Arkadaşlarımın teşvik etmesi ile bu hikayeyi yazıyorum. Adım Mildred Hondorf. Eski bir ilkokul müzik öğretmeniyim. Gelirimi her zaman piyano dersleri vererek kazandım, bunu 30 yıldır yapıyorum. Yıllardır çocukların bir çok seviyede müzikal yetenekleri olduğunu gördüm. Hiçbir dahi çocuk eğitmedim ama bazı yetenekli öğrencilerim oldu.
Ama müzikal olarak zorlayıcı öğrencilerim de oldu. Bunlardan biri Robby idi. Robby, annesi onu ilk piyano dersi için getirdiğinde 11 yaşında idi. Öğrencilerin daha küçük yaşlarda piyano çalmaya başlamasını tercih ederdim (özellikle oğlan çocukların!), bunu Robby’e söyledim.
Ama Robby, annesinin hayalinin onu piyano çalarken dinlemek olduğunu söyledi, böylece onu öğrenci olarak kabul ettim. Robby piyano derslerine başladı ve başlangıçtan itibaren onun umutsuz bir vaka olduğunu düşündüm. Robby çok çaba gösterdikçe, ton hissini ve temel ritmi kaçırıyordu. Ama tüm öğrencilerimin öğrenmesini istediğim ölçekleri ve bazı temel parçaları itaatla gözden geçiriyordu.
Aylarca çabaladı ve çabaladı, onu dinledim ve sindim ve onu teşvik etmeye çalıştım. Her haftalık dersin sonunda, hep ‘Annem bir gün çaldığımı dinleyecek’ derdi. Ama durum umutsuz görünüyordu. Doğuştan gelen yeteneği yoktu. Annesini uzaktan tanırdım, Robby’i bırakır, gidip eski arabasında beklerdi. Hep el sallardı ve gülümserdi, ama hiç içeri girmedi.
Sonra bir gün Robby derslere gelmeyi bıraktı. Onu aramayı düşündüm, ama yeteneği olmadığı için başka bir şey denemeye karar verdiğini farz ettim. Ayrıca gelmeyi bıraktığı için memnundum!
Haftalar sonra bir resitali duyurmak için öğrencilerin evlerine broşürler gönderdim. Şaşırtıcı bir şekilde Robby bana resitalde olup olmayacağını sordu. Resitalin sadece şimdiki öğrenciler için olduğunu, derleri bıraktığı için onu alamayacağımı anlattım. Annesinin hasta olduğunu ve onu piyano derslerine getiremediğini söyledi, ama hala ‘Bayan Hondorf, çalmalıyım!’ diye ısrar ediyordu.
Neden onun resitalde çalmasına izin verdiğimi bilmiyorum. Belki onun ısrarı ya da belki de içimdeki bir sesin bunun iyi olacağını söylemesiydi. Resital akşamı geldi. Okulun spor salonu anne babalar, arkadaşlar ve yakınlar ile doldu. Robby’i programda sona koydum, tüm öğrencilere teşekkür etmek için ve bitiriş parçasını çalmadan önceye. Onun neden olabielceği herhangi bir hoşnutsuzluğun programın sonunda olmasını düşündüm.
Resital bir engel olmadan bitti. Öğrenciler pratik yapmışlardı ve iyi çaldılar. Sonra Robby sahneye geldi. Elbiseleri buruşuktu ve saçları darmadağındı. ‘Neden annesi onu diğer öğrenciler gibi giydirmedi?’ diye düşündüm. ‘Neden en azından bu özel gece için saçlarını taramadı?’
Robby piyano iskemlesini çekti ve başladı. Mozart’ın Major Concerto’sunu seçtiğini söylediğinde şaşırdım. Bundan sonra işiteceğime hazır değildim. Parmakları tuşların üzerinde ışık gibiydi, hatta çevik bir şekilde dans ediyorlardı. Pianissimo’dan fortissimo’ya geçti.
Allegro’dan virtusos’ya. Onun yaşındaki birinin Mozart’ı bu kadar iyi çaldığını daha önce hiç görmemiştim. Altı buçuk dakika sonra, büyük crescendo ile bitirdi ve herkes onu ayakta alkışladı.
Altüst olmuş ve gözlerimde yaşlarla sahneye çıktım ve sevinçle Robby’i kucakladım. ‘Daha önce hiç böyle çaldığını görmemiştim Robby! Bunu nasıl yaptın?
Robby mikrofonda açıkladı: ‘Evet, Bayan Hondorf … Size annemin hasta olduğunu söylediğimi hatırlıyor musunuz? O kanserdi ve bu sabah vefat etti. Ve … annem doğuştan sağırdı ve bu gece beni çalarken ilk kez işitti. Bunun özel olmasını istedim’
O akşam orada tek bir kuru göz yoktu. Sosyal Servis görevlileri Robby’i sahneden almak için giderken, onların da gözlerinin kırmızı ve şiş olduğunu fark ettim ve Robby’i öğrenci olarak almanın yaşamımı nasıl zenginleştirdiğini düşündüm.
Hayır, hiçbir dahi eğitmedim, ama o akşam ben bir dahi oldum. Robby’nin dahisi. O öğretmendi ve ben de öğrenci idim, bana azmin ve sevginin ve kendine inanmanın anlamını öğretti, ve belki birine bir şans vermenin.