Ders Notları

ADABI MUAŞERET 2. DÖNEM 1. YAZILI NOTLARI

KOMŞULUK İLİŞKİLERİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN ADAP:
1- Karşılaştığı zaman içten ve samimi olarak selamlaşmak, uzatmamak ve can sıkıcı olmamak şartıyla hâl hatır sormak, güleryüzlü, tatlı dilli olmak. Çünkü Mü’minin Mü’min kardeşine tebessümü güleryüzlü davranışı sadaka hükmündedir.
2- Eziyet etmemek, kaba davranmamak, haksızlık yapmamak.
Rasûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Müflis kimdir bilir misiniz? Ashab:
– Bizim aramızda müflis hiçbir dirhemi ve eşyası olmayan kimsedir demişler. Bunun üzerine:
– Benim ümmetimden gerçek müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekatla gelecek olan kimsedir ki aynı zamanda şuna sövmüş, buna zina isnadında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini de dövmüş olarak gelecek. Ve şuna hasenatından, buna hasenatından verilecektir. Şayet davası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenecek. Sonra cehenneme atılacaktır.” (Müslim)
3- Maddi ve manevi ihtiyaç ve sıkıntılarını gidermekte yardımcı olmak. Başkalarına zararı olmayan kusurlarını örtbas etmek.
Bu hususta Rasûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu tehlikeye atmaz. Bir kimse din kardeşinin hacetinde bulunursa, Allah da onun hacetinde bulunur. Her kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, onun sebebiyle Allah kendisinden kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Ve her kim bir Müslümanın suçunu örtbas ederse kıyamet gününde Allah da onu örtbas eder.” (Müslim)
Bu hadis-i şerifin şerhinde Nevevî şöyle bir izahta bulunmuştur:
“Burada mendup olan örtbastan murad eziyet ve fesatla meşhur olmayan hal sahipleridir. Eziyet ve fesatla meşhur olan kimseye gelince onun suçunu örtbas etmemek ve mefsedetinden korkulmazsa kendisini ulu’l emre şikayet etmek müstehab olur. Çünkü örtbas etmek onu başka kötülükler yap-maya cesaretlendirir. Bütün bunlar olmuş bitmiş bir suçu örtbas etmek hakkındadır. Henüz yapıl-makta olan bir suçu gören kimseye ona itiraz etmek ve elinden geliyorsa men etmek vaciptir, tehiri caiz değildir. Men etmekten acizse meseleyi ulu’l emre şikayet etmesi lazım gelir.”
4- Kendisi veya ailesinden biri hastalandığı zaman ziyaret etmek.
5- Ölüm ve benzeri bir musibet anında taziyede bulunmak, teselli etmek.
6- Kederini ve sevincini paylaşmak.
7- Gizli hallerini araştırmamak.
8- Yapmış olduğu davetlere icabet etmek. Şayet davet ettiği toplantılar, düğün, nişan, sünnet ve benzeri merasimler İslamî esaslara aykırı ise icabet etmemeli, münasip bir dille ikaz etmelidir.
9- Özellikle bayramlarda ve müsait zamanlarda ziyaret etmelidir.
10- Bir hacet veya borç istediği zaman geri çevirmemelidir. Şayet isteklerini yerine getirmek imkanı yoksa münasip bir dille izah edilmeli, yardımcı olamadığı için üzüldüğünü bildirmelidir.
11- Komşusunun elinde olanlara göz dikmemeli, haset etmemelidir.
Rasûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem: “Birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğz etmeyin ve bir-birinizle alakayı kesmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun.” buyurmaktadır. (Buhari-Müslim)
12- Üç günden fazla dargın durmamalıdır. En güzeli ve makbulü hiç küs durmamaktır.
Rasûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Mü’mine, kardeşini üç günden fazla terk etmesi helal değildir.” (Müslim)
13- Suizanda bulunmamalıdır. Esas olan hüsnü zandır. Kötülük yaptığı çok açık deliller ile belli olunca da o hususta hüküm ne ise o hükme göre hareket etmelidir.
Rasûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Zandan sakının. Çünkü zan sözün en yalanıdır. Başkalarının konuştuğunu dinlemeyin. Tecessüs ve münasefe (her şeyin sadece kendisinde olmasını istemek) yapmayın. Birbirinize hasetlik etmeyin. Birbirinize buğzetmeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Kardeş olun, ey Allah’ın kulları!” (Müslim)
14- Evinde olmadığı veya uzun bir seyahate çıktığı zaman evine ve ev halkına göz kulak olmak, korumak varsa ihtiyaçlarını gidermek.
15- Evini, dükkanını, bağ, tarla ve arsasını satarken önce komşusuna teklif etmeli, komşusu alama-yacağını ifade ettikten sonra başkalarına teklif etmeli. Komşusu için zararlı olan, komşusuna düş-manlık yapan kişilere satmamalıdır.
16- Zamanımız insanları çok katlı, kalabalık apartmanlarda, aynı merdivenleri, aynı asansörleri kul-lanmak durumunda kalmaktadırlar. Çok kısıtlı bahçe imkanlarından hep beraber istifade etmek ko-numundadırlar. Böyle bir yaşantının İslamî yönden pek çok sakıncaları olmakla beraber zaruretlerin sürüklediği bu mekanlarda komşuluk ilişkileri, insanî münasebetler çok iyi bir düzeyde tutulursa sıkıntılar ve sakıncalar asgarî bir noktaya çekilebilir.
Komşuları rahatsız edecek şekilde, yüksek sesle konuşulmamalı, radyo, teyp ve tv’lerin sesleri ken-dimizin duyacağı kadar açılmalı, çocuklarımızın fazlaca gürültü yapmalarına, hoplayıp, zıplayarak alt veya üst dairedekileri rahatsız etmelerine meydan vermemelidir. Merdivenlerden inip çıkarken, hem yürüyüşümüz, hem konuşmalarımızla gürültü yaparak apartman sakinlerini rahatsız etmemeliyiz. Varsa asansörü gereksiz yere meşgul etmemeliyiz. Kadın ve çocuklara öncelik tanımalıyız. Asansörde tek başına bir kadın varsa, erkekler yanında başka biri olmadan yalnız başına nâmehrem bir kadınla asansöre binmemelidir. Merdivenlerden inip çıkarken dairelerin kapı önlerinde durup içerden gelen sesleri dinlememelidir. Merdivenlerin ve çevrenin temizliğine dikkat etmelidir.

YEMEK ADABI
1. Yemektenönce besmele çekilmeli, sonunda Elhamdülillah denilmelidir.
2. Temizbir kazancın mahsulü olmalı, helal mi olduğu düşünmelidir.
3. Yemektenönce eller yıkanmalı. Peygamberimiz ; “Yemekten evvel elleri yıkamakyoksulluğu, yemekten sonra yıkamak ise, günahları giderir. Yemekten evvel vesonra elleri yıkamak fakirliği giderir.” Buyurmaktadır.
4. Yemekzevk için değil, Allah’a kulluk ve ibadetlere güç yetirebilmek için yenmelidir.
Peygamberimiz;“Yemek ile namaz bir arya geldiği zaman, önce yiyin sonra kılın.” Buyurmuş-tur.Namazda yemeği düşünmemek için
5. Suiçerken hızlıca değil, yudum yudum içilmelidir. Peygamberimiz ; “ Suyu yudumyudum ve ağır ağır için, birden içmeyin. Zira bundan ciğer hastalığı olur.”Buyurmuştur.
6. Doymadanevvel sofradan çekilmek
7. Yemekyedirmek ve davete icabet etmek. Peygamberimiz ; “Hayırlınız yemekyedireninizdir.” Kul, üç yemekten mesul değildir. Sahur, iftar ve dostlarlayediği yemektir.”

ALIŞVERİŞ VE BORÇLANMA ADABI
Alışveriş Adabı İnsanoğlu, geçimini sağlamak, rızkını elde etmek için çalışmak zorundadır. Kişi tek başına çalışarak tüm hizmetlerini karşılayamadığından, insanların birbirlerinden hizmet almaya ihtiyaçları vardır. Alışveriş, toplumsal hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Alışveriş karşılıklı rıza ile yapılmalıdır. Rızanın gerçekleşebilmesi için de tarafların helal ve haramlara dikkat etmeleri gerekmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.), ticarette dürüst ve güvenilir olmanın önemini şu şekilde belirtmiştir: “Güvenilir, doğru ve Müslüman tacir, kıyamet günü şehitlerle beraberdir.” (İbn Mâce, Ticârât, 1.)
İslam’da alışveriş adabı
• Helal ve haram mala dikkat edilmelidir.
• Borç alındığı zaman vaktinde ödenmelidir.
• Hile yapılmamalıdır.
• Zaruret olmadığı sürece borçlanılmamalıdır.
• Alışveriş karşılıklı rıza ile yapılmalıdır.
• Dürüst ve güvenilir olunmalıdır.
1. Alırken ve satarken müsamahakâr olmak.
Satıcı parayı almak hususunda kolaylık göstermeli, fiyatı biraz dü¬şürerek ikram yapmalıdır. Müşteri, ise aldığı mal hususunda kolaylık gös¬termeli, şartlarda aşırıya kaçmamalıdır.
Borç verildiği zaman, borçlu sıkıntıda ise müsamaha gösterilmeli, borcunu ödemesi için mühlet verilmelidir, Borçlu olan kişi de alacağım isteyen kişiye şiddet göstermemeli, onu oyalayıp sıkıntıya sokmamalıdır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah o kişiden razı olsun ki sattığı zaman da, aldığı zaman da, ala¬cağını istediği zaman da kolaylık gösterir.[1] 2. Muamelede doğru ve dürüst olmak.
Satılan malın kusurları ve meziyetleri alıcıya olduğu gibi söylenme¬lidir. Eşyanın nerede yapıldığı, nerede yetiştiği ve benzeri hususlarda ya¬lan söylenmemelidir. Satıcı asla ‘Maliyetinden daha düşük fiyatla satıyo¬rum’ gibi yalanlar söylememelidir. Kısacası her hususta doğruyu söyleyip müşteriyi aldatma yoîuna gitmemelidir.
Rıfaa’dan şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) ile beraber na¬mazgaha çıkmıştık ki Hz. Peygamber alışveriş yapan insanlar gördü ve (onlara ) ‘Ey tacirler güruhu!’ diye seslendi. Onlar da Rasûlullah’a icabet ederek boyunlarını ve gözlerini ona çevirdiler. Hz. Peygamber şöyle de¬vam etti: ‘Tacirler kıyamet günü kabirlerinden facirler (günahkârlar) olarak kalkacaklardır; ancak Allah’tan korkan, iyilik yapan ve doğru olanlar müstesnadır’.

3. Alışverişte -doğru bile olsa- yemin etmemek.
Çok yemin etmemek alışverişin âdabından ve o alışverişte doğruluk olduğunun delillerindendir. Hatta alışverişte -doğru bile olsa- hiç yemin etmemek daha güzeldir. Çünkü alışverişte çok yemin etmekte Allah’ın ismini (yemini) ucuzlatmak (yeminin değerini düşürmek) sözkonusudur. Oysa Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
İyilik etmek, sakınmak, insanlar arasında ıslah yapmak hususunda yeminlerinize Allah’ı hedef ve engel kılmayın. Allah işiten ve bilendir.
(Bakara/224)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Yemin, malın revacı sebebidir (zannolunur). Hakikatte ise malın ve kazancın mahvolma sebebidir.[4] Mallarını şaşalı bir şekilde takdim edip yalan yeminlerle satmaya çalışanlar bundan vazgeçsinler. Zira Ebuzer’in rivayet ettiğine göre Hz.’ Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘Üç sınıf vardır ki Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için pek acıklı bir azap vardır’. ‘Rasûlullah buna uyan ayeti üç kere okuduktan sonra
‘Umduklarına erişemediler ve ziyan ettiler’ dedi. Ebu Zer ‘Onlar kimlerdir ey Allah’ın Rasûlü?1 diye sordu. Rasûlullah ‘Elbisesini (büyüklenerek yere kadar) salıveren, verdiği şeyi başa kakan, yalan yere yemin ederek ticaret metaına sürüm verendir’ buyurdu.[5] 4. Çarşı ve pazarlarda çok sadaka vermek.
Ticaret yapılan yerlerde çok sadaka vermek, orada yapılan hataların kefareti olur. Meselâ satıcının bilmeyerek aldatmasının, kötü ahlâk ve benzeri hatalarının kefareti olur.
Kays b. Ebî Garaze şöyle rivayet ediyor: Rasûlullah (s.a) bize (alış veriş mahallimize) geldi -bize simsarlar deniyordu- ve ‘Ey tacirler topluluğu! Şeytan ve günah satışa katılırlar; imdi siz satışınıza sadaka karıştırın’ buyurdu.[6] 5.Alışverişe şahit tutmak ve onu yazı ile sağlama almak.
Eğer mal borca satılıyorsa, iki şahit tutup borcun miktarını ve ödenme zamanını yazmak çıkması muhtemel ihtilafları ortadan kaldırır. Bu hususta Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Birbirinize belirli bir zaman için borç verdiğinizde onu yazın. (Bakara/282)
Ayrıca bu yazma işlemine iki kişi de şahit olmalıdır. Zira Allah Teâlâ bu hususta şöyle buyurmakladır:
Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun, eğer iki erkek bulunamazsa, şahitliklerine razı olacağınız bir erkekle iki kadın şahit olabilir. -(Bakara/282)
Bu şekilde hareket etmekte, daha fazla teminat ve tazminat vardır. Ayrıca Müslümanlar arasındaki yardım ve merhametin artırılması söz konusudur.
(Borç) büyük olsun, küçük olsun onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin. Bu sizin için Allah katında adalete en uygun, şahitlik için en sağlam ve şüpheye düşmemenize daha yakın bir durumdur. (Bakara/282)
Yani yazmanız, hakkın yerine gelmesi için daha uygun, insanlar arasında adaletin yerine gelmesi ve şahitler için daha kolaydır. Borcun yazılması, ihtilaflara engel olur, şüphe kapısını kapatır. Çünkü şüphe ve ihtilaf İnsanların birbirine olan güvenini ortadan kaldırdığı gibi borç verme alışkanlığını da yok eder. Borç verme âdeti ortadan kalkarsa, insanlar sıkıntıya düşer.

6.Şüphelerden Kaçınmak Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyururlar: “Helal de açıklanmış haramda açıklanmıştır. Bu ikisinin arasında helalden mi haramdan mı olduğu belli olmayan insanların pek çoğunun bilmediği şeyler vardır. Her kim bu tür şüpheli şeyleri terk ederse dinini ve ırzını korumuş olur, selamete erer. Kim de bunlardan birine girerse harama düşmesi pek yakındır. Yasak bölgenin çevresinde sürüsünü otlatan çobanın sürüsünü o yasak bölgeye kaçırması çok çabuk olur. Dikkat edin her melikin bir yasak bölgesi vardır. Dikkat edin Allah’ın yasak bölgesi de haram kıldığı şeylerdir.”

7.Başkasının Alışverişini Bozmamak:
Bazen, bir esnafın ya da tüccarın yaptığı anlaşmadan sonra ikinci bir esnafın daha fazla para vererek bu anlaşmayı bozduğu görülebiliyor. Bu dinimizde caiz değildir. Efendimizin bu konuda açık beyanları vardır: “Birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın.” Bir diğer rivayette ise “Müslüman bir kimse din kardeşinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmasın” buyurur.
8.Alışverişe Erken Başlamak
Sabahın erken saatlerinde işe başlamak hem sünnettir hem de berekete vesile olur. Allah Resulü (s.a.s), erken kalkıp işe başlayanlara şöyle dua eder: “Allah’ım ümmetimin gündüzün ilk vaktinde yaptıkları işleri bereketli kıl.”Bu hadisi rivayet eden zat diyor ki: Bu hadisi kendisinden rivayet ettiğim Sahr ticaretle meşgul birisiydi, ticaretini sabah erken saatlerinde yapardı, bunun için zengin olup malı çoğaldı.
İslam’da Borçlanma Adabı
Kıymetli Müslümanlar! Toplumda borç ilişkilerini düzenleyen borçlar hukuku kuralları, hayatın her safhasında insanın iç içe olduğu ve ilgilendiği konulardan oluşmaktadır. Borç ilişkileri insan hareket ve faaliyetlerinin her çeşidinde; ihtiyaçların her karşılanış biçiminde, hayatın küçük ve büyük çaptaki her atılımında, özet olarak yaşamak ve gelişmek isteğinin her ifadesinde gözükmektedir. Bir kimseye ödünç olarak bir miktar para veya buğday verilmesi, kullanıp sonradan iade edilmek üzere bir kitabın, paltonun bırakılması veya bazı kıymetli evrakın, mücevherlerin saklanmak üzere birine emanet edilmesi hallerinde ve her alım satım, kira muamelesi neticesinde taraflar arasında bir borç ilişkisi meydana gelmektedir. Kur’an ve Sünnette borçlar hukuku ve borç ilişkisi için temel teşkil edecek birtakım dinî, ahlâkî ve hukukî esaslar belirtilmiş, İslâm hukukunun genel gelişim seyrine paralel olarak borçlar hukuku da başta alışveriş (bey`) olmak üzere kira ve iş akdi (icâre), şirket, sarf, selem ve benzeri özel borç münasebetlerinin ayrı ayrı tanzim ve tedvini şeklinde gelişmiştir Borç terimi Türkçe’de birbirinden farklı üç mânada kullanılmaktadır. En geniş kapsamıyla borç (veya borç ilişkisi), iki veya daha fazla kişi arasında birini diğerine veya her ikisini birbirine karşı bir edimde (edâ) bulunmakla yükümlü kılan hukukî bağdır. Sadece bir tarafın edimde bulunmakla yükümlü olduğu borç ilişkisine tek taraflı, her iki tarafın yükümlü olduğu borç ilişkisine de iki taraflı borç denir. Daha dar manada borç, taraflardan yalnız birisinin diğerine karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu şeyi yani edimi ifade eder.İslam hukukunda borç kavramının bir diğer ismide Karz-ı hasendir. Bu edim, herhangi bir şeyi yapma veya verme şeklinde müsbet olabileceği gibi yapmaktan kaçınma şeklinde menfi de olabilir. En dar mânasıyla borç ise para borçlarını ifade etmektedir.

Borç Vermenin Fazileti:
Borç vermek Yüce Rabbimiz tarafından teşvik edilmiş ve borç verenin sanki Rabbimize borç vermiş gibi olacağı hatırlatılarak, Rabbimizin katında da mükâfatının çok olacağı bildirilmiştir. ْ“Kim Allah’a güzel bir ödünç (borç) verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir mükâfatı da vardır Kıymetli Kardeşlerim! Hadid, 57/11 ,Bakara, 2/245. İslam dini, darda olanlara yardım edilmesini en faziletli davranışlar arasında göstermiş ve Peygamberimiz de (sav) hayatında böyle güzel ahlak ve cömertlik uygulamalarıyla bizlere en güzel örnekliğini sunmuştur. Buna örnek olarak şu rivayeti gösterebiliriz: Peygamber Efendimiz (sav) Zâtürrikâ Gazvesi’nden dönerken, Hz.Câbir’le sohbet ediyordu. Yeni evlendiğini, bu sebeple pek çok borcu olduğunu öğrenince neye malik olduğunu sordu. O da yalnız bir devesinin olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, onu borçtan kurtarmak için Câbir’den devesini kendisine satmasını istedi. Pazarlık yapıldı. Efendimiz, Medine’ye varınca ücretini takdim etmek üzere Câbir’in devesini satın aldı. Medine’ye vardıklarında Câbir (ra), deveyi getirdiğinde Rasulullah (sav), tespit edilen ücreti ödedi. Alış-veriş akdi bittikten sonra Rasûlullâh (sav), deveyi de Hz. Câbir’e hediye olarak verdi. Bu olay Müslümanları o derece duygulandırdı ki, hâdisenin gerçekleştiği geceye «leyletü’l-baîr» (deve gecesi) dediler. O gece Hazret-i Peygamber, ayrıca Hazret-i Câbir için 25 defa istiğfar etti.3 Yüce Rabbimiz borcun yazılmasını emretmiş ve bu hususta ihmalkâr davranılmaması gerektiğini de bildirip, borçla ilgili detaylı açıklamalarda bulunarak insanların bu meseleyi önemsemesi gerektiğini belirterek şöyle buyurmuştur: ‘Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun.’. 4 Muhterem Müslümanlar Peygamberimiz (sav) gereksiz yere borca girmekten kaçınılması gerektiğini ve borçlanan kişinin zillet altında yaşayacağını hatırlatmış ve şöyle buyurmuştur: “Borç Allah’ın yeryüzündeki zillet boyunduruğudur, Allah bir kulu zelîl etmek dilerse onu boynuna geçirir.

Borçlu Olarak Ölenin Durumu:
Rasulullah (sav) buyurdu ki: ُBorçlu ölen kimse kabirde bağlıdır, onu kurtaracak tek şey borcunun ödenmesidir.” Allâhu Teâlâ nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan günahlardan sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir. Rasûlullâh (sav) buyurdu ki: Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hakkı varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı gün gelmezden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, sâlih bir ameli varsa, o zulmü nispetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir.” Eğer (borçlu) darlık içinde ise, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek (gerekir). Eğer (gerçekleri) anlarsanız bunu sadakaya (veya zekâta) saymak sizin için daha hayırlıdırاَ “Kim borçluya mühlet tanır veya onu bağışlarsa, Allah, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde (kıyamet gününde) onu gölgesinde gölgelendirir.” “Kim bir fakire borç verirse, tanıdığı vâdeden önce geçen her gün, alacağı para kadar sadaka vermiş gibi sevaba nail olur. Ödeme günü gelince ertelerse, her gün için iki misli sadaka vermiş gibi sevaba nail olur.”15 Rasûlullâh (sav) buyurdu ki: َ “Sizden önce yaşayanlardan biri ölünce hesaba çekildi. Teraziye girecek hiçbir hayrı yoktu. Ancak zengindi, insanlara karışır, borç verir, hizmetçisine de: Darda olanların borçlarını bağışlamalarını emrederdi. Allâhu Teâlâ hazretleri de onun hakkında şöyle buyurdu: “Böyle davranmaya biz ondan daha layığız, günahlarını bağışlayıverin” diye emretti.”Ben Rasûlullâh’ın, “Kim Allah’ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin” dediğini işittim” dedi.
Borcu Ödemede Samimi Olmak:
Rasûlullâh (sav) buyurdu ki: ّ”Bir borçla borçlanan bir kimsenin ödeme niyetinde olduğunu Allah bilince, onun borcunu Allah mutlaka dünyada iken öder.
” Ödememe Niyetiyle Borç Almak: Rasûlullâh (sav) buyurdu ki. Kim, ödemek arzusu ile insanların malını alır ise, Allah (onun borcunu) ona bedel eda eder. Kim de telef etmek niyetiyle halkın malını alırsa Allah onu telef eder.
Borç Ödemeyi Geciktirmek: Rasulullah (sav) buyurdular ki: ٌ”Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür.” Rasulullah (sav) buyurdular ki: َ”Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helâl kılar.”
Borç Alıp Verirken Tarafların Dikkat Edeceği Hususlar:
Borç veren: -Sırf Allah rızası için bir mümin kardeşinin sıkıntısını gidermeyi gaye edinmeli. -Borca herhangi bir menfaati karıştırmamalı.
-Elinden geldiğince kolaylık göstermeli; bilhassa borçlu samimi bir şekilde ödemeye gayret ettiği hâlde bunda muvaffak olamıyorsa, ona mühlet vermeli.
Eğer hâli vakti yerinde ise ve buna mukabil muhatap çok fakir ve garipse, verdiği borcu sadaka yerine saymalı, rencide etmemeli.
Borç alan: -Çok zaruri olmadıkça borca girmemeli.
Ancak hayatî zaruretler karşısında kifayet miktarı borç almalı,
Lüks ve israf gibi harcamalar yapmamalı,
Ödemek niyet, gayret ve azminde samimi olmalı,
Borçlu, alacaklının iyi niyet ve güzel davranışını istismar ve suiistimal etmemeli, zira böyle davrananlar, gerçek ihtiyaç sahiplerinin rızıklarına mâni olup zarar vermektedirler.
Aldığı miktarın değer kaybına yol açacak tarzda borç almamalı, özellikle uzun vadeli borçlarda değer kaybı olmayacak şekilde borçlanmalı (tabi borç veren şahsın hususi müsamahası ayrı),
Ödemede vaktini geciktirmemeli, bilhassa borçlu kimse ödeyebilecek durumda bir imkân sahibi ise tam vaktinde ödemeyi yapmalıdır. İmkânlar müsait değilse mazeretini bildirip mühlet istemelidir.
Borcunu asla ahirete bırakmamalıdır. Yâni borç alan, kifayet miktarı ile yetinip, borcunu ödeme gayreti içinde olmalı, alacaklı da borç verme faziletine yeni bir fazilet ilave edercesine bir müsamaha içinde bulunmalıdır…
Fairplay nedir?
Etik kuralların üstünde kişisel çıkarları ve hırsları bastırarak yaşamda üstün insan ruhunu ortaya koymaktır
(1) • 1.Rakibin önemsediği detayları fark edebilmek ve ona göre davranmaktır.
(2) • 2.Her spor adamının kendi içindeki iyiliği bulması demektir.
(3) • 3.Vicdan, merhamet, hoşgörü, sevgi ve saygının özel bir uygulanış biçimidir.
(4) • 4.İnsanların spor alanlarındaki kazanımlarıdır.
(5) • 5.Dürüst, adil ve hakkaniyetli bir tavır sergilemektir.
(6) • 6.İlkeli, dürüst ve saygın bir insan olmaktır.
(7) • 7.Dostluk, barış ve kardeşliğe katkı sağlamaktır
(8) • 8.İzleyenlerde saygı uyandırmaktır.
(9) • 9.Topluma karşı bir sorumluluktur.
(10) • 10.Sporu ileri götürmektir.
(11) • 11.Yol göstericidir.
(12) • 12.Bizlere içimizdeki insan sevgisini anlatmaktır.
(13) • 13.Yaşamın inceliklerini sporun pratiğine yaymaktır.
(14) • 14.Bir sanattır.
TÜRKİYE’DE FAIR PLAY • Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC),1981Yılında Uluslararası Fair Play Konseyi (CIFP)’i tanıyıp onu bir kuruluşu olarak kabul etmesinden sonra Fair Play IOC’ye bağlı milli Olimpiyat komitelerince gündeme alındı. IOC’nin her komitede FairPlay’le ilgili bir komisyon kurulmasını tavsiye etmesine üzerine; Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi bu konuda çalışmalara başladı.

FAIR-PLAY’İN BELİRLEYİCİ ÖZELLİKLERİ TOPLUMSAL YAPIYI OLUŞTURAN PARÇALAR
• Kültür • Toplumsal sınıf • Statü • Rol • Grup • Kurumlar
YAZISIZ KURALLAR • Örf • Adet • Görenekler • Ahlak Kuralları • Görgü Kuralları
DÜNYADA İKİ AYRI AHLAK SİSTEMİ VARDIR
• Bir şey yasak değilse serbesttir (bireysel ahlak- bireysel faır play).
• Ancak izin verilen şeyler serbesttir (toplumsal ahlak-toplumsal fair play)
SPORDA FAIR PLAY DIŞI DAVRANIŞLARIN NEDENLERİ
• BİREYSEL NEDENLER
• 1. Tembellik • 2. Dini Değer ve İnançların Zayıflaması • 3. Empati Kuramamak • 4. Rakibe Saygının Yok Oluşu • 5. Kolaycılık • 6. Etik Dışı Alışkanlıklar • 7. Güvensizlik • 8. Sadece kazanmaya motive olmak • 9. Nemelazımcılık • 10. Sorumsuzluk • 11. Aşırı Bencillik • 12. Şans Oyunları • 13. Doğru-Yanlış, Hak-Haksızlık, Değer/Değersizlik gibi kavramların ayırt edilememesi
SPORDA FAIR PLAY DIŞI DAVRANIŞLARIN NEDENLERİ SOSYAL NEDENLER
• 1.Spor Ahlakı, Etik, Değer, İlke ve Prensiplerin anlam kaybına uğraması • 2. Takım, spor ve forma sevgisinin yerini maddiyatın alması • 3. Spor kültürünün olgunlaşmaması • 4. Sporcular arasında sosyal ilişkilerin zayıflaması • 5. Milli değer ve hassasiyetlerin azalması • 6. Kötü örneklerin çoğalması • 7. Spor dünyasında örnek alınacak insanların azalması • 8. Samimiyet duygusunun azalması • 9. Fair play davranışlarının sürekli suiistimal edilmesi • 10. Fanatik taraftarların beklentilerine cevap verilmesi • 11. Spor Yöneticilerinin Duyarsızlığı

SPORCULARDA FAIR PLAY KAZANIMLARI
• BİREYSEL KAZANIMLAR
• 1. Güçlü ve sağlıklı bir kişilik kazanımı sağlar. 2. Hoşgörü, iyiyi, doğruyu, gücüyle kazananı takdir etme gibi nitelikler kazandırır. • 3.Kendini kontrol etme disiplini kazandırır. • 4.Kendine ve başkalarına saygıyı öğretir. • 5.Yapıcı, yaratıcı ve üretici yetenekleri geliştirir. • 6.Empati/Duygudaşlık Kurmayı Öğrenir. • 7.Performansını arttırır. • 8.Taraftar Baskısına karşı dayanıklılık kazandırır. •

SOSYAL KAZANIMLAR
• 1.Ölçülü davranma alışkanlığı kazandırır. • 2.Sosyal sorumluluğu geliştirir. • 3.Kolektif hareket etme alışkanlığı kazandırır.
EĞLENCE
1. Kumar İslâm, kumarı ve kumara bulaşmış olan her türlü oyunu da haram kılmıştır.
2. Tavla, Satranç ve Benzeri Oyunlar Sadece dinlenmek ve eğlenmek için tavla, satranç, kâğıt, domino, okey gibi oyunları oynamak bazı şartlarla mubahtır.
3. Düğün Düğünlerde itidal ölçüsüne İslami kurallara uygun eğlenceler mubahtır.
4. Oyun ve Şarkı-Türkü Bulunan Bir Yemek Davetine Gitmek Meşru içerikli oyun ve müziğin bulunduğu toplantılara ve davetlere katılmakta bir sakınca yoktur.
5. Evde Hayvan Bakmak Hakkında özel bir yasaklama bulunmayan hayvanların evde beslenmesi caizdir.
6. İnternet ve Bilgisayar Oyunları İslam, ferdin, ailenin ve toplumun huzurunu bozacak derecede ve özellikteki bütün zararlı alışkanlıkları ve bağımlılıkları yasaklar.
Sanat, spor ve eğlence türü etkinlikler genel kural olarak caiz kategorisinde yer almakla birlikte İslami ölçülere aykırı içerik taşıyanları ise yasaklanmıştır. Burada İslami ölçülere aykırı edebi sanat ve musikilerin yasaklandığına işaret eden şu ayeti zikredebiliriz. “İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.” (Lokman 31/6). Ayette geçen laf eğlencesi (lehve’lhadîs) sözü eğlence söz; insanı oyalayan, işinden alıkoyan sözler, asılsız hikâyeler, masallar, romanlar ve tarih kılıklı efsaneler, güldürücü boş lâkırdılar, gevezelikler, nağmeler gibi eğlendirici sesler şeklinde yorumlanmıştır. Tefsircilerin çoğu bunu şarkı olarak tefsir etmişlerse de muhakkik âlimlerin tercihi, genel olarak tüm boş söz ve işlerdir. Bununla birlikte buradaki kötülemenin asıl hikmeti şudur: Bilerek veya bilmeyerek Allah yolundan insanları saptırmak; dini, ahlâkı bozmak ve Allah yolunu eğlence yerine tutmak için bu tür faaliyetlerde bulunmanın yasaklanmasıdır.
Müzik Müzik, seslerin kulağa hoş gelecek şekilde tertibi olup bu sesler vasıtasıyla birbirini takip eden güzel hislerin otaya çıkarak insana zevk vermesidir. İslam’ın ana kaynaklarında müzik ile ilgili ayrıntılara girilmeksizin genel ilke ve amaçlara işaret edilmiştir. Buna göre dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramları işlemeyi teşvik etmeyen müzik türlerini dinlemekte dinen bir sakınca bulunmamaktadır. Hatta hayırda ve iyilikte kullanılan, Allah’ı anmaya vesile olan, haramlardan kaçınmayı sağlayan, savaşlarda mücahitlerin gayretini arttıran müzik teşvik de edilmiştir. Ancak İslam’ın ilke ve esaslarına aykırı, günaha ve harama yönlendiren, insanları inkâr ve isyana sürükleyen, vücuda zarar veren, kişilik bozukluklarına sebep olan, avret yerlerinin açılmasına vasıta kılınan müzikleri yapmak ve dinlemek günahtır. Ayrıca İslam dışı dinlerin ya da içki meclislerinin sembolü olan müzik aletleriyle icra edilen müzik de caiz değildir. Bir bayram günü Hz. Âişe’nin yanında def çalıp türkü söyleyen iki cariyeye çıkışmak isteyenlere “Bırakın bugün bayramdır.” diye uyarıda bulunması (Müslim, “Îydeyn”, 17) ilke olarak müziğin caiz olduğuna işaret sayılabilecek rivayetlerdendir.

Müziğin, duruma göre değişen hükümleri vardır:
• Dünya arzusu ve şehvet hisleriyle dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır.
• Vakitlerinin çoğunu buna veren, iştigali âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
• Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mubahtır.
• Allah sevgisiyle dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstahaptır.
• Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Şarkı ve türkünün güftesi İslâm inancına ve ahlâkına aykırıysa, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır. Netice itibariyle müziğin bizzat kendisi için helal veya haram denemeyip, ona bitişen niyet ve unsurlara göre hükmünün şekillendiği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede bakılırsa meşru ölçüler içerisinde musiki icrası kastıyla müzik aletlerinin ticaretinin de genel ilke olarak mubah olduğu söylenebilir. Nitekim bu konuda Ebû Hanîfe, barbıt, davul, mizmar ve def gibi melâhî aletlerinin satımını mekruh saymakla birlikte câiz görmüştür. O, bunları mal hükmünde saydığından bu aletleri kıranların tazmin etmek durumunda kalacaklarını ifade etmiştir.
30). Eğlence amacıyla horoz, hindi, kaz, köpek, deve ve boğa gibi çeşitli tür hayvanlara yaptırılan güreş ve boynuzlaşma türü yarışlar yasaklanmıştır. Hayvan haklarına aykırı ve bu haklara saldırı şeklindeki onlara karşı eza, şiddet, aç ve susuz bırakma gibi faaliyetler bizzat Hz. Peygamber tarafından yasaklanmıştır. Canlıyı Hedef Yapmak Ayrıca Hz. Peygamber, hayvanların müsabakalarda atış hedefi yapılmasını yasaklamış ve bunu yapanları lanetlemiştir. Rivayete göre sahabeden Abdullah b. Ömer Kureyş’ten birkaç gence rast geldi. Bunlar bir kuşu (veya tavuğu) hedef dikmişler ona ok atıyorlardı. Hedefe isabet etmeyen her oku kuşun (veya tavuğun) sahibine veriyorlardı. İbn Ömer’i görünce hemen dağıldılar. Bunun üzerine o: “İçinde can olan bir şeyi hedef edinen kimseye Resulullah lanet etmiştir.” dedi. (Buhârî, “Zebâih”, 25; Müslim, “Sayd”, 59). Spor ve Kumar Sporun, müşterek bahislere, kumara alet edilmesi haramdır. Nitekim günümüzde özellikle at yarışlarının ve futbol gibi spor dallarının kumar oyunlarına alet edildiği görülmektedir. Sonu meçhul bir işin tahmini sonucu üzerinde bahse girmek hangi yöntemle ve hangi ad ile yapılırsa yapılsın kumardır. Kumar haksız kazanç yöntemlerinden biri olup İslam’da kesinlikle yasaklanmıştır. Bu itibarla, spor müsabakaları üzerinden taraflardan birine menfaat sağlayan bahis oynamak da kumardır. Ayrıca iddia, piyango, toto, loto, müşterek bahis (altılı ganyan, at yarışları) gibi tertip ve oyunlar da kumardır ve caiz değildir. Dinimizde her türlü şans oyunlarından çıkan para ise haramdır.

EĞLENCE: Oyun, yarış, musiki, raks gibi neşeli ve hoş vakit geçirmeye yarayan şeyler olup aşırıya kaçmamak şartıyla insanı dinlendirir ve iş hayatında verimliliği artırır. Eğlencenin helal kriterlere uygun olması gerekir. Eğlenmede temel ölçü, İslâm’ın inanç ve ibadet ilkelerine aykırı olmamak şartıyla her türlü eğlencenin mubah olmasıdır. İslâm’ın bir yasağının çiğnenmesine, bir buyruğunun terkedilmesine yol açan bütün oyun ve eğlenceler yasaklanmıştır. Mesela inancı zedeleyen, cinselliği ön plana çıkaran, haksız kazanca yol açan eğlence türleri İslam’a göre gayri meşrudur. İslam ahlak kurallarına uygun, Müslümanın kişiliğine olumsuz yönde iz bırakmayacak, inancına zarar vermeyecek her türlü eğlenceler de mubah görülmüştür.Oyun ve eğlencede bir fayda ve hayırlı bir amaç olması beklenir. Nitekim Hz. Peygamber “Kişinin eşiyle, ok ve yayıyla ve atıyla oynaması dışındaki oyunlar boş ve faydasızdır.” (Zeylaî, Nasbü’r-râye, IV, 273-274) buna dikkat çekmiştir. Tercih edilecek oyun ve eğlence türünün gerektiğinde aile ve toplum yararına kullanılabilecek mahiyette olması tavsiye edilmiştir. Ayrıca eğlence ibadetleri ihmale götürecek derecede ön plana alınması da doğru değildir. Bu konuda da Hz. Peygamber “Sizi Allah’ı anmaktan alıkoyan her şey kumardır (meysirdir).” (Zeylaî, Nasbü’r-râye, IV, 275) diyerek konunun önemine işarette bulunmuştur. Kumar İslâm, kumarı ve kumara bulaşmış olan her türlü oyunu da haram kılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Onlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, şarap ve kumar yolu ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” (el-Mâide 5/90-91) buyurulmaktadır. Âyette geçen “meysir” sözcüğü çoğunlukla kumar olarak açıklanmıştır. Yine insanların mallarını haksız yollarla yemeyi yasaklayan “Mallarınızı aranızda boş ve haksız (bâtıl) yollarla yemeyin, ancak karşılıklı rızâya, gönül hoşluğuna dayalı bir ticaret sonucunda yiyin.” (en-Nisâ 4/29) mealindeki ayet de haksız bir kazanç olan kumarı yasaklamaktadır. Kazancın helal olabilmesi için emek, sermaye veya sorumluluktan birinin bulunması gerekir. Kumar, haksız kazanca, mal ve zaman israfına, irade zafiyetine ve toplumsal çözülmeye yol açtığı için İslam dininde yasaklandığı gibi diğer dinler ve temel ahlâk öğretileri tarafından da yasaklanmış ve kınanmıştır. Kumarın ister kâğıt oyunlarıyla ister iddia ile isterse de bahisle olsun her türlüsü yasaktır. Piyango, spor toto, spor loto, altılı ganyan, iddia gibi bütün şans oyunları haramdır. Müsabaka başlarken her iki tarafın maddi değeri olan bir malı ortaya koyması, sonunda ortaya konan malın tamamına sadece kazanan tarafın sahip olması şartıyla oynanan tüm oyunlar da kumardır. Tarafların razı olması kumarla elde edilen malı helâl hale getirmez. Öte yandan kumar vb. oyunlar geri kalmış ülkelerde umut sömürüsü halini almıştır. Ayrıca tüm kesimler ve özellikle de gençler için bağımlılık yapan bir hastalıktır. Nitekim kumar insanlar arasında kin, nefret ve düşmanlığa yol açmakta, toplumda birçok yara ve facialara sebep olmaktadır. Bütün bunları gören, bilen ve üzerinde fikir yorabilen kişilere, Kur’an’ın ifadesiyle şöyle sormak gerekir: “Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?” Market ve mağazalarda alışveriş karşılığında verilen çekiliş kuponlarına çıkan hediyeler konusunda Din İşleri Yüksek Kurulu şöyle cevap vermiştir: Taraflardan birinin kazanıp diğerinin kaybettiği bütün şans oyunları kumardır. Sadece kazananın kârlı çıktığı, kaybedenin ise zarara uğramadığı uygulamalar ise kumar niteliğinde değildir. Buna göre; marketlerde ve mağazalarda iş yeri sahiplerinin alışveriş yapan müşterilerine verdikleri çekiliş kuponuna hediye çıkması durumunda, müşterilerin çıkan hediyeleri almalarında bir sakınca yoktur.
Düğünlerde temel iki unsur öne çıkar; eğlence yapmak ve ziyafet (velîme) vermek. Nitekim Hz. Peygamber (SAV) nikâhın alenî yani açıktan yapılmasını, yemek ikram edilerek (velîme) ziyafet verilmesini (Buhârî, “Nikâh”, 7, 54, 68) ve def çalmak suretiyle eğlenilmesini istemiş (İbn Mâce, “Nikâh”, 20; Tirmîzî, “Nikâh”, 6), düğünlere katılmıştır. Hz. Peygamber (SAV) nikâhın gizli olmaması için düğün törenini ve ziyafeti önemsemiştir. Nikâhın düğün töreni ile açıkça duyurulmasındaki hikmet gizli nikâha engel olmak ve aleniyetin önemine dikkat çekmektir. Düğün merasimi, örf-âdet sahasında yer alır ve içeriği de gelenek tarafından oluşturulur. Düğünlerde şu hususlara dikkat edilmesi önemlidir. Düğün eğlenceleri kadın-erkek karışık yapılmamalı, dinen haram kılınan alkollü içecekler gibi haram şeyler sunulmamalı, kumara sebep olacak oyunlar oynanmamalı, sevinç gösterisi olarak ateşli silah kullanılmamalı, eğlencede aşırıya gidip taşkınlık yapılmamalı, israftan kaçınılmalı ve de kırgınlık sebebi rencide edici söz ve davranışlardan uzak durulmalıdır. Bu şartlara riayet edildiği sürece düğünlerde müzik, oyun ve eğlence türü şölenlerin icrasında bir sakınca yoktur. Düğünlerde adetler aşırı derecede abartılmamalı, gönül kırıcı bir hadde getirilmemeli ve adet yerini bulsun kabilinden görülmelidir. Ayrıca bazı yörelerde meşhur olan düğün konvoyu trafiği aksatacak ve çevreyi rahatsız edecek boyuta varmamalıdır.
Eğlenmede temel ölçü, İslâm’ın inanç ve ibadet ilkelerine aykırı olmamak şartıyla her türlü eğlencenin mubah olmasıdır. • İslâm, kumarı ve kumara bulaşmış olan her türlü oyunu da haram kılmıştır. Piyango, spor toto, spor loto, altılı ganyan, iddia gibi bütün şans oyunları da haramdır. Tarafların razı olması kumarla elde edilen malı helâl hale getirmez. • Düğünlerde eğlenceler kadın-erkek karışık yapılmamalı, dinen haram kılınan alkollü içecekler gibi haram şeyler sunulmamalı, kumara sebep olacak oyunlar oynanmamalı, sevinç gösterisi olarak ateşli silah kullanılmamalı, eğlencede aşırıya gidip taşkınlık yapılmamalı, israftan kaçınılmalı ve de kırgınlık sebebi rencide edici söz ve davranışlardan uzak durulmalıdır. • İnternet ve bilgisayar oyunlarından İslami açıdan sakıncalı içerik taşımayan, bilgi, tecrübe ve zekâyı geliştiren, genel kültür ve tarih bilgisine katkı sağlayan oyunları ölçülü miktarda oynamakta bir sakınca yoktur.

EĞLENCELERDE DİKKAT EDİLECELEK HUSUSLAR.
Eğlencenin yapılacağı zaman aralıklarına dikkat edilmesi Sabah 10 akşam 10.30 u geçmeyecek şekilde yapılması uygundur.
İnsanların eğlencelerde yaralanmasına ve ölmesine sebebiyet verilmememlidir.
Toplumun ahlaki ve sosyolojik normlarına zarar verilmemelidir.
Kişinin iradesini ortadan kaybettiren alkol,içki gibi maddeler kullanılmamalıdır.
Eğlenceden önce gerekli yerlerden gerekli izinler alınmalı.

GELENEKSEL BAYRAMLARIN HALK HAYATINDAKİ ROLÜ

Törenler ve bayramlar, dünya üzerindeki tüm milletlerde ortak olan kültürel olgular olup bu noktada bayramı olmayan bir milletin varlığından söz etmek mümkün değildir. Bayramların milli kültür içerisinde şekillenmesi ve özümsenmesi yakın dönem tarihinin değil; köklü ve asırlık bir tarihin ürünüdür. Bu sebeple geleneksel formda olan bayramlar, halkın tarihinde geçirmiş olduğu sosyo-kültürel gelişim ve değişim sürecine ayak uydurarak günümüze ulaşırlar. Bu uyum sürecine ayak uyduramayan kimi bayramlar, zamanla yok olurlar. Örneğin; Uygurların eski dönemlerde kutladıkları Av Merasimi ve But Seylisi bu bayramlar arasında sayılabilir. Bazı bayramlar ise bu tarihi süreç içerisinde daha da benimsenerek geleneksel bir hal alırlar. Çinlilerin Bahar Bayramı, Uygur Türklerinin Nevruz, Ramazan ve Kurban Bayramlarının geleneksel bayramlar arasında olduğunu söylemek mümkündür. Geleneksel Bayramlar, diğer bayramlara göre daha uzun bir tarihi geçmişe ve daha yaygın bir etki gücüne sahiptir. Dolayısıyla halkın sosyo-kültürel yaşamında önemli rol oynarlar. Çalışmamızda tarihi süreçle birlikte atalarımızdan günümüze ulaşan geleneksel bayramlarımızın halkın yaşamındaki rolü ele alınacaktır. Aşağıda Uygur Türklerinin geleneksel bayramları olarak bilinen Nevruz, Ramazan ve Kurban Bayramında yapılan gelenekler hakkında bilgi verilip bu bayramların toplum yaşamındaki rolü tanıtılıp değerlendirilmiştir.

1. Nevruz Bayramı Nevruz Bayramı Uygur Türkler arasında coşkulu bir şekilde kutlanan yeni yıl bayramı olup Güneş Takvimine göre bir yılın bitip bir yılın başladığı gün olan Miladi 21-22 Mart günlerinde kutlanmaktadır. Bu bayramda icra edilen gelenekler şu şekildedir: Nevruz Bayramı, yurdun her yerinde coşkulu bir şekilde kutlanır. İnsanlar bayramı geçirmek için belirledikleri muhitlerdeki mesire alanlarına ve ırmak kenarlarına toplanırlar. Nevruz günü, bayramlık kıyafetler giyilerek araçlarla Nevruz meydanına gidilir. Meydanda makamcı ve destancı gibi halk sanatçılarının yanı sıra aşçı, fırıncı, kasap ve güreşçiler hazır bulunur. Bayrama katılmak için herhangi bir yaş ve cinsiyet sınırlaması olmadığından büyükten küçüğe herkes meydanda toplanır. Mahallenin önde gelen kişileri nezaretine “Nevruz aşı” pişirilir. Çeşitli gösteriler ve cambaz oyunları yapılır, mahalleler arası güreş ve oğlak kapmaca müsabakaları düzenlenir. Meşrep yapılıp sema ussulü oynanır, destancı ve hikâyeciler icrada bulunur. Çocukların oynayabileceği çark-ı felek (dönen salıncak) ve salıncaklar hazırlanır. Bayramında halk arasındaki problemler de istişare edilip çözüm yolları aranır. Hasta ve yaşlı kimseler ziyaret edilip yardımcı olunur. Büyük küçük herkes, birbirinin bayramını tebrik eder.
2. Ramazan ve Kurban Bayramı: Ramazan ve Kurban Bayramları İslamiyette kutlanan dini bayramlardır. Bayramdan önce evlerde temizlik yapılır. Herkes kıyafetlerini giyip süslenir. Bayram namazından sonra bayramlaşılır. Bayram günü cambazlık, oğlak kapmaca ve at yarışı gibi çeşitli eğlenceler yapılır. Çocuklar için salıncak ve çark-ı felek hazırlanır. Ramazan Bayramı Hicri Takvime göre Şevval ayının birinci günü başlar. Hicri Takvimde dokuzuncu ay, Ramazan ayı olup İslam dinine inanan kişilerin beş temel şartından biri olan oruç farizalarını yerine getirdikleri aydır. Ramazan Bayramı, oruç vazifesini eda etmenin şerefine kutlanan bir bayramdır. Ramazan Bayramı arifesinde şehrin her yerinde hazırlıklar yapılır. Mahallenin önde gelen kişileri veya din adamları nezaretinde yollar ve köprüler onarılır, yoksul, fakir kişilerin evleri tamir edilir, komşular imece usulüyle çeşitli ekmekler ve çörekler pişirir, kısacası güzel bir bayram geçirmek için gerekli tüm hazırlıklar yapılır. Bayramın birinci günü, erkekler camide bayram namazı kılarlar. Bu namazda vaaz verilir ve bayramından öneminden, iyi insan olmanın erdeminden bahsedilir. Namazdan sonra cemaat, gruplar halinde mezarlık ziyaretine gider ve dua eder. Böylece bayram başlamış olur. Ramazan Bayramı üç gün sürmekle birlikte; aileler kendi durumlarına göre bu süreyi uzatabilirler. Bayram süresince herkes birbiri ile bayramlaşır. Kurban Bayramı, Ramazan Bayramına benzer şekilde İslamiyetin kabulü ile kutlanmaya başlanmış ve zamanla gelenekselleşmiştir. Kurban Bayramı, Hicri Takvime göre 12. ayın (Zilhicce) 12. günüdür. Kurban Bayramındaki gelenekler genel itibariyle Ramazan Bayramına benzer, farklı olan kısım bu bayramda durumu müsait olan kişilerin kurban kesmesidir. Kurban kesen kişiler, kesemeyen kişilere kurban eti vermekle yükümlüdür. Bayram namazında cemaat toplanır ve yedi kez tekbir getirir.

Ramazan ve Kurban Bayramlarında da çokça yardım yapılır. İslamiyete göre her kişi malının zekâtını vermekle yükümlüdür. Arife günü veya Bayram namazı kılınıncaya kadarki süre zekât vermek için en uygun zamandır. Yine Kurban Bayramında da kurban kesenler, kesmeyenlere kurban eti vermekle yükümlüdür. Ramazan ve Kurban Bayramları, beraberlik duygusunu güçlendirirken kişinin maddi durumuna bakmaksızın herkesin aynı bayram sevincini yaşamasını sağlar. Zenginin fakire yaptığı bayram ziyaretleri de her iki grup arasındaki münasebeti geliştirir. Ramazan ve Kurban Bayramlarında kavga etmek, kumar oynamak, içki içmek zina yapmak, sigara içmek ve hoş olmayan davranışlarda bulunmak yasaktır. Bayramlar, insanlara mülayimliği ve misafirperverliği teşvik etmesi sebebiyle toplumda düzenleyici rol oynar. Kişiler arasındaki küskünlük, dargınlık bayram vesilesiyle sona erer ve böylece dostluk mefhumu güçlenir. Kişiler arasındaki husumeti kaldırmak için Uygur kültüründe “çay koyuş” geleneği vardır. Bu gelenek iki şekilde yapılır. Komşular ve arkadaşlar küs olan kişilere nasihat eder ve arabuluculuk yapar, yine onların teşvikiyle iki taraftan biri diğerini evine çaya davet eder, davet edilen kişi de davete icabet eder, böylece küskünlük ortadan kalkar.

Milli bayramlar
“Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun”da yazılı, Cumhuriyet Bayramı, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı ile Zafer Bayramı Kutlama Törenlerini düzenlemek ve yürütmekle görevli bütün Resmi ve Özel Kurum ve Kuruluşların faaliyetlerini kapsar.

Kutlama Komitelerinin Görev, Yetki ve çalışma Usulleri
1. Kutlama Komiteleri, Komite Başkanının çağrısı üzerine toplanır. 2. Kutlama komiteleri, bu yönetmelik esasları dahilinde: Bayramların özelliğine ve mahallin durumuna göre anma, tören ve gösteri programları hazırlarlar. Hava koşullarının uygun bulunmaması halinde, açık alanlarda yapılacak olan gösteriler komitece haftanın ilk tatil gününde yapılmak üzere bir defaya mahsus olarak ertelenebilir. Ancak günün anlam ve önemini belirten programın diğer kısmı uygun yerlerde yapılır. Bayram törenlerinin amaca uygun olarak kutlanabilmesi için yapılacak çalışmaların zamanlamasını yaparlar ve gereken araç ve gereçleri sağlarlar. Yapılacak program içerisinde çeşitli gösterilere, yarışmalara, süslemelere, ışıklandırmalara ve fener alayları gibi bayramla ilgili faaliyetlere yer verirler. 3. Kutlamalara katkısı bulunabilecek diğer Kuruluşlar ve kişiler Komitece verilecek görevleri yapmakla yükümlüdürler.

KARŞILAMA VE UĞURLAMA.
* Töreni kabul eden kişi (konuk) sağda görülecek biçimde yer alınır.
* Üstler otomobilden-uçaktan inerken önce kıdemliler>kıdemsizler
* Uğurlarken kıdemsizler>kıdemliler * Uçağa binerken önce kıdemsiz>kıdemli biner
* Uçaktan inerken önce üst>sonra ast iner.

Bayrak töreninde uyulması gereken kurallar nelerdir?
Okullarda her Pazartesi ve Cuma günleri, resmî bayramlarda ve milletimiz için önemli günlerde bayrak töreni yapılır. Bayrak törenine okulda görev alan kişilerin tamamı ve tüm öğrenciler katı-lır. İstiklâl Marşı okunurken sınıfımız için ayrılan yerde beklemeli, törene geç kalmamalı ve arka-daşlarımızla konuşmamalıyız.
Bayrak töreni sırasında nasıl davranmalıyız yazalım?
Bayrak törenlerinde nasıl davranmalıyız? “Rahat ol” duruşunda durabiliriz. İstiklal Marş’ımızı gür bir seda ile söylemeliyiz. “Hazır ol” duruşunda bayrağımıza saygılı bir şekilde durmalıyız. Şapka takmamalı ,ağızda sakız olmamalıdır.
Bayrak törenlerinde ne yapariz?
Bayrak töreninde belirlenen öğrenciler bayrak ve flama tutma görevini yaparlar. Görevli öğrenciler kılık ve kıyafetlerinin düzgün olmasına özen gösterirler. Törende duyuru yapacak öğrenciler duyu-rularını önceden okul müdürü onayını alarak yaparlar. Duyuru yaparken ayakta durur, sahneye oturmaz, yaslanmaz.

Bayrak kuralı nedir?
Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz. Bu Kanuna ve yönetmeliğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır.
Bayrak neden üç kere öpülür?
Bayrak tesliminde neden 3 kez öpülür alına konur? Üç zamanın sayısıdır: geçmiş, şimdi ve gelecek anlamına gelir.
Bayrağımızın en önemli özelliği nedir?
Beyaz zemin üzerinde yer alan kırmızı dikdörtgen, Türk milletinin bütünlüğünü ve birliğini simgeler. Beyaz rengi, aydınlık, temizlik ve adalet anlamına gelir. Kırmızı rengi ise, kanın simgesi olarak Türk milletinin mücadelesini ve kahramanlığını ifade eder.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap