Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, psikolojik ve otobiyografik bir romandır. Türk edebiyatında Mehmet Rauf’un Eylül romanı ilk psikolojik roman olarak kabul edilir. Bu türün asıl başarılı örneklerini Peyami Safa ve Ahmet Hamdi Tanpınar vermiştir.
Onun bütün romanlarında ( dar ve kapalı mekan, az şahıs, basit olay…) psikolojik roman türünün bütün özelliklerine rastlanır.
Peyami Safa’nın romanlarında şahıslar azdır. Büyük çoğunluğu iki veya üç kişi üzerinde kurulmuştur. Bazı romanlarında ise tek insanı (ki bu insan çoğu zaman kendisidir) ele alır. Bu konuda şöyle diyor: “ Kendimizi herkesten iyi tanırız. Onun için romanlarımızda herkesten çok biz varız. Fakat “biz”i başkalarına dağıtarak otobiyografik olmaktan kurtuluruz. Çevre, zaman ve mekan başlıkları bu işi kolaylaştırır.” Yazar ele aldığı kahramanın ruhi yapısını ve mizacını bütün teferruatı, tezatları ve derinliği ile inceler. Ve bütün dünyaya, insana, hayata ve tabiata bu mizacın arkasından bakar.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, olayların, izlenimlerin, duygu ve düşüncelerin kahramanın ağzından anlatıldığı bir “ben” romanıdır. Tek şahıs üzerine kurulmuş, romanın diğer şahısları Nüzhet ve Doktor Ragıp ikinci planda ve silik olarak bırakılmıştır.
Doktor Ragıp tipiyle, hasta gencin trajedisi daha bir yoğunluk kazanıyor. Onda sıhhat hasreti, saadet hasreti kadar önemli bir yer tutuyor. Bir yerde “Ağaçların bile sıhhatine imrenirdim.” diyor. Roman kahramanı bu sıhhat /hastalık tezadı arasında buhranlar geçirir. O, Doktor Ragıp’ın sıhhatini, Nüzhet’i elinden alacağı için kıskanmaktadır.
Hasta gencin duygu ve düşünceleri ne kadar teferruatlı olarak tasvir edilmişse, dış görünüşü o kadar ihmal edilmiştir. Doktor Ragıp’ın ise sadece dış görünüşü güçlü ve teferruatlı bir şekilde tasvir edilir. Roman kahramanı, kendisine rakip olduğu için her an alıcı gözle Doktor Ragıp’a bakmaktadır. Hayranlık ve kıskançlık duygularını bir arada yaşar.
Nüzhet üzerinde fazla durulmamıştır. Aslında Peyami Safa, kadın ruhuna vakıf bir yazardır. Ve bazı romanlarında (Fatih-Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu) buna önem verir. Fakat bu romanda, yine hasta genci ön planda tutmak için Nüzhet’i önemsememiştir. Nüzhet’in dış görünüşü verilmemiştir. Nüzhet bir durumda iki dakikadan fazla kalamayan hercai bir genç kızdır. Nüzhet Batı terbiyesi ile büyümüş piyano çalan bir genç kız. Ragıp güçlü, yakışıklı, Batı eğitimi almış kendi kültürüne yabancı birisidir. Nüzhet’in babası da kozmopolit birisidir, kendi kültürüne yabancıdır. Yazar, Batı yaşayış biçimine, Batı modeli adama duydukları zaaftan ötürü onları hınçla aşağılamaktan kendini alamaz.
Romanda hasta gencin ruh haliyle ilişkili olarak keder, ölüm, yalnızlık gibi konularda düşünceler ileriye sürüyor. Aslında roman arada bir yanan ümit ışığına rağmen devamlı bir kederi aksettiriyor. Ölümle birlikte yalnızlık konusu da romanda ele alınmıştır.
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda tezatlar büyük bir yer tutar. Bunlar hasta gencin ruhi durumuyla yakından ilgilidir. O, kapalı mekan/tabiat, sağlık/hastalık, zenginlik/yoksulluk, çirkinlik/güzellik, keder/saadet hasreti, hayat/ölüm, korku/ümit tezatları içindedir.
Roman kahramanı milliyetine ve milli diline bağlı bir insandır. Nüzhet’in paşa babası ile Ragıp ise kozmopolittir. Peyami Safa bütün romanlarında insanı tek başına değil, içinde bulunduğu kültür, aile ve sosyal çevresiyle birlikte ele alır. Nüzhet, hasta genç veya Ragıp’tan birini seçmek zorunda kalırsa, iki zıt medeniyet, iki zıt kültür ve iki zıt dünya görüşünden birisini seçecektir.
Gencin içinde bulunduğu bir başka tezat yalan/hakikat tezadıdır. İçine çok güvenen ve içim beni aldatmaz diyen roman kahramanına göre “Yalana her şey isyan etmelidir. Kim hakikati ararsa hakikat de onu arar.”
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu; yapısı, muhtevası ve üslubu son derece uyumlu bir romandır. Tamamı 127 sayfa olan roman 44 bölüme ayrılmıştır. Çok kısa olaylar ve izlenimler, çok kısa süren bölümler haline getirilmiştir. Her bölümde hasta gencin dikkati bir başka şeye yoğunlaşıyor. Fakat hasta psikolojisine uygun olarak bu bölümler kopuk kopuk ve düzensizdir. Heyecan cümleleri çok kullanılmıştır.
Romanda son derece dikkatli ve realist tasvirler vardır. Eşya, mekan ve insan bütünleşmiştir. Hasta genç, yoksul ve kenar mahallenin evleri ile kendi durumu arasında büyük bir benzerlik buluyor. Onlar gittikçe eskiyor, dökülüyor ve ayakta durmak için bakıma ve ameliyata ihtiyacı var, kendisinin de öyle.
Roman kahramanı sathi bir tip olmadığı için bu tasvirlerde alelade bir fotoğraf realizmi yoktur. O, gözlerinin gördüğünü, felsefenin, imanın ve tıbbın süzgecinden geçiriyor.
Hasta bir gencin konuşma tarzı ve üslubu ilk bakışta insanı yadırgatabilir. Çünkü 15 yaşında bir genç Shakespeare, Pascal, Bergson gibi Batının büyük yazarlarından gelen bir alışkanlıkla düşünüyor. Yazar bu durumun farkındadır. Onun 15 yaşında olmasına rağmen bu derece kültürlü ve elli yaşın tecrübesine sahip oluşunu çektiği acıların getirdiği olgunluğa bağlıyor.
Romanın kahramanı ile yazarı arasında ki büyük benzerliği, Peyami Safa’nın yetişme tarzı ve edebi şahsiyeti göz önünde bulundurulursa, yadırgatacak bir şey yoktur. O, bu romanını otuz yaşındayken yazmıştır. Dokuzuncu romanıdır.
Peyami Safa şöyle der: “Her romanımda hayatımdan parçalar vardır. Yalnız, otobiyografik romanlar, yaratma hürriyetimizi kısarlar. Orada biz, sayısız imkan ve ihtimallerden bazılarını tercih hürriyetini kaybeder, bir tanesi üzerinde billurlaşmak zorunda kalırız.”
Eserlerindeki kişiler, belli düşüncelerle duygularını anlatmak gayesiyle yaratılmış kanısı uyandırır. Romanlarında olaylara değil, psikolojik çözümlemelere yer verir: “ Roman sanatının, insanın iç macerasını birinci plana alarak sinema sanatından ayrılabileceğini düşünüyorum.” der. Psikososyal konularda da roman yazan Peyami Safa’nın usta bir roman tekniği, canlı bir anlatım gücü vardır. “Gerçek halk şiirinde, halis folklor örneklerinde öyle pis kelimelerine rastlanmaz.” görüşüyle, çirkin sözlerden kaçınır.
Ruh tahlillerine yeni boyutlar kazandırarak materyalizm-maneviyat kavgası, modernizm hesaplaşması konularının roman bahçesinde kök salmasını sağlamıştır. Peyami Safa, nevi şahsına münhasır bir yazardır.