Genel

AÇIK  HAVA TİYATROSU

AÇIK  HAVA TİYATROSU

Olay, olay, olay!

Her günüm ayrı bir olay!..

Pandemi döneminin bu zor günlerinde sokağa çıkamıyoruz ama üzülmeyin, sokak sizin ayağınıza geliyor.“Peki nasıl oluyor?”diyeceksiniz şimdi. Yaklaşın, yaklaşın, anlatayım da görün nasıl oluyormuş.

Salondayım. Ruhum bunalıyor, hemen güzel bir hikâye okuyorum ve bir ders alıyorum okuduğum hikâyeden. Eksik kalmış olmalı ki aldığım ders, bir de canlı canlı dramatizesini sunayım diyor hayat.

Salondaki sessizliği bir Bayan X’in sesi bozuyor. BayanX’in  sesi, sokakta yankılanıp salona doluyor. Bir kavga sesi olmalı ki beni heyecanla balkona ittiriyor o ses. Koşarak balkona çıktığımda istemsizce kulak misafiri oldum o sese ve istemsizce bir tiyatro izledim. Hayat işte, görmen gerekeni gösteriyor; duymak istemesen de duyman gereken cümleleri size bizzat kendisi sunuyor. Başta anlam veremedim tabii ki bu duruma ama sonradan idrak ettim ki kadının şerrinden gerçekten korkulur. Aman Allah’ım, bu ne hiddet bu ne celâl! Babam dua ederken “ Allah’ım kadınların şerrinden beni koru!” cümlesinin idrâkine bugün vardım.

“Deli deliyi görünce değneğini saklarmış.” derler ya işte o misal benimkisi. Bir kahkaha attım ve sonra “ Vay be benden delisi de varmış! Sus, ses çıkarma, yoksa güme gidersin .” diye kendi kendime mırıldandım.

Anlaşılan o ki Bayan X, eşiyle kavga etmiş ve avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ağzına geleni söylüyor  art arda telefondan. Bütün mahalle, seyre durdu kadını balkon ve camlardan.

Bu durumun farkında olan Bayan X, kendisinin haklı olduğuna inandırmak için iyice çirkefleşip daha da beter sözler savuruyordu Bay Q’ya. Öfkeden deliye dönmüş ruhunu susturamıyor ve yağmurlu bir gökyüzünde çakan şimşek gürültüsü gibi tehdit ediyordu eşini. Ama  unuttuğu bir şey var: Akşam olunca yine eve dönecek.

-” E be kardeşim yürek mi yedin? Bir sus artık, neyine güveniyorsun?” diyorum içimden, ama kadının susması ve susturulması imkânsız görünüyor. Sokağın bir başından diğer başına hızlı adımlarla olta atarak saydırıyor telefonun ucundakine.

-” Ah canım ya! Yazık  kıyamam sana!Burası hapishane değil ki. Açık alanda tüm mahalleye korku dolu anlar yaşatıyorsun şu an. Ayrıca yüksek sesle konuşarak kulağımızı tırmalıyorsun o tiz sesinle.”

Telefondaki Bay Q’nun  ne dediğini duyamıyorum ama az çok tahmin edebiliyorum. “ Nasıl yani, yok artık!” diyorsunuz değil mi? Bakın sizi de duyuyorum. Merak etmeyin, size yalan söyler miyim hiç. Hayat insana yalan söylemez, gerçekleri yüzüne çarpar tıpkı bir tokat gibi.  Ben de hayat okulundan mezun oldum. Bu yüzden bana güvenebilirsiniz. Kadın avazı çıktığı kadar bağırıyor,  ben de mahalle sakinleri de bu duruma şahit.

Bayan X:” Kapatmıyorum, kapatmayacağım.Hadi! Hadi gelsene! He ya! He! “

Bayan X’in kurduğu bu cümlelerden anlaşılıyor ki telefonun diğer ucundaki Bay Q, ısrarla Bayan X’e telefonu kapatmasını söylüyor ama Bayan X, içindeki biriken tüm öfkesini kusmaya bir o kadar kararlı görünüyor.

Bayan X’in Bay  Q ‘ya:”Beni  dinlemek zorundasın,  dinlemezsen  zorla dinlettiririm.” mesajı apaçık gözler önündeydi.

Açık Hava Tiyatrosu diye buna derim ben. Zaten hayatın bizzat kendisi Açık Hava Tiyatrosu değil midir? Derken sahneye Bayan Y ve Bay Z kişileri de rollerini oynamak için dâhil oluyor ve tiyatronun asıl bölümü başlıyor. Öyle ya! Tiyatronun giriş bölümünü Bayan X ve Bay Q yapmıştı. Tıpkı Karagöz ve Hacivat gibi. Olayın baş kahramanları açılışı yaptığına göre yardımcı kahramanları da devreye girerek Açık Hava Tiyatrosunun asıl bölümü başlıyor. Bayan Y ve Bay Z , Bayan X’in işyerinden çalışma arkadaşları. Bayan X’in feryatlarına dayanamayarak onun etrafında fır hattı gibi dönüyorlar. Durumu fırsat bilen Bayan X, güçleniyor daha da bir gür çıkıyor  sesi. Öyle ya! Üç kişiye bir kişi şimdilik ve sonrası kim bilir daha kaç kişi çekebilecek kendi safına.

Bayan Y, kendisiyle aynı ortamda çalışan iş arkadaşı, üzerinde mavi işçi önlüğü ve sarı renkli önden cepkenli bulaşık önlüğüyle hafif tombul bir kadın. Susması için onu ikna etmeye çalışıyor, belli her hâlinden. Ama susmak ne mümkün, susturamıyor bir türlü. Karşıdaki Bay Q, telefonu kapatsa da Bayan X inadına  tekrar arıyor ve “ Beni dinleyeceksin, dinlemek zorundasın, susmayacağım. Ne  yapacaksın? Hadi! Hadi gelsene!” gibi kışkırtıcı bir şekilde Bay Q’ı  tahrik ediyor. Sonra kısa bir sessizlik çöküyor. Her iki kadın da iş yerinin kapısından içeri giriyorlar. Aradan beş on dakika ya geçti ya geçmedi tekrar Bayan X, Bayan Y ve Bay Z kişileri iş yerinin kapısından çıkıp yolun solundaki parka yöneliyorlar. Parktaki çardağın altındaki masada oturuyorlar. Bayan X ve Bayan Y’in  dolduruşa getirdiği – büyük bir ihtimalle işyeri patronunun oğlu olsa gerek- Bay Z kişisi telefonun karşı tarafındaki Bayan X kişisinin eşi olan Bay Q’ya ağzına gelen tehditleri saydırmaya başlıyor. Delikanlı ya!Hani yapacağından değil ama havası olsun. Bir göğsü kabarsın, erkek olduğunu herkes görsün.

“ Vay be helâl olsun. Hakikaten delikanlı bu çocuk! Yaşa sen e mi?” diyeceklerini zannediyor milletin kendisine. Vay yavrum vay! Sazan avcı, ava giderken avlanırsın. Dikkat et. Biz ne delikanlılar gördük hak yoluna değil b.. yoluna giden. Durduk yere başını belâya sokacak sazan.”diye içimden kızıyorum delikanlı Z’ ye.

Olaylar, olaylar, olaylar !..

O gün yevmiye hesabı çalışan bir bayanın, bir iş günü çalışma saati içerisinde iş yerinin bütün elemanlarının nasıl konsantrasyonlarını bozduğunu, iş yerini kendi meseleleri yüzünden bir günlük gelirinden ettiğini ki bunlar olayın ekonomik boyutu gelip geçer,  dert değil ama ya kendi özel meselesi yüzünden hiç tanımadığı insanların gözünün önünde bir çok haneyi rahatsız etmesi ve kendi dışındaki kişileri olayın içine çekmesine ne demeli? Bir anda küçücük bir aile içi meselesiyle etrafındakileri de olaya dahil edip pireyi deve yapmasına ne demeli?  İki kişilik bir meseleyi saman alevi gibi harlayarak koca mahalleye  tiyatro sunar gibi sunması doğru mu ki?

İnsanız anladık, duygularımız var var olmasına da, kardeşim öfkeni kontrol etmezsen bir tek sen değil, birçok kişinin başını yakacaksın. Buna hakkın var mı? Bir sor kendine istersen sor da ona göre davranışını düzelt. Yazık günahtır insanlara. Yediğin ekmeğin, tuzun hakkı yok mu?

Her akşam aynı yastığa baş koyduğun, çoluk çocuğunun babası olan bir insan, ne kadar kötü olursa olsun, böylesine rezil edip onun gururunu hiçe sayıyorsun. Mahkemeler boşuna mı kuruluyor bu ülkede? Bir tek imzaya bakıyor, git boşan yani. Sen de kurtul, eşin de kurtulsun.

Birbirinizi yıpratmaya değmez ki ama. Dünya dediğimiz şey boş zaten. Hayat sayılı günlerden ibaret. Acısıyla tatlısıyla gelip geçiyor zaten, hır gürle geçirmeyin bari de mutlu olmanın yollarını arayıp bulun.

Hadi bir şekilde seni bir günlüğüne destekleyen kişiler, sen sanır mısın ki ömür boyu seni destekleyecekler. Silkelen ve kendine gel, yok böyle bir dünya. Ayağın takılsın da gör  bir kaldırım taşına. Düş de gör be kardeşim düş de gör, etrafındakilerin sahte tezahüratlarını. İşte o zaman “Eyvah!” dersin de iş işten geçmiş olur.

Kadınlar, Bay Z’nin savurduğu tehditler sayesinde sakinleştiler, yüreklerine bir nebze su serpildi ve ses kesildi. Ben hâlâ seyir hâlindeyim.

Olay, olay, olay!..

Tam sesler kesilmişti ki Bay Z’nin telefonu çalıyor ve arayan bay Q. Birbirlerini düelloya davet ediyorlardı. Anlaşılan o ki bu iş burada bitmeyecek.

-Bay Z: “Ben buradayım, gelmezsen namertsin, bekliyorum.  Gelince beni ara!”

Diyerek telefonu kapattı. Belli ki iş daha da çığırından çıkacak. Akşam hava kararınca millet bir düelloyla buluşacak.

Eyvah eyvah!..

Akşam da ayrı bir olay olacak. Sakin uyandığım günün gündüzü ayrı gecesi ayrı bir muamma.“Neyse akşam ola hayrola!” dedim ve seyrana devam ettim.

Açık Hava Tiyatrosunun son perdesi açılıyor. Bayan X ve Bayan Y,  Bay Patron’u ayağına getirtecek kadar büyük bir cesaretle parktaki çardağın altındaki masada oturuyorlar. Doğrusu cesaretlerine hayranım diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü sahnenin sonunda son gülen Bay Patron olacak. Nasıl  mı? Seyre devam ediyorum ve sahnenin sonunda oyunun bana sunduğu mesajı görüyorum.

Bay Z, iş yerinin arka kapısından içeriye girdi. Kadınlar hâlâ parktaki çardağın altındaki masada oturuyorlar. İş yerinde neler konuşuldu bilemem ama beş ya da on dakika sonra kapıdan  bu kez Bay Patron beliriverdi. Elli beş altmış yaşlarında, kır saçlı,  orta boyda, orta kiloda, siyah takım elbisesiyle etrafa bakınmadan kafası yere eğik bir hâlde ağır adımlarla yolun solundaki parka yöneliyor ve elemanlarının yanına gelip oturuyor. Her ne konuşulduysa ses birden kesiliyor.  Bayan Y kişisi masadan kalkarak iş yerine doğru ağır adımlarla gözyaşları içinde yürümeye başladı. Bayan X ve Bay Patron masada konuşmasına devam ediyorlardı. Bayan Y , yol ile parkı birbirinden ayıran kaldırım taşlarından inecekti ki üzerindeki sarı mutfak önlüğünün alt ucundan tutarak yüzüne doğru götürdü ve önce gözünün yaşını sonra da burnunu silmek için peçete niyetine kullandı. Peçete işlevinde birçok görev üstlenen bulaşıkçı kadının üzerindeki bu sarı mutfak önlüğüne ruhumdan gelen bir tiksintiyle ürpererek baktım ve “ İğrenç!”  dedim. Keşke oyun böyle bitmeseydi,  ama dedim ya hayatın gerçekleri bunlar.

Sahnenin son  perdesi kapandı sessizlik ve gözyaşı içinde. Kim haklı kim haksız bilemeyiz. Bildiğim tek şey var bu hayatta: Hayatın kendisi “AÇIK HAVA TİYATROSU “…

KEZBAN SEKMEN

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap