Hikaye Örnekleri

Terbiyesi En Güç Olan Hayvan-Memduh Şevket Esendal

Memduh-Şevket-Esendal-255x300

Altmışını çoktan geçmiş olan Hüseyin Efendi’nin en büyük zevklerinden biri; akşamın geç saatlerinde parka gidip caddeye bakan kanapeye oturarak başını dinlemek, gelen geçeni seyretmekti. Gene bir gün parkın kapısından girdiği sırada, burnunun ucuna kadar inen gözlüğünü düzeltmek isterken, kolunda asılı duran bastonu nasılsa yere düştü. Gözlüğünü yerine iyice yerleştirip bastonunu almak için eğildiği sırada birdenbire korkuyla geri çekilmek zoruna kaldı. İri bir köpek, ondan evvel davranarak bastonu ağzına almış, Hüseyin Efendi’nin karşısında duruyordu…

Hüseyin Efendi, korkusunu yenerek, bu şımarık köpeğin münasebetsizliğine kızmaya, sahibini bulup çıkışmaya vakit bulamadım köpek ona biraz daha yaklaştı. “Buyurun bastonunuzu.”der gibi başını yukarı kaldırdı. Bir koç kadar büyük, uzun ve geniş kulaklı, sarkık avurtlu, uzun açık kahve rengi tüyleri olan bu köpeğin bakışları o derece itimat telkin ediyordu ki, Hüseyin Efendi, dirseğinden biri itivermiş gibi elini uzatarak bastonu almak zorunda kaldı ve köpeğin bu hareketine takdir mahiyetinde hafifçe gülümsedi… Köpek, olanlardan habersiz, biraz ileride bir çocuk arabasıyla meşgul olan genç kadına doğru koşarken o da, gözlerini bu kibar köpekten ayırmadan yavaş yavaş kanepeye doğru ilerledi… Yerine henüz oturmuştu, bastonunun yanı başına dayamıştı ki köpek tekrar göründü. Etrafında iki kere döndükten sonra karşısında durarak gözleriyle Hüseyin Efendi’nin gözlerini buldu, hareketsiz bakmağa başladı. Köpeğin onunla konuşmak, ona bir şeyler söylemek isteyen bir hâli vardı. Hüseyin Efendi bir anlık tereddütten sonra elini uzatarak onun başını ve sırtını okşadı. ‘Haydi, dedi, seni affettim… Bana yardım ettiğin için de teşekkür ederim.’

Hayvan, sanki bu sözleri bekliyormuş, bundan memnuniyet hissetmiş gibi başını onun bacaklarına sürerek sevinçle sahibinin yanına döndü.

Hüseyin Efendi köpeği pek sevmemekle beraber bu hayvana hayran kalmış, onun âdeta konuşan gözleri ihtiyarı büyülemişti. Artık caddeyi, oradan geçenleri unutmuş, devamlı bu köpeği seyrediyor, ara sıra onun da kendisine baktığını, arkadaşlık etmek istediğini fark ediyordu… Bir ara genç kadın, arabadaki çocuğun ağlaması üzerine çantasından çıkardığı madenî bir parayı ona uzattı. Köpek, uzatılan parayı dişleri arasına yerleştirerek yıldırım hızıyla kapıya doğru koştu ve gözden kayboldu.

Hüseyin Efendi, merakla hadisenin sonunu beklerken, birdenbire yanı başında kılık kıyafeti oldukça düzgün bir adam belirdi. Hak-tuuuu diyerek onun hemen ayakları önüne bir balgam bıraktı. “Şu bastonu al da biz de oturalım babalık!” diye sertçe söylendi.

İhtiyar, elini bastonuna uzatırken de sağ tarafına geçti oturdu, derhal cebinden çıkardığı bir portakalı soymaya başladı. Hüseyin Efendi’nin parkın kapısına çevrilen gözleri ara sıra balgama kayıyor, midesi bulanıyor, kusacak gibi oluyordu. Fakat köpek onu kendine o kadar bağlamıştı ki, kalkıp bir başka kanepeye oturmak aklına gelmiyordu. Adam portakalı soydu, kabuklarını rastgele fırlatarak şapur şupur yemeye başladı. Hüseyin Efendi göz ucuyla bile bu adama bakmıyor. Yalnız, kabuk parçalarından birinin dibine düştüğü ve üzerinde “Yerleri eviniz kadar temiz tutunuz.” ibaresi yazılı olan levha onun bakışlarını ara sıra üzerine çekiyor, sinirleri de yavaş yavaş bozulmaya başlıyordu.

Beş on dakika sonra köpek, ağzında bir paketle geri geldi. Genç kadın paketi açtı, içindeki bisküvitleri alarak boş kağıdı tekrar köpeğe uzattı. O da ağzına sıkıştırdığı kâğıdı götürüp biraz ilerideki çöp sepetine bıraktı.

İhtiyar, bu hadiseyi seyrederken, “Ne akıllı köpek, ben ömrümde böylesini görmedim…” diye söyleniyor, yanındaki adamı unutmuş görünüyordu. Fakat köpeğin, sahibinin yanına dönmesiyle onun yanı başında ikinci bir şahsın belirmesi bir oldu. Pejmürde kıyafetli bir adamdı bu… Hüseyin Efendi’nin sol tarafına oturarak çorapsız ayaklarını pabuçlarından çıkardı, güzel bir bağdaş kurdu. Arkasından elini cebine sokarak bir avuç kabak çekirdeği çıkardı. Sağ eliyle bir taraftan bunları dişleri arasında ayıklayıp, kabuklarını rastgele etrafa savururken, sağa sola tükürmeyi de ihmal etmiyordu. Sağdaki adam ise portakal dilimlerini şeker yiyormuş gibi ağzında şapırdatmaya devam ediyordu. Böyle olmasa da bu duruma fazla tahammül edemeyecekti. Bastonu elinde hiddetle yerinden kalktı, öfkeli bakışlarını bir sağa bir sola çevirdi, sonra köpeğin bulunduğu istikamete doğru yürümeye başladı. Bir iki adam atmıştı ki, gözlüğünü düzeltmek ihtiyacını hissetti. Elini kaldırırken, koluna taktığı bastonu gene düşüverdi. Onun hareketlerini takip etmekte olan köpek koşarak daha evvel bastonu ağzına aldı, ilk seferdeki gibi gene karşısında durdu. Hüseyin Efendi, hafifçe titreyen elini uzatıp bastonunu alırken, öfkeyle adamların bulunduğu tarafa bakarak, ‘Biz insanlar, terbiyesi en güç hayvanlarız.’diye bağırdı; sonra ‘Sizler, bizlerden çok daha terbiyeli, çok daha akıllısınız!’ der gibi sinirle köpeği okşadı, birden aklına bir şey gelmiş gibi geri dönerek ‘Terbiyesi güç hayvan…’diye söylene söylene parkın kapısına doğru hızla yürüdü. Köpek de hayretini belirtir gibi başını sağ tarafa yatırarak ihtiyar, gözden kayboluncaya kadar arkasından baktı.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap