DEĞİŞEN DİL VE İNSAN
Kitabımı az insanlar ve az yıllar için yazıyorum. Uzun ömürlü olabilmesi için daha sağlam bir dille yazılması gerekirdi. Bizim dilimizin bugüne kadarki sürekli değişmelerine bakılınca, elli yıl sonra şimdiki halinde kalacağını kim umabilir? Her gün elimizden kayıp gidiyor benim yaşadığım yıllar içinde yarı yarıya değişti. Şimdi artık olgunlaştı diyoruz; her çağ kendi dili için öyle der. Hep böyle kaçıp değiştiği sürece ben dilimizin bugünkü halinde kalmasını özlemem.
İyi ve yararlı yazılar onu kendilerine bağlayabilirse bağlar, göreceği rağbet de devletimizin kaderine göre değişir. Onun için kitabıma hiç çekinmeden kişisel birçok yazılar koyuyorum. Bunlar bugün yaşayan insanların işine yaramakla kalır ve orta anlayıştan öte özel bilgileri olan kimi insanları ilgilendirir.
Gördüğüm birçokları gibi benim ardımdan da olur olmaz sözler edilmesini istemiyorum doğrusu: Şöyle düşünürdü, böyle yaşardı; şunu ister, bunu istemezdi; ölürken konuşsa buna şunu der, şuna bunu verirdi; onu benden iyi tanıyan yoktu, gibi. Kitabımda edep kurallarının izin verdiği ölçüde eğilimlerimi, sevgilerimi az çok belirtiyorum; bilmek isteyene sözlü olarak daha da serbestçe ve içtenlikle açıklıyorum duyup düşündüklerimi. Ama bakmasını bilen bu anılarımda her şeyi söylediğimi, gösterdiğimi görür.
Yazıya dökemediğimi parmağımla gösteriyorum burada:
Verum animo satis haec vestigia parva sagaci
Sunt, per quae possis congnossere caetera tute. (Lucretius)
GÖRENLERE KISACIK GÖSTERMELER YETER
ÜST TARAFINI KENDİN BULABİLİRSİN.
İstenecek, aranıp bulunacak hiçbir şey bırakmıyorum kendimden. Sözüm edilecekse, doğru dürüst, gerçeğe uygun edilmesini istiyorum. Övmek için de olsa beni olduğumdan başka türlü göstermek isteyeni yalanlamak için öbür dünyadan seve seve kalkar gelirim.
Yaşayanlardan bile olmadıkları gibi söz edildiğini görmekteyim. Yitirdiğim bir dostumu (La Boetie) var gücümle desteklemeseydim, bin bir türlü suret biçeceklerdi ona.
(Kitap 3, bölüm 9)