteze ulaştıran insanlığın, manevî alanda henüz böyle bir sentezden uzak olduğundan ve kendi karşıtlıklarının esiri olduğundan yakınır. Öte yandan Simeranya madde ile mânâ arasındaki ikiliği de aşmış bir dünyadır: “Simeranya’da maddenin katılaşmış bir ruh ve ruhun beş duyumuzla idraki mümkün olmayan ince bir madde olduğu kabul edilmiştir.” (s. 137)

       Peyami Safa, romanının temel düşüncesini figürlerin esere yerleştirilmesinde de uygular: Samim’le Besim, Ferhat’la Haydar, dünya görüşleriyle, hayat anlayışlarıyla karşıt iki kutuptur. Besim, boğazına düşkün, maddî zevklere değer veren, tipik bir epikürcüdür. Ağabeyiyle kendi arasındaki farklılığı da her şeyi olduğu gibi maddeyle, vücut yapılarının farklılığıyla açıklayan Besim (s. 37), olaylar ve durumlar karşısında hep hafife alan, umursamayan, “gırgır geçen” bir tavır takınır. Romanda bu figür, bir bakıma yazara kendisinin benimsemese de mümkün gördüğü, varlığını kabul ettiği bir tutumu gözler önüne serme imkânı vermektedir. Peyami Safa’nın romancılık başarısının en güçlü göstergesi, figürlerin ve düşüncelerin karşıtlarını yaratmadaki becerisidir. Zaten roman sanatının esası, yazarın kendi görüşlerinin tersini savunan kişilerle bile özdeşleşebilmesi, teke tek tartışmaları, karşılıklı sohbetleri eşit ağırlıklı canlandırabilmesidir. Yalnızız’da yazarın sözcülüğünü yapan figürün Samim olduğu açıktır. Ama Besim’in de söz hakkı kazanması ve hemen her konuda karşı düşünceyi ya da karşı tutumu dile getirerek ister tartışma ister sohbet olsun her türlü konuşmayı tek yanlılıktan kurtarıp bütüne ulaştırması Yalnızız’ı çağdaş roman katına yükselten bir kurgu özelliğidir.

       Peyami Safa, tezli roman olarak nitelendirilen bir düşünce romanını amaçlamış ve Yalnızız’da bunu başarmıştır. Karşıtlıklar ve karşıtlıkların uyuma ulaşmasıdır ele aldığı düşünce. Romanında söz konusu düşünceyi somutlaştırıcı, imgeye dönüştürücü özellikler vardır. Figürlerin konumundaki çaprazlama gibi, tek tek figürlerin iç dünyasında vurgulanan karşıtlıklar da bu somutlaştırmanın belirtileridir. Alalım, Meral’i. Samim biraz hoca, biraz baba, ama daha çok sevgili kimliğini taşıyan bu erkek, kendisinden yaş, deneyim, bilgi bakımından çok küçük olan Meral’in dikkatini benliğindeki ikiliğe çekerken, yazarın sözcülüğünü yapmaktadır. İnsanda iki benlik yarattığını söylediği iki karşıt davranış vardır Samim’e göre. Romandan okuyalım:

       Birincisi, aşk ve fedakârlık hamleleri halinde kendi kendini aşar ve ebedilik değerlerine sarılır. Sevgili aşkından, aile aşkından, meslek aşkından, millet aşkından, insanlık aşkından Allah aşkına kadar gider. (Esasen böyle bir transcendance olmadan varlığın mümkün olmadığı Simeranya metafiziğin esasını vücuda getirir.) İnsan fânilik sıkıntısından böyle kurtulur ve varlığının en dolgun halini yaşar. Her insanda bu “birinci” türlü an ve dereceleriyle, pek az veya pek çok şuurlu olarak vardır. Bütün sosyal ve kutsal değerler oradadır.
İkincisi, tabiate, uzviyete, biyolojik hayata ve içgüdülere bağlıdır ve fâni değerlere sarılır. Zamanımızda para ve lüks hırsı, kazanç ve keyif ahlâkı çok defa birinci benliğimizi baskı altında tutan “ikinci”mizin davranışlarından doğmuştur. Bütün kaba iştah, şehvet, kibir ve gösteriş değerleri oradadır; ikinci Meral da oradadır. (s. 160)

       Eserde Meral’in davranışları, tereddütleri ve kararları kendisini de sık sık benliğindeki bu çifte kimliğin varlığına inandıracak biçimde gerçekleşir. Paris’e, ahlâkça düşük bir hayat süren eski okul arkadaşı Feriha’nın yanına gitmek ve her türlü sorumluluk ve ahlâk baskısından uzak, gönlünce yaşamak kararını verip bunu ailesine ve Samim’e rağmen uygulamak isterken ikinci Meral’in, pişmanlık duyup bu yanından tiksindiği anda öteki kişiliğinin, yani birinci Meral’in, sesini duyduğu vurgulanır. “Bana kendimi öğreten adam” dediği (s. 342) Samim’in ilkesi, Meral’e son kararı verdiren etkendir. O, “İkincilerimize hâkim olduğumuz nisbette insanız” demektedir.

       Romanın öteki figürleri de benliklerindeki ikiliği sık sık fark ederler. Peyami Safa, romanının bir tez romanı olma özelliğini, ortaya koyduğu düşüncenin tarihsel gelişimine de yer vererek belirginleştirir. (s. 160) Konuşmamın asıl konusu, romanın bu boyutu üzerinde durmak değil. Bu nedenle, eserde savunulan düşüncenin roman kurgusuna ve anlatıma nasıl yansıdığına dikkati çekmekle yetiniyorum. Kurguya yansıtmayı figürlerin konstellasyonunda, yani roman kahramanlarının çaprazlama konumunda gerçekleştiren yazar, karşıtlık ilkesini, anlatımında, üslûpta da duyumsatır. Samim’in konuşmalarında belirginleşen çift kutuplu kavramlarla gerçekleştirir bunu. Bir örnek vereyim:

       Paris bunların hepsidir. İçinde konservatuar da vardır. Bin bir renkli meçhul de. Zengin bir hayal içinde meçhul daima malûmun en korkunç rakibidir. Ben malûmum. Yani sayısız imkânlar arasında gerçekleşmiş ve donmuş bir imkânım. Ben bir şeyim, meçhul her şeydir. Fakat… unutma ki ben varım; meçhul yoktur. O sadece olabilir, fakat olmayabilir de! Ben bir realiteyim, o bir imkândır. (s. 151)

       Bu sözlerde yer alan meçhul-malûm, var-yok, realite-imkân, bir şey-her şey gibi kavramlar yan yana ya da aynı bağlam içinde kullanılmakla karşıtlığı anlatıma yansıtmaktadır.

       Şimdi romanın bir başka özelliğine, anlatı biçimine geçiyorum: Bilindiği gibi romancı eserini ya birinci kişi ağzından ya da üçüncü kişi ağzından anlatır. Metne bağlı incelemede ben-anlatı ve o-anlatı olarak nitelenen iki anlatı biçimi vardır. Peyami Safa Yalnızız’da çok yönlü aydınlatma tekniği dediğimiz yöntemle, romanının anlatıcılarını sık sık değiştirip kâh birinci, kâh üçüncü kişi anlatı biçiminde yazarak her iki yoldan da yararlanmıştır. Bu çeşitlilik, yazarın anlatı konumunda da kişisel, tanrısal ve yansız olmak üzere her üç imkândan yararlanmasına yardım eder. Ben-anlatının uygulandığı yerlerde daha çok kişisel anlatı konumu, o-anlatıda yansız ya da tanrısal-anlatı konumu vardır. Karşılıklı konuşmaları içeren pasajlarda anlatıcının konumu yansızdır. Anlatılan olayın öncesini sonrasını bilen, anlatılan figürün ruhunu okuyan, onun kafasından, kalbinden geçenleri bilen anlatıcı konumuna auktorial yani tanrısal anlatıcı konumu dendiği göz önünde tutulursa, Yalnızız’da bu konumu sık sık teşhis etmekteyiz.

       (…) Yalnızız’da bolca ustalıkla uygulanmış olan söz sanatlarından teker teker söz etmeye bu yazının sınırları el vermiyor. Peyami Safa’nın romancılığındaki önemli bir üslûp özelliğine değinerek bu konuyu noktalamak istiyorum: O da eserin özünü, savunduğu düşünceyi üslûba yansıtmadır ki bir yandan ayrıntıya inme, öte yandan evrenseli genellemelerle dile getirme gibi iki karşıt anlatım tarzından birden yararlanmadır. Saniye üslûbu olarak nitelenen, olayların an be an yaşanışını dile getirme Yalnızız’da önemli bir ölçüde uygulanıyor. Özellikle eserin son bölümleri, Meral’in ve Samim’in yaşantıları böyle işlenmiş. Psikolojik romanda genellikle de realist ve natüralist eserlerde rastladığımız bu üslûbun Peyami Safa tarafından romantik içerikli bir romanda kullanılmasını da Simeranya ile gerçeklik gibi bilinçle seçilmiş iki kutup olarak görmek acaba aşırı bir yorumculuk mu sayılır?

Gürsel Aytaç
Çağdaş Türk Romanı Üzerine İncelemeler

Metindeki bazı sözcüklerin anlamları:

epikürcü: Antik Çağ Yunan düşünürlerinden Epikuros’un haz ve mutluluk dolu bir yaşamı arayan ve öneren öğretisini benimseyen.
konstellasyon (konstilasyon): Bir sistem içindeki ilgili ögelerin birbirine göre konumu.
transcendance (transandans): Aşma, ululuk, büyüklük, üstünlük.
uzviyet: Organizma.

       Gürsel Aytaç, bu metinde Peyami Safa’nın Yalnızız adlı romanını anlatım yönünden değerlendirmiş, yaptığı açıklamalarla romandaki anlatım özelliklerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Eseri bilimsel ölçütlere göre incelemiş, yargılarını söz konusu romandan verdiği örneklerle kanıtlama yoluna gitmiştir.

peyami safanin yalniziz romanindaki anlatim sanati indir.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap