Hayal Firarları
Yüreğimde saklı haritalarda yaşıyorum.
Göğünden kovulmuş tüm bulutların
Yeryüzündeki yalnız gölgeleri…
Ve tazeliğini yitirmiş hatıraların
Yeri bulunamayan ince sızısı gibi
Acıyorum,
Dokunuyor musun?
Yeşili ve baharı gitmiş,
Yalnız dikenleri kalmış
Kupkuru çalılar,
Kirli sularıyla toprağını yutmuş bir çamur…
Dilersen geceleri anlatayım?
Ayın tenhasına vurmuş insanlar
Her biri ayrı görkemiyle
Birbirini korkutan mutsuzluklar…
Pencerelerinden
Hepsi ayrı bir tiyatroya açılan evler,
Kapı önlerinde,
Mazgallara atılmış
izmaritler…
Kesik konuşmalar…
Biraz zift,
Biraz ıssızlık,
Biraz intihar…
Budur işte sensizlik.
Batıyorum,
Tutuyor musun?
Senin parlayan bir yüzün vardı
Yüzünü perdelemiş zaman
Uzanıp bakınıyorum.
Gözlerimi paralıyorum buzlu bir camın ardından
Gölgeni en güzel yanlarınla tasarlıyorum.
Çicekler atıyorum en mütevazi ırmaklara
Uzaklığına çıkışan akmalara
Yalan yanlış çatıyorum
Çiçeklerim akıyor.
Topluyor musun?
Bu sokağa bir ağaç koymuşlar.
Kedilerden korkan adamlar,
Bir lamba, bir direk…
Bir yol getirip koymuşlar.
Elsiz kolsuz ne bulmuşlarsa…
Ben ellerimi unuttum.
Sıyrılıp düşen kollarımı omuzlarından…
Bilsen nasıl da bıktım!
Yalnız gölgelerimizin karıştığı
Bu tekil ve uzuvsuz karmaşadan
Kaç yaprak soldu?
Kaç mevsim geçti üstümüzden?
Kaçını ağlayıp kaçını güldük?
Hangi olmaz yerinde durmuş sevdaların saati?
Kalpteki hangi dilime uğramıyor bir türlü zaman?
Bilmiyorum
Biliyor musun?
Sonra zehirli bir gidişin vardı senin
Yaz saatiydi.
Kiminin doğum günü,
Kiminin cenazesiydi.
Başaklar sapsarı
Gök kararsız aydınlık,
Güneş başka bir tuhaflıkta…
Ben “milat” demiştim.
Yüzüme keder,
Dudaklarıma sus değmişti.
Kimimiz umut,
Kimimiz masumiyet yitirdi.
Zehirli bir gidişin vardı senin.
Unuttum şiirini.
Anımsıyor musun?
Ben hatıralar çaldım tek odalı
Çift katlı evlerden.
Dokunuşlar aldım,
Sıcaklığı beyaz teninden…
Değişen mevsimler gördüm
Seyrime akan gözlerinden
Geceden sabaha sözcükler aktı.
Döngüsüne sâdık bir sergüzeştle
Atları her yorulduğunda
İnip sana koşan bir adam kaldı…
Ölü bir anıtım akşamdan akşama,
Gölgesiyle uzayan.
Durgunluğumda biraz acı,
Biraz kusur var.
Madem bekleyiş ve tıkanıklıkla sürüyor hayat
Yanımıza hiçbir şey almadığımız
Bir firar var!
Geliyor musun?
Hasretin kaskatı karanlığına
Etimizden parçalar yaktık
Bir şişeye sıkıştırıp koca hikayeyi
Kimsenin rastlamadığı bir denize attık.
Uzak bir ev duruyor şimdi orada
Taş duvarı, bahçesi başka
Tortulanmış ömürlerimizle serildiğimiz
Geç de olsa birbirimizi bulmuşluğumuz…
Her nefesin kıymet sayıldığı
Bizim dediğimiz yaban otların
Bileklerimize dolanan telaşı
Her sabaha aynı koku
Aynı sarılmayla uyanmanın aydınlığı…
Benim göğsüme dolan
Senin beyaz perdelerinde dalgalanan kabartı…
Fincanından, pencerenden süzülen buğu
Bahçende oynaşan çicekler…
Sözcükler çektiğim kağıtları,
Tahta masada bölüşemeyen serçeler…
Mutluluk sarkacı dili yanaklarında
O sevimli köpeğinle verandada
Usul tıkırtılarla gezdiğin
Uzak bir ev duruyor.
Salkım söğütler salınır saçaklarında…
Sırtımı dönüp
kursağımdaki sözü söylediğim
Canımdan parçalarla beslenen kalabalık…
Ağaçlık yollardan,
İlk ve sonbaharlardan geçeriz.
Yaprak ve yosunun çağrışımını,
Toprağın hayatla solumasını dinleriz.
Birbirimizi dinleriz,
Yalın ayak gezindiğimiz çimenlerde…
Edepsizlik ederiz kırlardan gelip kasabaya,
Bir kaçış bir ceket bindiğimiz
Kısa mesafeli gürültülü trenlerde.
Yüreğimin katlı köşesini paylaştığım arkadaşım,
Senin gülüşünle gülüyorsam
Bundan güzel gülmek mi var?
Hissediyorum.
Ürperiyor musun?
Görünmez bir gölgesi vardır aşkın
Karanlıkta kaybolmayan.
Yüzüne çarpan hiçbir sözde,
Aklını çelen hiçbir fikirde
İstifini bozmayan…
Durduğumuz yerde
Kanatlarımızı açtığımız çarpıntı…
Sağa sola yalpalayan bir kar tanesini
Avuçlarımızla yakalama çabası
Ve dokunduğumuz yerde,
Bir su tanesinde
Eriyip berraklaşan güzellik…
Toprağı yağmura,
Rüzgarı tohuma düşüren.
Ve hiçbir hayat uzun değildir.
Hiçbir aşk şiirinden…
Ve hiçbir aşk, şiirsiz değildir.
Her şeyini kaybetmenin özgürlüğüymüş
Birinin her şeyimiz olması…
Her şeyin bir insandaki toplamı…
Bir orantısızlık manzarası,
Dünyanın en güzel köşesinde
Dizlerinin dibinde…
Gözlerinin buğusuna daldığımız,
Tek yönlü o seyir hali…
Dünyanın en güzel uykusudur,
Akmayan sularda.
Biz bu suyu ne denli karıştırsak da
Elimiz kirlenmedi,
Su bulanmadı.
Kuruyorum,
Soluyor musun?