EKPSS DENEME SINAVLARI

EKPSS ÖN LİSANS TÜRKÇE DENEME SINAVI 2

1.Çağımızın başardığı ya da başaracağı işlerden biri de sanatı yaşamla buluşturmak olacaktır. Sanatçı, çoktan beri çekilmiş olduğu ağır yalnızlıktan insanların arasına sanat asırlarca çakılı kaldığı müze duvarlarından caddelere ve fil dişi kulelerden köşe başlarına inmektedir. Yeni adam sanatın işe yaramasını istiyor.
Yukarıdaki parçada sanatla ilgili hangi düşünceye vurgu yapılmaktadır?
A) Sanatta işe yararlılık en büyük başarı olacaktır.
B) Sembollerle örülü yapıtlar önem kazanmaktadır.
C) Sanatın işlevselliği, sanatı yok etmeye götürecektir.
D) Her anlayış sanatın konusu olmaktan çıkacaktır.
E) Sanatçı, sanatı için yaşadığında ölümsüz olacaktır.

2. Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç, kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi ve seslerden meydana gelmiş sosyal bir kurumdur.
Bu parçada dilin hangi özelliğine değinilmemiştir?
A) İnsanlığın, dili sonradan kazandığına
B) Kendi kurallarının olduğuna
C) Bilinmeyen zamanlarda oluştuğuna
D) Değişen ve gelişen canlı bir varlık olduğuna
E) Bir anlaşma aracı olduğuna

3. Divan şiirini bugün anlamamamızın sebeplerinin başlıcası, artık öyle düşünmüyor oluşumuzdur. Bugün söze değer verilmiyor. Alelâde laflar söylüyoruz, küfürler ediyoruz vs. İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyler. Söz diye söylediklerimiz bile eksik. Bağırıyoruz, sesimizi yükseltiyoruz, sözümüzün değerini düşürüyoruz. Böyle bir çağa bundan dört yüz sene önceki şairin baktığı o yüksek pencereden baktığımızda anlamamamız tabiidir.
Bu parçaya göre, aşağıdakilerden hangisi divan şiirini bugün anlamıyor olmamızın sebebi değildir?
A) Önemsiz şeylerle uğraşma alışkanlığımız
B) Olaylara yüksek bir pencereden bakamayışımız
C) Divan şairleri gibi düşünmüyor oluşumuz
D) Divan şiiri dilinin ağır ve süslü oluşu
E) Sözün eski değerinin kalmayışı

4. (I) Bizde, zaman zaman tartışılan konuların en önemlilerinden biri, köy romanı olmuştur. (II) Köy romanı yazanlar kent romancılarını, köy gerçeklerine yabancı kaldıklarından kınarlar, onları küçümserler. (III) Halit Ziya Uşaklıgil’in, İstibdat devrinde Anadolu’ya adım atamadığı unutularak hep İstanbul romanı yazdığı için suçlandığını hatırlayanımız çoktur. (IV) Bence bu tartışmalarda asıl önemli olan, romancının bütün dikkatini konu üzerinde toplamasıdır. (V) Sanatçıların konu ayrımına gitmesi, doğru bir davranış değildir.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde sebep-sonuç ilişkisi vardır?
A) I. ve II.
B) II. ve IV.
C) III. ve V.
D) II. ve III.
E) I. ve V.

5. (I) Şimdilerde bir antrenörü canlandıracağım film teklifi aldım. (II) Ayrıca farklı bir oyun oynamayı düşünüyoruz arkadaşlarla. (III) Yani başımı kaşıyacak zamanım yok, diyebilirim. (IV) Bir de anılarımı kaleme almaya başladım. (V) Bunun okurlara çok ilginç geleceğini düşünüyorum.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde bir tasarı söz konusudur?
A) I.     B) II.        C) III.       D) IV.       E) V.

6. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “varsayım” söz konusudur?
A) O, sanatçılığını yaşamının her anına yaymasını bilmiştir.
B) Sanatçılar, bazen sanat çizgileri dışına çıkabilir.
C) Diyelim sanatçısınız, hangi türü tercih ederdiniz?
D) Roman, en çok beğenilen türlerden biridir.
E) Şiirlerini çoğunlukla kişisel konularda yazmış.

7. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “gibi” sözcüğü, “Cennet gibi güzel bir vatanda yaşıyoruz.” cümlesindekiyle aynı anlamdadır?
A) Evinden bisikletini aldığı gibi çıktı.
B) Arabaya bindiği gibi gitti.
C) Şiir sevmediği gibi romanı da sevmez.
D) Pamuk gibi yumuşacık elleri  vardı Zeynep’in.
E) Çantasını kaptığı gibi okuldan fırladı.

8. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde terim anlamlı bir sözcüğe yer verilmemiştir?
A) Kas ve sinir hücreleri gibi enerji ihtiyacı fazla olan hücrelerde çok sayıda mitokondri bulunur.
B) Suflörün görevi perde arkasında tiyatroda oyuncuya hatırlayamadığı yerlerde yardımcı olmaktır.
C) Vektörler, sadece sayı ile ifade edilemeyen, doğrultusu, yönü, şiddeti, uygulama noktası bilinen büyüklüklere denir.
D) Senaristin sorumluluklarından biri de senaryonun dramatik yönlerini vurgulamaktır.
E) Balık pişirmenin inceliklerini de gelecek hafta anlatacağız, hoşça kalın.

9. “Bu gece ben sana tabiyim dedim ya!” cümlesindeki altı çizili sözcükle yakın anlama gelen bir sözcük veya söz öbeği aşağıdakilerden hangisinde vardır?
A) Şüphesiz bu eserler klasiklerden daha fazla geleneğin arkasından giderler.
B) Doğal güzelliklerimizi korumak için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz.
C) Otomobile bindiğimiz zaman başını arkaya yaslamış, gözlerini yummuştu.
D) Bu yapmacık hareketlerine bir son vermenin zamanı gelmedi mi?
E) Bir İçim Su için roman demek, çok da mümkün değil; çünkü kitaptaki metinlerin birbiriyle bağı yok.

10. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde hem soyut hem topluluk ismi kullanılmıştır?
A) Dağların yeşilliğini, meyvelerin buruk tadını, çölün sıcaklığını hissediyoruz.
B) Refik Halid’in tarihinden aldığı coşku ile beslediği müthiş anlatımı, içimizdeki hayallerin dile gelmiş hâlinden başka bir şey değil.
C) Duyarsızlığa ve görmezden gelmeye keskin üslubu ile göndermeler yapmayı da ihmal etmiyor.
D) Bir sürgünde gezip gördüğü yerleri adım adım ve geçmişe dair izleri takip ederek dolaşıyoruz.
E) Toplum onun çektiği sıkıntıyı bir gün anlayacaktır.

11. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde belgisiz sıfat kullanılmamıştır?
A) Refik Halid’in anlatımında, bir çölün ortasında vaha gözleyen bir bedevinin özlemi ile bakıyoruz Anadolu’ya.
B) Gezip gördüğü yerlere büyük bir hayranlık duysa da yazar, onun bitip tükenmeyen sevdası memleketi.
C) Yazarın duyguları gurbette olmanın vermiş olduğu ruh hâletine uygun olarak birçok yönde savrulup duruyor.
D) İstiyorum ki her parmağımda bin maharet olsun, dünyanın bütün sanatları elimden gelsin ve nem varsa, kuvvetim, cüretim, zekâm hep senin için işlesin, senin uğrunda tükensin!
E) Lirik coşku var bu yazıların tümünde.

12. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir isim hem işaret sıfatı hem de sayı sıfatı tarafından belirtilmiştir?
A) Ce
zası “kovulmuşluk” ve “uzağa atılmışlık” olan bir mahrumiyet hâlidir kötülük.
B) Başlangıcı, ortası ve sonu mahrumiyet olan bir yolculuk hâlidir kötülük.
C) Işık hiçbir zaman görülemeyecektir, çünkü yokluğa ayarlanmış bir iç dünya yükü gözü hep karartacaktır.
D) Sayısız işçinin sayısız emekle göğe yükselttiği, bir mimarın uykusuz gecelerini seferber ederek muhteşem bir abideye dönüştürdüğü bir bina bu tek bir dinamitle yok edilebilir.
E) Kötülük aşka değil nefrete, yeşertmeye değil kurutmaya, yapmaya değil bozmaya ayarlanmış bir ruh hâlidir.

13. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde adlaşmış sıfat kullanılmıştır?
A) Sevdasının üstüne sevda tanımaz Refik Halid, çünkü ona göre her şeyin en güzeli İstanbul’dadır.
B) Işık gelince karanlığın yok edilmesine gerek kalmaz, kendiliğinden çekilir.
C) İyilik ritimle, armoniyle, bütünlükle ilgilidir; kötülük düzensizlikle, kaos,
kargaşa ve parçalılık ile…
D) Özünü koruduğu sürece zanaatkârın ürünü de sanatçının eseri de iyiliğin sınırlarında gezer.
E) Peki bütün bunlar ortadayken neden dünyada kötülük iyilikten çok daha yaygın?

14. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde altı çizili sözcük kökünün türü bakımından diğerlerinden farklıdır?
A) Işık bize ulaşana kadar kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalıyor.
B) Doğuştan her insan iyidir.
C) Bebeklik, çocukluk aşaması iyiliğin temsili olarak vardır.
D) İlk kavram, ilk karşılaşma, ilk cümle, ilk mısra, ilk görüş, ilk duyuş hep hoşluk verir çünkü başlangıç iyiliğe dairdir.
E) Kötülüğü insan var oluşu ile buluşturan kuşkusuz seçme iradesinin devreye girmesidir.

15. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yazım yanlışı yapılmıştır?
A) Başlangıç noktasından, kaynaktan, hakikatten uzaklaşma iyilikten uzaklaşmayı beraberinde getiriyor.
B) Güneşimizin ışığı da yıldızlarımızın parıltısı da bedenlerimizin cildi de ruhlarımızın çekirdeği de atmosferin kendisinin içinde bulunduğu yeryüzü de hep kopuştan arta kalan, kopuşun kırıntılarıyla ayakta durmaya çalışıyor.
C) Beden için yaşlılık sağlıktan uzaklaşma, ruh için yaşlılık ise iyilikten uzaklaşma anlamın geldiği için bedenin en kötü karşılaşması –dolayısıyla korkusu- ölüm, ruhun en kötü karşılaşması –dolayısıyla yokluğa savruluşu- çözülme, değersizleşme ve çürümedir.
D) Hayatı kışkırttıkları, ona yer açtıkları, süreklileştirdikleri için bütün ölümler işlev itibarıyla iyiliğe hizmet eder.
E) Eğer başka bir dünya olmasa ve burada yarıda kalanlar öteki tarafta tamir imkânı bulmasa idi ölüm başlı başına ve bütün kodlarıyla mutlak kötülük olurdu.

CEVAPLAR: 1.A, 2.A, 3.D, 4.D, 5.B, 6.C, 7.D, 8.E, 9.A, 10.E, 11.E, 12.D, 13.A, 14.D, 15.B

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap