Ben en çok söğütleri özlüyorum
Yetim bozkırların değirmen yorgunluklarında
Bozuk bir patika boyu uzayan
Dalgınlıklara sırnaşıp
Yüzümüze çarpan rüzgarlarda…
Unutulmuyor
Sazlıkların ve ekmeğin rengi
Dost bekleyişlerin
Güzel eve dönüşlerin
Vakitli vakitsiz acıkan karın boşluğunda
O söğütleri ben
Ne çok özlüyorum
Mutluluktan herkesin bahsedip
Kimsenin görmediği günlerden uzanıyorum
Dizlerimi çatlatan,
Şehir çöplerinden kırlara,
Nakliye oyuncaklar ısmarlayan
Kurye ırmaklara.
Kalbimde minik bir kıpırtı
Sevinç ve heyecan çarpıntısı
Bu boyuna itildiğimiz günlerden
Serinliğine ve gölgesine hasret bir açlıkta
Oradaki bir söğüde uzuyorum
O söğütlere hiç yetişemiyorum.
Çokça düşmüşüm
Yaşamın coşkusuna
Sırtını dönmüş pencerelerden
İçimin dipsiz derinlerine
Bir ben vardım
Bir de vicdanla söz arasında
Dilimin takılıp düştüğü kelimeler…
Birbirimizi sevmelerin eksikliğinde
Yıkıp döktüklerimizin
Batıp da çırpındıklarımızın yorgunluğuyla
Tutunsak…
Ellerim, ellerimiz…
Bir daha hiç acımayacak
Yalnız ve sabırlı söğütleri
Bizi dindiren bir serinliği özlüyorum.