Ders Notları

Roman Tahlilleri Dersi Notları

Romanın ve tiyatronun tarihi destanlara kadar gider.

Yazar romanları ikiye ayırıyor:

1.Büyük romanlar

2.Basit romanlar (Ticari amaç öndedir.)

Roman gerçek hayatla bire bir aynı değildir. Roman yeniden kurmadır, romancının hayal gücüne dayanır.

Romancı, kendi anlatmak istediklerine göre hayattan bazı seçmeler yapar. Anılar ise gerçekleri kısmen yansıtabilir. Anıları değerlendirirken ihtiyatla bakacağız. Ancak bilimsel bir bakıştan geçtikten sonra gerçeği yansıtabilir.

Romanlar gerçek olmamakla birlikte o dönemin toplumunun özelliklerini öğrenebiliriz. O halde roman tamamen gerçek dışı değildir. Edebiyata ait kuru bilgileri aşmanın yolu, o döneme ait romanları okumaktan geçer. Roman bir itiraf değildir. Yaşandığı zamanların tarihi değildir. Hepimiz birikimimize göre eserden bir zevk alırız.

İlgi çekici bir eser yaratmak edebiyatın temel amacıdır. Edebiyat eserinde olaylar ve kişiler arası ilişkiler belli bir tutarlılık içinde olmalıdır.

Edebiyat rasyonel bir şekilde hayatla bağlantılıdır.

Yazar, romanda hicvedici olabilir, nasıl bir yaşamı özlüyorsa onu verebilir.

Roman hayattan bir seçmedir, yazar bunu yaparken bir amaç peşindedir.

Edebi eserin hayatla ilişkisini anlayabilmek için sosyoloji, tarih, vs. bilimler de bilmek zorundayız.

Edebiyat, edebiyat dışı unsurlarla değerlendirilmemelidir.

Edebiyat tarihe değil, felsefeye daha yakındır.

Edebi eserde tarihsel hakikat (mesele Aşk-ı Memnu’da) zamana ve mekana bağlı hakikat vardır, bir de daha derinde yatan felsefi boyutlu hakikat vardır.

Edebiyatçılar (romancı) dış dünyanın gerçekliğini olduğu gibi yansıtmak iddiasında değildir.

Kendi bütünlüğü hariç hikayenin (anlatılan şeyler) içindeki her şey hakikattir.

Yazarın yaptığı seçmeler yeni bir hakikat yaratır. Roman, yazarın hayatı yeniden kurgulamasıdır.

Romancı seçtiği anlatıcıya kendisinden farklı özellikler yükleyebilir.

Romancılar eserlerinin gerçeğe benzediğini hissettirmek isterler.

Güliverin Seyahatleri→ Toplumsal bir eleştiri. İngiliz toplumunu eleştiriyor.

Batı edebiyatındaki akımların çoğunun temelinde felsefi akımlar vardır.

Akımların aralarındaki fark gerçeği ele alış tarzındaki farklılıktan kaynaklanır.

Yazar parantez içinde kelimenin İngilizce anlamını veriyorsa o kelimenin tam anlamını karşılamıyor olabilir.

Estetik mesafe: Okuyucunun hayat gerçekliğiyle, sanatın gerçekliği arasındaki farkın farkında olmasıdır.

Başarılı romancılar yeni bir dünya kurar. Dickens’in Londra’sı yaratılmış, tasarlanmış ve tertip edilmiştir.

Kafka ve Dickens’in karakterleri ve bunların durumu gerçek hayatta karşılığı olmasa bile gerçek hayata daha yakınlığıyla önemlidir.

Yazar yarattığı dünyayı sonuna kadar sürdürmelidir.

Biz yazarın kendi içindeki tutarlılığa bakacağız.

Hikaye (etme)= Zaman içinde sıralama.

Modern şiir, hikaye anlatmayan şiirdir.

Modern roman şiirsel bir ifadeyle anlatılır.

Zaman, romanda önemli bir unsurdur. Geleneksel romanlarda zaman uzun bir dönem sürüyor, modern romanda zaman daha kısadır. Yazar zamanı, neyi anlatıyorsa ona göre anlatacak.

Her romanda bir çatışma vardır.

Karakter teorileri, psikoloji ve sosyoloji bilginiz varsa romancı olarak daha iyi kişiler yaratabilirsiniz.

femme fatale=erkeklere felaket getiren kadın (Mesela İntibah’taki Mehpeyker).

Mukayase karakteri asıl karakterden önemli olamaz. Klasik tiyatroda dekor yoktur.

Kapalı mekanın verilmesiyle insanın özellikleri yoğun bir şekilde tasvir edilebilir.

Mekan tasviriyle romancı birtakım semboller de yaratabilir. Mekan tasviri gelecekte olacak olan şeylerle ilgili ipuçları da verebilir.

Ben anlatıcı yazarın kendisiyse yazar-anlatıcı adını alır.

Dramatik=tiyatroya has

Yazarın merkezi bilinci seçmesinin sebebi objektifliği sağlamaktır.

Bilin akışı→Karmakarışıktır→Zihnin bir konudan diğerine kaymasıdır.

İç monolog=düzenli, sistemli

Roman yeni bir türdür, eskiye uzanan bağlantıları vardır.

Romanı diğer türlerden etkili yapan, insanın romanda etiyle, kanıyla var olmasıdır. Tarihi ve sosyoloji ise gerçeği kuru olarak verir. Yani bilgiler soyuttur.

Tarihi, sosyolojiyi, felsefeyi iyi bilirsek bakış açımız genişleyeceğinden romanı daha iyi anlayabiliriz.

Romanda insan çok sıcak bir şekilde yer alır.

Epik metinler: destandan romana gelen çizgi.

Lirik metinler: şiir

Dramatik metinler: tiyatro tarzında yazılmış metinler

Seçilen bakış açısı romanın bütün oluşumunu ve sonucunu tayin eder.

Realistler eserleriyle kendileri arasında mesafe koymuşlar.

öykü-fable-hikaye→Olayların zaman sırasına göre anlatılmasıdır.

süjet=olay örgüsü=vaka

Olay örgüsü: Kronolojik olarak anlatılırken öykünün estetik forma büründürülmesidir.

Realist romandan itibaren romancı pek ortamda görünmek istemiyor. Her şeyi bilen anlatıcı kişinin içinden gelenleri açıklıyorsa iç analiz olur. Mesela: Ahmet bakkala gitmeyi düşündü. Sonra sinemaya gitmeyi düşündü.

Kahramanın bilincinden geçenler düzensiz bir şekilde anlatılıyorsa bilinç akışı olur.

Romanlar tiyatroya göre çok daha fazla mekanda geçer. Mekanlaar açık veya kapalı olur. Anlatmak istediği hikayeye veya amacına en uygun mekanları seçer yazar. Bazen mekan tasvirleri gelişerek olayları sezdirmede de verilebilir.

Yazarın kahramanlarla arasındaki mesafenin kalkmasına distans ilkesinin reddi denir. Yani yazar araya girerek nasihat verir veya açıklamalarda bulunur. Mesela yazar “ey kari” diyerek okuyucuyu romanın dokusuna katar.

Romantik ironide de aynı şey vardır. Bakış tarzı, ironilerle ifade edilebilir. Mesela iyimserdir.

Bakış açısı kimin gözünden görülüp kimin ağzından anlatılmasıdır sorusuna cevap verir.

Anlatıcı romancıyla aynı kişi demek değildir. Anlatıcıyla romancı aynı kişiyse anlatıcıya anlatıcı-yazar denir.

Romanlarda bakış açısı çok önemlidir. Neden? Çünkü biz dünyayı, şahısları ve olayları anlatıcının bakış açısıyla tanırız.

Ben anlatıcıda;

Anlatıcı ben: Belli bir yaşa gelmiş ben

Anlatılan ben: Daha önce yaşananları anlatan ben.

Ben anlatımda genellikle mektuplara, sahnelemelere ve günlüklere başvurulur.

Görgü tanığı kişinin bakış açısı: İlk anlatımı birinci şahıs yapar, daha sonra anlatımı görgü tanığına bırakır. Asıl hikaye, görgü tanığının anlattığı hikayedir.

Çerçeve hikaye, birinci kişinin başta ve sonda anlattığı hikayedir.

Görgü tanığı anlatıcı güvenilir, olayların anlamını kavrayacak birisi olmalıdır. Örnek: Joseph Conrad’ın Heart of Darkness.

Çoğul Bakış Açısı: Olaylar farklı kişilerin bilinciyle anlatılır.

Sinemanın etkisiyle de gösterilen şeylerin insanları daha fazla etkilediği, yazarlar tarafından benimsendi.

Yazma ikiye ayrılır:

açıklayıcı yazma:tarih, felsefe

yaratıcı yazma: romanlar

Romancı bizim göremediklerimizi görür ve onu bize yeni biçimde sunar.

Fosrter liberal, anti emperyalist, İngiliz toplumunun değerleriyle başka toplumların değerlerini karşılaştırıyor. Doğa; özgürlüğün sembolü, toplum ise insanı sınırlar. J.J. Ruso’dan etkilenmiştir.

gözlenebilen yaşam→tarihin konusu

iç yaşam→romanın konusu

Yuvarlak karakterler; bizi, romanın başından sonuna kadar, inandırıcı biçimde şaşırtan karakterlerdir.

Ermişlik romanın bütününden çıkan ezgidir ve biz bir yücelme hissederiz.

Mizah duygusunu işletmez ve alçakgönüllü olarak ancak o zaman yazarın ermişliğini anlayabiliriz.

Roman:1.Latin dillerinden türemiş diller

              2.Halk dilinde yazılmış nazım veya nesir anlamında kullanılıyor.

Burada hareketle roman bir tür haline geliyor. Romanın gelişmesinde Avrupalılar Boccacio’nın Decameron hikayelerine önem verirler.

İlk psikolojik roman Prenses Cleves’tir. Yazarı Madame La Fayette.

Roman teorisi, romanın geniş anlamlılığını kısıtlayacağını ileri sürenler tarafından faydasız görülmüştür.

Roman teorisi sağlam, sistematik bir düzene sahip değil.

Roman eleştirisi şiire göre daha yenidir. Nedeni romanın yeni bir tür olması ve romanın diğer türlerin birçoğunu içinde barındıran bir tür olması ve değişik birçok yeniliğin romana uygulanmasıdır. Eleştirmenler romanın esnek kalıplar içinde eleştirilmesi gerektiğini söylüyorlar.

Roman toplumun davranışlarına ve kültüre de yön verir. Romanın belge olarak görülmesi yanlıştır.

Roman diğer türlerden farklı olarak romancının her şeyi bilme, görme gücüne sahip olması ona büyük imkanlar, faydalar sağlamıştır.

Her romanın bir girişi, gelişmesi ve sonucu vardır. Romanlar bu ölçüyü gerçekleştirdiği oranda roman görülmüştür.

Romanın gelişmesine burjuva sınıfının ortaya çıkmasının etkisi büyüktür. Bu dönem romanlarının daha çok burjuvaziyi anlattığı ve eleştirdiği görülür. Büyük romanlar hem kendi dönemlerinin ürünüdür hem de o dönemdeki birçok eleştirileri ele alır.

Olay örgüsü; birbirine bağlı, dinamik bir unsurdur.

Pikaresk romanlarda olayların kronolojik olarak anlatılması vardır. Bütün olay örgülerinin temelinde bir çatışma vardır, sonunda çözüm söz konusudur. Ciddi eserler olay örgüsünü daha çok karakter merkezli olarak geliştiriyorlar.

Modern romancılar resimden ve müzikten etkilendiler.

Hikaye tekniği:

Romanın olay örgüsünün kuruluşunda iki teknik vardır:

1.Özetleme

2.Sahneleme

Romancı; üzerinde durmaya değmeyen yerleri özetleyerek, ayrıntılarıyla anlatılması gereken yerleri sahneleyerek anlatır.

Roman, başkişinin serüveni üzerine kurulur. Başkişinin içinde yaşadığı toplumun özelliklerini vermek için yazar, özetlemeden yararlanır.

Romancı özetlemeden, başkişinin geçmiş özelliklerini kısaca tanıtarak yararlanır. Yani özetleme, romanın gelişimi için bir zemin hazırlar.

Romancı bir sahne yaratıp bizde ilgi uyandırdıktan sonra geriye dönüşlerle (flash back) bu karakterin geçmişinin bize özetler, bazen de sahneleme tekniğini kullanarak anlatabilir.

Kişileri daha iyi, derinlemesine tanımak için sahnelemeden yararlanır.

Stevick: “Özet beceriksizce yapılırsa can sıkıcı olur.” der.

Özette okuyucunun yüzü yazara, sahnede ise esere dönüktür.

Sahneden özete geçiş ustalık isteyen bir iştir.

Dickens’ın özetlerde en önemli yerleri anlatması, sahneler arasında çok küçük özetler yerleştirmesi onu başarılı kılmıştır.

Sahne, içinde çok şey olan anları (dönüm noktaları) anlatmak için kullanılır.                    

Sahnede az zamanda meydana gelen olaylar verilir. Özetle verilemeyecek zenginlikleri sunar.

Sahne ve özetin güzel bir şekilde verilmesi eserde bir ritim yaratır.

Romanın yapısını oluşturan üçüncü unsur tasvirlerdir. Realistlerde çevre tasvirleri ayrıntılı şekilde verilir. Bu tasvirlerle karakterler arasında büyük bir ilişki vardır.

Anlatı sanatı üç unsurdan meydana gelir: sahne, özet, tasvir. Bunların başarılı kullanılmasıyla güzel bir yapı ortaya çıkar.

Bunlar zaman zaman ayrı, zaman zaman iç içe geçmiştir.

Romanda düşünce ön plandaysa romanın dokusu zedelenir.

Romanın başarısı açısından zaman ve mekan unsurlarının başarılı olup olmadığı da önemlidir. Bakış açısının kullanımı, olay örgüsünün kuruluşu, kişilerin nasıl seçildiği de önemlidir.

Üslubu oluşturan unsurlar: distans ilkesinin uygulanması, benzetmeler, leit motif.

Bir karakter ortaya çıkışı ve sonra takip ettiği gelişme süreciyle ilgi çekici olur.

Romancı dünya görüşünü roman formunda bize aktarır. Romancı ilgi çekici olmak zorundadır.

Norm karakter (ficelle): Okuyucunun romandaki çeşitli olayları, fikirleri, kişileri anlayabilmesi için okuyucunun şiddetle ihtiyaç duyduğu rehbere denir. Eğer okuduğunuz romanda yazarın sözcülüğünü üstlenen, okuyucuya rehberlik yapan, onu aydınlatan karakter varsa buna norm karakter denir.

Örnek: Matmazel Noralya’nın Koltuğu →Aziz Efendi

Ambassadors→Maria Gostrey

Roman eleştirisi anlayışında 19.yüzyıl ve 20.yüzyılın başında ilk planda karakteri ele alıp onları tahlil etmek ve bu karakterlerin başarılı olup olmadığını tartışıp sonuca varmaktı. Yine 19.yüzyıl tiyatro incelemelerinde de karakter tahlilleri ağır basmıştır. 1940’lı yıllara gelindiğinde romanda sadece karakter tahliliyle yetinmenin çok zor olduğu anlaşılmıştır.

Romanda zaman: Romanda üç türlü zaman vardır:

1.Olay zamanı: Olayların hangi tarihsel zamanda geçtiğini belirtir. Bunu belirlerken hayali zaman mı gerçek zaman mı bunu belirlemek gerekir.

2.Anlatı zamanı: Romanda olayların geçtiği süre.

3.Anlatım zamanı: Eserin okunma süresi. Bu kişiden kişiye değişir.

Zamanın daraltımı: Eğer olayların anlatıldığı zaman olayın yapıldığı zamandan kısaysa zaman daraltımından söz edebiliriz.

Zaman genişletimi: Anlatılan olaylar günlük hayattakinden daha uzun bir oluş sürecini kapsar. Anlatıcı olayları bütün ayrıntılarıyla bize aktarır.

Zaman örtüşümü: Zaman anlatımıyla anlatı zamanı eşit olduğunda söz konusudur. Daha çok tiyatro eserlerinde görülür. Romanlarda daha çok diyaloglarda görülür.

Zaman genişletimi: Zamanda en küçük birimlere kadar gidilir. Zamanda geriye dönüş iki türlü yapılır:

Yapıcı geriye dönüş: Bir karakterin geçmişinin aydınlatılmasına yönelik geriye dönülür.

Çözücü geriye dönüş: Bir olayın çözülmesi amacıyla yapılan geriye dönüşler. Genellikle polisiye romanlarda olur.

Geriye dönüş iki şekilde yapılır:

1.Geriye adım biçiminde yani geçmişe dönüp olay aydınlatılıp bitirilir.

2.Geriye uzanma: Geçmişte meydana gelen olayın bütün akışını anlatmadan bazı noktalara değinilmesiyle olur. Mesela karakter bir müzik parçası dinlerken onun geçmişte yaşadıklarını vs. hatırlatır.

Bir de zamanın kullanılışında önceden sezdirmeler vardır.

Mekan: Eserde yer alan mekanların tespiti gerekiyor. Olay hangi mekanda geçiyor, romanda mekan olarak nereler var, yazar kapalı veya açık mekanları kullanıyor, mekanla insan ilişkileri var mı gibi sorular cevaplandırılmalı.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, mekanı, insan-mekan zıtlığını belirtmek için kullanır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda da mekanlarla kişilerin yaşam tarzları arasında uygunluk vardır. Demek ki tasvirler, kişilerin tasvirleri onların ruh hallerini belirtebilir.

Anlatıcı ve Bakış Açısı:  Öncelikle romanda yeni bir anlatım tekniği var mı yok mu buna bakmak gerekir. Sonra bu tekniği adlandırırız. Buna anlatım biçimi denir. Ben anlatım biçimi vs.

Anlatım konumu: Anlatıcının nasıl bir konumla, tutumla romanı bize anlattığını ifade eder.

a)Hakim anlatım konumu: Anlatıcının konumunu belirli bir şekilde hissederiz. Mesela Ahmet Mithat Efendi’nin romanları.

b) Yansız anlatıcı konumu: Anlatıcı gördüklerini tarafsız bir gözle anlatan seyirci gibidir. Anlatıcı anlattıklarıyla ilgili yorumlar, eleştiriler veya yargılarda bulunmaz.

c) Kişisel anlatım: Romancı kişilerin arkasına gizlenerek onların algılarıyla anlatır.

Anlatım Açısı: Her anlatım konusunun içinde anlatım açısı vardır.

a)İçten bakış: Roman kişisinin iç dünyasının anlatılmasıdır.

b)Dıştan bakış: Gözleme dayalı anlatımdır. Eğer romancı ağırlıklı olarak kişilerin eylemlerini anlatıyorsa dıştan bakış söz konusudur.

Anlatım tutumu:

a)Yansız: Anlatıcının yorum ve eleştiri yapmadan anlatması.

b)Onaylayıcı-benimseyici anlatım tutumu: Genellikle yazarı temsil ettiği sanılan kişilerin eylemleri anlatılır.

c) Alaycı veya ironik anlatım tutumu: Yazarın da karşı olduğu bazı kişilerin alaycı bir şekilde ele alınmasıdır. Felatun Bey’le Rakım Efendi romanında Felatun Bey.

d) Eleştirici anlatım tutumu: Anlatıcının roman kişileri veya anlattığı diğer kişiler karşısında eleştirici tavır takınmasıdır. Bu tutumda yer yer eleştirici yer yer alaycı tavır söz konusudur.

e) Hicivci anlatım tutumu: Hiciv, olan durumla olması gereken durum arasındaki farkı belirtir. Bu tutumda romancı birtakım olumsuzlukları yermek amacındadır.

Romancı romanın değişik yerlerinden değişik tutumlar gösterir.

Hiciv çeşitlidir:

1)Parodi: Parodi, ciddi sayılan bir eserin bir bölümünü veya bütününü alaya alarak, biçimini bozmadan ona bambaşka bir öz vererek biçimle öz arasındaki bu ayrılıktan gülünç etki yaratan tür.

Don Kişot, şövalye romanlarının bir parodisidir.

2)Ütopya: Genellikle mevcut durumla olması gereken durumun ortaya koyulmasıyla gerçekleştirilir. Örnek: A.Huxley’in Yeni Cesur Dünya’sı.

3) Hayvanlar dünyasının alegorik kullanılmasıdır. Örnek: George Orwell’ın Hayvanlar Çiftliği.

4) Topluma bir yabancı gözüyle bakma yöntemi: Anlatıcı topluma başka bir dünyadan, zamandan gelmiş gibi bir tutum takınır.

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap