9.SINIF 3. TEMA / ŞİİR BİLGİSİ –HİKAYE
Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, kafiye, durak, redif, kelime tekrarı, ses tekrarları gibi ahenk unsurları vardır.
Nazım (şiir) biçimindeki yazılara “manzum“; nazım parçalarına da “manzume” denir.
Zihniyet: Bir dönemdeki kültürel, sosyal, dini, siyasi, ekonomik, sivil ve askeri hayatın oluşturduğu edebi anlayış ve zevkin bütününe denir. Sanatçılar eserlerini oluştururken dönemin zihniyetinden etkilenirler.
Gelenek: Geçmiş dönemde oluşmuş sanat anlayışlarının, etkilerini devam ettirmelerine denir. ( Tanzimat Edebiyatı geleneği, Servetifünun Edebiyatı geleneği, Milli Edebiyat Dönemi geleneği, Cumhuriyet Dönemi geleneği, Divan Edebiyatı geleneği, Halk Edebiyatı geleneği …)
Söyleyici: Şiirde konuşan, şairin sesini ve söyleyişini emanet ettiği kişi ya da varlıktır.
Şair, her şiirde bir söyleyici belirler. Bu söyleyici şairin kendisi değil yalnızca o şiire özgü kurgusal bir kişi ya da varlıktır.
Söyleyici şiirin içeriğine ve aksettirdiği ruh durumuna göre karakter ve ses kazanır, bu durum şiiri okuma tonuna/ tarzına etkide bulunur ve okuma faaliyetinde okuyucu bu söyleyici ile özdeşleşir.
Mahlas: Divan şairlerinin şiirlerinde kullandığı takma addır. Şairler, mahlaslarını genellikle son beyitte söyler:
Fuzûlî rind- işeydâdır hemîşe halka rüsvâdır
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı
(Asıl adı Mehmet olan şair, şiirlerinde “Fuzûlî” takma adını kullanmıştır.)
Tapşırma
Halk şiirinde âşıkların mahlas almalarına, adlarını veya mahlaslarını kullanmalarına verilen addır. Ozanlar, genellikle son dörtlükte adlarını veya mahlaslarını kullanır:
Köroğlu’nun bağrı yandı
Yanıp sinene dayandı
Herkesin dostu uyandı
Uyan gözü mestan uyan
(Ozan,“Köroğlu” takma adını kullanmıştır.)
Halk Şiiri Geleneği:
Sade ve açık bir dil kullanılır. Hece ölçüsü ve dörtlük kullanılır.
Kafiye ve rediften yararlanılır.( yarım kafiye) Aşk, ayrılık, doğa, kahramanlık, tasavvuf gibi konular işlenir.
Divan Şiiri Geleneği:
Arapça Farsça kelimelerden oluşan ağır bir dil vardır. Aruz ölçüsü kullanılır. Nazım birimi beyit, dörtlük ve benttir.
Söz sanatları ve imgelere yer verilir. Saray çevresinde gelişen bir edebiyattır. Mazmun denilen kalıplaşmış sözler sıkça kullanılmıştır. Kuralları ve kalıpları olan bir edebiyattır.
Konu bütünlüğü değil, parça bütünlüğü önemlidir. Aşk, kadın, şarap, ayrılık, dua ve Tasavvuf gibi bireysel konuları işlemişlerdir. Redif ve kafiye kullanılmıştır ( tam ve zengin)
Modern Türk Şiiri Geleneği :
Halk ve divan şiirinden sonra ortaya çıkmıştır. Kalıplardan uzaklaşılmış, serbest şiir tercih edilmiştir. Ölçü, kafiye, nazım birimi gibi biçimsel unsurlar reddedilmiştir. Her konuda şiir yazılmıştır. Doğal söyleyiş ön plana çıkmıştır.
Not : Modern Türk şiiri geleneğinin içerisinde Divan ve Halk şiirinin dışında kalanların hepsi yer alır. İslamiyet Öncesi Türk şiir geleneği, Toplumcu şiir geleneği, Saf şiir geleneği gibi
Nazım Biçimi : Kafiye örgüsü , nazım birimi ve ölçüsü kullanılarak ortaya çıkarılan ortak yapıya nazım biçimi denir.
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı nazım biçimleri: koşuk, destan
Halk Edebiyatı nazım biçimleri
a) Anonim halk edebiyatı nazım şekilleri: Mani, türkü
b) Aşık Edebiyatı nazım şekilleri: koşma, semai, varsağı, destan
Divan Edebiyatı nazım biçimleri
* beyitlerle kurulanlar: gazel, kaside, mesnevi, müstezat, kıta
* dörtlüklerle kurulanlar: rubai, tuyuğ, şarkı, murabba , terbi
*bentlerle kurulanlar: terkibibend, terciibend
Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatı nazım biçimleri: sone, triyole, terzarima, serbest nazım ,balat
Nazım Türü: Şiirlerin, konularına göre isimlendirilmesine Nazım ürü denir.
1) İslamiyet öncesi Türk edebiyatı nazım biçimleri: sagu, sav
2) Aşık Edebiyatı nazım türü: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt
3) Tasavvuf Edebiyatı nazım türü: ilahi, nefes deme, nutuk, devriye, şathiye
4) Anonim Halk Edebiyatı nazım türleri: ninni, ağıt, bilmece
5) Divan Edebiyatı nazım türleri: Tevhid, naat, münacaat, methiye , mersiye , hicviye
6) Batı Edebiyatı nazım türleri: Epik, lirik, pastoral, satirik, didaktik
Nazım Birimi: Şiiri oluşturan mısra kümelerine nazım birimi denir. Dize, dörtlük, bent, beyit
1) Mısra: Şiirdeki tek dizeye verilen ad.
2) Beyit (İkilik): Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
3) Dörtlük: Türk halk edebiyatı nazım birimidir. Dört dizeden oluşur.
4) Bent: Dize sayısı 3,4,5,6…ve daha fazla olan nazım birimidir.
Ölçü (Vezin): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.
1) Hece Ölçüsü: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur. Durulan bu yerlere “durak” denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır. Halk edebiyatındaki şiirlerde kullanılır.
Durak:
Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ahengi artırmak amacıyla dizeler okunurken belli yerlerinden ayrılır. Bu ayrım yerlerine durak (durgunlanma) denir.
Durak, ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir.
Sözün gidişi zorlanmadan şiir okuyucusuna bir nefes payı bırakılmıştır.
Duraklarda kelimeler ortalarından bölünemez. İyi bir durakta kelime mutlaka bitmiştir.
Not: Bir şiirde, bütün dizelerin durakları aynı olabileceği gibi, belli dizelerde farklı duraklar da kullanılabilir. Bir şiirin her dizesinde farklı duraklar kullanılmışsa, o şiir duraksız kabul edilir.
2) Aruz Ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir. Kısa heceler nokta (.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir. Divan edebiyatı ölçüsüdür.
3) Serbest Ölçü : Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu, kısalığı dikkate alınmaz. Günümüz şiirlerinde ölçü genellikle serbesttir. Yani ölçüsüzdür.
Konularına Göre Şiir Türleri:
Lirik Şiir , Pastoral Şiir , Epik Şiir , Didaktik Şiir , Satirik Şiir , Dramatik Şiir
- LİRİK ŞİİR
Duygu ve düşüncelerin coşkulu bir dille anlatan şiire lirik şiir denir. Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini Lyra (lir) denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denilmiştir. Lirik şiir, dünya edebiyatında en çok işlenen ve sevilen şiir türüdür. Lirik şiirler insan yüreğine seslenen, okunduğunda insanı duygulandıran, coşkulandıran şiirlerdir. Batı edebiyatında Rönesans devrim şairlerinin (Petrerca, Ronsard) daha sonra da ilke olarak içe dönüklüğü benimseyen romantik şairlerin(Lamartine, Hugo, Goethe, Schiller) duygusal ve öznel bir nitelik gösteren şiirleri, bu türün başarılı örnekleridir.
Örnek-1
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları
( İlhan Berk)
- PASTORAL ŞİİR
Çoban ve kır yaşamını, doğa güzelliklerini anlatan şiirlere pastoral şiir denir.
Pastoral şiirlerin her türlü süsten, yapmacıktan, gösteriş ve söz oyunlarından uzak bir yapısı vardır. Bunlara bukolik şiir (çoban şiiri) de denir.
Pastoral şiirin iki biçimi vardır:
İdil: Bir ozanın ya da çobanın ağzından yazılıp kır yaşamının çekiciliğini, güzelliğini anlatan çobanıl aşkı yansıtan kısa şiirlere denir.
Eglog: Birkaç çobanın karşılıklı konuşmaları yoluyla oluşturulan, aşk, kır yaşamı üzerine duygu ve düşüncelerini yansıtan pastoral şiirlere denir.
Örnek-1
Avludan geçtiğini gördü gelinin
Suya gidiyordu öğle güneşinde
Ardında bebesi yalınayak
Geride Karabaş
Tozlu yoldan
Söğütlerin oradaki çeşmeye
Yalağında bulutlar yıkanan çeşmeye
(Oktay Rıfat)
- EPİK (DESTANSI,HAMASİ) ŞİİR
Epik sözcüğü, Yunancada destan anlamındaki epope den gelmektedir. Yazının bulunuşundan önceki dönemlerde ulusların hayatında derin izler bırakan tarihsel olayları dile getiren destanlar epik şiir sayılır. Epik şiirlerde yiğitlik, kahramanlık, savaş. temaları işlenir. Her epope ( destan) ya da epik şiirlerde tarihsel bir gerçek vardır. Epik şiir bu gerçekten kaynaklanır. Epik şiirlerin çoğu, okuyucuyu coşkulandırdığı için lirik özellikler de taşır.
Örnek-1
Durduk, süngü takmış kafir ayakta
Bizde süngü yok
Bir hayret kızıllığı akardı üstümüzden
Dehşetten daha çok
Durduk, süngüsü düşmanın pırıl pırıl,
Önümüze çıktı bir gündüz, bir gece
Korku değil haşa
Bir büyük düşünce.
(Fazıl Hüsnü DAĞLARCA)
- DİDAKTİK ŞİİR
Belli bir düşünceyi aşılamak ya da belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü zayıf şiir türüdür. Eski çağlarda ozanların eğitici öğretici bir kişi olduğu kabul ediliyordu. Eski Yunan edebiyatında Hesiodos bu türün ilk örneklerini vermiştir. Türk edebiyatında “ta’limî” terimi de aynı anlamda kullanılmıştır. Manzum hikâyeler ve fabllar da bu gruba girer.
Örnek-1
KARGA İLE TİLKİ
Bir dala konmuştu karga cenapları;
Ağzında bir parça peynir vardı.
Sayın tilki kokuyu almış olmalı;
Ona nağme yapmaya başladı:
“Ooooo! Karga cenapları, merhaba!
“Ne kadar güzelsiniz; ne kadar şirinsiniz
“Gözüm kör olsun yalanım varsa
“Tüyleriniz gibiyse sesiniz
“Sultanı sayılırsınız bütün bu ormanın.”
Keyfinden aklı başından gitti bay karganın;
Göstermek için güzel sesini
Açınca ağzını düşürdü nevâlesini.
Tilki kapıp onu dedi ki: “Efendiciğim,
Size küçük bir ders vereceğim;
Alıklar olmasa iş kalmaz açık gözlere;
Böyle bir ders de değer sanırım bir peynire”
Karga şaşkın, mahcup biraz da geç ama,
Yemin etti gayrı faka basmayacağına.
(Çev: Orhan Veli)
- SATİRİK ŞİİR
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi denir.
Örnek-1
Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zira feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir
Ya bister-i kemhâda, yâ virânede can ver
Çün bay ü gedâ hâke beraber girecektir
- DRAMATİK ŞİİR
Dramatik şiir, tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün ( 19. yy. ) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır.
Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve komedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üçe çıkmıştır.
Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan gibi…
Hece Ölçüsü ve Özellikleri
Halk şiirinde dizelerdeki hece sayısı eşitliğine dayanan ölçüye hece ölçüsü denir.
Halk ozanları, hece ölçüsüne “parmak hesabı” adı vermişlerdir.
Hece ölçüsü Türk şiirinin millî ölçüsüdür. Türkçe kelimelerde hemen hemen bütün heceler eş değerde söylenir. Hecelerde kalınlık, incelik, uzunluk, kısalık farkı gözetilmez. Bu bakımdan hece ölçüsü Türkçenin fonetik (ses) yapısına uygundur.
Türkçe ile yazılmış en eski şiirlerde hece ölçüsü kullanılmıştır. İslamiyet öncesi sözlü Türk edebiyatında ve bu geleneğin devamı olan Halk edebiyatında hece ölçüsü kullanılmıştır. İslamiyet’ten sonra Divan edebiyatında aruz ölçüsü kullanılırken, Halk edebiyatında hece ölçüsü kullanılmaya devam etmiştir.
Türk şiirinde en çok hecenin 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır.
Hece ölçüsünün “hece sayısı” ve “duraklar” olmak üzere iki temel özelliği vardır:
a) Hece Sayısı:
Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirin bütün mısralarında eşit sayıda bulunur. Hece sayısı aynı zamanda o şiirin kalıbı demektir.
Bu va tan top ra ğın/ ka ra bağ rın da ⇒ 6+5=11’li hece ölçüsü
Sı ra dağ lar gi bi/ du ran la rın dır ⇒ 6+5=11
Bir ta rih bo yun ca/ o nun uğ run da ⇒ 6+5=11
Ken di ni ta ri he/ ve ren le rin dir ⇒ 6+5=11
Bu dörtlükteki bütün dizeler 11 heceden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu şiir hece ölçüsünün 11’li kalıbıyla yazılmıştır.
Bu da ğı a şam de dim
A şam do la şam de dim
Bir ha yır sız yâr i çin
Her ke se pa şam de dim
Bu dörtlük 7’li hece kalıbıyla yazılmıştır.
Baş ka sa nat bil me yiz, kar şı mız da du rur ken
Söy len me miş bir ma sal gi bi A na do lu’muz
Bu şiir Hece ölçüsünün 14’lü kalıbıyla yazılmıştır.
Not: Heceleri doğru saymak için dizede geçen ünlü harfleri saymak kolaylık sağlar.
Örnek:
Yürü bire / yalan dünya (4+4=8’li hece ölçüsü)
Sana konan / göçer bir gün
İnsan bir ekine misal
Seni eken/ biçer bir gün (Karacaoğlan)
b) Durak:
Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ahengi artırmak amacıyla dizeler okunurken belli yerlerinden ayrılır. Bu ayrım yerlerine durak (durgunlanma)
- Durak, ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir.
- Sözün gidişi zorlanmadan şiir okuyucusuna bir nefes payı bırakılmıştır.
- Duraklarda kelimelerden ortalarından bölünemez. İyi bir durakta kelime mutlaka bitmiştir.
Not: Bir şiirde, bütün dizelerin durakları aynı olabileceği gibi, belli dizelerde farklı duraklar da kullanılabilir. Bir şiirin her dizesinde farklı duraklar kullanılmışsa, o şiir duraksız kabul edilir.
- Durak; şiir okunurken belirlenir, ahenk gereği durulan yerler ayrılır, kelimeler bölünmez.
- Şiirler ölçüye göre genellikle şu şekilde duraklara ayrılır:
4+3 (7’li), 4+4 (8’li); 4+4+3 (11’li), 6+5 (11’li); 7+7 (14’lü).
Kafiye (uyak)
Kafiye: Mısra sonlarındaki anlamları ve görevleri farklı olan ses benzerlikleridir.
İç kafiye: Mısra içindeki sözcüklerin mısra sonundaki sözcüklerle kafiyeleşmesidir. Divan edebiyatında Musammat gazel ve kasidelerde iç kafiye görülür.
Seci: Düz yazıda kafiyedir.
Kafiye Çeşitleri:
1) Yarım kafiye: Mısra sonlarındaki tek ses benzerliğine dayanan kafiyedir .
Bir yaz günü, odamda kaparken bavul um u,
Çekerek koltuğumun parmakları kol um u
Her zamanki sesiyle bana: “Otur” diyecek.
2)Tam kafiye: İki ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
3) Zengin kafiye: En az 3 ses benzerliğine dayanan kafiyedir.
Tunç kafiye: Aslında zengin kafiyenin bir çeşididir. Ayrıca bir kafiye değildir . Bir sözcük, kafiye oluşturacak şekilde diğer sözcüğün içinde aynen geçerse Tunç kafiye olur.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Uzaktan bir tren sesi gelince
Hasretle sızlayan kalbimiz, ince
Bir derde yeniden düştü sanırız.
Cinaslı kafiye: Mısra sonlarında yazılışları aynı anlamları farklı sözcüklerin aralarında oluşturdukları kafiyedir. Ortak köklü ve sesteş sözcüklerin kullanımına dayanır.
Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin
Kafiye Şeması (uyak örgüsü)
1)Düz Uyak: aa, aaaa, aaab veya aabb şeklinde kurulan uyak örgüsüdür. Mani ve koşma tipi uyak, aslında düz uyak çeşitleridir.
2) Çapraz Uyak: abab şeklinde oluşan uyak örgüsüdür.
3) Sarmal Uyak: abba şeklinde oluşan uyak örgüsüdür.
4) Örüşük Uyak: Terzarima nazım biçiminde kullanılan uyak örgüsüdür. aba, bcb, cdc.. .d şeklinde kafiyelenir.
5) Mani Tipi Uyak: Şiirdeki bütün dörtlüklerin mani şeklinde uyaklanması ile ortaya çıkan uyak örgüsüdür a a x a , b b x b , c c x c şeklinde kafiyelenir.
6) Koşma Tipi Uyak: Aşık Edebiyatı nazım biçimi olan koşmada görülen kafiye örgüsüdür. aaab cccb , dddb şeklinde uyaklanır. Bazen ilk dörtlük abab şeklinde de görülebilir.
Redif: Mısra sonlarında anlamları ve görevleri aynı olan ses benzerlikleridir. Ek veya sözcük halinde olabilirler. Kafiye ve redif aynı sözcükte bulunursa redif, kafiyeden sonra gelir.
Kitaptaki tanımla dize sonlarında tekrarlanan, aynı harflerden oluşan, aynı görev ve anlamdaki ekler, kelimeler ve kelime gruplarıdır:
Akıncılar yollar açar,
Altınordu iller açar,
Kızanlık’ta güller açar,
Balkanlara çıktığım yaz.
Halk içinde bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Aliterasyon: Mısra içinde ahenk oluşturacak şekilde ünsüzlerin tekrarlanmasına denir.
“Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında” dizesinde “k” ve “s” ünsüzlerinin sık tekrarlanmasıyla aliterasyon yapılmıştır.
Asonans: Mısra içinde ahenk yaratmak için ünlülerin sık tekrarlanmasıdır.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?” dizesinde “a” ünlüsünün sık tekrarlanmasıyla asonans yapılmıştır.
Nakarat: Şiiri oluşturan bölümlerin (üçlük, dörtlük vb.) her birinin sonunda aynen tekrarlanan
dizelerdir.
Ses Akışı: Şiir okunurken seslerin içeriği yansıtacak şekilde vurgu ve tonlama yapılarak çıkarılmasıdır.
Manzume ve Şiir
Edebiyatımızda ilk başlarda şiir ile nazım aynı anlamda kullanılmıştır. Fakat zamanla bunlar birbirinden ayrılmıştır. Nazım şeklinde olan metinler, şiir ve manzume diye ikiye ayrılmıştır.
Şiir ve manzume serbest ölçüyle yazılabileceği gibi hece veya aruz ölçüsüyle de yazılabilir.
Sözcüklerle kurulmuş coşku ve heyecan değeri olan güzel şekillere şiir denir. Şiir şeklindeki hikâyelere de manzume adı verilir. Manzumede olay, kişi, yer ve zaman ön plana çıkar.
Ölçülü, uyaklı dizelerle yazılan metinlere manzume denir. “Şiir biçiminde” anlamına gelen manzumelerle sanatsal olmayan her konu işlenebilir: Tarihî bir olay veya hikâye anlatılabilir, nasihat edilebilir, yemek tarifi vb. yapılabilir.
Manzume sözcüğü kimi zaman şiir anlamında kullanılsa da ikisi arasındaki temel fark, şiirin sanat değeri taşımasıdır. Manzumede anlatılanlar düzyazıyla ifade edilebilirken şiirde anlatılanlar düz yazıyla ifade edildiğinde sanat değeri kaybolur.
Manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamlarıyla kullanılırken, şiirde çoğunlukla mecazlı bir söyleyiş, imgeleme ve çok anlamlılık söz konusudur.
Şiirin mutlaka ölçülü, kafiyeli olması gerekmediği gibi dizeler hâlinde, ölçülü, kafiyeli yazılmış her metin de şiir değildir.
En önemli manzume temsilcileri: Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy’dur. Mehmet Akif Ersoy’un Küfe, Seyfi Baba, Mahalle Kahvesi, Hasta adlı eserleri, Tevfik Fikret’in Balıkçılar ve Hasta Çocuk adlı eserleri manzum hikaye şeklinde yazılmıştır.
Mensur Şiir
Şiirsel özellik gösteren düz yazıdır. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mensur Şiirler, Mezardan Sesler, Mehmet Rauf’un Siyah İnciler,
Yakup Kadri’nin Erenlerin Bağından, Okun Ucundan adlı eserleri mensur şiire örnektir. Bunlarda da uyak, redif ve söz sanatı bulunur.
İmge
Bir varlığı, kavramı, durumu daha canlı ve daha duygulu anlatmak için onu başka varlık, kavram veya durumların çizgileri ve şekilleri içinde tasarlayıştır.
Sanatçı, imge oluştururken izlenimlerinden hareketle gerçeği kendi algısına göre yeniden biçimlendirir. Duygu ve düşüncelerini ifade etmek için kendine özgü bir dil oluşturur. Yeni bir anlatım için hayal gücü ve sanatçı duyarlılığı sayesinde alışılmamış sözler bulur. Bilinen sözcüklere farklı anlamlar
yüklerken çeşitli ipuçlarıyla çağrışım sağlar.
‘’Yerden yedi kat arşa kanatlanmak” söz öbekleri imge örneğidir.
Mazmun
Divan edebiyatında bazı kavramları dolaylı anlatmak için kullanılan nükteli ve sanatlı söze mazmun denir. Başlangıçta bir şaire özgü olan imge, zamanla başka şairler tarafından da kullanılarak kalıplaşırsa mazmun olur:
Her gönül bir Leylâ aşkıyla yaslı.
Ne Şirin eksilir yerden ne Aslı,
Bülbül şakıdıkça dallar ardından…
Bu şiirde gül ile bülbül arasındaki aşka gönderme yapmak için “bülbül” mazmunu kullanılmıştır.
Söz Sanatları ( Edebi Sanatlar)
1) Teşbih (Benzetme)
Zayıf olanın güçlü olana benzetilmesidir. 4 ögesi vardır: Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme edatı, benzetme yönü
*4 unsur da bulunursa tam teşbih olur.
-Her cümlesi berrak bir su gibi kalbime akıyordu.
* Benzetme unsurlarından yalnız benzeyen ve kendisine benzetilen bulunuyorsa teşbih-i beliğ ( güzel benzetme) olur.
-Gül yüzünü gören mest olur ey sevgili
-On iki dev adam rakiplerini dize getirdi.
-Muavin “Pamuk eller cebe” diye bağırdı.
Teşbihe örnekler:
– İnsan bu, su misali kıvrım kıvrım akar ya
– Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi
– Gözüme mil çekilmiş bir ama gibi evler
– Erenler bir denizdir
2) İstiare ( eğretileme)
Bir sözcüğün benzetme amacı güdülerek, başka bir sözcük yerine kullanılmasıdır. Benzeyen ve benzetilen geçici olarak birbirini yerine kullanılır. Benzetme unsurlarından benzeyen ve kendisine benzetilen beraber bulunmazlar, yalnızca birisi bulunursa istiare olur.
* Kuzucuklara ders anlatıyorum (öğrenciler yerine kuzucuklar denilmiştir)
a) Açık İstiare: Mısra içinde benzetilen vardır. Benzeyen bulunmaz.
* Aslanlarımız yurda döndü.
* Bir süvari geliyor kan rengi
* Bu aralar çakallar peşimi bırakmıyor
* Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor
* Şakaklarıma kar mı yağdı? Ne var?
b) Kapalı istiare: Benzeyen vardır, kendisine benzetilen yoktur.
* Abim aniden kükredi. ( Ağabey, aslana benzetilmiş)
* İçimde damla damla bir korku birikiyor.
* Saplandı göğsümün en derin yerine sevginin bakışları
* Çemende selviler saf saf namaza dururlar
* Eğilmiş arza kanar, muttasıl kanar güller
* Yol kenarındaki selviler bizi tek tek selamlıyordu
c) Temsili istiare : Şiir boyunca, benzeyen ve benzetilenin birbirinin yerine kullanıldığı istiarelerdir. Aynı şiirde ikisi birlikte söylenmez.
Örnek: Sessiz Gemi şiirinde tabut yerine gemi kullanılmıştır. Faruk Nafiz’in At şiirinde Türk milletinin yerine Yağız at kullanılmıştır.
3) Mecazı Mürsel (Ad aktarması – düz değişmece )
Bir sözcüğün benzetme amacı güdülmeden başka bir sözcük yerine kullanılmasına Mecazı Mürsel denir.
Ad aktarması; iç -dış, yazar- eser, parça- bütün , bütün- parça, neden- sonuç, yön- yer , dönem ilişkileri ile kurulur. Mürsel mecaz olarak da adlandırılabilir. Mecazımürselde benzetme amacı yoktur. Eğer benzetme amacı olursa ve bir sözcük başka bir sözcük yerine kullanılırsa istiare olur.
* Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. ( Hilal, bayrak anlamında kullanılmıştır)
* Bugün Peyami Safa’yı okudum. (Peyami Safa’yı değil eserlerini okumuştur. Yazar- eser ilişkisi)
* Göle, kaşarını en güzel şekliyle tanıttı. (Göle Ardahan’ın bir ilçesidir ve burada Göle halkının yerine kullanılmıştır.)
* Usta kalemler açılımı yorumluyor.
* Bir oturuşta beş tabak yedi.
* Batı’yı doğru anlamak gerekir.
* Yine mi burnun akıyor.
* Marmara’da her yelken uçar gibi neşeli
* Uzanmışım kalmışım yaylanın şiltesine
4) Teşhis sanatı:
İnsana ait özelliğin, insan dışındaki herhangi bir varlığa aktarılmasıdır.
* Soğuk ay öptü beyaz ensesinden
* Bu hayalde uyur Bursa her gece
* Denizlerden esen bu ince hava saçlarınla eğlensin
* Bahar bakışların yine pek sarhoş
5) İntak (konuşturma)
İnsan dışındaki varlıkların ( canlı ya da cansız) konuşturulmasına intak denir. Fablarda daha çok kullanılır.
* Çiçek eydür derviş baba, annem babam topraktır.
* Yollar bizimle de biraz sohbet edin demiş
6) Mübalağa( abartma)
Bir varlığı olduğundan daha fazla ya da az göstermeye mübalağa denir.
* Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
* Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
* Alem sele gitti gözüm yaşından
* Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
7) Tezat (karşıtlık)
Zıt iki durumun birlikte ifade edilerek anlamının kuvvetlendirilmesidir. *Memleket İsterim ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun
* Oluklar çift, birinden nur akar birinden kir
* Gün batandan gündoğan yere değin ak saçlı başını alıp elini kara hülyalara dal anneciğim
8) Tariz ( İğneleme, dokundurma)
Söylenen sözün tam tersini kastetmedir. Alay etme, iğneleme.
* Bize attığı kazıklarla güvenilirliğini ispatladı.
* Çalışkanlığı sondan birinci olmasından anlaşılıyor.
* Okuyun siz de onun canına, ey genç bir defa
9) Telmih ( hatırlatma )
Herkes tarafından bilinen bir olay, durum ta da kişinin hatırlatılmasıdır.
* Olur mu dünyaya indirsem kepenk
Gözyaşı döksem Nuh tufanına denk
* Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi
* Mecnun oda yandı şule-i ah ile pak
Vamık suya battı eşten oldu helak
Ferhat hevesle yele verdi ömrün
10) Tenasüp sanatı( Uygunluk) :
Anlamca birbiriyle bağlantılı sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır.
* Zulmün topu var, kalesi var, kalası varsa; hakkın da bükülmez kolu, dönülmez yüzü vardır.
* Yiğit kendini övende,
Oklar menzilii dövende
Kılıç kalkana değende
Kalkan gümbür gümbürlenir
11) Tecahül-i Arif ( Bilip de bilmezlikten gelme, bilen cahil)
Şairin bildiği bir şeyi, bilmiyormuş gibi görünmeye çalışmasıdır.
* Şakaklarıma kar mı yağdı ? Ne var?
Benim mi Allah’ ım bu çizgili yüz ?
* Bu eller miydi masallar arasından rüyalara uzanan, bu eller miydi?
* Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer
* Doğan güneş midir sen misin bilinmez
12) İSTIFHAM ( Soru sorma)
Söylenmek istenenin soru sorarak verilmesidir.
* Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! ( Burada cevap beklemek amacıyla soru sorulmuyor.)
* Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı ( Yine cevap alma amacı yoktur. Soru yoluyla anlam pekiştirilmiş olur.)
* Nerede kardeşlerim cömert Nil, yeşil Tuna?
13) HÜSN-İ TALİL SANATI ( Güzel sebebe bağlama):
Doğal bir şekilde meydana gelen bir olayın; hayali, güzel bir nedene bağlanmasıdır.
* Kuşlar özgürlüğünün tadını çıkarmak için uçuyorlardı.
* Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden
* Sen gittin yaslara büründü cihan
* Soluyor dallarda gül dertli dertli
14) KİNAYE:
Bir sözcüğün hem gerçek hem mecaz anlama gelecek şekilde kullanılmasıdır. Deyimlerde daha çok kinaye görülür. Not: Tevriye sanatı ile karıştırmamak gerekir. Tevriyede her iki anlam da gerçek anlamdır. Oysa kinayede biri gerçek diğeri mecazdır.
* Bekir’in son sözleri herkese ayağa kaldırdı.
* Şu karşıma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın?
* Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
* Eli açık bir insandır.
* Hamama giren terler.
15) TEVRİYE:
Bir sözcüğü hem yakın hem uzak anlamını kastederek, iki anlama gelecek şekilde kullanmaktır. Vurgulanmak istenen sözcüğün uzak anlamıdır. Tevriyede mecaz anlam yoktur. Her ikisi de gerçek anlamdır.
* Bâki kalan şu kubbede bir hoş sada imiş
* Bana Tahir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelp tahirdir.
* Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
16) TEKRİR ( tekrarlama)
Anlamı güçlendirmek amacıyla bir sözcüğün tekrarlanmasıdır.
* Akşam, yine akşam, yine akşam Göllerde bu dem, bir kamış olsam.
* Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm Yanmada derman buldu bu gönlüm
17) NİDA ( Seslenme ) SANATI
Söze etkileyicilik katmak amacıyla seslenmeden yararlanmaktır. Ey, hey, behey, eyvah, bre, imdat ünlemleri ile yapılır.
* Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
* Merhaba ceylan gözlü, güzel gözlü sevgilim!
18) CİNAS SANATI
Mısra sonlarında yazılışları aynı, anlamları farklı sözcük ya da sözcük gruplarıdır.
* Her nefeste eyledik yüz bin günah
Bir günaha etmedik hiçbir gün ah
* Sahici mi elinde tuttuğun o kartal kanadı
Sen tuttun, acıdan benim ellerim kanadı
19) ALİTERASYON / ASONANS
Bir şiirde ünsüz harflerin tekrarına aliterasyon, ünlü harflerin tekrarına da asonans denir.
* Dest busı arzusuyla ger ölürsem ey dostlar
Kuze eylen toprağım, sunun anınla yare su
* Beni bende demen bende değilem
Bir ben vardır bende benden içerü
HİKAYE ( ÖYKÜ )
Yaşanmış ya da yaşanabilir olay veya durumların; kişi, yer, zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı kısa edebi türdür.
Hikâyenin özellikleri:
* Zaman ve mekanın anlatımında ayrıntıya girilmez.
*Genellikle kısa cümleler kullanılır.
*Kahramanların bir yönü üzerinde durulur. Kişi sayısı azdır.
* Genellikle tek olay anlatılır.
14. yüzyılda İtalyan edebiyatında Bocacio’nun (Bokasyo) yazdığı Decameron( Dekameron) adlı eser, hikâye türünün ilk örneği kabul edilir. Türk edebiyatında Tanzimat’tan önce hikâye türünün yerini , halk hikâyeleri destanlar, masallar, mesneviler ve Dede Korkut Hikayeleri tutmaktadır.
Batılı anlamda hikâye, Türk edebiyatına Tanzimat’la girmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat adlı eseri ilk hikâye örneklerindendir. Letaif-i Rivayat’ta, yer yer geleneksel hikâyenin anlatım özelliklerine rastlanır.
Teknik açıdan güçlü, batılı örneklere benzeyen ilk hikâye, Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir. Hikâye türünün başarılı örnekleri Servetifünun Dönemi, Milli Edebiyat Dönemi ve Cumhuriyet Döneminde verilmiştir. Günümüzde hikâye, yeni anlatım biçimleri ve teknikleri denenerek edebi türler içinde gelişimini sürdürmektedir.
Hikâyenin Bölümleri: Serim-Düğüm Çözüm şeklindedir. Ancak bazı hikâyelerde bu bölümler bulunmayabilir.
Serim bölümü: Yer ve zamanın belirtildiği, kişilerin tanıtıldığı, olayın anlatıldığı, başlandığı bölümdür.
Düğüm bölümü: Olayın okuyucu da merak duygusu uyandıracak şekilde işlendiği bölümdür.
Çözüm bölümü: Olayların düğümlerinin çözüldüğü bölümdür. Okuyucuda merak uyandıran sorular bu bölümde cevaplanır.
Hikâyenin Yapı Unsurları:
Kişiler, olay örgüsü, mekân ve zamandır.
1) Kişiler: Hikâyede anlatılan olayları ya da durumları yaşayan kahramanlar, kişi kadrosunu oluşturur Bu kişiler, kurmaca kişilerdir.
2) Olay örgüsü: Hikâye kişilerinin başından geçen olaylar dizisidir. Hikâyedeki ana olaya bağlı küçük olayların peş peşe sıralanması ile oluşur.
3) Mekân: Olayın geçtiği yer ya da yerlerdir. Yazar olayın akışı içinde ayrıntıya girmeden mekânını tanıtır.
4) Zaman: Olayın başlangıcından bitişine kadar geçen süredir. Olay, baştan sona doğru verilebileceği gibi bu sıralamaya uyulmadan da verilebilir. Zaman, açıkça belirtilebileceği gibi sezdirilebilir de.
Anlatıcı: Hikâyedeki olayı anlatan kişidir. Hikâyede olaylar 1. veya 3.kişi anlatıcının ağzından anlatılır.
Bakış Açısı: Anlatılan hikâyedeki kişi, olay, yer ve zamanı ele alış biçimi ve bunlara karşı takılan tutumdur. Üçe ayrılır:
1) İlahi Bakış Açısı( Hakim ,Tanrısal) : Anlatıcı olaylara ve kahramanlara hakimdir. Olayların nasıl gelişebileceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenleri ve psikolojilerini yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı 3. kişidir.
2 ) Kahraman (Ben Merkezli ) Anlatıcının Bakış Açısı:
Olaylar, hikâye kahramanlarının birinin ağzıyla anlatılır. Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır. Bu bakış açısında 1.şahıs anlatım yapılır.
3) Gözlemci ( Müşahit) Bakış Açısı: Anlatıcı gördüklerini, tanık olduklarını aktarır. Hikaye kahramanlarının aklından geçenleri bilmez, anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır. Nesnel bir tutum sergilenir. Olaylar, bir kameradan izleniyormuş gibi anlatım vardır. Bu bakış açısında anlatıcı 3.kişidir.
NOT: Bir metinde birden fazla anlatıcı ve bakış açısı görülebilir. Anlatıcının değişmesine göre bakış açısı da değişir.
İki bakış açısının bir arada olduğu bakış açısına Olimpik Bakış Açısı denir.
Hikâyede zihniyet: Teması, konusu ve çatışma unsurları ile hikâye, yazıldığı dönemin siyasi, ekonomik, kültürel özelliklerini yansıtır yani dönemin zihniyetinden etkilenir.
Tema: Hikâyedeki temel duygu ve düşüncedir. Tema, soyut ve geneldir.
Örnek: Sevgi , Dostuk, Aile … gibi
Konu : Hikâyedeki duygu ve düşüncedir. Somut bir durumu ifade eder. Temayı sınırlandırır .
Örnek : Türkiye’de Aile Bağları,
Hayvan Sevgisi, Dostluğun Önemi…gibi
Karşılaşma: Olay çevresinde gelişen edebi metinlerde çatışmaları, olay halkalarını veya yeni durumları oluşturacak şekilde, kahramanların yüz yüze gelmeleridir.
Çatışma: Hikâyede karşı duygu, düşünce ve isteklerin, kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile ortaya çıkan durumdur. Olayların dayandığı asıl ögedir. Merak duygusunu canlı tutar.
Örnek: hayal-gerçek çatışması, özgürlük esaret çatışması gibi
Hikâye Türleri
1) Olay hikayesi: Olayların serim- düğüm -çözüm bölümlerine uygun olarak mantıksal bir sıralamayla sonuca bağlandığı hikaye türüdür. Bu tarz hikayenin temeli, bir olay anlatımına dayanır. Olay hikayesinde kahramanların ve çevrenin tasvirine önem verilir. Okuyucuda merak ve heyecan duygusu uyandırılır.
Fransız yazar Guy de Maupaussant tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Maupaussant Tarzı hikâye de denir.Türk edebiyatında olay hikâyesinde Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay ve Reşat Nuri Güntekin önemli temsilcilerdir.
2) Durum Hikâyesi: Ruhsal çözümlemelere ağırlık verilir. Olay ikinci planda kalır. Günlük yaşamın bir kesiti ele alınıp anlatılır. Bu tarz hikayede serim-düğüm- çözüm bulunmaz. Okuyucunun merak duygusuna seslenilmez. Batıda Rus yazar Anton Çehov tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Çehov Tarzı hikâye de denir. Durum hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık’tır.
Not: Bazı kaynaklarda Modern hikâye de vardır.(Kafka tarzı hikaye de denir.)
Modern hikâye, diğer öykü çeşitlerinden ayrı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri kimi durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve bir takım olağanüstülüklerle gösteren öykülerdir. Öyküde bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Franz Kafka’dır. Bu tarz hikâyenin ülkemizdeki en önemli temsilcisi Haldun Taner’dir.
Öyküleyici Metinlerde Anlatım Biçimleri
1 ) Öyküleyici Anlatım (Öyküleme):
Olay anlatımına dayanan anlatım biçimidir. Bu anlatım biçiminde okuyucuyu, olay içinde yaşatmak amaçlanır. Öyküleyici anlatımda kişiler, olay örgüsü, mekan ve zaman ögeleri bulunur. Fiil ve fiilimsilere çok yer verilerek kişiler hareket halinde yansıtılır.
2) Betimleyici Anlatım (Betimleme):
Varlıkları, durumları zihinde canlandırmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Betimleyici anlatımda sıfatlar kullanılarak varlıklar ve durumlar ayırt edici özellikleri ile verilir. Öznel olanlarına izlenimsel betimleme, nesnel olanlarına açıklayıcı betimleme denir. Öznel anlatımlı betimlemelerde okuyucuya izlenim kazandırmak, nesnel anlatımlı betimlemelerde ise bilgi vermek amaçlanır.
Öyküleyici Metinlerde Anlatım Teknikleri
Öyküleyici metinlerde gösterme (diyalog, iç konuşma ,bilinç akışı ), tahkiye etme ( kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme ,özetleme ), pastiş , Parodi, İroni gibi anlatım tekniklerinden yararlanılır.
1) Gösterme ( sahneleme)
Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasında girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri esere yansıtılarak, okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği üç şekilde karşımıza çıkar : diyalog, iç konuşma , bilinç akışı
* Diyalog: Eser kahramanlarının karşılıklı konuşmasıdır. Metne akıcılık kazandırır. Diyalog tekniğinde konuşmalar kitâbi değildir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur.
*İç konuşma (iç diyalog): Roman kahramanlarının kendi kendisiyle karşısında biri varmış gibi konuşmasıdır.
* Bilinç akışı: Genellikle 20.yüzyıl modern roman ve hikayesinde kullanılmış bir anlatım tekniğidir. Bu teknikte iç konuşmada olduğu gibi, kişilerin iç dünyaları, zihinden geçirdikleri doğrudan o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları biçiminde verilir. Kahraman anlatıcı ve bakış açısı söz konusudur; ancak bilinç akışında iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi zayıftır. Bu teknikte dış dünyaya ait nesneler ve motifler, bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak iş görür. Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.
İç Çözümleme: Hikaye ya da romanda; kahramanın içinden geçen düşünceleri, konuşmaları yazarın okuyucuya vermesidir.
Monolog: Bir kişi tarafından tek taraflı ve uzun biçimde yapılan konuşmalardır.
İç monolog: Kahramanların duygu ve düşüncelerinin yansıtıldığı tekniktir. Kahraman kendi kendine içinden konuşur. Bu teknikte kahramanların iç dünyası ve aklından geçenler verilir.
Anlatma tekniği ( tahkiye etme )
Bu teknikte okur ve metin ilişkisini sağlayan bir anlatıcı vardır. Okuyucu her şeyi anlatıcı kanalı ile görür. Okur, anlatıcıya bağımlıdır. Anlatma tekniğinde kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme ve özetleme yöntemi kullanılır.
a) Kişi tanıtımı: Anlatıcının olay kahramanlarını ayırt edici yönleriyle ele almasıdır.
b) Olay anlatımı: Anlatıcının metinlerdeki olayları aktarmasıdır.
c) Geriye dönüş: Olay anlatımında akışın kesilerek, geçmişe ait bir yaşantıya dönülmesidir.
d) İç çözümleme: Olay kahramanlarının, iç dünyalarının hakim anlatıcının bakış açısıyla verilmesidir.
e) Özetleme: Anlatıcının, kişi ve durumları kısa özet biçiminde aktarmasıdır.
Pastiş ( öykülenme ) : Bir eseri, başka yazarların ya da eserlerin taklit edilmesiyle meydana getirme tekniğidir. Alıntılama söz konusudur. Birden çok kaynaktan gelişigüzel alıntı yapma, yamalama olarak adlandırılır .
Parodi ( yansılama ): Bir metnin konusundan yola çıkarak yeni bir metnin oluşturma tekniğidir ince gönderme ve hafif alay içerir.
9.sinif 3.tema siir-hikaye bilgisi İNDİR