Ders Notları

Göstergebilim (Semiyoloji)

İbn-i Sina; İlim, ilmi fark etmektir der.

İlim, akılda bir şeyden hasıl olan suret (tasavvur)dur.

Mahiyet: Zihinde var olan tasavvur.

Aristo tümdengelimcidir.

Günümüzde bilim değişenlerin içinde değişmeyenleri bulmaktır, araştırmaktır.

Bilgiler hiyerarşiye sahiptir. Önemsizleri atın.

Vladimir Prop, ilk defa bilimsel olarak değişmeyenleri bularak masala uyguladı.

Dil bilgisi, bir dilin genel kurallarını; dil bilim, bütün dillerinin genel kurallarını, göstergebilim, en genel kuralları inceler.

Dil bilgisinin kuralları, dil bilimin kurallarına, dil bilimin kuralları da göstergebilimin kurallarına uymak zorundadır, kurallarını bilmek zorundadır.

Dünyadaki gelişmeler bizim lengüistikle de ilgilenmemiz gerektiğini ortaya koymuş, hatta semiyolojiyle ilgilenmemiz gerektiğini göstermiştir.

Her şey bir işarettir. Her şeyin bir dili vardır.

Semiyotikte çok sağlam bir mantık ilişkisi var.

Kesişim kümeleri mantık teorisi üzerine oturur.

İyi bir edebiyatçı olmak içi iyi bir mantıkçı olmak gerekir.

Mantık, önermeleri inceler.

Hüküm cümlelerine önerme denir.

İstiare bir çeşit analojidir.

Endüksiyon:tikelden tümele

Dedüksiyon:tümelden tikele

Analoji: Tikelden tikele (nesneden nesneye)

Tümdengelim, sağlamdır, kesinliği vardır.

Tümevarım, sakattır, kesin değildir.

Bilim bize bir olguyu analoji yoluyla anlatır.

İstiare, tikelle tikel arasındaki ilgidir.

Bir şeyin yerini tutan şeye işaret denir. Kelimelerdeki diller, işaretlerdir. Her şey bir işarettir.

Polisin kıyafetine bakarak onun polis olduğunu anlarız, polisin kıyafetleri birer işarettir.

Marmaris’te başında şapka olan şortlu bir adam gördünüz, bu adama turist diyebilirsiniz. Bu adam aynı kıyafetle İngiliz Parlamentosu’nda halka hitap ederse ona deli derler. Aynı işaret(elbise) onun deli veya turist olduğunu söylüyor.

Kıyafetlerin dili var.

Bir yere misafirliğe gittiniz önce çorba, sonra etli yemekler, sonra tatlı geliyor. İşte bu gramerdir (özne-nesne-yüklem)

Biz ev sahibi olarak olarak eğer önce tatlıyı getirirsek ne kadar görgüsüz veya yemek kültürünü bilmiyor derler.

Öyleyse yemeklerin de bir dili var.

Eski Türkler’de yemek sofrasına bakarsanız hangi yemeğin hakana ait olduğunu kimseye sormadan anlayabilirsiniz. Çünkü kuzunun hangi tarafının hakana (hangi kişiye) ait olduğu bellidir. Yani yemek işarettir.

Bir bizim tarafımızdan uydurulmuş uydurma işaretler, bir de tabii işaretler vardır.

Tabii işaretler ağacın yaprağının rengi (kurumaya başlaması ve kuruması) sonbaharın geldiğini gösterir.

İnsanın yüzünün sarılığı onun hastalığına işaret eder. Yüzün sarılığı tabii işarettir.

Biz sadece kelimelerin bize bilgi verdiğini sanıyorduk. Halbuki trafik işaretleri, yaprağın düşmesi vs. bize bilgi veriyor.

Türkçenin gramerini iyi bilmek istiyorsanız önce bunları iyi bilmeniz gerekir.

İşaret bilimi, semantiğin mantığını oluşturur.

Saussure’a göre dil bir işaretler sistemidir.

Semiyoloji, metnin gramerini yazar. Semiyoloji, dikey bir inceleme yapar. Örnek: Ahmet zekidir, ancak çalışkan değildir.

Bütün kelimeler dilde işarettir. Kızılderililerin kullandığı duman bir işarettir. Trafikte kullanılan kırmızı, yeşil, sarı renkleri de birer işarettir.

İşaret bir şeyin yerini tutan herhangi bir şeydir.

Nesneye (bardağa) ancak görev verirsek işaret olur.

Benzeyen işaretler:Fotoğraflar ve resimler.

İlkesi: Benzerliğin ilkesi iki nesne arasındaki benzeşmedir.

Haritalar ve krokiler ikondur.

Kasetteki ses gerçek sesin ikonudur.

İndice prensibi→parça bütün ilişkisidir. Bütün, parça yardımıyla ifade edilir. Bazı işaretler tabiidir ve bütünün parçasıdır. Yüz sarılığı kabakulağın işaretidir.

“Sembol”de hiçbir ilişki olmayacak.  Bunda zorunlu olmayan bir ilişki vardır, çünkü keyfidir. Dil işaretleri genelde keyfidir. Bunlar Pierce’nin tanımlarıdır.

Bugün işaretin temel ilkelerini öğrendik. İlkeyi bilme çok önemli.

Saussure’le Pierce’ın sembolü kullanışı farklıdır. Pierce’a göre diller sembol kategorisine giriyor.

Dilin sahası tabii olmaya işaretlerin sahasıdır.

Tabii işaret yaprağın sararmasıdır. İndice’tir.

Bilimler de işaretlerle uğraşıyor. İkonlar da suni işaretlerdir.

Sanatlar ikonları inceler. Bütün sanatlar ikonik ilişkiler(i) (içindedir) inceler.

Tiyatro; ikon, indice ve sembolü içerir. Türkçe’deki taş kelimesi keyfi bir semboldür. İşaretlerin bazıları sebeplidir. Onomatopeler (yansımalar) hariç.

Saussure işareti bir taşa benzetiyor. Taşı bir kağıdın iki yüzüne benzetiyor. Bir tarafı ses, diğer tarafı kavramı oluşturur. İkisi de birleşerek işareti oluşturur.

İmaj, bir nesnenin anlık görüntüsüdür, tablodur.

Kavram soyuttur.

Ağaç kavramı zihnimizde canlanan bir imaj değildir.

Kavram bir nesnenin genel bilgilerini verir. Ağaç kelimesi zihnimizdeki ağaç kavramını gösteri.

Anlamla ses tabakasının ilişkisine signification denir.

Sesten kavrama, kavramdan sese gidebiliriz.

Müzik zaman sanatıdır. Resim mekan sanatıdır. Dil zamanda çalışır.

Metalangaj: Dilin dille açıklanmasıdır, üst dildir.

İşaretleyen: ses tabakası

İşaretlenen: kavram tabakası

Semiyotik, metnin gramerini anlatıyor.

İnmek kelimesinin çıkmak, yükselmek, binmek gibi karşıtları vardır.

Biz bir metni şartlanmalarımıza göre algılarız. Aslında biz bir edebi metinde önceden neyi umuyorsak (niyet ediyorsak) onu buluruz.

Semiyoloji formların tekrar kavranmasını ortaya koyar.

Aynı işaret çift gramatikal yapıya sahip olabilir.

Semiosis işaret biliminin içerdiği konuları ele alır. Pierce’e göre semiyotik üç konuyu ele alır: kelime, nesne ve işaret.

Kelimeler bazen ayırmak için bazen de bir sınıfı belirlemek için kullanılıyor. Kuş kelimesi hem bir kuşu hem de kuşlar sınıfını temsil ediyor.

Mecazi anlam: Hakiki anlama ilave edilen anlamdır.

Mantıkçılara göre önerme bir fikrin telakkisidir. Mantıkçılar tasdik olan cümleler içinde çalışır. Önerme bir hükmün sözle ifadesidir. Hüküm iki fikir arasında ilişki kurmaktır. Doğrulamak veya inkar etmektir.

Haber kipleri tasdik bildirir.

Dilek kipleri hüküm bildirmez.

Dilde önerme: Bildirişim için bir dil kullanıldığında bir mesaj üretilir. Üretilen bu mesaja önerme denir.

Söylenen bir cümle söyleyicinin izlerini taşır. Bunlar gizli veya açık olabilir.

Semiyotikçi söyleyenle ilgileniyor. Bir verici cümlede nasıl var olur?

Ahmet’in çalışkan olmasından memnunum. Verici, kendini ifade eder.

Ben ona inanıyorum→ Kanaat bildirir.

Semiyotikçi olaya verici açısından bakar.

Bir cümle alıcısına göre de ayrı bir anlam taşır.

Bir önerme hangi zamanda ve hangi mekanda söylenmiştir, bunu da bilmemiz gerekir.

Aynı cümle değişik zamanda ve değişik mekanda değişik kişiler tarafından söylendiğinde anlamı değişir.

Enonsiasyon, bir önermenin kullanım halinde olmasıdır.

Bir önermenin anlamı enonsiasyon aktı ile ile enonsiasyon şartının bilinmesine bağlıdır.

enonse:cümle

Enonsiasyon: Cümlenin oluşturduğu bütün şeyler.

Akt: fiil, iş, eylem.

Enonsiasyon bir aktırt, yani karşılıklı konuşma işidir. Enonsiasyonun olması için uygulama lazım, bunun için de konuşan, dinleyen, mesaj olması lazım. Bunlardan biri yoksa akt yoktur.

Enonsiasyon hali: Her enonsiasyonun aktı hususi şartlara bağlıdır. Bu şartlara enonsiasyon hali denir. Bunun için

1.Kim kime konuşuyor?

2.Önerme nerede ve ne zaman kullanılmıştır?

3.Vericinin subjektifliği şu unsurlara yansır:

a.Şahıs belirleyicileri

b.Zaman ve mekan belirleyicileri

c.Hüküm belirleyicileri

Dile yansıyan şartlar: Bir cümlede birinci şahsı ifade eden bütün ifadeler…

Bir cümlede birinci, ikinci veya üçüncü şahsı belirleyen belirleyiciler vardır.

Zaman ve mekan belirleyicileri vardır.

İsimleri ikiye ayırıyoruz:

-Anlamı içinde olanlar (deiktik olmayan ifade)

-Kullanırken anlam kazananlar (deiktik ifadeler)

Yani deiktik ifadeler anlamlarını, enonsiasyon halinde bulur.

Bir de cümlede hüküm belirleyiciler vardır.

Vericinin önermeye yansıyan sübjektif yansımalarına hüküm belirleyicileri denir.

Eyvah! Ahmet geldi.

Yazarak bir ekle de değer hükümlerimizi bildirebiliriz.

Enonsiasyon iş başındaki cümledir.

Önermenin sadece kullanımda bir anlamı vardır.

İki tip cümle var:

1.Dilbilgisel olarak (enonse)

2.Uygulanmış olarak (enonsiasyon)

Mektupta, yarın geleceğim, diyor. “Yarın” enonsedir, tarih (1.1.2017) varsa enonsiasyon olur.

Şairleri şahıs belirleyicilerinde, zaman ve mekan belirleyicilerinde bulabiliriz.

Eyvah! Yandık.

Duygu modaliteleri, şairin duygularını ifade eder. Vurgularda şair duygusunu ifade eder ve bunlar şairin değer yargısını belirtir.

Suyun 100 derecede kaynaması beni üzüyor→değer yargısını belirtir.

Cümle; evrensel gerçekleri anlatır veya değer hükümlerini anlatır.

Öğrenciler koridora çıktı. (evrensel hüküm)

Şu haylaz öğrenciler yine koridora çıkıp dana gibi bağrışmaya başladılar. (Değer hükümlerini ve bakış açısını belirtir.)

Okuduğunuz eserde yazar evrensel gerçekleri mi ifade ediyor yoksa kendi değerlerini mi ifade ediyor? Edebiyatçının görevi budur.

Sıfatlar bizim bakış açımızı yansıtır. Sıfatlar yazarın değer hükümlerini ele verir. Sübjektif hükümlerin bazıları değer hükümleri, bazıları duygu ifade eder. Yazar yaptığı tanımdadır. Yazar sıfatlardan sonra fiilin içindedir. Zaman ve mekan ifadelerinin içinde de yazar vardır.

“Muhakkak ki, bazen, belki, inanıyorum ki” gibi ifadelerde yazar cümlenin içindedir.

Edebi eserde ilk soru “kim nerede konuşuyor” sorusudur.

1.Yazarın konuştuğu hikayeler: Üçüncü şahıs ağzından anlatılır.

2.Yazar –kahraman olabilir: Delil varsa yazar kahramandır.

3.Anlatıcı-kahraman olabilir. Delil yoksa anlatıcı kahraman.Delilden kasıt hikayeyi anlatanın kim olduğudur.

Bu hikaye (Gizli Mabet) büyük bir monologdur ve bu monologda minik minik diyaloglar vardır. Bu hikaye birinci şahıs ağzından anlatılan bir monologdur. Metin temel olmakla beraber yazar-devir de önemlidir, metnin daha iyi anlaşılması açısından. Bu, bir konuşma hikayesidir. Hikayenin kazançlarından biri monoloğun güzelliğidir. Araya bir aracı girmiyor. Konuşmacıyla doğrudan bir temas var. Bu hikayenin iki anlatıcı kahramanı var. Biri anlatıcı kahraman, diğeri Sorbonlu’nun not defteri.

Diyaloglar kahramanları doğrudan konuştuğu yerlerdir. Diyaloglar hikayenin içinde şimdiki zamanı temsil ederler. Şimdiki zamanın sıcaklığı var.

Takdim etti→ Tahkiye zamanı, anlatım zamanı

di’li geçmişten sonra –mış, şimdiki zamanın hikayesi görülebilir.

“i-” fiili gerçekte şimdiki zamanı, dolaylı olarak da geniş zamanı ifade eder.

Hikaye anlatıcısı birinci şahıs olursa –yor gelebilir.

Üçüncü şahıs ağzından anlatılırsa hikaye, zaman listesi değişir.

Kahramanlarla ilgili sübjektif düşünceler –yor’la belirtiliyor.

Bu hikaye zamanının içinde aktüel bir zaman var.

Ana hikayedeki zaman atlaması kahramanların hayatını anlatırken olur. Ama zaman atlaması hep aynı olmaz.

“Romancı nerelerde anlatıyor, nerelerde susuyor, nerelerde özetliyor?” soruları roman incelemesinde çok önemlidir. Özetlenen zaman anlatıcıya istediği gibi değişiklikler yapma imkanını verir.

Hüküm Belirleyicileri (indisi)-Modelizasyon-Modalite

Vericinin cümleye (önermeye) yansıyan sübjektif açıklamaları. Bir söz saf olarak ya da duygular katılarak söylenebilir.

Hangi mesajı veriyor?

Bunu nasıl veriyor? (objektif-sübjektif)

Yazarlar, cümlenin arkasına saklanır. Bunu iyi okuyucu anlar.

Hüküm belirleyicileri üç şekilde karşımıza çıkar:

1.Duygusal modaliteler:

Duygu ve heyecanların ifadesidir.

Eyvah! Ahmet çarşıya gitti.

a.Vurgular: O, gitsin!

b.Fiiller: Fiiller seçerek duygu belirtme.

I.Hareket bildiren fiiller

II.Bizim ruh halimizi belirten fiiller.

Klasik müziği seviyorum. “seviyorum” fiili hareket bildirmez. Söyleyenin değer hükmünü anlatıyor.

Yazarın ne tip fiiller kullandığı bizim için önemlidir.

Pop müzikten nefret ederim. “nefret ederim” hükümdür.

c.sıfatlar: sefil adam

d.Ünlemler

2.Değerlendirici modaliteler:

Hüküm cümleleleri (Cümlede ya da ekte olabilir.)

Küçültücü ifadeler (Cümlede ya da ekte olabilir.)

a.Hüküm cümleleri: Açık seçik yazarın hükmünü belirttiği cümlelerdir. Genel hüküm cümleleri veya müstakil hüküm cümleleridir.

b.Küçültücü ifadeler: Yazarın duygusal modalitelerini belirtirler→ yazarcık

  1. Mantıki ya da ahlaki, genel değerlendirmeler: “Bu ahlaksızlıktır.” gibi hükümler, fikirleri ifade vardır.
  2. Duygu ve hükümlerin derecelerini ifade eden kipler: Yazının içinde gramatikal olarak duygu ve düşünce ifade edilir. Bu duygular derecelendirilir.

Ahmet çarşıya gitti.

Biliyorum ki

inanıyorum ki                                              Yazar hangi seviyede duruyor?

zannediyorum ki

 

İfadede Tedric, derecelendirme sanatı. “Kesin, mümkün, olabilir” gibi sıfatlarla da derecelendirme mümkün. Yazar bunları derecelendirir.

Anlam yönünden bazen bir sıfat, bir cümle değerindedir.

Analitik değerlendirme:

“Zavallı Ahmet çalışkandır.” İki cümle, iki hüküm var.

1) Ahmet zavallıdır.

2) Ahmet çalışkandır.

Zavallı çocukcuk →sevme hükmü

Bir metni yorumlarken modalizatörlere, tedrice bakılmalıdır.

Ekler de ikinci cümleyi oluşturur.

Ahmetcik geldi.

1)Ahmet geldi.

2)Sevimli (zavallı) Ahmet geldi.

“Gizli Mabed” hikayesinde tez-antitez vardır, mübalağa vardır. Tez okuyucuya mesaj vermek amacıyla yapılır. Bu nedenle tasvirler sübjektiftir.

(Metinde) Duygusal Tonlar-Tonalite-Renkler:

Tür ifadesini roman, hikaye, şiir, tiyatro için kullanabiliriz.

Duygu dünyamız bir daireye benzer.

Bir edebi eserde de böyle duygulara göre tonlar vardır.

Metinlerin edebi tonu farklı yazı çeşitleri ortaya çıkarır. Dramatik ton, komik ton veya karışık tonlar kullanılır.

Duygu tonuna göre eserler, sevinçten hüzne, sevgiden nefrete kadar değişik isimler alır.

1.Komik Ton

A) a.Humor
İroni

Humor, okuyucuyu zihni bir nükteyle güldürmektir, kelime oyundur. (Karagöz, Şair Evlenmesi)

İroni: Tenkit ederseniz ironidir. Okuyucuyla suç ortaklığı yapılmalıdır. Düşündüğünün, söylediğinin tersini söyleme.

B)Hiberbol-Mübalağa:

Karşı tezi büyüterek söyleme. Anladığımız şey, söylenenin tersidir.

“O çok çalışkandır!”

Edeb-i kelam: Söylemek istediğin, fakat söylemekten kaçındığın şeyin üstünü örtme, taraflı davranma.

O dâhî değil ya! (O salak)

Süt canavarları (kediler)

Gizli Mabet hikayesindeki komik tonlar, ironiktir. Çünkü bir tenkit fikri var.

Sanatları bulamıyorsan genelinden yola çık (tümdengelim).

C) Parodi-Karikatür tonu:

Bir şahıs veya nesnenin görünüşünü abartarak veya değiştirerek ortaya koymak. Çizgilerini olağanın dışında, abartarak, aşağılayıcı olarak anlatmak. Mübalağayla deforme etme.

Kelime alanı: Bir kelimenin çağrıştırdığı diğer kelimeler. Okul, silgi, tahta…

Parodiler, kelime alanları ve mukayeselerle ortaya konur.

Sadece eserlerin değil, nesnelerin de parodisi yapılır.

pozitif mübalağa: büyük gösterme

negatif mübalağa: küçük gösterme

2.Lirik Ton:

Ben’in ifadesidir. Ben merkezli, samimidir. Bu da kelime alanlarından, ünlemden, sorudan… faydalanır.

3. Patetik Ton:

Patos: Duygu, his, ihtiras, tutku, heyecan.

Yazar kendi duygularını anlatırsa lirik, başkalarını duygulandırmaya yönelikse patetik olur.

Arkadaş! Yurduma alçaları uğratma sakın!

Patetik ton, kışkıştı ve harekete geçiricidir.

Verici→Yüksek duygular yaratmak ister. Bunu bilerek yapar.

Belirtileri: İkinci şahsa hitap ünlem, emir, dilek, kışkırtıcı kelimeler sentaksın ritmi…

Sentaksın ritmi: Duygular cümlelerimizi değiştirir.

Ben gitmeyeceğim!

Gitmeyeceğim ben!

Bir kelime, tek başına hiçbir şeydir. Sistemi içinde her şeydir. Bir ailenin üyesi gibi.

Ethos-pathos-logos üçü bir arada anlamlıdır. Tek başına anlaşılmaz.

Bir madde üç şekilde bulunur.Katı, sıvı, gaz bir sistem içinde tanınır. Her şey zıddıyla kaimdir. Eş anlamlısını, zıddını bulmadan o kelimeyi tam olarak anlayamazsın.

Patetik metinler okuyucuda heyecan şiddet yaratmak amacıyla yazılır. Kim yazıyor? Etkilemek için neler yapıyor?

Bu zavallı, masum, sevimli çocuk→ Bizi kışkırtan, provoke eden kelimeler

Lirikten ayrılan temel tarafı, okuyucuyu bilerek, isteyerek korkutma, kışkırtma.

Mustafa Kemal’in Kağnısı adlı şiir patetiktir, mesaj verir.

Refik Halit Karay’ın Eskici adlı hikayesi patetiktir.

Patetik eserlerde bir sahayla ilgili kelimeler kullanılmalı: Çöl, kum, serap… bir atmosfer oluşturuluyor.

Duyguyu artırmak için sentaktik ritimli kelimeler kullanılır.

Ünlemler, duyguyu derinleştirir.

4.Trajik Ton:

İnsanın kaderi, azabı, ölümle sonuçlanan acıklı hayat ile sonlanıyorsa bu eser, trajik tonda bir eserdir.

Batı kültüründeki indisleri (temel nitelikleri) şunlar:

►Açık bir dil, belirsizlik yok.

►Mantık bağlantıları kuvvetli

►Teferruatlı, geniş bir kompozisyon

► Diyaloglar büyük önem taşır.

►Bazı tablolar gözlerimizin önünde canlandırılır.

5.Dramatik Ton:

İstiare zemini-benzetme alanı dramatik tonda bulunabilir.

Promete, Karun, Nasreddin Hoca istiare zeminleri yaratır.

Eski Yunan’da İlyada ve Odessa istiare zemini oluşturan malzeme depolarıdır. Bilim ve sanat yapmak için malzeme deposuna ihtiyaç vardır.

Milli Edebiyat, yeni bir depo arayışıdır.

Bizim depomuz→ biri Türk kültürü, diğeri İslam kültürü.

Dramatik ton hareket olan eserlerdir. Aslında dramatik tiyatroya has demektir. Dram aksiyon demektir. Bu eserlerin yan özelliklerinden birisi olay dallanıp budaklanır, cümleler ritmiktir. Hareketlerin sonucunu okuyucu merakla bekleyecek.

6.Epik Ton:

Destani olanlar. Aslında şiire ait olan bir tondur. Ayırt edici tarafı olağanüstülükler ve soylu kahramanlar üstünde durmasıdır.

7.Fantastik Ton:

Tehlikeli, tabiatüstü bir varlık ya da olay karşısında bir şahsın tedirginliğini ifade eden metinlerdir.

Böyle bir eserde rasyonel açıklamalar ile tabiatüstü yorumlama arasında sonuna kadar tereddüt edilir. Eğer tabiatüstülük peri masallarında olduğu gibi tamamen normal kabul ediliyorsa olağanüstülük sözkonusudur. Böyle bir metin fantastik değildir. Yazar bizi iki dünya arasında bırakıyorsa fantastiktir.

Masal kitabını okumadan bizi bir sözleşme yaparız. (Yani masalın anlattıklarının gerçek dışı olduğuna inanırız.)

Destan ile masal arasındaki fark: Destanın söyleyicisi ve dinleyicisi söylenene inanırlar. Masalda ise söyleyen anlattığına inanmaz. Destan, inanılmayacak duruma geldiğinde artık masallaşmıştır.

Destanlara inanılır; çünkü dini bir açıklama içindedir. Dini olağanüstülük (mucizelere inanılır).

Fantastik tonlu eserler fizik ile metafizik arasında yani eşikte bir anlatım içindedir. Olağanüstülük metinde tabii karşılanıyorsa (metinde) bu destandır.

8. Hitabet Tonu:

Verici ikna etmek içi alıcıyı etkilemeye çalışır. Didaktik türler buna girer. Temel amaç karşı tarafı etkileyerek ikna etmektir.

9. Satirik Ton:

Alaylı, az çok öfkeli bir saldırıdır. Bir kişinin yahut bir devrin hatalarını, yolsuzluklarını, suçlarını tenkit eder. Şeyhi’nin Harnamesi gibi.

Bu tonda bir alay söz konusudur, sosyal temalar işlenir, devir veya kişi tenkit edilir.

Bir eserde birden fazla ton bulunabilir. Ağır basan ton önemlidir.

Bir yazı yazacağınız zaman ilk önce tonunu belirlemelisiniz.

Yazı Tipleri (Anlatım Teknikleri)

1.Tahkiyevi metinler

2.Tasviri (betimleyici) metinler

3.İspatlayıcı (iknaya yönelik) metinler

4.Diyalog metinleri

5.Açıklayıcı metinler

6.Emredici metinler

 

İkna Edici-Caydırıcı Metinler:

Eski Yunan’da retorik, ikna etmek, kandırma sanatıdır. Batı kültüründe retoriğin temeli ikna sanatıdır. İnandırmak biraz kandırmaktır, duygusaldır. İkna ise zihnidir. İkna akla ve duygulara hitap etmektir.

Karşımızdakini ikna etmek için iki yol vardır: zihni ve duygusal.

İkisine birden hitap etmek için zeki olmak gerekir. Başarı getirir.

Amaç ikna etmek ise araçlarımız şunlar:

1)Pragmatiktir. İfadenin indislerinden yararlanmak.

İndis: Konuşan ile konuştuğu şey arasındaki ilişkidir. Cümlelerde zaman ve mekan belirtileri vardır. Bunlardan faydalanılır.

Dil-sosyal çevre, dil-kişi arasındaki ilişkiler. Telefonda aldığımız cümleyi söyleyen hakkında bilgiler alırız. Bayan veya erkek olduğu, sesin titremesi, hastalığı…

İkna etmenin içine ses tonu da girer. Bunlar kişisel belirtilerdir.

Cümledeki ben, sen … zamirleri tüm indisleri içine alıyor.

Bunlar dil ile kişi arasındaki ilişkileri bulmadaki yöntemlerdir

2) Edebi sanatlar, iknaın ve inandırmanın bir aracıdır.

3) Ritim, ahenk

Cenap Şehabeddin “Güzel ifade edilmemiş güzel fikirlere acırım.” der.

İyi fikrinizin olması yetmez. İyi bir ahengi olmalıdır Ritim süs değildir. Cümlenin ritmi ve ahengi cümleyi anlamakla da çok ilişkilidir. Demek ki ses de önemlidir. Ses süs değildir. Hislere ve kalplere de seslenmek gerekir. Ritim ve ahenk olmazsa yorgunluk, bıkkınlık getirir. Bu da anlamayı ve öğrenmeyi olumsuz etkiler. Ritim ve ahenk algılamayı ve etkiyi artırır.

4) Metin tonlarını kullanmak.

Bunları kullanarak metni canlı hale getirebiliriz.

5) Anektodlar

Anektod: Küçük hikaye demektir. İnandırıcı olmak için kullanırız. Yani hayatı sahnelendiren küçük hikayeler kullanırız. İstatistikler de anekdotlar sınıfına girer.

6) Satır arası ifadeler:

Herkesin bildiği bir şeyi ima eden ifadeler kullanabiliriz. O şeyi anlatmadan imayla herkese ulaşabilmek. Anlatmadan anlatabilmek Bu da ikna eden için zaman ve avantaj kazandırır.

Özel Vasıtalar

1.Delillendirme

2.Muhakeme

3.Akıl yürütme

Akıl yürütmenin unsurları: Analiz ve sentez, tümevarım ve tümdengelim, kıyas.

Yazar meselelere tümdengelimle mi yaklaşıyor, yoksa tümevarımla mı buna bakmalıyız.

Bütün deneysel metotlar tümevarımdır.

4.Taviz muhakemeleri

İyi bir fikir yürütücü fikirlerinden taviz verir. Yani bir an için böyle değil de şöyle düşünelim gibi.

5.Tenkit

6.Saçma söylemek

Saçma bir biçimde muhakeme yürütmek.

Saçmayı söyleyiniz. Bazen fikirlerimizi anlatmak için en saçma olanı anlatabiliriz. Negatif bir tavize yakın (kara mizah).

Sonuç: Edebiyatın, retoriğin, edebi sanatların temelinde ikna yatar. Önce amaç belirlenir. Sonra çeşitli vasıtalar kullanılır.

 

Not: Yukarıdaki Göstergebilim ders notları Prof.Dr. Rıza Filizok hocamın dersinde tuttuğum notlardan oluşmaktadır.

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

1 yorum

  • insani özdeşleştirme simgesel değiş tokuşa dayanır. Yine de simgeleri bu denli spesifik (ve güçlü) kılan nedir? Simgeler göstergelerdir ve göstergeler temsil ederler. iletişim kurabilen her canlı, bilgi taşıyıcısı olarak göstergeleri kullanır. Ne var ki, mevcut bulunan (ya da mevcut veya belirli
    bir şeyin yerine geçen) ya da var olan bir şeye dahi atıfta bulunmayan çok
    spesifik bilgiyi yalnızca simgeler taşıyabilir. Bir gösterge, maddi bir gösteren ile bilişsel bir gösterilenden oluşur. Aralarında, kendi anlamlarına ilişkin toplumsal mutabakattan başka bir karşılıklılık yoktur. Başka bir deyişle, gösteren şeyler ile anlamları arasındaki ilişki keyfidir (de Saussure 1997).
    Bir gösterge, temsil yoluyla hem ayrıştırır eder hem de özdeşleştirir.
    Simgeler ise ayrıştırılmış ve özdeşleştirilmiş temsiliyetlere, ilave ve daha
    derin anlamlar yükler. Bir simge, teamüller yoluyla anlam taşıyan ve göndergeyle doğrudan bağlantısı olmayan herhangi bir göstergedir. Yani bir gösterge ya da bir belirti değildir. Göstergenin kendisi iki parça dan, maddi olan (gösteren) ve bilişsel olandan (gösterilen) meydana gelir. Gösterge olarak herhangi bir madde kullanılabilir, ama gösterge olarak kullanılan madde açısından asli olan, ayrıştırma ve özdeşleştirmeyi tanımlamasıdır. Eğer elimizde farklı olarak (mesela hançeremizi kullanarak çıkaracağımız farklı sesler ya da sesbirimler) tanınabilecek (yani algılanabilecek) herhangi bir başka madde varsa, verili madde ancak o zaman anlam taşıyabilir.
    Bir simge, soyut (var olmayan) tasvirleri temsil etmeye muktedir bir göstergedir. Simgeleri toplumsal olarak yaratıp kullandığımız için onlar sürekli olarak itiraz konusu edilir ve müzakereye tabi tutulur, anlaşmazlık mevzuu olurlar. İnsanın simgesel kapasitesi, beşeri toplumsal gruplar arasındaki
    potansiyel çatışmaların ve şiddetin ana kaynağıdır. Dolayısıyla, Kendinin ve
    Ötekinin oluşumunu anlamak için iki belli başlı bilişsel uygulamayı, farklılaştırmayı ve özdeşleştirmeyi anlamak zorundayız. Farklılığı anlamak kolaydır:
    Farklılık, algıladığımız ve bize kendilerini diğer nesne, şeyler ve fenomenlerden ayırt etme fırsatı sunan tanınabilir nesneler, şeyler, fenomenlerdir.
    Genel itibariyle yalnızca insanların değil, aksine tüm canlı yaratıkların kendi
    olağan dünyalarını benzer ayrılabilir bloklar halinde, mesela su-hava, soğuksıcak, aydınlık-gece, bir taş-bir ağaç vb. şeklinde algıladıklarını varsaymak
    için gerçeklik hakkındaki fenomenolojik sorularla uğraşmamız gerekmez.
    Ama bu algıya iliştirilmiş bir şeyi bildirmek için bu ayrılabilir fenomenleri
    kullandığımızda, (hayatta kalma amacıyla), saf algı ile bu fenomenlerin zaten
    farklı olarak algılanmış şeylere bilişsel, ruhani bir şey eklenerek kullanımı arasındaki sınırı geçeriz. Ve bir şeye bir anlam atfettiğimizde, başka şeylerin aynı anlamı taşımasına izin vermeyiz. Başka şeyler başka (en azından asal) anlamlar taşıyabilir. Ve anlamı taşıyan şeyin ayrı olduğu işaretierne yoluyla teşhis edilir. Gösteren aynı zamanda başka bir şeye işaret eder ve başka olası
    anlamları hariç tutarak onu teşhis eder.

    Not: Hayallerdeki Türk adlı kitaptan alıntıdır.

Yorum yap