EDEBİYAT TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
A
Absürt (uyumsuz, saçma) tiyatro: İnsanın yaşama, doğaya olan uyumsuzluğunu, doğadan kopmuşluğunu sezdirici bir yolla 20. yüzyıl ortasında yeni bir öz ve biçimle veren tiyatro türü.
açıklayıcı anlatım : Bilgi verme amacıyla yazılan öğretici metinlere özgü anlatım biçimi.
açıklık: Bir anlatımın hiçbir tartışmaya yol açmaksızın, bir tek yargıyı kolayca belirtme özelliği.
Adapte: Yabancı bir eseri yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve görenekleriyle yerli hayata uygulayarak çevirme; uyarlama.
Adaptasyon: Adapte etme. Uyarlama.
ağıt: Ölen bir kimsenin gençliğini, güzelliğini, iyiliklerini, değerlerini, arkada bıraktıklarının acılarını, büyük felaketlerin acılı etkilerini dile getiren söz veya okunan ezgi, yazılan yazı.
ahenk : Uyum.
ahenk unsurları : Ölçü, kafiye, redif gibi şiirde müzikal yapıyı oluşturan ses ve ritim unsurları.
akıcılık: Bir anlatımın zevkle okunması veya dinlenmesi, anlatımda şiirsel bir yönün bulunma özelliği.
alkış: Bireyin kendisi ve çevresi için Allah’tan iyilikler, esenlikler dilediği seslenişlerdir. Allah’ın yardımı ve koruyuculuğuna muhtaç olunduğu mesajı sık sık verilir.
aksesuar: Tiyatro sahnesinde kullanılan eşya.
aksiyon: Roman, hikâye, tiyatro vb. türlerde konuyu genişleten asıl olaylar. Genel anlamıyla hareket.
aktör: Erkek tiyatro sanatçısı.
aktrist: Kadın tiyatro sanatçısı.
akustik: Tiyatro, konser salonu ve benzeri kapalı yerlerin, sesleri bozmadan yansıtabilme özelliği.
alegori: 1. Bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme. 2. Bir sanat eserindeki ögelerin gerçek hayattan bir şeyleri temsil etmesi durumu.
alıcı: Kaynaktan gelen mesajın iletici araç ve yöntemleri takip ederek ulaştığı kişi.
alıntılama : Bir yazıya başka bir yazarın yazısından cümle veya cümleler almak, alıntı yapmak, aktarmak, iktibas etmek.
aliterasyon : Şiir ve nesirde uyum sağlamak için söz başlarında ve ortalarında aynı ünsüzün veya aynı hecelerin tekrarlanması.
almanak (yıllık): Yılın gün, hafta, ay vb. bölümlerinden başka, bayram, yıl dönümü gibi belli günleri ve birtakım astronomi, meteoroloji, istatistik bilgilerini gösteren kitap biçiminde takvim.
ana duygu: Bir edebî metnin geneline yayılan ve temayı besleyen sevinç, mutluluk, üzüntü gibi temel duygular.
anekdot: 1. Hikâyecik. 2. Bir edebî eserde anlatılan bir olayın başlı başına ayrı bir bütünlük gösteren parçası.
anı : Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü, hatıra.
anlatıcı : Roman ve hikâye gibi edebî türlerde kişilere, mekân ve zamana ait bilgileri gören, algılayan ve anlatan, yazarın anlatma görevini yüklediği, olayların anlatımında okuyucu ile karşı karşıya bıraktığı kişi.
anlatım : Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz veya yazıyla bildirme.
anlatım teknikleri : Sanatçının duygu ve düşüncelerini ortaya koymak için başvurduğu yöntemler.
anlatım tutumu: Bir yazarın kişi, olay veya durumlara karşı takındığı tavır. Bu tutum eleştirici, sorgulayıcı, tahlil edici, tasvir edici, ironik vb. yaklaşımları beraberinde getirir.
anlatma: Anlatmaya bağlı metinlerde anlatıcının; kişi tanıtımı, olayların aktarılması ve iç çözümlemeleri aktarmak için başvurduğu temel anlatım tekniği.
asonans : Şiirde aynı ünlülerin bir veya birkaç dizede tekrarlanmasıyla sağlanan uyum.
Antik tiyatro: Eski Yunan – Lâtin tiyatrosu.
antoloji: Seçki, gerçek sanat eseri değerindeki örneklerin bir araya getirildiği derleme yapıtlar.
aruz: Hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre, türlü ses kalıplarından oluşan divan şiiri nazım ölçüsü.
asonans : Aynı aksanı veren ünlüyü ondan sonra veya önce gelen ünsüzü dikkate almadan her dizenin sonunda tekrarlama biçiminde yapılan uyak.
âşık : Halk ozanı ya da saz şairi.
âşıkane gazel : Aşkı ve sevgilinin güzelliğini anlatan gazel türü.
atasözü: Uzun deneme ve gözlemlere dayanan halka mal olmuş, öğüt verici nitelikte söz.
B
bağlam: Bir dil birimini çevreleyen, ondan önce veya sonra gelen, birçok durumda söz konusu birimi etkileyen, onun anlamını, değerini belirleyen birim veya birimler bütünü.
bağlama : Türkü nazım biçiminde nakarat.
bahariyye : Divan edebiyatında, bahar tasviri ile başlayan kaside.
bakış açısı: Herhangi bir varlık, olay ve insan karşısında, sahip olduğumuz dünya görüşü, hayat tecrübesi, kültür, yaş, meslek, cinsiyet, ruh hâli ve yere göre alınan algılama, idrak etme ve yargılama tavrı.
balat: Uyak örgüsü, uyak türü ve dize sayısı bakımından birbirinin aynı üç bent ve bir sunu ile başlayan yarım bentten oluşan eski bir Fransız koşuğu.
bent: Şiirde üç veya daha fazla dizeden oluşan ve anlam bütünlüğü taşıyan bölümler.
betimleyici anlatım : Bir varlığı, bir olayı, bir durumu ya da kavramı göz önünde ve zihinde canlandıracak biçimde sözle, yazıyla anlatma.
beyanname : Bildiri.
beyin fırtınası: Fikir üretmek, geliştirmek ve karar almak için kullanılan herkesin katılımının sağlandığı, fikirlerin özgür bir şekilde ortaya konulduğu yaratıcı düşünme tekniği.
beyit: Anlam bakımından birbirine bağlı iki dizeden oluşmuş nazım birimi.
beytül-gazel : Gazelin en güzel beyti.
bildiri: 1. Bir kurum, bir topluluk ya da önemli bir kişinin herhangi bir olguyu, herhangi bir savı kitleye duyurmak için yazdığı yazı. 2. Bir edebiyat yapıtından çıkan temel anlam, sanatçının asıl anlatmak istediği. 3. Bilimsel kurultaylarda okunan incelemelere verilen ad, tebliğ.
bilinç akışı : Hikâye, roman ve benzeri edebî türlerde insanı düşüncelerinin dümdüz, zamansal ve mantıksal akışı içinde değil; iç dünyasının, bilinçaltının gerçekliğiyle yansıtma amacını taşıyan, iç konuşmalara dayalı anlatma yolu.
biyografi : Öz geçmiş.
C
cinas: Anlamları ayrı ama ya söylenişleri ya yazılışları ya da hem söylenişleri hem de yazılışları benzer olan sözcüklerin bir arada kullanılması sanatı.
cenkname: Müslümanların İslamiyet’i hakim kılmak için Müslüman olmayanlar ile yaptıkları savaşları anlatan hikayelerdir.
Ç
çatışma : Edebî türlerde farklı düşünce ve yapıların anlaşmazlığıyla ortaya çıkan durum, zıtlıkların karşı karşıya gelmesi.
çağrışım: Bir söz, durum veya olayın insanın zihninde canlandırdığı her türlü unsur.
D
dadaizm : Fransız edebiyatında XX. yy. başlarında geliştirilen bir akım.
Darülbedayi: İstanbul Şehir Tiyatrosunun eski ismi. 1914’te kurulmuştur.
dekor: Tiyatroda, sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada kullanılan eşyanın toplu adı.
deme: Genellikle Alevi şairlerin tarikatlarıyla ilgili konuları işleyen şiirlerine, kendilerince verilen ad.
deneme: Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düzyazı türü.
derinlik: Daha çok karar veremeyen ve şüphe eden sanatçının özelliğidir, sanatçı sorup anlamak derdiyle derinleşir.
destan: Tarih öncesi tanrı, tanrıça, yarı tanrı ve kahramanlarla ilgili olağanüstü olayları konu alan şiir.
devriye: Evrenin ve insanın Tanrı’dan çıkıp Tanrı’ya dönmesi felsefesine göre bu devir evrelerini anlatan tasavvuf şiiri.
deyim: Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, kendine özgü bir anlam taşıyan kalıplaşmış söz öbeği, tabir.
didaktik: Amacı bilgi vermek olan.
diksiyon: Tiyatro ve benzeri edebiyat türlerinde dilin müzik karakterini başarı ile yaşatabilme yeteneği. Seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarını kurallarına uygun olarak söyleme biçimi.
dipnot : Metin içinde geçen herhangi bir bilgi ile ilgili olarak sayfa altına, çalışmanın sonuna konan açıklama veya kaynak bilgisi.
divan : Divan edebiyatında şairlerin belli bir düzene göre şiirlerini topladıkları eser.
divançe: Küçük divan anlamına gelir. Düzenlenişleri ve içerikleri divanlarla aynıdır, yalnızca içindeki şiir sayısı divana göre azdır, bazı divançelerde de belli türde olan şiirler bir araya getirilir.
diyalog: İki kişi arasında karşılıklı konuşma. Roman, hikâye ve tiyatroda kahramanların konuşmaları.
dize: Şiirin satırlarından her biri, mısra.
doğaçlama: Oyuncunun konuya bağlı kalarak ancak metne bağlı kalmayarak içinden geldiği gibi konuşmasına ve davranmasına denir.
doğal destan : Adı belli bir yazarca işlenmemiş ancak çok eskiden derlenen destan.
dolaylama: Tek kelimeyle belirtilebilecek bir kavramı güçlü ve etkin bir anlatım için birden fazla kelimeyle anlatma.
dönüt: Kaynaktan gelen mesaja alıcının gösterdiği tepkinin tekrar kaynağa ulaşması süreci.
dörtlük: Dört dizelik bölümlerden oluşmuş şiir veya şiir parçası, kıta.
Döşeme: Türk Halk Edebiyatında “başlangıç” karşılığı kullanılan bir kelime.
dram : Trajedi ile komedinin özelliklerini taşıyan karma bir sahne eseri. Sahnede oynanmak için yazılmış oyun, drama. Acıklı, üzüntülü olayları, bazen güldürücü yönlerini de katarak konu alan sahne oyunu.
dramatize etmek: Bir olayı, duyguyu, düşünceyi canlandırarak anlatmak; (mec.) bir vak’ayı olduğundan daha acıklı bir şekle sokmak.
dramatik örgü: Tiyatro eserlerindeki olay örgüsü.
dramaturg : Tiyatro için oyun seçmek, oyunların sahnelenmesi işine yardım etmek, oyuncu seçmede, malzemelerin hazırlanmasında danışmanlık yapmak gibi görevleri bulunan kimse.
dublör: Tiyatroda ve sinemada bir rolün yedek oyuncusu.
durak: Konuşmada veya okumada anlamın daha anlaşılır ve etkileyici olması için gerekli yerlerde verilen kısa ara.
duruluk : Sözlü ve yazılı anlatımın gereksiz sözlerden, gereksiz uzatmalardan arındırılmış olma durumu.
dükkân : Orta oyununda iş yeri olarak kullanılan dekor.
E
edebî akım : Edebiyatta görüş, duyuş ve anlayış bakımından yenilikler ortaya koyan, farklılık gösteren hareket.
edebî dil: Edebî değeri olan eserlerde kullanılan dil, yazın dili.
edebî dönem : Edebiyatın kendine has şekil ve içerik, gelenek ve zihniyet gibi özellikleriyle birbirinden ayrılan bölümleri.
edebî eser (edebî metin): Edebiyat türlerinden biriyle kaleme alınmış, sanat değeri taşıyan eserlerin her biri.
edebiyat tarihi: Edebî hareketleri ve dönemleri, yazarları, şairleri, dil ve üslup özelliklerini açıklayan bilim dalı veya kitap, yazın tarihi.
edebî türler : Edebiyat ürünlerinin belirli özellikleri dikkate alınarak yapılan ayrımlar sonucu ortaya çıkan yazı ve metin çeşitleri.
eleştiri : Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit.
efsane : Eskiden beri söylenegelen, olağanüstü olaylara ve kişilere anlatısı içinde yer veren, konuşma diliyle oluşturulmuş, üslup kaygısından uzak olan tür. Eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlık ve olayları konu alan hayalî hikâye, söylence.
eğretileme: İstiare; bir benzetmede, benzeyen veya benzetilenden biriyle yapılan söz sanatı.
eleştiri: Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle değerlendirerek anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
eleştirmen: Eleştiri yapan kimse, eleştirmeci.
empresyonizm (izlenimcilik): 1. Sanat alanında genel olarak dış etkilerin içe vuruluşu, içte izler bırakması ve sanat eserlerini biçimlendirmesi. 2. Resim alanında başlayan, sonra edebiyata da geçen bir sanat akımı.
entrik unsur, entrika: Roman, hikâye ve tiyatro türlerinde, olayların okuyucuda ya da seyircide merak uyandıracak şekilde birbirine dolanması.
epizot: Bir hikâyede asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay. Bugünkü perde karşılığı.
epigraf: Bir eserin veya bir bölümün başında kullanılan açıklayıcı veya yönlendirici parça.
epik: Kahramanlık ve yiğitlik konularıyla ilgili olan.
epik tiyatro: Toplumsal hayatta karşılaşılan haksızlık, adaletsizlik, eşitsizlik, düzensizlik gibi konuları ele alan; seyircilerin oyunla bütünleşmesi için oyun sırasında ara sıra onlarla iletişim kurulan, seyirciyi düşünmeye sevk eden tiyatro türü.
ezgi : Belli bir kurala göre oluşturulan ses dizesi, beste.
F
fabl: Hayvan, bitki veya cansız varlıklar arasında geçen hayalî olayları konu edinen hikâyeler.
fahriye : Kasidede, divan şairinin kendisini övdüğü bölüm.
fantazi pastoral: Çobanların hayatını fantazilerle süsleyerek anlatan tiyatro çeşidi.
fars (Farce): Komedinin, sanat yönü az, kaba bir türü. Çok eskiden tiyatrolarda perde arası gösterisiydi, sonra bağımsız oldu.
fasıl: Bölüm. Tiyatroda perde karşılığı kullanılmıştır. Karagöz oyununda belli bir vak’anın geçtiği bölüm. Bir kitabın bölümlerinin her biri.
feeri: Masalların tiyatro sahnesinde dramatize edilmesinden doğma, cinlerin perilerin de rol aldığı bir tiyatro türü.
fıkra: 1. Gazete ve dergilerin belirli sütunlarında güncel konuları ele alan yazı türü, köşe yazısı. 2. Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik.
folklor: Halk bilimi.
fonetik: Ses bilgisi.
fonetik sanatlar: Ses unsuruna dayanan sanatlar.
fütürizm : Gelecekçilik.
fütüvvetnâme: Genel anlamda esnaf örgütlerinin uyması gereken hususları düzenleyen ahlak kitaplarına verilen addır.
G
gazel: Divan edebiyatında 5-15 beyit arasında değişen, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin ikinci dizeleri birinci beyitle uyaklı, genellikle lirik konularda yazılan nazım biçimi.
gazavatname: Ordunun akınlarını, savaşları, kahramanlıkları, zaferleri anlatan; şiir ya da düz yazı biçiminde olan edebî türdür.
genişlik: Genişlik de, ruh ve inan sorunlarını ikinci sıraya bırakıp, insan topluluklarının çeşitli davranışlarını öne alan sanatçı niteliği
geriye dönüş tekniği : Roman, hikâye, tiyatro türlerinde bir durum anlatılırken anlatının kronolojik akışından çıkılıp zamanda geriye gidilmesi.
gezi yazısı: Gezilip görülen yerleri, bu yerlerin özelliklerini, oralardaki insanların yaşantılarını, geleneklerini anlatan yazı türü.
girizgah : Kasidelerde, nesib bölümünden sonra asıl konuya geçmeyi sağlayan bölüm.
gösterme : Roman veya hikâyede başvurulan temel anlatım tekniklerinden biri. Anlatıcı bu yöntemde kendini devre dışı bırakır. Okuyucuyu anlattığı figür ile karşı karşıya getirir. Göstermede, anlatılanların okurun gözünde canlandırılması söz konusudur.
Grotesk: Gülünç, güldürücü.
güzelleme: Halk edebiyatında sevgi, aşk, tabiat gibi temaları işleyen lirik bir şiir türü.
H
hâl tercümesi: Osmanlı Dönemi’nde yazılan, daha çok öz geçmiş özelliği gösteren eserlerdir.
halk hikâyesi : Âşıkların anlattıkları, 16. yy.dan başlayarak destanın yerini alan şiirle konuşma dilinin karışımından oluşan, sözlü halk geleneğinde varlığını sürdüren anlatıların genel adı.
halk şiiri: Toplum arasından çıkan ve geleneksel yöntemlere ve ilkelere bağlı olarak halk ozanları tarafından yazılıp söylenen veya anonimleşmiş edebî tür.
hamse : Beş mesneviden oluşan eser. Bir şairin 5 mesneviden oluşan eser bütününe verilen addır.
hayalî : Karagöz oyununu oynatan kişi.
hece ölçüsü : Dizelerdeki hece sayısının eşitliğine dayanan, halk şiiri ölçüsü olarak bilinen millî ölçü.
hezliyat: Alaylı bir dille kaleme alınmış, kaba şakalara da yer veren eleştirel konulu nazım türüdür.
hiciv : Bir kişiyi veya toplumsal bozuklukları eleştirme amacıyla yazılan şiir.
hicviye : Bir kimsenin aksayan yönlerini yermek amacıyla yazılan kaside.
hikâye : Gerçek veya gerçeğe uygun olayları, kişi, zaman, mekâna bağlı anlatan kısa yazı, öykü.
hikemî gazel : Özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazel.
hikmet : Ahmet Yesevî’nin hece ölçüsüyle ve halk diliyle yazdığı ve Divân-ı Hikmet’te topladığı manzumelere verilen isim.
hilye: Hz. Muhammet’in iç ve dış özelliklerini anlatan yazılardır.
hüsn-i makta : Divan şiirinde maktadan bir önceki beyit.
hüsn-i matla : Gazelin, ilk beyti matladan sonra gelen ve ondan daha güzel olması gereken beytine verilen ad.
hüsn-i talil : Bir olayı gerçek nedeniyle değil de hoşa giden başka bir nedenle açıklama sanatı.
İ
iç çözümleme : Bir anlatma tekniği. Roman, hikâye gibi türlerde kahramanın iç dünyasında gelişen olayların anlatıcı tarafından ortaya konması.
içerik : Eserin kapsadığı duygular, imgeler ve hayaller; muhteva.
iç konuşma : Bir anlatım tekniği. Roman, hikâye gibi türlerde kahramanın kendi iç dünyasını, zihnini kendisinin anlatması tekniği.
ilahi: Tanrı’yı övmek, ona dua etmek için yazılıp makamla okunan nazım.
ileti: Bir edebiyat eserinde sanatçının asıl iletmek istediği temel düşünce.
iletişim: Duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme.
imale: Aruz vezninde kısa okunması gereken heceyi ölçüye uydurmak için uzun okuma, uzatma.
imge: Bir varlığı, kavramı, durumu daha canlı ve daha duygulu anlatmak için onu başka varlık, kavram veya durumların çizgileri ve şekilleri içinde tasarlayış.
inceleme: Bir bilim veya sanat konusunu geniş biçimde açıklayan eser veya yazılı araştırma.
intak : İnsan dışı varlıkları insan gibi konuşturma sanatı.
ironi : Postmodernist roman ve hikâyelerde gülmece unsuruna dayalı alaya alma tekniği. . Gülmece. Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme.
irsalimesel: Şiirde atasözü veya vecize kullanma sanatıdır.
İskendername: Büyük İskender’in seferlerini anlatan manzumelerdir.
istiare: Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma, eğretileme.
istifham : Soru sorma sanatı.
izlek: Bir edebî eserde işlenen konunun anlamca ortaya koyduğu ana yönelim
izlenim: Bir durum veya olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, imaj.
J
jest : Herhangi bir şeyi açıklamak için genellikle el, kol ve baş ile yapılan içgüdüsel veya iradeli hareket.
K
Kabare tiyatrosu: Daha çok güncel konuları iğneleyici, taşlayıcı biçimde ele alan skeçlerin oynandığı, monologların, şarkıların ve şiirlerin söylendiği küçük tiyatro.
Kafdağı: Genellikle masallarda yer alan, dünyayı çevrelediğine inanılan, arkasında cinlerin, perilerin bulunduğu varsayılan, zümrütten, hayalî bir yer.
kafiye (uyak): Dize sonlarında anlam ve görevleri farklı ses benzerliği. Tek ses benzerliği varsa yarım kafiye, iki ses benzerliği varsa tam kafiye, ikiden fazla ses benzerliği varsa zengin kafiye vardır.
kafiye örgüsü : Bir şiirde mısra sonlarındaki ses benzerliklerinin yani kafiyelerin çizgilerle ve alfabetik sıraya uygun olarak düzenlemesi işi.
kanal: Mesajın alıcıya iletilmesini sağlayan araç ve yöntemler.
kanto: Tanzimat Dönemi’nde Türk sahnesinde azınlık aktristlerce bağlatılan oyunlu ve neşeli şarkılar.
Karagöz: 1. Bilinen gölge oyunu. 2. Bu oyunun başkişisi.
karakter : Anlatmaya bağlı metinlerde toplumsal bir tabakayı değil de sadece bireyi temsil eden. Edebiyat eserlerinde, bir kişiyi benzerlerinden ayıran duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.
kargış: Allah’tan başkaları için olumsuz durumlar talep etmektir. Allah’ın gazabının beddua edilen kişiyi tutması temenni edilir. Allah’ın cezalandırıcı yönlerine dikkat çeker.
karşılaştırmalı edebiyat: Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli edebiyatlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri tespit etmeyi amaçlayan bilim dalı, mukayeseli edebiyat.
kaside: Genellikle 31-99 beyitten oluşan, bütün beyitlerin ikinci dizeleri en baştaki beyit ile uyaklı olan ve çoğu kez büyükleri övmek için yazılan divan edebiyatı şiir türü.
Kasr (Kısaltma ve inceltme): Ölçü gereği uzun bir heceyi kısaltmak ve ünlüsünü inceltmektir: şâh > şeh, mâh > meh, gâh > geh gibi.
kavram: Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı.
kavuştak : Şarkı ve türkülerde tekrarlanan dize, nakarat.
kayabaşı: Halk edebiyatımızda bir koşma türü. Özel ezgiyle okunur. Türkülerin ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer. Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir. Çoban türküsü olarak da bilinir.
Kısas-ı Enbiya: Peygamberlerle ilgili kıssaları içeren eserlerdir.
Kıssa: Öğretici yanı olan, öğüt veren öykü, fıkra, masal ve menkıbe gibi eserlere kıssa denir.
kıt’a: Divan şiirinde genellikle iki beyitten oluşan bir nazım biçimi.
kıyafetname: İnsanların dış görünüşlerinden, onların karakterleriyle ilgili bilgiler çıkarmayı amaç edinen eserlere verilen addır.
kinaye: 1. Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz. 2. Üstü kapalı, sitemli, dokunaklı söz. 3. Bir sözü gerçek anlamının dışında kullanma sanatı. Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelebilecek şekilde kullanarak yapılan söz sanatı.
klasisizm: Eski Yunan, Roma sanatından, edebiyatından kaynaklanan, XVII. yüzyılda Fransa’dan yayılan sanat ve edebiyat çığırı.
koçaklama: Halk edebiyatında biçimi ne olursa olsun, konusu yiğitlik, savaş, kahramanlık olan veya bir kahramanı öven, kahramanlık duygularını canlandıran şiir, yiğitleme.
kolaj : Bir konuda farklı yazar, şair ya da kaynaklardan alıntıların bir araya getirilerek metne yansıtılması.
komedi : İnsanların ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan tiyatro türü.
konu: Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum.
koro: Eski Yunan tiyatrosunda bir grup erkek ve kadından kurulu şarkıcılar topluluğu. Oynanan eserin konusuna da katılırlar ve eserdeki olaya karşı, toplumun duygu ve düşüncelerini temsil ederlerdi. Hayvanlar, ağaçlar, bulutlar yerine sembol olarak kullanıldıkları da olmuştur.
kostüm: Tiyatroda sanatçıların giydiği oyuna uygun kıyafet.
koşma: Sazla okunmak için hece ölçüsü ile yazılmış, ilk kıtasının birinci, ikinci ve dördüncü dizeleriyle öteki kıtalarının dördüncü dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralarında uyaklı, konuları sevgi ve doğa olayları olan halk şiiri.
koşuk: 1. Şiir. 2. Koşma, türkü.
kukla: Hareketli yerleri sanatçının parmaklarına iplikle bağlanarak oynatılan, hafif nesnelerden yapılmış insan ve hayvan figürleri.
kulis: Tiyatroda, sahnenin arkasında bulunan kısım; sahne arkası.
kuram: 1. Uygulamalardan bağımsız olarak ele alınan soyut bilgi. 2. Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü 3. Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü, nazariye, teori.
kurmaca: 1. Olmadığı hâlde varmış gibi tasarlanmış, kurgulanmış. 2. Tasarlanmış olay.
külliyat: Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi.
L
leb-değmez: Dudak ünsüzlerini kullanmadan, dudakları birbirine değirmeden şiir söylemektir.
lehçe: Bir dilin tarihsel, bölgesel, siyasal sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt.
laytmotif (leitmotif): Bir alıntının ya da belli bir davranış biçiminin, belli bir özelliğin roman boyunca birçok kez tekrarlanması biçiminde kullanılan bir anlatım tekniğidir.Sinema, tiyatro vb. eserler için hazırlanan müziklerde tekrarlanan ve özel anlam belirten motif.
lirizm: Kişisel duyguların ilham yolu ile coşkulu ve etkili anlatımı.
lügat: 1. Kelime, söz, sözcük. 2. Sözlük.
lügaz: Herhangi bir varlığın ya da nesnenin özellikleri söylenerek onu buldurmaya çalışan manzum bilmecedir. Şiir biçiminde yazılmış bilmecelerdir.
M
mahlas : Kimi şair ve yazarların eserlerinde kullandıkları isim, takma ad.
makale: Bilim, fen konularıyla siyasal, ekonomik ve toplumsal konuları açıklayıcı veya yorumlayıcı niteliği olan gazete veya dergi yazısı.
maket: Tiyatroda dekor taslağı.
makta : Gazel ya da kasidenin son beyti.
makyaj: Tiyatro ve sinemada sanatçıların yüzlerinde boya ve başka maddelerle yapılan tuvalet ve değişiklikler.
mâni: Genellikle birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı olan, daha çok hecenin yedili ölçüsüyle söylenen halk şiiri.
manzum: Şiir biçiminde yazılmış.
manzume: Alt alta sıralanmış mısralardan oluşan, sanatsal bir değer taşıma zorunluluğu olmayan, ölçülü ve kafiyeli metinlerdir.
manzum hikâye : Şiir biçiminde yazılmış hikâye.
masal: Genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, olağanüstü kişilerin başından geçen olağan dışı olayları anlatan edebî tür.
matla : Gazel ya da kasidenin ilk beyti.
mazmun : Belli bir kavramı anlatan, onu düşündürüp çağrıştıran kalıplaşmış söz ve benzetmeler.
mecaz: 1. Bir ilgi veya benzetme sonucu gerçek anlamından başka anlamda kullanılan söz. 2. Bir kelimeyi veya kavramı kabul edilenin dışında başka anlamlara gelecek biçimde kullanma.
mecaz-ı mürsel : Benzetme amacı güdülmeden bir sözün başka bir söz yerine kullanılması sanatı.
mecmua: Dergi.
meddah: Taklitler yaparak, hoş hikâyeler anlatarak halkı eğlendiren sanatçı. Tek kişinin hazırlayıp sunduğu halk tiyatrosu.
mektup: Bir kişiye, topluluğa ya da kuruma bir şey bildirmek için, kompozisyon ve üslup niteliklerine dikkat edilerek yazılan yazı.
menkıbe: 1. Din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâye, menakıbname. 2. Olağanüstü olaylarla ilgili anlatı. 3. Hikâye.
mensur şiir: Şiir yönü ağır basan düzyazı, şiirce.
mersiye: Divan edebiyatında ağıt. Bir kişinin ölümünden duyulan acıyı konu edinen divan şiiri nazım türü.
mesaj: Bir iletişim sürecinde iletişim malzemesi olan fikirler.
mesel: 1. Örnek alınacak söz. 2. Atasözü. 3. Eğitici hikâye veya masal.
mesnevi: 1. Her beyti ayrı uyaklı bir divan edebiyatı nazım biçimi. 2. Bu türdeki eserlerin genel adı.
methiye : Kasidede ele alınan kişiyi öven bölüm.
metin: Belirli bir anlam ve anlatım bütünlüğü taşıyan, okumaya konu edilen basılı ve yazılı her şey.
metinler arasılık : Her metnin, daha önce yazılmış metinlerden açık ya da örtük izler taşıdığını savunan görüş. Bir edebî metnin, herhangi bir şekilde, kendisinden önce yazılan metinlerden faydalanmasına dayanan bir tekniktir.
mısra (dize): Manzum metinleri oluşturan satırlardan her biri.
mimik : Duyguları, düşünceleri belirtecek biçimde yüzde beliren kımıldanışlar, hareketler.
miraciye: Hazreti Muhammet’in göğe yükselişini konu alan edebi yapıtlardır.
mitoloji: 1. Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim. 2. Bir ulusa, bir dine, özellikle Yunan, Latin uygarlığına ait mitlerin, efsanelerin bütünü.
miyan : Divan edebiyatı nazım şekillerinden şarkının üçüncü dizesine verilen isim.
mizah: Gülmece.
mizahi: İçinde gülmece bulunan, gülmece niteliği taşıyan (yazı, karikatür vb.).
mizahi fıkra: Kısa ve özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikâyecik.
mizansen: Bir tiyatro eserinin sahneye konması, sahneye göre düzenlenip uygulanması.
modernizm : 20. yüzyıldan itibaren geleneksel sanat anlayışına karşı çıkan ve yeni anlatım tekniklerine dayanan bir sanat ve edebiyat yönelimi. Çağdaşlaşma akımı.
monolog : Oyun, roman, hikâye vb. eserlerde kişilerden birinin kendi kendine yaptığı konuşma.Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedya türü. İnsanın içinden kendisiyle konuşması.
monografi: Bilimsel alanlarda özel bir konu veya sorun üzerine yazılan inceleme.
montaj: Yazarın gerçekliği çok boyutlu yansıtmak amacıyla çok çeşitli alanlardan, hazır ifade kalıplarından yararlanması, bu kalıpları kendi romanının anlatım dokusuna ustalıkla yedirmesidir.
muamma: Belli kurallara göre düzenlenip çözülebilen ve cevabı Allah’ın sıfatlarından biri ya da bir insan adı olan manzum bilmecedir.
muhammes: Divan edebiyatında beşer dizelik bentlerden oluşan nazım biçimi.
muhavere: Konuşma. Tiyatro, roman, hikâye, fabl, röportaj ve benzeri türlerde kahramanların konuşmaları.
murabba: Dört dizeli bentlerden oluşan divan edebiyatı şiiri.
murassa: İki mısrâı, kāfiye, iki paragrafı seci bakımından kelime kelime birbirine uyan (beyit veya söz).
musammat: Divan edebiyatında üçlü ya da daha çok dizeli bentlerden meydana gelen nazım şekillerinin genel adıdır. Yani dört dizeden oluşan murabba, şarkı gibi biçimlerin; beş dizeden oluşan tahmis, taştir, tardiye gibi biçimlerin ya da altı veya daha çok dizeden oluşan biçimlerin üst başlığıdır.
mutasavvıf: Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı’ya adamış kimse, sufi.
mübalağa : Anlatıma ahenk katmak için bir şeyi olduğundan fazla veya az gösterme sanatıdır.
mülakat : Tanınmış bir kişiyle yapılan, belli kuralları olan, soru cevap tekniğine dayalı bir sözlü anlatım türü.
münacat: Divan edebiyatında Tanrı’yı öven şiir türü veya şiirin bir bölümü.
münazara : Bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan tartışm
münşeat : Divan edebiyatında değişik konularda yazılan mensur yazı veya mektupların toplandığı eserler.
münşi : Sanatlı düz yazı yazan kişiler.
mürid : Tasavvufta mürşidin yol gösterdiği kişi.
mürşid : Tasavvufta yol gösterici.
Müseddes: Müseddes, aynı vezinde altışar dizelik bentlerden oluşan nazım şeklidir.
müstezat: Her dizesine bir küçük dize eklenmiş divan edebiyatı nazım biçimi.
N
naat: Hz. Muhammed’in niteliklerini övmek, ondan şefaat dilemek amacıyla yazılan şiir.
nakarat : Şiirde bentlerin sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar.
nazım: Belli bir ölçüye ve kafiye düzenine bağlı mısralarla oluşturulan anlatım şekli.
nazım birimi: Manzume ve şiirlerde, anlam bütünlüğü gösteren, yapıyı oluşturan, kendi içinde bağımsız dize veya dizeler topluluğu.
nazım şekli (nazım biçimi): Mısra sayısı, birim sayısı, kafiye ve ölçü bakımından belli özellikler gösteren manzum yapı.
nazire: 1. Başka bir manzume örnek alınarak aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan şiir. 2. Karşılık olarak, benzetilerek yapılan davranış, söz.
nefes: Bektaşi ozanlarının, tarikatlarıyla ilgili temaları işledikleri şiirler.
nesib : Kasidede tasvir yapılan bölüm.
nesir (düzyazı): Cümlelerle oluşturulan, yalnızca dil kurallarının gözetildiği anlatım yolu.
nesnel: Gerçeğe varmak amacıyla, taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm veren, objektif.
nutuk: Mürşitlerin, tarikata girenlere yol iz göstermek için yazdıkları, söyledikleri şiir.
nükte: 1. İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri. 2. Yazıda, resimde, sözde ve davranışta ince, derin anlam, espri.
O
olay hikâyesi : Bir olayın anlatıldığı ve serim–düğüm–çözüm bölümlerinden oluşan hikâye.
olay örgüsü: Belli bir konu çevresinde var olan birden fazla olayın, sebep-sonuç ilkesine bağlı bir biçimde oluşturdukları organik bütünlük.
orta oyunu: Sahne, perde, dekor, suflör kullanmadan halkın ortasında oynanan Türk halk tiyatrosu.
oyun : Sahnede oynanmak amacıyla yazılmış eser.
ozan: 1. Eski Oğuzlarda Oğuz destanlarını okuyan saz şairi. 2. Şair.
Ö
öğretici metin : Öğretme, bilgilendirme amacıyla oluşturulan metin.
ölçü : Bir şiirdeki dizelerin hece ve durak bakımından denk oluşu.
örnekleme : Sözlü ve yazılı anlatımda öne sürülen bir görüş ya da düşünceyi açıklamak, kanıtlamak ya da geliştirmek için başvurulan düşünceyi geliştirme yollarından biri.
öyküleyici anlatım : Roman ve hikâyede olayı mekân, zaman ve kişi kavramlarıyla ilişkilendirerek veren anlatım biçimi.
özdeyiş (vecize): Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi kısa ve kesin bir biçimde anlatan, kim tarafından söylendiği bilinen özlü söz.
özetleme : Anlatmaya bağlı metinlerde çok uzun sürecek bir zamanın kısa anlatımla verilmesi yöntemi.
öz geçmiş: Kişinin, hayatındaki önemli evreleri; elde ettiği bilgi, beceri ve tecrübeleri kendi ağzından anlattığı yazı türüdür.
P
palanga : Orta oyununda oyun alanı.
pandomim: Sessiz hareket. Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri, tutkuları anlatmaya yarayan tiyatro çeşidi.
parodi : Kendinden önce ortaya konmuş bir metni hareket noktası alma.
parnasizm : “Sanat sanat içindir.” ilkesini benimseyen, genellikle şiirde kendini gösteren bir edebiyat akımı.
pastiş : Roman içerisinde şiir, mektup, destan, masal gibi metin türlerinin söyleyiş ve biçim özelliklerini kullanarak benzerini yazma.
pastoral şiir: Kır yaşantısını ve özellikle çobanların aşk ve yaşayışlarını anlatan şiir türü.
patetik: Heyecan veren edebi üslup. Büyük bir heyecan duygusu yaratmaya yönelik edebiyat üslubu. Dokunaklı, etkili.
perde : Tiyatro eserlerinde oyunun belli başlı bölümlerine verilen isim.
piyes: Tiyatro eseri.
plastik sanatlar: Nesnelerin değişik şekillerde işlenmesiyle oluşturulan, üç boyutluluk ve hacimlilik özellikleri gösteren mimari, resim, heykel gibi görsel sanatlar.
portre: Bir kişiyi ayırt edici yönleriyle tanıtmayı amaçlayan yazılardır. Kişiyi yalnızca dış görünüşüyle yansıtan portreye fiziksel portre; kişinin iç dünyasını, duygularını, düşüncelerini, huy ve karakter özelliklerini anlatan portreye de ruhsal portre denir.
pozitivizm: Bilginin gözlenebilen olgularla sınırlı olduğunu, toplum ve felsefe sorunlarının olgulara dayanılarak ancak deneysel bilimlerin yardımıyla çözülebileceğini ileri süren öğreti, olguculuk.
R
rahşiye: Atlar için yazılmış kasidelerdir. Kasidelerin nesib bölümünde atlar övülür.
realizm : 19. yüzyılın ikinci yarısında, romantizme tepki olarak doğan akım, gerçekçilik.
redif : Şiirde, kafiyeden sonra gelen, yazılışı ve anlamı aynı olan sözcüklere ya da aynı görevli eklere verilen ad.
reji: Sahneye koyma ve yönetme işi.
rejisör: Sinema ve tiyatroda, eserin sahneleninceye veya seyirci önüne çıkıncaya kadar geçirdiği her anı yöneten kimse; yönetmen.
repertuvar: Opera, operet ve tiyatro topluluklarının bir oyun mevsiminde gösterecekleri eserlerin listesi.
rindâne gazel : Yaşamaktan zevk almayı anlatan gazel türü.
ritim: Bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uyumu.
rol: Opera, operet, tiyatro ve benzeri sahne sanatlarında, oyuncuların, eser kişilerini sahnede canlandırmaları.
roman : Gerçek veya gerçeğe uygun olayları; kişi, zaman ve mekâna bağlı anlatan uzun yazılar.
romantizm : 18. yüzyılın sonlarında Fransa’da başlayan ve klasisizme tepki olarak ortaya çıkan akım.
röportaj: Konusu bir soruşturma, araştırma olan gazete veya dergi yazısı.
rövü (revü): Tiyatroda, eserden önce gösterilen müzikli ve danslı oyun.
rubai: Divan edebiyatında dört dizeden oluşan ve belirli aruz kalıpları ile yazılan şiir.
S
saf şiir: Bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinen şiir anlayışı, öz şiir.
sagu: İslamiyet öncesi Türk edebiyatında ölen kişi için söylenen şiir.
Sahne: Tiyatro. Tiyatro sahnesi. Tiyatro eserinde bir perdelik bölümün, dekor bakımından değişik olan küçük kısımları. Bir perdelik bölüm içinde, kişilerin girip çıkmasıyla değişen topluluk, meclis. Yapılarına göre tiyatro sahneleri şunlardır: sabit sahne, döner sahne, asansörlü sahne.
sahne eseri: Tiyatro eseri, piyes.
sakiname: Divan edebiyatında gerçek ya da mecaz anlamıyla içki ve içki âlemlerinin övülerek anlatıldığı şiir türü.
santimental (santimantal): Duygulu, içli, hassas.
satirik: Bir kimseyi, bir olayı ya da bir düşünüş biçimini yermeye, toplumun ya da düzenin aksayan, kusurlu yanlarını iğnelemeye, alaycı bir dille anlatmaya yönelik olan.
sav : İslamiyet öncesi Türk edebiyatında atasözlerine verilen ad.
Sebkihindî : İran’dan Hindistan’a gelen İranlı şairlerce geliştirilmiş daha sonra da divan şairlerini etkisi altına alan, anlamın kapalı olduğu akım.
sefaretname: Osmanlılarda elçilerin, gittikleri yabancı ülkeleri tanıtan yapıtları.
semai: Sekizli hece ölçüsüyle oluşturulmuş halk edebiyatı nazım biçimi.
sembolizm : Sanat yapıtının değerini, gerçeğin olduğu gibi aktarılmasında değil, duygu ve düşüncelerin, imge ve biçimlerin uygunluk içinde düzenlenişinde gören, kelimelerin müzik ve imge değerine dayanılarak en anlatılmaz duygu ayrımlarının bile sezdirilebileceğini savunan edebiyat ve sanat akımı.
senaryo: Tiyatroda yazılı metin. Sinemada filmin konusunun yazılı şekli.
ses akışı: Şiir okunurken seslerin içeriği yansıtacak şekilde vurgu ve tonlama yapılarak çıkarılmasıdır.
suflör: Tiyatroda, kuliste durarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı.
serbest müstezat : Divan edebiyatında bir şiirin dizeleri arasına kısa dizeler eklenerek oluşturulan müstezat nazım şeklinin serbest biçimi. Bir müstezattaki uzun ve kısa dizelerin bir kurala bağlı olmadan kullanılmasıyla oluşan nazım biçimi. Hem aruz, hem hecenin değişik kalıplarıyla yazılan bir şiir biçimi.
serbest nazım : Bent, vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli.
seyahatname: Bir yazarın gezip gördüğü yerlerden edindiği bilgi ve izlenimlerini anlattığı eser.
simge: Duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret, remiz, rumuz, timsal, sembol.
siyasetname: Devlet adamlarına yöneticilik sanatına ilişkin bilgi veren edebi yapıtların genel adıdır.
siyer: Hz. Muhammet’in hayatını, halife veya hükümdarların savaş ve barış dönemlerindeki uygulamalarını konu edinen eserlerdir.
sohbet: Bir bilim ya da sanat konusunu, konuşmayı andırır biçimde irdeleyerek anlatan edebiyat türü, söyleşi.
sone: İki dörtlük ve iki üçlükten oluşan, Batı edebiyatı şiir biçimi.
söylev : Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen uzunca, coşkulu ve güzel konuşma.
söz sanatları: Edebî sanatlar; edebiyat yapıtlarını etkili ve güzel kılmak amacıyla başvurulan söz ve anlam oyunlarının tümü.
sultanü’ş-şuara : Şairler sultanı.
sunum: Herhangi bir konunun görmeye veya duymaya dayalı ögelerden de yararlanılarak bir ortamda dinleyicilere aktarılması.
surname: Şehzadelerin sünnet, düğün gibi törenlerini anlatan eserlerdir.
sürrealizm : Düşünce ve duyguların aklın denetimine girmesine karşı çıkan edebiyat akımı. Gerçeküstücülük.
Ş
şahıs kadrosu: Olaya dayalı metinlerde, olayların gelişiminde herhangi bir rolü bulunan kişilerin tümü.
Şakşak: Ona oyununda Pişekâr’ın elinde bulunan kapalı yelpazeye benzer bir gürültü aracı. Vuruşlarda ses çıkarır.
şarkı: Divan edebiyatında, bestelenmek için dörtlükler biçiminde ve uyaklı yazılmış şiir biçimi.
şathiye: Tasavvuf konularını mizahlı bir biçimde işleyen, coşku hâlinde söylenen bir şiir türü.
şehrengiz: Bir şehrin güzelliklerini anlatan eserlerdir.
şifre: İletişimi sağlayan işaretler sistemi.
şiir : Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk veya kendi başına bir bütün olan edebî anlatım biçimi.
şiir geleneği: Şiirin edebî birikimden yararlanması anlayışı.
şive: 1. Bir dilin yazılı kaynaklarla izlenebilen tarihî gelişimi içinde ayrılmış kolları. 2. Söyleyiş özelliği. 3. Tarz, tavır, üslup.
T
tablo: Tiyatro eserlerinde, perdeden daha küçük bölümlerin her biri. Bir perde çeşitli tablolara bölünmüş olabilir.
taç beyit : Kasidede şairin adının ya da mahlasının geçtiği beyit.
tahmis: Bir gazelin her iki dizesinin başına üç dize eklenerek oluşturulan nazım biçimidir.
takım: Orta oyununda kişiler, rol alan bütün sanatçılar.
takti: Bir dizeyi ölçünün parçalarına göre ayırmaktır.
tanzim: Bir mısra veya beytin, başka bir şair tarafından herhangi bir nazım biçimine tamamlanmasıyla oluşturulan şiirlerdir.
tapşırma: Saz şiirinde âşık son dörtlükte kendi adını belirtmesidir.
tardiye: Beşer dizelik bendlerden oluşan musammat türüdür. Muhammesten farkları aruz kalıplarının farklı olması ve temel uyağın bentlerin sadece beşinci dizede olmasıdır.
tariz : Bir sözü karşıt anlamını düşündürecek biçimde söyleme sanatı, iğneleme, dokundurma.
tasavvuf: Tanrı’nın niteliğini ve evrenin oluşumunu varlık birliği esasına göre açıklayan dinî ve felsefi akım.
tasvir : Bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, betimleme.
taşlama : Halk edebiyatında bir kişiyi ya da olayı eleştiren şiir, hiciv.
taştir: Bir gazeldeki beyitlerin mısraları arasına başka bir şair tarafından üç dize yazılmasıyla oluşan nazım biçimidir.
tavır (tutum): Bir şair veya yazarın eserini ortaya koyarken yeteneğinden, dünya görüşünden, ilkelerinden, bakış açısından yansıyan ortak tavır.
tecahül-i ârif : Bir anlam inceliği yaratmak için şairin bildiği bir şeyi bilmezlikten geldiği edebî sanat.
telaffuz : Söyleyiş.
tegazzül : Kasideyle aynı ölçü ve kafiyede yazılmış bir gazelin olduğu bölüm. Kasidenin içinde, genellikle methiye bölümünden sonra kasideyle aynı ölçü ve uyakla gazel söylemektir. Tegazzül bazen kasidenin başında veya sonunda bulunabilir.
tehzil: Alay ve şaka yollu yazılmış nazirelere verilen addır.
tekerleme: Birbiriyle uyumlu hazır söz kalıbı.
tekrir : Tekrar etme sanatı.
telif: 1. Kitap yazma. 2. Yazarın kendisinin kaleme aldığı.
telmih : Hatırlatma sanatı. Hemen herkesçe bilinen bir olaya veya kişiye gönderme yaparak o olayı veya kişiyi hatırlatma sanatıdır.
tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş, tem, ana konu.
temaşa: Tiyatro. Özellikle geleneksel Türk tiyatrosunda tiyatro, oyun, temsil, piyes gibi anlamlara gelir.
temel çatışma : Anlatıma dayalı edebî metinlerde gerilimi sağlayan, olayların dayandığı asıl unsur.
temsil: Bir tiyatro eserinin oynanması.
tenasüp : Uygunluk sanatı. Anlamca birbiriyle ilgili kelimelerin bir arada kullanılması sanatıdır.
tenkit : Eleştiri.
terciibent: Divan edebiyatında uyakları farklı bentlerden oluşan ve her bendin sonunda tekrarlanan bir beyit bulunan manzume biçimi.
terkibibent: Divan edebiyatında uyakları farklı bentlerden oluşan ve her bendin sonunda kafiyeleri aynı birer beyti bulunan manzume biçimi.
terzarima: Üçer dizelik bentlerden oluşan Batı edebiyatı şiir biçimi.
teşbib : Kaside türünde şairin sanat gücünü gösterdiği, hayal gücünün zenginliğini ortaya çıkarmak için yaptığı giriş bölümü.
teşbih: benzetme. Aralarında benzerlik ilgisi kurulan varlık veya kavramlardan nitelikçe zayıf olanın kuvvetli olana benzetilerek anlatılmasıdır.
teşbih-i beliğ : Benzetmenin sadece temel ögeleriyle (benzeyen ve kendisine benzetilen) yapılan söz sanatı.
teşhis: İnsan dışındaki varlık ve kavramlara insana it duyuş ve davranış özellikleri yükleme sanatıdır. Kişileştirmenin bulunduğu her yerde istiare de vardır.
tevhit: Divan edebiyatında Allah’ı övmek için yazılan manzume.
tevhid : Allah’ın varlığını ve birliğini işleyen kaside türü.
tevriye : Bir anlatım inceliği elde etmek için birden çok anlamı olan bir sözün yakın anlamının değil uzak anlamının kastedilerek kullanılması sanatıdır. Birden fazla gerçek anlamı olan bir özü iki anlama da gelecek biçimde kullanma sanatı.
tezat (karşıtlık): Birbirine zıt duygu, düşünce, hayal ve durumları ifade eden kavramları bir arada kullanma sanatıdır.
tezkire : Divan edebiyatında biyografi türündeki eserlere verilen isim.
tip : Anlatmaya bağlı metinlerde olayın merkezinde bulunan ait olduğu toplumsal sınıfın özelliklerini taşıyan kişi.
Tirat: Sahnede kişilerin birbirlerine karşı söyledikleri uzun sözler.
tiyatro : İnsan hayatı ile ilgili bir konuyu ve bir olayı sahnede gösterme ve canlandırma ilkesine dayalı sanat dalı.
trajedi : Konusunu efsanelerden veya tarihsel olaylardan alan, acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro eseri, tragedya.
trajik: Trajedi ile ilgili; dehşetli, kaçınılması elde olmayan üzücü olaylarla ilgili; acıma duygusu uyandıracak hâlde olan.
trajikomik: Hem acı, hem gülünç olayların anlatıldığı tiyatro. Olaylar gülünç ama olay kahramanları acınacak hâlde verilir.;
triyole: On dizeden oluşan, Batı edebiyatı şiir biçimi.
tuluat: Tiyatro türlerinden biri. Sanatçılar, oynadıkları eserin konusuna bağlıdırlar; ama oyundaki sözleri içlerinden geldiği gibi söylerler. Yazılı esere uymak mecburiyetleri yoktur. Perdeli orta oyunu da denir. Geleneksel Türk tiyatrosunda yazılı metne dayanmayan, önceden hazırlanmadan, sahnede akla gelen sözlerle oynanan oyuna denir.
tunç kafiye: Dize sonlarındaki bir kelimenin başka bir dize sonundaki bir kelime içinde yer alması ile oluşan kafiyedir.
tutarlılık : Bir metni oluşturan paragraftaki cümlelerin aynı anlam ve biçim etrafında gösterdiği bütünlük. Cümlelerin belli bir plan etrafında bir araya getirilmeleri ve aynı düşünceyi işlemeleri.
tuyuğ: Divan şiirinde mâni biçiminde, aruzla yazılmış manzume.
türkü: Hece ölçüsüyle yazılmış ve halk ezgileriyle bestelenmiş manzume.
U
uyak (kafiye) : Şiirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve aynı ahengi veren, görevleri ve anlamları farklı olan ses uyumları.
uyarlama (adaptasyon): Bir eseri çevrildiği dilin, konuşulduğu toplumun yaşayışına, inançlarına uydurma.
Ü
üç birlik kuralı : Zaman birliği, yer birliği ve konu birliğini temel alan klasik tiyatro anlayışı.
üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.
üst kurmaca : Postmodern edebî eserlerde yer alan gerçekle kurmaca arasındaki ilişkileri ve gelgitleri sorgulayan, sürekli ve amaçlı bir biçimde okunanın bir kurmaca olduğunu anımsatan kurmaca türü.
V
varlık kadrosu: Bir metinde geçen varlıkların, nesnelerin tümü.
varsağı: Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin söyledikleri koşma.
vasl: Ünsüzle biten bir kelimenin ünsüzünü, ondan sonra gelen ve ünlüyle başlayan bir sözcüğün ilk hecesine bağlama (bitişik okuma) işlemine vasl (ulama) denir.
velayetname: Evliyaları anlatan, genel olarak düz yazı biçimiyle kaleme alınan eserlerdir.
vezin: Bir şiirdeki dizelerin hece ve durak bakımından denk oluşu, ölçü.
vurgu: Konuşma / okuma sırasında bir kelime veya hecenin diğerlerine oranla daha baskılı söylenmesi, okunması.
Y
yalınlık : Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım.
yapma destan : Bir şairin toplumu ilgilendiren bir olayı ele alarak oluşturduğu destan.
yedekli mani : Düz maninin sonuna iki dize daha eklenmesiyle oluşan altı dizeli manidir.
yek-âhenk gazel : Beyitleri arasında anlam birliği bulunan gazel.
yek-âvaz gazel : Tüm beyitleri aynı güçte, değerde ve güzellikte olan gazel.
yeni dünya : Orta oyununda ev olarak kullanılan paravan.
yuğ : İslamiyet’in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı’nda Türklerde ölen bir kişinin ardından yapılan tören.
yükseklik: Güçlü bir inana dayanan yazıların niteliğidir. Bu inan, din ve ahlak sorunlarını veya toplum sorunlarını içine alabilir.
Z
zaman : Roman ve hikâyelerde çoğu kez fiiller aracılığıyla ifade edilen, olayların geçtiği zaman dilimini gün, mevsim, ay, yıl gibi takvime ait kavramlarla dile getiren çerçeve.
zihaf (kısaltma): Ölçü gereği Arapça ve Farsçadaki uzun hecenin kısaltılmasıdır.
zihniyet: Bir edebî eserde bulunan görüş ve düşünüş biçimini ifade eden kavram.
Zümrüdüanka: Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan bir kuş.
Teşekkür borcu:
Bu siteyi hazırlayan eğitimci arkadaşları (Süleyman Kara adını gördüm; bu değerli çalışma Süleyman Bey’e aitse onu) tebrik ediyorum. Ellerinize, yüreğinize sağlık.
Başarılarınızın devamını diliyorum.
Saygılarımla…
Erol Sanburkan
Rica ederiz efendim. Ziyadesiyle mutlu olduk. İnsanlığa faydalı olduysak ne mutlu bize.