Ders Notları

ERGENEKON DESTANI

ERGENEKON DESTANI

Ergenekon destanı, Göktürklerin türeyişi ile ilgili olarak Çin kaynaklarında üç rivayet halinde geçen Bozkurt destanının daha sonraki yüzyıllarda ve değişik çevrelerde kaydedilen şeklidir. Başlıca iki kaynak tarafından nakledilmiştir. Birinci kaynak, XIII. yy.da İlhanlı hükümdarı Gazan Han çağın da Reşidüddin tarafından yazılan Câmiü’t-Tevärih; ikinci kaynak, XIII. yy’da Hive hükümdarı Ebülgazi Bahadır Han tarafından yazılan Şecere-i Türktür. Doğu Türkçesi ile yazılmış bulunan Şecere-i Türk’teki rivayet şöyledir:

Moğol eline, Oğuz Han soyundan İI Han padişah oldu. Bu sırada Tatarların başında Sevinç Han vardı. Aralarında vuruş çıkmıştı. İI Han daima galip geliyordu. Sevinç Han, Kırgız hanına birçok adamlar ve hediyeler gön dererek onu kendi tarafına çekti. Oralardaki kabilelerin en kalabalığı Moğollar olduğundan bütün savaşlarda üstün geliyorlardı. Bütün Türk illerinde Moğol’un oku ötmeyen, kolu yetmeyen bir yer yoktu. Bundan dolayı bütün kabileler Moğolu kötülerlerdi. Sevinç Han öteki boylara da elçiler gönderip birleşmek ve Moğollardan öç almak üzere anlaştı. Hepsi birleşerek Moğol Üzerine yürüdüler. Moğollar çadır ve sürülerini bir yere yığıp etrafına hendek kazdılar, beklediler. Sevinç Han geldi. Vuruş başladı. On gün savaş oldu. On günde de Moğollar üstün geldi. Bunun üzerine Sevinç Han, bütün han ve beyleri topladı. Gizlice görüştüler. Sevinç Han, «Biz bunlara hile yapmazsak işimiz bitiktir dedi. Ertesi gün, tanla çadırlarını kaldırıp kötü mallarım ve bir takım ağırlıklarını bırakarak kaçtılar. Moğollar, güçsüzlükten kaçtıklarını sanarak bunları kovaladılar. Tatarlar dönüp çarpıştılar. Bu sefer Moğollar yenildi. Ordugâhlarına gelinceye kadar onları kestiler. Bütün ordugahı zaptettiler. Bütün çadırları orada olduğu için Moğollardan bir aile bile kurtulmadı. Büyüklerini kılıçtan geçirdiler, küçüklerin her birini bir kişi tutsak olarak aldı. Tutsak olanlar, efendilerinin boy adını aldılar. Böylece dünyada Moğol’dan eser kalmadı.

Sevinç Han, Moğol’u yağmaladıktan sonra ülkesine dönmüştü. II Han’ın oğulları savaşta ölmüşlerdi. Yalnız en küçüğü olan Kıyan kalmıştı. Kıyan, o yıl evlenmişti. İl Han’ın kardeşi oğullarından olan Nüküz de o yıl evlenmişti.

Bunların ikisi de aynı bölükten iki kişiye tutsak olmuştu. Savaştan on gün sonra bir gece atlanıp hanlarıyla birlikte kaçtılar. Savaştan önce ordu kurdukları yere geldiler. Düşmandan kaçıp gelen deve, at, öküz ve koyunları orada buldular. Konuşup şöyle dediler: «Burada kalsak bir gün düşmanlarımız bizi bulur, bir kabileye gitsek hepsi de bize düşman, iyisi mi dağlar arasında kimsenin daha yolu düşmemiş olan bir yere gidip oturalım Sürülerini sürüp dağlara doğru yürüdüler. Yabani koyunların yürüdüğü bir yolu tutup tırmanarak yüksek bir dağın boğazına vardılar. Oradan tepeye çıkıp öte yana indiler. Oraları iyice gözden geçirdiler. Geldikleri yoldan başka yol olmadığını gördüler. O yol da öyle bir yoldu ki bir deve, bir keçi bin güçlükle yürüyebilirdi. Ayağı biraz sürçse düşer, parçalanırdı. Vardıkları yer geniş ve yolsuz bir ülke idi. İçinde akar sular, kaynaklar, türlü otlar, çayırlar, yemişli ağaçlar. türlü türlü avlar vardı. Bunu görünce Tanrıya şükürler kıldılar. Kışın mallarının etini yer, derilerini giyer, yazın sütünü içerlerdi. Oraya Ergenekon adını verdiler. Ergene dağ kemeri, Kon dik demektir. Orası dağın doruğu idi.

Burada Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı. Kıyan’ın oğulları daha çok oldu. Kıyan’ın oğullarına Kıyat dediler. Nüküz’ün oğullarının bir nicesine Nüküzler, bir nicesine Dürlügin dediler. Kıyan diye, dağdan şiddetle ve hızla inen sele derler. İl Han’ın oğlu güçlü ve tez bir kişi olduğundan ona bu adı vermişlerdi. Kıyat, Kıyan’ın çokluğudur. Bu ikisinin soyları uzun bir süre Ergene Kon’da kaldı. Çoğaldıkça çoğaldılar. Boy boy oldular. Her aile uruk adıyla bir oymak teşkil etti.

Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki artık oralara sağmadılar. Bunun üzerine toplandılar ve konuştular. «Atalarımızdan işitir dik, Ergene Kon’un dışında geniş ve güzel bir ülke varmış. Atalarımız orada otururlarmış. Tatar baş olup öteki boylarla birlikte bizim uruğumuzu kırmış. yurdumuzu almış. Artık Tanrıya şükür, düşmandan korkarak dağda kapanıp kalacak durumda değiliz. Bir yol bularak bu dağdan göçüp çıkalım. Bize dost olanla görüşür, düşman olanla güreşiriz dediler. Hepsi bu düşünceyi beğendi. Çıkmaya yol aradılar. Bir türlü bulamadılar. Bir demirci, «Ben bir yer gördüm, orada bir demir madeni var. Sanıyorum ki bir katır. Onu eritir sek yol buluruz dedi. Gidip orayı gördüler, demircinin sözünü uygun buldular.

Millete odun ve kömür vergisi saldılar. Herkes vergisini getirdi. Dağın böğründeki çatlağa bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler. Dağın tepesine ve öteki yanlarına da odun ve kömür yığdıktan sonra deriden yetmiş körük yaptılar, yetmiş yere koydular. Ateşlediler; hepsini birden körüklediler. Tanrının gücüyle demir eridi. Bir yüklü deve geçecek kadar yol açıldı. O ayı, o günü, o saati belleyip dışarı çıktılar, işte o gün Moğollarca bayram sayıldı. O gün-den beri bu kurtuluş gününde bayram yaparlar. O gün bir demir parçasını ateşte kızdırırlar. Demir kıpkırmızı olunca önce han, demiri kıskaçla tutup örsün üstüne koyar, çekiçle vurur. Sonra bütün beyler de öyle yapar. Bugünü çok değerli sayarak zindandan çıkıp ata yurduna geldiğimiz gün» derler.

Ergene Kon’dan çıktıklarında Moğolların padişahı Kıyan soyundan, Korlas uruğundan Börte Çene (Çine) idi. Bütün boylara elçiler göndererek Ergene Kon’dan çıktıklarını bildirdi. Boyların kimi sevindi, kimi yerindi. Tatarlar ise bunların üzerine yürüdü. Saf bağlandı, savaş oldu. Moğollar yendiler. Tatarların büyüklerini kılıçtan geçirdiler, küçüklerini tutsak ettiler. Böylece dört yüz yıl sonra kanlarını aldılar, mallarını zaptettiler ve ana yurtlarında oturdular. O yurtta oturan Türk boyları içinde Tatardan güçlüsü yok-tu. Moğollar onları kırınca artık oradaki boyların en güçlüsü ve başı Moğollar oldu. Hatta kimi uruklar Moğol olmadıkları halde, Moğoluz diyerek onlarla birleşti.

Camili’t-Tevârih’teki rivayet Farsçadır ve yukarıdaki rivayete göre çok az farklılıklar gösterir. Her iki kaynakta da Cengiz Han, Ergene Kon’dan çıkan Börte Çene’nin soyundan getirilmektedir. Câmitü’t-Tevärih’i yazdırtan Gazan Han, Cengiz soyundandı. Şecere-i Türk’ün yazarı Ebülgazi Bahadır Han da Cengiz soyundan bir Türk hükümdarı idi ve eserini yazarken Câmil’t-Tevärih’ten faydalanmıştı. Her iki çağda ve çevrede Moğollar, Türklerin bir kolu kabul edilirdi. Oğuz Kağan Destanı’nın Reşidüddin rivayetine göre, tek Tanrıya inandığı için Oğuz Kağan’ın babası ve amcaları ile arası açıldı. Babası Kara Han ve amcaları Or Han, Kür Han, Küz Han ile savaştı. Kara Han, Kür Han ve Küz Han öldüler. Oğuz Han amcalarının uruklarını Karakurum’a kadar sürdü. Onlar da Tuğla ırmağı kıyısındaki çöl ve vadilerde yoksulluk içinde yaşadılar. Oğuz Han onlara «daima kaygılı olunuz anlamına gelen Muval adını verdi. Bu rivayete göre Moğollar, Oğuz Han’ın amcalarına bağlı uruklardır. Ebülgazi Bahadır Han’a göre, Oğuz Han’ın babası olan Kara Han’ın babasının adı Moğol’dur.

Cengiz Han’ın, Göktürk hanedanı soyundan olma ihtimali üzerinde durulmuştur. Cengiz Han ve ataları; Türk devletinde hâkimiyet Uygurlara geçtikten sonra Uygurlarla anlaşamayıp Çin’e tabi olan, bilahare kuzeydoğuya yerleşen ve Göktürklerin bir kolu olan Şato Türklerinin idarecileri idiler. Cengiz’in atalarının idaresinde kuzey-doğuya yerleşen Şatolar, buradaki Moğollara hakim olmuşlardı. Bir Göktürk destanı olan Ergene Kon destanının, Cengiz’in torunları tarafından onun atalarına ve Moğollara ait bir destan olarak anlatılması bu bakından tabii karşılanabilir.

Bu destanın daha orijinal şekli olan ve doğrudan doğruya Göktürlerin türeyişi ile ilgili olarak anlatılın Çin kaynaklarındaki üç rivayet, edebiyat tarihimize Bozkurt Destanı adıyla geçmiştir. Bu rivayetlerde Göktürklerin kurtran türedikleri açık bir şekilde kaydedilmektedir. Ergene Kon destande ise, belki Müslümanlığın tesiri ile, belki de uzun zaman geçmesi yüzünden kurttan türeme motifi kaldırılmış, kurtla ilgili olarak sadece, Bozkurt anlamına gelen Börte Çene kelimesi kalmıştır. «Mağara içinde, etrafı dağlarla çevrili yeşil ova motifi, Çin kaynaklarındaki iki rivayette «Ergone Kon adı bulunmaksızın geçmektedir. Hatta bunlardan birinde bu ovanın çevresinin 200 milden uzun olduğu dahi belirtilmiştir. Ancak körüklerle demir dağı eritme motifi Çin kaynaklarında yoktur.

Destanın tarihle ilgisi şöyle tahmin edilebilir. Göktürklerin Ergene Kon’a girişi, muhtemelen M.S. 93 yıllarında olmuştur. Bu yıllarda Çinlilerle ve başka boylarla birleşen Güney Hunları, Kuzey Hunlarına saldırımışlar ve onları yok etmişlerdi. Kuzey Hunlarının bir kısmı Güney Hunlarına katılmış. Bir kısmı da herhalde Altay dağları’nda Ergene Kon denen yere saklanmış. Bunlar Göktürkler olsa gerektir. Zaten Çin kaynaklarındaki Beekurt rivayetlerinde, Göktürklerin Hun soyundan geldiği belirtilmektedir. Üstelik 93 yılı ile Göktürklerin tarih sahnesine çıkışları arasındaki zaman, Ergene Kon Destanı’nda belirtilen dört yüz yıla uymaktadır.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap

What do you like about this page?

0 / 400