Mahsur
Bir oturmalık yerindeyim
Ömrümün söğüt gölgesinin.
Korkuyorum,
Yüzüme gülen sulardan
Canıma değen aydınlıktan
Çare niyetine,
Hep kendime sarılmaktan…
Unutmuşum kaçıp geldiğim diyarları,
Romanın sonundaki
Şiirsel adaletin şaşkınlığında
Bir babanın elinin rüzgarıyla
Dalgınlığıma çarpan gerçeklik…
Benmişim meğer,
Karanlıkta kendini bulamayan yüz.
Ne kalmışlıktır, ne gitmişlik.
Korkuyorum…
Bir yerlerde kalmış parçalarımdan
Bir çiftçinin hasadına karışmaktan
Erişte kesilen komşu avlulardan
Gözlerimin küçük penceresinden
Adımı çağıran tanıdık seslerden…
Kalmayınca artık büyüyecek yerimiz
Görüverirmiş insan,
Ayaklarımızın sığmadığı çorapların
Bir uçtan taşıveren parmaklarındaki güzelliği…
Hep yanı başındaki hayatları duymaktan
Kendini hiç görememiş bir gençliğin
Sayfaları eksik defteri.
Korkuyorum,
Unutmuş olabileceğim anlardan,
Adımlarımı durduran kapılardan…
Bizim en güzel günümüz,
Yaz rüzgârı hışmıyla savrulan
Bir film afişi yırtığında kaldı.
İkindi serinliğinde
İzbe mekân anason kokularında,
Önemi sonradan atfedilen sözlerin
Bir zaman usumuzda beliren
Demlerinde kaldı.
Korkuyorum bu şehre yağmur olmaktan
Beni güzelleştiren bir mazinin olmasından
Kim bilebilir ?
Kendi mürekkebinin gizemini,
Hangi manzaraya hangi sözcükle eklemlendiğini.
En görkemli hayatları vurmuşken
Bir çerçeveye sıkışıp kalmanın dehşeti,
Ne kadar yüklenip çarpsan da
Maceran, bir dalganın
Duvara tırmanamayan sersemliği.
Yakılmış yahut eskitilmiş maddelerin
Geçişken bir nesne estetiği…
Korkuyorum sende bir hüzün olmaktan
Şimdiki zamanların dışında,
Bir genellemenin içinde kaybolmaktan…
Geldik olmaya çok yakın bir olmamışlıktan
Dökülen saç, bükülen tırnakla sökülmeye…
Kanatlarım suya batmış, ağır…
Bir telesi toprağa sürünür.
Şerh düştüm kendime,
Pinhandır.
Dilimde acı bir ıslıkla
Üflediğim, çıranın hangi yarasıdır?
Korkuyorum,
Kanatlarıma bulaşan
Bu kirli sulardan.
Korkuyorum, burada mahsur kalmaktan,
Her lahzâ ben olmaktan,
Akrebin kaldığı çemberde
Kendi kendimin mahsuru olmaktan.
Memet UÇUNGAN