*Kuşku duyanın olumlu yönü, her şeyi mümkün kabul etmesidir!
*Dar kafalılık, yeni düşünceler ortaya çıktığında, insanların yakasına yapışan
bir hastalık olsa gerek.
*And dağlarının Peru eteklerinde, denize oldukça yakın bir düzlükte antik Nazca şehri uzanır. Şehrin kuzeyindeki Palpa Vadisinde de elli dokuz kilometre uzunluğunda, bin altı yüz metre genişliğinde düzgün bir şerit vardır. Şeritte, paslanmış demiri andıran bir sürü taştan başka bir şey görünmez. Bölge yerlileri buraya «pampa» adını verirler.
*Geçmişimiz karanlık kaldığı sürece, geleceğe bakmak hiçbir yarar sağlamayacaktır.
*Geçmişte, çağdaş eleştirilere kulak asmamış hayalperestlerin yaşamış olması çok mutluluk verici bir şeydir. Onlar olmasaydı, bugün 220 kilometre hızla giden trenler de olmayacaktı. (Dikkat: Yolcular, 36 kilometrenin üstüne çıkılınca ölürler!) Onlar olmasaydı bugün jet uçakları da olmayacaktı. (Dikkat: Havadan ağır nesneler uçamazlar!) Ve yine onlar olmasaydı ay roketleri de olmayacaktı.
(Çünkü insan kendi gezegeninden ayrılamaz!) Bugün de yalnız hayalperestler için var olan o kadar çok şey var ki!
*Geçmiş ,olağanüstü teknolojik başarılarla doluydu ancak bugün sadece kısmen öğrenilebilmiş koca bir bilgi yığını,buz dağının görünmeyen etekleri gibi,geçmişin sularında saklanıyor.
*Sümerliler tanrılarını hep dağ tepelerinde aramışlardı. Öyle ki oturdukları bölgede dağ bulunmadığı zaman, suni bir “dağ” yapma yoluna giderlerdi. Astronomi bilgileri akıl almaz ölçüde ileriydi. Gözlemevleri, ayın dönüşlerini, bugünkü hesaplardan ancak 0.4 saniye farkla bulmuşlardı.
*Gerçeği arayanlar, ispatlanmamış yeni ve cesur düşüncelere, yalnızca düşünce ya da inanış biçimlerine uymadığı için karşı çıkmamalıdır.
*Piri Reis’in haritasında resmedilen Antartika’daki sıradağlar, 1952’ye dek keşfedilmemişti. Bu dağlar yıllarca buzullar altında kalmış, ancak 1952 yılında eko-ses donanımları sayesinde tespit edilebilmişti.
*Öte yandan doğada, volkanlarda yaşayan, taş yiyen ve demir üreten bakteri türlerinin varlığını da unutmamalıyız.
*Dünyada bir dolu şey için para çabucak bulunabilmektedir. Özellikle geleceğimizin araştırılması bu şeylerden biridir. Geçmişimiz karanlık kaldığı sürece, geleceğe bakmak hiçbir yarar sağlamayacaktır. Acaba geçmişimiz teknik çözümlere ulaşmamızı sağlayamaz mı? Bugün üzerinde kafa patlattığımız ve bulmaya çalıştığımız yenilikler, çok eski çağlarda var olup sonradan toprak altına girmiş olamaz mı?
*Bilginler, daha fazlasını sindirmeyen, doymuş kazlar gibidir. Yeni fikirleri saçma diye yaftalayıp reddederler.
*Bin Bir Gece Masalları’nın yazarları, inanılmaz konu zenginliğini neye borçluydular? Sahibi istediği zaman lambadan çıkan bir dev hayal etmek, hangi bilgilere dayanıyordu? Hangi cüretkâr beyin, Ali Baba ve Kırk Haramiler’deki Açıl susam açıl! olayını düşünmüştü? Elbette böyle düşüncelerin, günümüzde şaşırtıcı bir yanı kalmamıştır; çünkü televizyonun düğmesine basar basmaz konuşan resimler çıkmakta, birçok büyük binanın giriş kapısı fotohücreler aracılığıyla kendi kendine açılmaktadır. Ancak çok eski hikayecilerde öyle bir hayal gücü vardı ki, günümüzün kurgubilim yazarları onların yanında bomboş kimseler gibi kalırlardı. Demek ki bu insanların hayal gücünü ateşleyecek ve yaşanmış birtakım bilgilerden oluşan bir kıvılcım vardı.
*Eğer mevcut düşünceler sorgulanmıyorsa, araştırmacılığın ipini çekmişiz demektir.
*Bütün güçler, otorite ve zekâ, uzay çalışmalarına adandığında, dünyadaki savaşların anlamsızlığı ortaya çıkacak. Her ırktan insanlar, uluslar ve halklar küresel bir biçimde birleşip kendilerini uzak gezegenlere yolculuk işine verince, dünya tüm küçük sorunlarıyla beraber kozmik akışın içinde doğru yeri bulacak.
*Geçmişte yıkılmaz görünen yasalara bugün gülündüğü unutulmamalıdır. Söz gelişi, yüzlerce kuşak dünyanın düz olduğu inancındaydı. Binlerce yıl güneşin dünyanın çevresinde döndüğü ileri sürüldü. Bugün bile, Samanyolu’nun merkezinden 30.000 ışık yılı uzakta, sıradan, minicik bir gezegen olduğu ispatlandığı halde, dünyanın, her şeyin merkezi olduğuna inananlarımız var. Uzay araştırmalarında elde ettiğimiz bilgiler, evren karşısındaki küçüklüğümüzü ve değersizliğimizi çoktan ortaya koymuştur. Ancak geleceğimizin evrende gizli olduğu gerçeği, değerinden bir şey yitirmemiştir. Geleceğe şöyle bir bakmadan, geçmişi tarafsızlık ve içtenlikle araştırma gücünü bulabileceğimizi sanmıyorum…
*Bunları ve daha birçok bilmeceyi kim çözecek? İnsanlar eski geleneklerin yanlış, hatalarla dolu, anlamsız ve konu dışı olduklarını ileri sürerken, yalnızca davadan kaçıp kurtulmaya çalıştıklarını fark etmiyorlar. Aynı şekilde bütün çevirilerin yanlış olduğunu söyleyerek birtakım görüşleri çürüttükleri halde, işlerine gelince onlardan yararlanmakta bir sakınca görmüyorlar. Gözleri ve kulakları gerçeklere, hatta varsayımlara kapatmanın, korkakça bir davranış olduğuna inanıyorum. Çünkü yeni sonuçlar, insanları alışılagelmiş düşünme biçimlerinden uzaklaştırabilme gücündedir.
*Bitimsiz, keşfedilmemiş uzayda yaptığımız araştırmalara göre sonsuz evrende minicik karıncalardan farkımız olmadığını kabul etmek zorundayız.
*Belki de insanlar, geçmişimizi keşfe giden yolların, geleceği anlamaya çalışmaktan daha gizemli ve riskli olduğunu görünce, alıştıkları dünyanın güvenli limanlarına çekilecekler.
*Göstermelik bir kendine güven, aslında inatçılığın akıllıca maskelenmiş biçimidir.
*Bir olay anlaşılmaz olursa, onu açıklamak için öne sürülen fikir sayısı da o kadar artar.