TAHTA ÇANAK
Osman dede iyice yaşlanmıştı. Gözleri görmüyor, kulakları iyi işitmiyordu. Yemeğini bile yemekte zorlanıyordu. Üstüne başına döküyor, sofrayı kirletiyordu. Bu yüzden gelini ve oğlu Osman dedeye kızıyorlardı, iyi davranmıyorlardı. Evde onu tek seven, küçük torunu Murat idi. Murat, dedesine acıyor, babasıyla annesinin davranışlarına çok kızıyordu.
Bir akşam yemek yiyeceklerdi. Dede, ekmeğe uzanayım derken, kolu tabağına takıldı ve tabağını yere düşürdü. Örtüler kirlendi. Tabak kırıldı. Gelini kızdı, bağırdı. Osman dede, odasına çekildi. Karnı çok açtı; ama yiyecek hali kalmamıştı. Ağlıyordu… Allah’a yalvarmaya başladı: “Allah’ım canımı al da kurtulayım, oğluma ve gelinime daha fazla yük olmak istemiyorum.”
Son zamanlarda sofrada bu tür kazalar artınca bundan rahatsız olan anne ve baba bir çözüm düşündüler. Dedeye tahta çanak, kaşık, çatal alındı.
Artık dede yer sofrasında ayrı yiyor, hiç bir şey kırmıyor dökmüyordu. Böylece anne de daha az çamaşır yıkıyor, değerli tabaklar da kırılmamış oluyordu.
Yaşlı dede tahta çanakla çorbasını içerken son derece mahcup bir şekilde etrafına bakıyordu.
Murat dedesinin bu durumunu tam anlamamış da olsa uzaktan izliyordu. “Neden böyle yapıyorlar?” dedi. Bir gün gelecek, onlar da yaşlanacaklardı. Onların da eli ayağı tutmaz olacaktı. Bunu annesine, babasına nasıl anlatmalıydı?
Yağmurlu bir gündü. Murat’ın annesi babası evdeydi. İşe gitmemişlerdi. Murat, birkaç tahta parçası getirdi. Bir bıçakla onları kesmeye, oymaya başladı. Bir yandan da annesine, babasına bakıyordu. Annesi ve babası merak ettiler. Selim bu tahtalarla ne yapıyordu? Annesi Murat’a sordu:
-Bu tahtalarla ne yapıyorsun Murat?
-Tahta çanaklar yapıyorum.
-Tahta çanakları ne yapacaksın?
-Sizin için!
-Bizim için mi?
-Evet sizin için.
İksinin de yüzü kıpkırmızı oldu, söyleyecek tek kelime bulamadılar. Yaptıklarından pişman oldular. Osman dedenin yanına varıp ondan özür dilediler. Osman dedeyi tekrar yanlarına alarak onu bağırlarına bastılar. Ve bir arada mutlu mesut yaşadılar.