– Zevceniz hanımefendinin resmini nasıl buldunuz?
Beş dakikadan beri sehpanın karşısında karısının henüz boyası kurumamış resmini seyreden Nusret Bey isteksiz bir tavır ile dudak bükerek cevap verdi:
– Fena değil.
Zengin müşterisinden daha büyük bir takdir bekleyen genç ressam asabileşti:
– Maahazâ bu tabloyu bütün meslektaşlarım fevkalade beğendi dedi.
– Nusret bey bir adım geri çekilmişti. Elini dürbün gibi yaparak gözüne götürdü:
– Resmin kusuru yok dedi, yalnız…
– Yoksa zevceniz hanımefendiye benzemiyor mu?
– Vallahi orasını pek tayin edemeyeceğim. Bir bakışa göre o, bir bakışa göre o değil.
– Beyefendi maksadınızı anlayamıyorum.
– Doğrusunu isterseniz ben de ne demek istediğimi anlamıyorum.
– Şu tarafa teşrif ediniz de resmi mufassalan tetkik edelim.
Genç ressam Nusret beyi kolundan tutarak sağa çekti.
– Evvela gözlerinden başlayalım. Şu içlerinde altın hareler dolaşan koyu mavi gözlere bakınız. Göz demek bütün çehre demektir. Gözler insanın ruhuna açılmış pencerelerdir. Gözlerin renginde, gayr-ı muayyen bakışında, uzun kıvırcık kirpiklerinde, ince mavi damarlı göz kapaklarında bir kusur var mı?
– Hayır.
– Maahazâ geniş kanatlı bir az papağanvari burunda bir kusur var mı? Geniş alnındaki ifadeyi tamamıyla vermemiş miyim?
– Hakkınız var. Gözler o gözler, burun o burun, alın o alın. Mamafih bir şey var ki.
– Yaptığım resim o kadar canlı ki çerçeveden fırlayacak gibi. Zevceniz hanımefendi eserimi çok beğendi.
– Tabii değil mi ya? Onu olduğundan güzel göstermişsiniz.
– Rica ederim böyle söylemeyiniz. Çehredeki kusurlardan hiçbirini ihmal etmedim. Mesela Gözlerden biri diğerinden belli belirsiz küçüktür, çenede hafif bir çarpıklık vardır. Zevcenizi saatlerce karşıma oturtup lakırdıya tuttum, çehresinin bütün manalarını tetkik ettim. Ta ki göz ve dudaklarındaki manayı hülasa eden çizgiyi yakalayayım. Neticede buna muvaffak oldum sanıyordum.
Nusret Bey bıyıklarıyla oynuyor, hayretle resme bakıyordu:
– Ne garip şey! Siz söylerken resme bakıyorum, bütün sözlerinize hak veriyorum. Resmin bütün
teferruatı zevceme benziyor. Fakat hayat-ı umumiyesine bakınca bir şeyin eksik veya yanlış olduğunu
fark eder gibi oluyorum. Haberim olmadan bu resmi karşıma çıkarıverseydiniz “Aman Ya Rabbi bu resim karıma ne benziyor.” diyecektim. Fakat bu benim karımdır diyemeyecektim. Bilmem anlatabiliyor muyum?
– Anlayamıyorum beyefendi anlayamıyorum.
Nusret Bey genç sanatkârın asabileştiğini gördükçe üzülüp sayıklıyordu:
-Üzülmeyin rica ederim dedi, ben öyle pek resimden anlayan bir adam değilim. Olsaydım eksik olan
şeyin ne olduğunu belki bulur çıkarırdım.
Zihn-i meşguliyeti Nusret Bey’in şişman yüzünü ıstakoz gibi kızartmıştı. Atölyenin penceresinden
giren güneş alnındaki ter damlalarını parlatıyordu. Tam bu esnada atölyenin kapısı açıldı, içeriye
Nusret Bey’in Sadiye Hanım girdi. Ressam eliyle genç kadını takip etti:
– Rica ederim o vaziyette durunuz hanımefendi.
Sonra Nusret Bey’e döndü:
– Şimdi bakınız beyefendi ve elinizi vicdanınız üzerine koyarak söyleyiniz. Resim ile zevceniz hanımefendi arasında hiçbir fark var mı?
Hakikaten Sadiye Hanım levhanın içinden fırlamış gibidir. Ressam tekrar genç kadına dönerek:
– Zevc-i muhtereminiz beyefendi resmin size benzemediğini iddia ediyorlardı, dedi.
Sadiye Hanım başını kocasına çevirdi. Kaşlarından birini kaldırdı, gözlerini büzdü, iğrenç bir şey koklar gibi burnunun kanatlarını titretti. Dudağını hakaret ve merhamete benzeyen bir tebessümle çarpıtarak:
– Sen zaten ne anlarsın ki zevksiz adam, dedi.
Nusret Bey o anda muzaffer bir feryat koparttı, eliyle karısının çehresini göstererek:
– Aman kaşların, gözlerin, burnun, dudakların bu saniyedeki vaziyet ve manasına bak dedi, işte benim her gün evde gördüğüm çehre, sevgili zevcemin hakiki çehresi budur. Resmini yaptığınız esnada size gösterdiği çehre fevkalade zamanlara mahsus olarak takındığı düğünlük ve bayramlık maskedir. Resminizin niçin karıma benzemediğini anladınız mı?
Not: Reşat Nuri Güntekin bu hikayeyi Yıldız Böceği müstear ismiyle yayımlamıştır.
güzel hikaye
Güzel ve kısa bir hikâye. Elinize ve emeğinize sağlık.
Teşekkürler.