‘’Osmanlı’nın yıkılmasının sebebi saltanatın kaldırılmasıdır.’’ Bu düşünce aslında kitap hakkında oluşan eleştirilerin başka bir yüzü. Bazı kaynaklar Atsız’ın bu kitabı ile pek çok kez eleştirildiğini hatta bir zaman kitabın yasaklanıp toplatıldığını belirtir. Hatta öyle ki kitap hakkında yorum yapan da çok az kişidir. Sanırım insanlar eleştirilmekten çekiniyor. Bense en başta belirtmek isterim ki eseri tarafsız bir göz olarak okuyup değerlendirdim. Ki zaten eserin siyasi düşünce felsefesi herkesçe bilindiğinden işin o kısmına hiç değinmeyeceğim. Atsız, edebiyat dünyasında sevilen bir yazardır. Dili çok eleştirilse de yine de edebiyatımıza katkısı büyüktür. Bu romanda son zamanlarda rastlayamadığımız bir üslup yer almaktadır. Zaman zaman övüyor mu yoksa yeriyor mu belli bile olmuyor. Bu gizemli ikilemse sizi romana daha da bağlıyor.
Absürt eleştirileriyle ustalığını konuşturan Atsız, bu romanını iki bölüme ayırmış. Ayrıca kitabın ön söz kısmında kızı ve oğlunun babalarına dair düşünceleri yer alıyor.
Birinci bölüm olan Dalkavuklar Gecesi’nde Hatti kralının saray mahzenlerinde Kral Murşil çağından kalma fıçıların sırrının çözümüne yer veriliyor. Krala kimsenin karşı gelemediği aşikarken Hantilyas adlı esrarengiz bir kadın asi davranışlarıyla dikkati çekiyor, hiç kimseyi umursamıyor. Sarayda ne iş yaptığı belli olmayan bu kadın herkes tarafından yüzünün hiç gülmemesiyle tanınıyor. Kadının hareketlerine ve vurdumduymaz hallerine sinir olan başkumandan Tutaşil, kadının ölümüyle hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylüyor. Bunu duyan gülmez kadın, pekala başkumandandan ölmeyi diliyor. Kumandan da gülmez kadını mahzene götürüyor ve oradaki fıçıların içinde bulunan zehirli suyu içmesini istiyor. Umursamaz kadın fıçılardan tas tas zehirli kırmızı suyu içiyor. Ancak ölmek bir yana kendini bildi bileli gülmeyen bu kadın gülmeye başlıyor. Etrafına laflarını bir bir savuruyor gülücükler eşliğinde. Kadının bu saçma tavrı kralı sinir küpüne çevirse de atalarından ona miras kalan bu zehrin sırrını çözmeyi istiyor.
Ülkesindeki tüm kahinleri, bilginleri karşısına diziyor. Güçlü bir zehir sandığı şeyin aslında ne olduğunu ve neden böylesine saklandığını soruyor. Bazısı değişik bir zehir olduğunu söylese de kırmızı içeceği içip ölen olmadığı için zehir varsayımı boşa çıkıyor. Sonunda da biri kralın karşısına başka bir fikirle çıkma cesaretini gösteriyor ve mahzende saklanan şeyin zehir değil üzüm suyundan yapılan şarap adı verilen bir içecek olduğunu söylüyor. Kral ve beraberindekiler buna çok şaşırıyor ve bunun nasıl olabileceğini anlatmasını istiyor. Bilgin tüm cesaretini toplayarak anlatmaya başlıyor. Kral Murşil 400 yıl önce Lidyalılardan üzüm vergisi almaya başlamış. O yıl epey üzüm olmuş. Antlaşma gereği de Lidyalılar ülkelerinde çıkanın onda birini vermeye mecburlarmış. Beş yüz fıçı göndermişler. Üzüm çok geldi diye de saraydaki herkes tıka basa üzüm yemiş. Bir gece Kral Murşil’in karısı üzümden patlamış. Bunun üzerine Kral Murşil üzüm yemeyi yasaklamış hatta yiyeni zehirlesin diye de başrahibe dua ettirmiş. Herkes korkunca da kral, Lidya’yı üzüm vergisinden bağışlamış. Ancak kralın gözüne girmeye çalışan bir rahip üzümlere dayak atmış. E tabi üzümlerin suyu çıkmış. Sonra üzüm suyu ile dolu fıçılar kapaklarla kapatılmış. Zamanla da bunlar şarap olmuş. Lidya kralının kütüphanesinde de bu belgelenmiş. Belgelerde kralın karısının zehirlendiği yazsa da üzümden kimsenin zehirlenmediği herkesçe biliniyormuş.
Kitabın ikinci kısmı olan Z Vitamini’nde de siyasetin günümüze yakın olan kısmı ele alınmış. İsmet İnönü’nün beşeri şef olarak adledildiği bu bölümde Atsız, dilini adeta bir kırbaç olarak kullanmış ve cesurca o dönemin siyasetini eleştirmiş. Roman, edebi çevrelerce dili dolayısıyla satirik/alegorik bir eser olarak kayda geçmiştir.
mükemmel