MEKTUP
Tüccarın biri, yazıhanesinde çalışacak bir genç arıyordu. Bunun için gazetelere ilan vermişti. İlanı okuyan gençler, belli bir günde yazıhaneye geldiler. Tüccar, onlarla uzun uzun konuştu. Sonra, aralarından birini seçti.
O sırada yanında bulunan bir arkadaşı:
– Bu genci önceden tanıyor muydunuz, diye tüccara sordu.
– Hayır.
– Size bir dostunuzdan mektup getirmiş miydi?
– Getirmemişti.
– Öyleyse niçin onu seçtiniz?
Tüccar gülümsedi:
– Gelenlere, dedi, ayrı ayrı dikkat ettim. Bu genç, kapıdan girerken ayaklarını paspasta iyice temizledi. Yere özel olarak bir kitap bırakmıştım. Öbürleri çiğneyip geçtiler. Ama o, hemen bunu aldı, masanın kenarına koydu. Sonra, ayağı sakat bir gence yerini verdi. Konuşma sırası gelinceye kadar, atılmadan, kimseyi itmeden bekledi. Benimle konuşurken baktım, üstü başı düzenli, temizdi, saçları da iyice taranmıştı. Dişleri süt gibi beyazdı. Konuşması da kibar ve düzgündü. Adını, adresini yazarken, tırnaklarının da temiz olduğunu gördüm. Bundan başka; yazısı güzel, okunaklı, yanlışsızdı. Bütün bunlardan; onun temiz, dikkatli, titiz, iyiliksever, saygılı, çalışkan, iyi yetişmiş bir delikanlı olduğunu anladım. Artık bir dostumun onu tanıtan bir mektup göndermesine gerek var mı?