Drina Köprüsü Romanının Değerlendirilmesi
İvo Andriç’in Drina Köprüsü isimli bu eserinde Sırbistan’da yaşayan değişik dinlere mensup toplulukların birlikte yaşam çabalarını görmekteyiz. Bu eserle yazar Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmüştür.
O dönemde bölge Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı idi. Bir gün Yeniçeriler kasabadaki Hıristiyan çocuklarını toplayarak İstanbul’a götürülüyor, götürülen bu çocuklar yeteneklerine göre yetiştirilerek Müslüman yapılıyor ve ilerleyen zamanlarda devletin önemli kademelerinde görev alıyorlardı.
Bu çocuklardan birisi de Sokullu Mehmet Paşa idi. Sokullu Mehmet Paşa’nın ailesi çocuklarının arkasından ağlayarak nehre kadar gittiler ancak köprü olmadığı için geri dönerek gelmek zorunda kaldılar. Küçük Mehmet bu duruma öyle üzüldü ki; Sokullu Mehmet Paşa olduğunda adamlarına emir vererek Drina ve Rzav nehirlerini birleştirecek bir köprü yapmalarını söyledi.
Köprünün yapım aşaması çok uzun sürdü ve Sokullu Mehmet Paşa köprünün yanına bir de han yaptırdı ve bu handa kalmak da bedava idi. Halk bunlardan dolayı Sokullu Mehmet Paşa’ya dualar ediyorlardı. Vişegrad Kasabasında Müslüman ve Hıristiyanlar birlikte kardeşçe yaşamaktaydılar.
Bu kardeşlik bir anda bozuldu. Köprünün yakınlarına asılan bildiride artık Drina’nın Osmanlı hakimiyetinde olmadığı, bu toprakları Avusturya Macaristan İmparatorluğunun işgal ettiği, artık yönetimin değiştiği ilan ediliyordu.
Avusturya Macaristan İmparatorluğu yönetimine geçen Drina’da bir takım yenilikler oldu. İnsanlar iş bulmaya başladılar, giyim kuşamları ve gelenek görenekler değişmeye başladı, bölgeye bir sürü asker ve bu askerlerin aileleri geldi. Drina yenileşmeye ve değişmeye başladı.
Tam bu olaylar olurken Osmanlı İmparatorluğunda yönetimin değiştiği, insanların hangi din ve inanışa sahip olurlarsa olsunlar eşit oldukları duyulmaya başlandı. Bu durum en fazla Sırpları etkiledi. Çünkü Sırplar bağımsızlık düşüncesi ile yanıp tutuşmaktaydılar.
Daha sonra Balkan Savaşları başladı ve dört balkan devleti Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmaya başladılar. Kasaba halkı bu durumdan çok korktu, birbirlerine karşı olan iyi duyguları değişmiş ve endişe ile bakmaya başlamışlardı.
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Almanlar kasabaya geldi ve insanları savaşa çağırdılar, halk üzerinde baskı kurmaya başladılar. Şehirdeki her yer bombalanmaya başlandı. İnsanlar evlerini kaybetmeye başladılar ve yaşadıkları yerleri terk etmeye başladılar. İnsanların evlerini terk ettikten sonra Drina Köprüsü’nü dinamitle patlattılar. 300 yıllık tarihi olan bu köprü yok oldu. Köprünün yok olması ile birlikte bu bölgedeki insanların birlik beraberlikleri ve düzenleri de yok olmuş oldu.
DEĞERLENDİRME: İvo Andriç’in Drina Köprüsü isimli eseri din ve inanışların insanların toplumsal yaşamlarındaki etkilerini çok güzel bir şekilde resmetmiştir.