Öğrenme çukuru, öğrenme esnasında karşılaşılan zorlukları ifade etmek için kullanılan bir benzetmedir. Yeni bir konu öğrenirken karşılaşılan zorlukları bir çukura düşmeye ve öğrenmenin gerçekleşmesini çukurdan çıkmaya benzetmektedir. Öğrenme çukuru öğrenenlerin gelişimine neden olduğu gibi, gelişmeden devam etmelerine ya da pes ederek öğrenme sürecinden kopmalarına da neden olabilir.
Her öğrenci öğrenme esnasında birtakım zorluklarla karşılaşır. Öğrenemediği konular, çözemediği sorular, bir türlü içinden çıkamadığı karmaşık kavramlar hep bu zorluğun yansımalarıdır. Bazı öğrenciler bu zorlukların üstesinden gelerek ve gelişerek yoluna devam ederken, bazıları maalesef pes ederek yolda kalmaktadır. Peki, yolunda devam edenlerle pes edenleri birbirinden ayıran şey nedir?
Çukurdan çıkmak için gereken şey tırmanmaktır. Tırmanmak için gerekli motivasyona, ekipmana ve becerilere yeteri kadar sahip olanlar çukurdan çıkmayı başarırken, yeteri kadar sahip olmayanlar çukurun içinde kalmaktadır. Burada çukur karşılaşılan zorluklar, yeni konular ve çözülmesi gereken problemler ise tırmanma da öğrenme için gerekli becerilerdir.
Neden bazı öğrenciler çukurdan çıkabilirken bazıları çıkamamaktadır?
Bu sorunun cevabı öğrencilerin sahip oldukları öğrenme becerileri ile ilgili olduğu kadar öğrenme çukuru (öğrenme görevleri) ile de ilgilidir.
Eğer öğrenci çukurdan zorlanmadan kolayca çıkabiliyorsa mevcut öğrenme becerileri karşılaştığı problemleri çözmesine yeterli geliyor demektir. Öğrenme çukuruna önceden sahip olduğu öğrenme becerileri ile birlikte giren öğrenci aynı şekilde çıkmaktadır. Yani herhangi yeni bir beceri kazanmamaktadır.
Eğer öğrenci karşılaştığı zorluğun üstesinden gelmek için zorlanıyor ve çukura girerken sahip olduğu beceriler çıkması için yeterli gelmiyorsa yeni becerilere gereksinim duyuyor demektir. Bu durum iki sonuç verebilir. Ya öğrenci pes eder ve vazgeçer ya da gereksinimlerinin farkına varır, yeni beceriler edinir. Sonuç olarak vazgeçmemesi durumunda mevcut becerilerini geliştirerek çukurdan çıkar.
Bununla birlikte iki tür öğrenme çukurundan bahsedilebilir. Birincisi öğrencilerin rahatlıkla çıktıkları, düştükleri seviye ile çıktıkları seviye aynı ya da daha düşük olan çukurlardır (1. Çukur). İkincisi ise düştükleri noktadan daha yukarıda bir noktaya tırmanmak zorunda oldukları çukurlardır (2. Çukur). Çabalamak geliştirir. Yalnızca ikinci çukurdan çıkabilen öğrenciler kendilerini geliştirebileceklerdir.
Öğrencilerini geliştirmek isteyen öğretmenler onlar için gerçekten çaba gerektiren öğrenme etkinlikleri tasarlamalıdırlar. Başka bir deyişle öğrenme etkinlikleri öğrenenleri zorlamalıdır. Öğrencilere çukura düşmeden önce çukurdan çıkmak için gereken tırmanma becerileri kazandırılmalıdır. Zorlanmayan gelişemez. Gerekli beceriler kazandırılmadan çukura itilen öğrenciler de ne yazık ki çukurun dibinde kalır. Buradaki hassas denge mutlaka gözetilmelidir. Bazı öğretmenler öğrencilerini hiç zorlamazken bazıları da onları çıkamayacakları çukurlara atarak pes etmelerine neden olmaktadır. Okullarımızda çok sayıda çukura düşmüş öğrenciyle karşılaşmaktayız. Gerçek öğretmenler ise öğrencilerini gerekli beceriler ile donatarak ve onları üstesinden gelebilecekleri zorluklarla sınayarak gelişmelerine yardım etmektedir. Bu zorluk seviyesi için anahtar kelime “yapılabilecek kadar zor” olmalıdır. Yani öğrencinin yapabileceğinin en üst seviyesine mümkün olduğu kadar yakın ama altında bir seviye.
Kısaca “Öğrencileri atacağımız çukur en fazla ne kadar derin olmalı?”
Cevap: Çıkılabilecek kadar.
Öğrencilere sorulan sorular, verilen ödevler ve öğrenme görevleri hangi zorlukta olmalı? Yapabileceklerinin üst sınırı kadar. Başka bir deyişle biraz daha zor olsa yapamayacaklar. Çukur az daha derin olsa çıkamayacaklar.
Her öğrencinin karşısında içine düşmesi ve çıkması gereken bir çukur var. Öğretmenlerin ise iki görevi var. Birincisi öğrencileri çukurdan çıkmaları için gerekli becerilerle önceden donatmak. İkincisi, çukura tek başına girmeye cesareti olmayan öğrencileri itmek.
Sonuç olarak çukurdan kaçmak olmaz. O çukura girilecek! Ama önemli olan gelişerek çıkmak.
Konu oldukça derin. Sorularınız ve görüşlerinizi yorum kısmına ya da doğrudan yazarın iletişim adreslerine yazabilirsiniz.
Gürültü ve patırtının ortasında sükûnetle dolaş.
Sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma.
Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe
herkesle dost olmaya çalış.
Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun.
Bağışla ve unut.
İçten ol, telaşsız, kısa, açık ve seçik konuş.
İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen, hayatta tek dayanağın odur.
Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile yorulmazsın.
İşini öyle sev ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar
başlatmış olabilesin.
Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.
Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et.
İlkinin acısı bir an, diğerinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer.
Bazı idealler o kadar değerlidir ki o yolda mağlup olmak bile zafersayılır.
Bu dünyada bırakabileceğin en büyük miras ise dürüstlüktür.
İnsan aslında dinlediği, okuduğu ve gördüğünden çok üzerinde düşünme fırsatı bulduğu, tartıştığı konuları öğrenir. Anlamlı soruları, katkıları ile derse aktif olarak katılan öğrencilere , bu nitelikteki her girişimlerinde final sınavlarında alacakları notlara eklenecek bir-kaç puan vermek, onları konuyla ilgilendirmekte, mesele üzerinde derinine düşünmelerine yol açmaktadır. Vermekte olduğum “Yaratıcılık” dersinde böyle davrandığımda öğrencilerin konuyu nasıl zevkle dinlediklerini görmekte, her derste öğrencilerin -fırsat verildiğinde- ne akla yatkın, ne insanın içini açan aydınlık düşünceler sergilediklerini izlediğimde ne kadar keyiflendiğimi anlatamam.
Öğrencileri her girdiklerinde çaba harcayarak çok daha yukarılara çıkaracak öğrenme çukurları tasarlamak önemli. Belki de artık öğretmenin asıl işlevi bu.