Kur’an okurdun günde bir iki saat
Bir ilahi söylerdin sesin dillere destan
Namaza giderdin her cuma, dönerken bir de misafir…
-Hanım misafir var, Tanrı gönderdi karnı aç
Hele gir mutfağa da yap bir şeyler Allah ne verdiyse
-Aman sen de Saftirik Kafa yedin ömrümü!…
Ne elde var ne avuçta misafir senin neyine…
-Deme hanım, Allah’ın gücüne gider; ne yok ki çok şükür !..
Hele sen koy ocağa aş suyunu, pişir bulgur pilavını;
Çalkala yoğurdu, yap ayranını;
Kır yanına bir kuru, koy domates turşusu…
Bin bereket rabbime, e daha ne olsun!
Mevsim kış, hava soğuk adamın atı da aç ha!
Önce o hayvancığın tak boynuna yemini
Sonra kuruver bizim sofrayı.
-Oldu paşam, var mıydı başka bir emriniz, lütfen söyleyiveriniz!..
-Hadi uzatma sözü be hatun, bak adam içeride yalnız…
-Hay ben bu Çil Omar ’ın atına, eşeğine…
Bir cuma da başka eve git be adam, hep döner gelir başıma.
-Neyse yemek yendi yenmesine de, adam bir de çay demez mi!..
Bak sen şu yüzsüze misafirin de hayırlısı…
Kalkıp gitmez de şimdi bu, bak gör kaldı başıma.
-Söylenme hanım ayıptır ama a!..
-Ayıpmış!…Bir de çay diyor pişkin suratlı melun!
Yapacağın bir çay, söylenme hadi ama…
-Yok anam yok misafirin de hayırlısı…Vallahi a!..
Bak yine soktu günaha beni aziz mübarek günde
Tüh Allah belânı… Tövbe estağfurullah!..
Hadi Omar emmi yedin, içtin… rast getire!
-Hele bak kopeğin kızı kovdu yine gider ayak…
-Arsızsın Omar emmi, yine geliyorsun her cuma bak!
-Hey gidi Koca Höyük!
Kar yağıyor, yine bak!..
Biliyorum, üşüyorsun, hava mıh…
Ne bacan tüttüren bir evlat, ne de kapın açan bir avrat…
Geç bütün bunları, günlerden cuma bak!..
Olsa da arkanda üç evlat, bir avrat, secdeye duran cemaat…
Bak yok şimdi ruhuna “el Fatiha” diyen ehl-i Muhammed.
-Hey gidi Koca Höyük!
Oysa sağken gölgende bile titrerdik .
Kaybolunca gölgen, ne ocak kaldı tütecek ne de emanetine sahip çıkan bir evlat…
Evimdeydi bu kış anam, bana ne dese beğenirsin?
-“Duramam buralar gurbet, siz elsiniz, burası elin evi”
Önce kızdım ona içimden, bu da ne demek?
Haklıydı kadıncağız sonra anladım onu
Baktım ki üzüntüden buralarda ölecek,
Dayanamadım yine ruhum acı çekse de
Gönlüm razı gelmezdi sizleri ayırmaya.
-Gider ayak ne aldı yanına bir sor ya da dur sorma !..
Söylersem sen bile dayanamaz ağlarsın.
Hani dedim ya sana “…ne avrat ne de evlat…” diye …
Hepsi yalandı babam!
Gönlümüzün tahtında meğer sen varmışsın ya!
Koydu nikâhta çektirdiğiniz resmi sarıp sarmalayarak
Valize gider ayak. Sonra tebessüm etti,”… Gerisi boş.” der gibi
Umurunda bile değildi ne dünya ne de evlât …
Bir an evvel kavuşma arzusuyla el bile öptürmeden
Yola koyuldu anam, ”Baban yolumu bekler.” der gibi.
Unuttu diz ağrısını birden, kalbi huzur doluydu.
Beni bile görmedi gözü; varsa yoksa ocağı, evi barkı…
Bir de her cuma akşamı suladığı mezarın.
Oysa bir kez olsun seni ne çok sevdiğini söylememişti ya!
Belki de bundandı: Her resmine bakıp da derin bir ” ah! ” çekişi…
-“Hele bir bahar gelsin , şu karlar erisin de…”
Gerisi yoktu.
O kadar masumdu ki bu cümleyi kurarken;
Anlamadığımı zannetti kendince ne demek istediğini…
Her bahar olduğu gibi sana koşacaktı kollarını açarak,
Yukarı pınardan da bir bidon su doldurup…
-“Toprağı susuz kalmış, gözümün nurunun;
Ne yatarsın bensiz bu viran yerde?
Kalk hadi gidelim, sahne son perde…
Ya da aç kabrini beni de al yanına!…
Yalnızlık yakışmıyor ne sana ne de bana.
Unutma ki bu dünya sensiz haramdır bana.”
-Ya işte Bey babam!
Anam bunları demek için sana, vurdu kendin yollara …
Ne kar dedi ne de kış…
Yine de en vefalın veriyor sana alkış.
Yazan : Kezban Sekmen 14.2. 2021