“Yalnızca sezebilirsin; fakat asla bütünüyle bilemezsin.”
Yazar R, 41. yaş gününde posta kutusunda isimsiz bir mektup zarfı buluyor. Zarfın içinde de tomarla kağıt ve esrarengiz bir şekilde kağıtlar baştan aşağı yazıyla donatılmış. Mektuba “Sana, beni asla tanımamış olan sana.” diye ilginç bir girizgahla başlanmış olması yazar R’yi daha da meraklandırıyor. Ancak birkaç sayfa sonra merak yerini yazarın kendiyle yüzleşmesine bırakıyor. Garip… Yazar R’yi ilk gördüğü andan itibaren platonik aşkın pençesine kapılan gizli kadın tam on bir yıl aşkını gizliden sürdürmeyi başarıyor. Bu yıllar içinde R ile sadece iki kez beraber oluyorlar.
Bu buluşmalarda kadın içinden çığlık çığlığa bağırsa da yazar R, platonik aşkının sesini bir türlü duymuyor hatta onun tek bir zerresini bile hatırlamıyor. Acı içinde kıvranan kadın her seferinde yazarın karşısında metanetini korumayı başarıyor.
Bu uzun öykü esasen çocuksu masumiyetle ilk görüşte aşık olan kadının bir zaman sonra saplantıya dönüşen hislerini içeriyor. Zıtlıkları seven Stefan Zweig’in kadın ruhunu bu denli başarıyla yansıtmış olması öyküye adeta popülerlik katıyor. İnsan davranışlarının asıl sebebinin hangi sırları içerdiğini yazar bize bu öyküsünde bir kez daha keşfettiriyor.
Okurken kafanızda canlanan tabloda sürekli çabalayan bir kadın ve hiçbir şeyin farkında olmayan umursamaz bir adam var oluyor. Masumiyetle başlayan bir hissin hastalıklı bir duyguya dönüşmesi cidden acınası bir durum. Sessiz kalmasa, kadın en başından belli etse hislerini belki saplantı haline dönüşmezdi demekten kendini alıkoyamıyor insan. Histerik bir kadının dünyası olup çıkmış bir öyküyle insan kendini karşı karşıya buluyor. Öfkesi kabarık bir kadının her şeyi kendi kendine yaşaması ve zihninde de yaşatması cabası. Onu tanısın diye her yıl doğum gününde çiçek gönderirken, yazar R çiçeğin kimden geldiğinden bile bihaber. Kadın buna rağmen onu tanısın diye yalvaran gözlerini ona gark ediyor. Yazar ise vefasız bir kalple dolu. Belki yıllar sonra karşılaştıklarında tanısaydı, ona aşık olan kadını, tek gecelik ilişkisinden olan oğlunu da onun ölüm nedenini de öğrenecekti. Ama nafile, zaman her şeyin üstünü örtmeyi başarmıştı. Az önce postadan aldığı mektupları okurken geriye pişmanlığı ile baş başa kalmış bir yazar ve meraklı bakışlarını süsleyen bir vazo kalmıştı. E tabi bir de doğum günlerinde çalınmayan kapılar …