Genel Eğitimle İlgili Yazılar Zümre

2021 TYT VE AYT TÜRÇE VE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI SORULARI DEĞERLENDİRME RAPORU

TÜRKÇE:
1. Soruların sayısal dağılımı geçmiş yıllarla benzerlik göstermekte. Yedi soru adayların temel dil bilgisi, yazım noktalama yeterliliklerini ölçmeye yönelik sorulardan oluşmakta. Soruların büyük bölümü öğrencilerin ana dil birikimlerini, yaratıcı okuma ve yorumlama yeteneklerini ölçmeye yönelik sorular.
2. Dil bilgisi, yazım noktalama soruları üst düzey bilgi gerektirmeyen; tüm adayların bilmesi gereken temel bilgileri ölçmeyi amaçlayan orta zorlukta sorulardan oluşmakta.
3. Yorum soruları iki bölümde değerlendirilebilir. Birinci grup sorular orta zorlukta, öğrencilerin görece daha kolay yanıtlayabileceği, hazırlık sürecinde sıklıkla karşılaştıkları soru tiplerinden oluşmakta.
İkinci grup sorular daha seçici, üst düzey bir dil becerisi, kültürel birikim, belli düzeyde bir okuma alışkanlığı gerektiren türde özellikli sorular. Bu guruptaki sorular yaratıcı ve çok yönlü düşünme becerisini ölçen; edebiyat, felsefe, bilim tarihi, fizik, biyoloji, tarih, coğrafya gibi alanlarda da belli bir birikimle çözülebilecek; günlük konuşma dilini aşan, kültür diline ve belli bir düzeyde bilimsel terminolojiye hâkim olmayı gerektiren sorular.
4. Adayların Türkçe-edebiyat sorularında başarılı olabilmeleri okullarda Türk dili ve edebiyatı derslerine öğretmenler ve öğrencilerin daha özenli yaklaşmasını gerektiriyor. Son dönemde Türk eğitim sisteminde gözden kaçan, üzerinde yeterince durulmayan sorunlardan biri de anadil eğitimindeki niteliğin düşmüş olmasıdır. Öğrenciler, yer yer de öğretmenler ve eğitim yöneticileri Türk dili edebiyatı, felsefe, tarih gibi dersleri ikinci plana atan bir tutum sergilemektedir. Hâlbuki ana dil eğitimindeki başarı bireyin eğitim hayatında, günlük yaşamında, kimlik ve kişilik kazanmasında belirleyici bir yere sahiptir. Bu somut gerçek yararcı, yüzeysel, pedagojik olmayan yaklaşımlar nedeniyle yeterince kavranamamaktadır. Bu durum sadece Türk dili ve edebiyatı eğitimini değil, bütün eğitim sürecini olumsuz etkilemektedir.
5. Son yıllardaki Türkçe ve edebiyat alanında sorulan sorular her şeyden önce iyi planlanmış eğitim süreçlerini, donanımlı öğretmenleri gerektiren, disiplinli bir dil ve kültür eğitimini zorunlu kılmaktadır. Sadece bilgi ezberleyen, depolayan, test sorusu çözmek için öğrenen öğrenciler; akademik başarısızlığın yanında yeterince sosyalleşmeme, bir parçası olduğu dünyayı, toplumu kavrayamama, değişime ayak uyduramama, hayata yabancılaşma gibi sorunlar yaşayabilmektedir.
Hızla değişen, küreselleşen dünyaya ayak uydurmak daha yaratıcı, esnek, birikimli olmayı, sürekli öğrenmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu gerçeklik düzenli ve nitelikli bir okuma alışkanlığını her zamankinden daha önemli hale getirmektedir.
Eğitim sistemimizde mutlaka öğrencilere serbest etkinlik zamanı bırakılmalı, haftada en az iki saat öğrencilerin, öğretmenlerin, eğitim yöneticilerinin, velilerin içinde olduğu iyi planlanmış okuma etkinlikleri mutlaka hayata geçirilmelidir.
6. Bu bağlamda Türk dili ve edebiyatı müfredatı güncel gereksinimler ışığında yeniden ele alınmalı, belli ezberleri, klişe bilgileri aşan, uygulama ve etkinlik merkezli bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Her yıl belli sayıda kitap okunması; okunan kitaplarla ilgili eleştiri, deneme, makale, röportaj türünde yazma etkinliklerinin gerçekleştirilmesi, öğrencinin ders geçme notunun bu uygulama dosyaları da dikkate alınarak verilmesi ana dil ve kültür eğitiminin niteliğini yükseltecektir.
7. Son yıllardaki sorular göstermekte ki adaylar, sadece test kitapları bitirerek sınavlarda ancak belli bir düzeyde başarılı olabilirler. Yine derslerini aktarmacı, öğretmen merkezli geleneksel anlayışla işleyen öğretmenler öğrencilerine beklenen düzeyde katkı yapamayacaktır. Bu bağlamda ÖSYM soru tarzını bu doğrultuda geliştirmelidir. Bu olumlu anlayış zamanla eğitim sitemini, öğretmeni ve öğrenciyi değişime zorlayacaktır. Milli Eğitim Bakanlığı da gecikmeden kendini zamanın ruhuna uyduracak adımları atmalıdır.
8. Salgın koşulları nedeniyle dil bilgisi sorularının sınırlı tutulması doğru bir yaklaşımdır. Ancak önümüzdeki yıllarda daha özgün dil bilgisi soruları aracılığıyla öğrencinin ana diline, dilin gramer boyutuna daha titiz yaklaşması özendirilmelidir.
EDEBİYAT:
1. Edebiyat sorularının da Türkçe sorularına benzer bir mantıkla hazırlandığı görülüyor. Bilgiyi yorumlayabilme, farklı bağlamlarda kullanabilme, bilgiden farklı çıkarımlarda bulunabilme, bilgiyi sentezleyebilmeyi gerektiren türde sorular. Birbirinden kopuk, ezberlenmiş, bağlamı iyi anlaşılmamış, bütün içindeki yeri kavranmamış bilgiler bu tür soruları yanıtlamak için yeterli olmayacaktır. Sorulara doğru cevaplar verebilmek ancak konunun bir bütün olarak anlaşılmasına bağlı.
2. Üç edebiyat sorusunun müfredatla uyumlu olmadığı kanısındayız. Sorularda öncül olarak verilen beyitler belli seviyede Osmanlı Türkçesine hâkim olmayı gerektirmekte. Oysa müfredat Divan edebiyatını böyle bir anlayışla işlemeye uygun değil. Divan edebiyatı 10.sınıfta ana çizgileriyle işleniyor. Müfredatta bu edebiyata ayrılan süre, çizilen çerçeve öğrenciye bu tarz soruları yanıtlamaya yetecek bir donanım kazandırmaya uygun değil.
3. Kimi sorular doğrudan Türk edebiyatının önemli sayılabilecek romanlarını dikkatlice okumuş olayı gerektiriyor. Öncüllerde verilen bilgiler çok dengeli tutulmuş. Doğru yanıta ulaşabilmek için kitabın özetini değil, kitabın tamamını okumuş olmak; romanın Türk edebiyatı içerisindeki yerini anlamak, yazıldığı dönemle ilgisini kurabilmek gerekiyor.
4. Az sayıdaki soru ise özel, ayrıntılı edebiyat bilgisi gerektiren türde sorulardan oluşmakta.
5. Edebiyat sorularının dağılımı da sorunlu gözüküyor. Müfredatta daha sınırlı bir sürede ve daha genel anlatılan Divan edebiyatından daha çok soru sorulmuşken Tanzimat sonrası modern edebiyatımızdan daha az soruya yer verilmiş. Müfredat Divan edebiyatına yaklaşık iki ay, modern edebiyatımıza ise iki yıl süre ayırmış.
SONUÇ:
Son yıllardaki Türkçe ve edebiyat sorularını hazırlayan ÖSYM kadrolarını kutlamak gerekir. Artık geleneksel öğrenme biçimlerinin aşıldığı, bilginin çok hızlı üretildiği ve tüketildiği bir zamanda yaşıyoruz. Günümüzün karmaşık dünyası çok bilgiyi gerektirmektedir. Ancak bu yeterli değildir. Zamanımız bilgiyi bağlamıyla ilişkilendirme, eleştirme, yorumlama, sentezleme, bilgiden değişik sonuçlara ulaşabilme, bilgiyi kullanarak yeni bilgilere ulaşabilme gibi dinamik ve yaratıcı bir tutumu da zorunlu kılmaktadır.
Türk eğitim sistemi bu gereksinmeler ışığında öğretmen kadrolarını, eğitim müfredatlarını, eğitim yönetimi anlayışını hızla yenilemek zorundadır.
Öğretmenler bilgi aktaran, vaaz eden geleneksel tutumu terk etmeli, öğrencinin merkezde olduğu, etkileşimli bir ders işleme anlayışı doğrultusunda kendilerini yenilemelidir.
1980’li yıllara dek okul kütüphaneleri okullarımızın en gözde ve önemli mekânları durumundaydı. Son kırk yıldır kitaba yönelik mesafeli tuttum günümüzdeki ağır toplumsal cehaletin nedenleri arasındadır. Okul kütüphaneleri yeniden okulların merkezi haline getirilmeli, çağdaş ve zengin bir içeriğe kavuşturularak öğrencilerin hizmetine sunulmalıdır. Bu süreci sağlıklı işletmek için de mutlaka öğrenciye kitaba rahatça zaman ayırma olanağı verilmelidir.
Öğretmenin eğitim sisteminin beyni, dinamosu olduğu gerçeği unutulmamalı. Öğretmenlik mesleğinin toplumsal statüsünü yükseltmek için adımlar atılmalı; okuyan, kendini yenileyen, çağdaş gelişmelere açık, donanımlı bir öğretmen modeli zaman kaybetmeden eğitim sistemimize kazandırılmalıdır.

TURGAY ÇİMEN
28.06.2021/KOCAELİ
Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap