Deneme Örnekleri

TOPLUMSAL VİCDANIN ÇÖKÜŞÜ, TEKİNSİZLİK HALİ,KAFKAESK EDEBİYATIN GÜNCELLİĞİ

Kimilerine göre F. Kafka 20. yüzyıl edebiyatının kalburüstü yazarlarından biri. Kafka’nın yapıtlarının abartıldığını söyleyen eleştirmenler de yok değil. Tüm bu tartışmaların ötesinde Kafka, modern insanın yaşadığı korkuyu anlatabilme noktasında 20. yüzyıl edebiyatında özel bir yere sahiptir. Otoriter yönetimler, inançlar, ideolojiler var olduğu sürece de Kafka güncelliğini koruyacaktır.

Ahmet Cemal, Dava’ya yazdığı önsözde Kafka’nın bir dönem yazarı olmadığının altını çizer. Shakespeare, Cervantes gibi, “dünya edebiyatı” olarak nitelenen yapıtlar bırakmayı başarmış yazarlar arasında sayar Kafka’yı. Ahmet Cemal’e göre Kafka’nın başarısı ele aldığı konuları kavramsallaştırabilmesinden gelir. Korku, onun eserlerinde zamanı aşan, hep güncel kalan bir metafordur. Bir döneme, belli bir toplumsallığa, özel bir siyasal sürece bağlı geçici bir durum değil; içsel, varoluşsal bir olgudur korku.

Milena’ya Mektuplar ’da sürekli bir şeylerden kaçan, huzursuz, kaygılı, geleceksiz bir Kafka vardır. Verem hastası, çevresine karşı güvensiz, tetikte yaşayan bir Kafka… Kitapta antisemitizme dair somut, yaygın bir anlatı olmamasına karşın kitabın Nazi Almanya’sında yazıldığı sanısına kapılıyorsunuz. Kafka elle tutulur bir neden göstermeksizin kendini hep “öteki” olarak betimliyor. Milena’ya duyduğu imkânsız aşkın onu boğan, dışlayan gerçek dünyadan bir kaçış olduğunu sezebiliyorsunuz.

Dönüşüm’de de kötümserdir Kafka… 19. Yüzyıl’da Marks’ın bir iktisat kavramı olarak kuramsallaştırdığı yabancılaşma, Samsa ile modern çağın en özgün edebiyat metaforu olarak çıkar karşımıza. İnsanı insan yapan değerlerden, duygulardan kopmuş çirkin bir böcek oluvermiştir Gregor Samsa. Sürekli çalışan; her türlü sosyal, toplumsal, psikolojik yetisini kaybetmiş garip bir varlığa dönüşmüştür. Sevmez, sevilmez, kendini değerli hissetmez, bir anısı yoktur, bir geleceği olmayacaktır… Nihayet böcek Samsa temizlikçi kadın tarafından çöpe süpürülür. Ara sıra ona kendisini değerli hissettiren kardeşi bile umursamaz bu durumu.

Araştırmacılar bu yapıtın ortaya çıkasında Kafka’nın babasıyla olan kötü ilişkisinin etkili olduğunu, Samsa’nın biraz da Kafka’nın kendisi olduğunu söylerler. Gregor Samsa bugün karın tokluğuna on altı saat çalıştırılan milyonlarca emekçinin var olduğu bir zamanda daha da günceldir. Üretim, tüketim, emek, insani değerler, uygarlık, doğa… Hepsi bağlamından kopmuş, hayata yabancılaşmıştır. İnsanlık kendi aklının, emeğinin tutsağı olmuştur. Günde on altı saat çalıştığı halde en temel gereksinimlerini bile karşılayamayan insan olsa olsa bir Samsa’dır.

Dönüşüm’le birlikte, Kafka’yı güncel kılan en önemli yapıtı Dava olsa gerek. Bunun nedeni, birçok kültür tarihçisinin de dediği gibi, Kafka’nın “çağımızı özetleyen bir yazar” olmasıdır. Her çağın egemenleri kitleleri denetim altında tutmak için değişik korku objeleri üretmişlerdir. Ortaçağ ruhban sınıfı dini ve onun dünyevi bir uzantısı olan engizisyonu bir korku objesi olarak kullanmış, egemenliğini yüzlerce yıl sürdürmüştür. Rönesans, Hümanizm, Aydınlanma çağı; Orta Çağ’la, Kiliseyle hesaplaşırken temel olarak bu korkuyla hesaplaşır, korkuya karşı insanı özgürleştirmeye çalışır.

Modern dönemin egemen sınıf burjuvazinin yarattığı dehşet, korku belki de ortaçağı kat kat aşan boyutlardadır. Burjuvazi egemenliğini sürdürmek için insanlığın bilinçaltına yerleşmiş eski korkuları canlı tutmakla kalmadı, yeni ve modern korku objeleri de yarattı. Faşizm, Nazizm, nükleer silahlar, gaz odaları, ileri işkence yöntemleri burjuvazinin modern egemenlik araçları durumundadır günümüzde. Savaşın sonucu belli olduğu halde ABD’nin Japonya’ya atom bombası atmasındaki temel amaç korku ve dehşet yaymaktır. Bu yöntem günümüzde de devam etmektedir. ABD’nin ve onun peyklerinin Suriye halkının üzerine İŞİD’i salması ve bu barbarlar sürüsünün yaydığı dehşeti medya aracılığıyla adeta servis etmesindeki amaç da aynıdır.

Kafka, Dava’yı 1925’te yayımlıyor. Henüz Avrupa’da faşizm, Nazizm iktidarda değildir. Gerçi antisemitizmin kökleri Ortaçağ’a dayanmakta ve bu feci önyargı 20. yüzyılda da modern Avrupa’da epeyce taraftar bulmaktadır. Yahudilerin çocukları kaçırarak bir tür dini törenle öldürdükleri iftirası egemenler tarafından gereksinim duyuldukça kullanıma sokulmuştur. Öyle ki değişik tarihlerde çeşitli Avrupa kentlerinde birçok mahkeme bu antisemitist önyargıyı onaylayan kararlar vermişlerdir. Kafka’nın Dava’yı yazmasında bu mahkeme kararlarının etkili olduğunu söyleyen araştırmacılar vardır. Bir bakıma Kafka, 1920’li yıllarda yazdıklarıyla gelmekte olan felaketi görmüş, betimlemiş, uyarmıştır. Kafka öldükten kısa bir süre sonra insanlık toplama kamplarıyla, gaz odalarıyla tanışacak. Kafka’nın imkânsız aşkı Milena da bu kamplardan bir bakıma talihinin yardımıyla sağ çıkmayı başaracaktır.

Dava’nın başkahramanı Josef K. bir gün tutuklandığını öğrenir. Oysa sıradan, hiçbir özelliği olmayan, yasalara saygılı, çalışkan bir banka görevlisidir. Niçin tutuklandığını hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Kitap boyunca insana düşman kesilmiş bir hukuk sistemini betimler Kafka. Çizdiği tipler de bu derin gücün yabancılaştırdığı, sevgisiz, kötülüğe açık tiplerdir. Bankadaki müdür yardımcısı, avukat, avukatın sevgilisi Leni, fabrikatör, Bayan Grubach, yargıçlar, sıradan görevliler… Kim cellat kim kurban belli değildir. Her an cellatlarla kurbanlar yer değiştirebilir. Jojef K. kiminle konuşsa iş dönüp dolaşıp kendi davasına gelir. Ajanlaştırılmış bir toplumla karşı karşıyayız. Korku, dehşet bir sarmal halinde büyüdükçe büyür. En sonunda iki cellat metruk bir yerde Josef K’yı infaz eder.

Büyük yapıtlar her çağda güncel bir yorumla okunabilirler. Hamlet hepimizin kuşkulu ve huzursuz yanıdır. Donkişot dürüst, haksızlığa meydan okuyan onurlu yanımızı temsil eder. Raskolnikov’un vicdanı kamusal bir vicdandır. Hangimiz insanlığın kanını emen bir asalağı pataklamamışızdır düşlerimizde. Büyük yapıtlar bu temel insanlık durumlarının özgün anlatılarıdır. Çağımızın her büyük entelektüeli, daha insanca bir dünya için arayışı ve kaygısı olan her vicdanlı bireyi için de Jozef K. birçok yönüyle tanıdık biridir. Garsia Lorca duvarın dibinde kurşuna dizildiği sırada bile aşka, eşitliğe, özgürlüğe dair şiirler okuyordu. Yine yeryüzünün en güzel aşk şiirlerini yazan Nazım Hikmet sadece “İnsan insanı sömürmesin.” dediği için hapis yattı ve çok sevdiği ülkesini, şehrini son bir kez göremeden öldü.

Ne toplumsal vicdan, ne adalet olgusu yaşadığımız somut gerçeklikten kopuk olgular değildir. Eğer genel bir tekinsizlik hali içerisindeysek mülkün paylaşımında bir kriz var demektir. Aslında her zaman adalet mülkün kölesi olmuştur. Hukuk eğitimi almış ve adalet kurumunu içinden tanıma olanağı bulmuş olan Kafka’nın anlatmak istediği temel gerçek de bu olsa gerek. Kafka’nın betimlediği adalet sistemi suçlamak ve cezalandırmak üzerine kuruludur. Davalılar hiçbir biçimde tam olarak aklanma olanağına sahip değildir. Çünkü adalet kurumunun amacı adalet dağıtmak değil, bir egemenlik biçimini sürdürmenin, yeniden üretmenin zor aracı olmaktır.

Albert Camus, 20. yüzyılı korku çağı olarak adlandırır. Çağımızın birey olmuş, olmaya çalışan her insana düşman bir çağ olduğunu söyler. Toplumsal eşitsizlik derinleştikçe ve bu eşitsizliği yönetmek güçleştikçe de korku çağı uzayıp gidecektir. İnsanoğlunu özgürleştirmenin, onu mutlu bireylerden oluşan büyük bir topluluk olarak görmenin tek yolu bu toplumsal eşitsizliği üreten dinamikleri, inançları, öğretileri alt etmekten geçiyor. İşte o zaman birbirimizle daha çıkarsız konuşabileceğiz, birbirimizi gerçeği anlama noktasında ikna edebileceğiz. İşte o zaman Kafka’nın Dava’sını daha az korkarak, ürpererek okuyabileceğiz.

TURGAY ÇİMEN

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap