Dorlion Yayınevi-2017- 152 sayfa
“Çile, acı, ölüm… Niçin, neden? Cevabı, açıklaması yok.!”
Mahkeme meclisi üyesiyken adım adım kariyerinde yükselerek yargıç olan İvan, maaşının artmasıyla ve de çevresinin değişmesi ile farklı bir hayat tarzını benimsemeye başlar. Karısı ile evlerini hiç kimsede olmayan eşyalarla döşemeye niyet etseler de yine de farklı olamamışlardır. Evlerini herkese gösterebilmek için sürekli evlerinde davetler vermektedirler. Bu şaşaa içinde evlatlarını kaybetmeleri, kızlarını yetiştirmede eşiyle sorunlar yaşamaları evliliklerinde kara bulutlar dolaşmasına sebep olmuştur.
Yine de içinde bulundukları şatafatlı durum sayesinde birbirlerine katlanmaktadırlar. İvan’ın kimsenin yaptığı işi beğenmemesi ile başlıyor aslında her şey. Perdeleri kendi asmaya kalktığı bir gün düşüyor ve vücuduna darbe alıyor. İşte o olay ile hayatı değişiyor. İyileşmek yerine zamanla acıları ve ağrıları artıyor. Bunlar onun halet-i ruhiyesinin de bozulmasına neden oluyor. Aslında etrafındaki herkesin –ailesi dahil- onun ölmesini beklediğini düşünüyor. Acısına acı eklenirken ömründen ömür gidiyor. Doktorların çare bulamadığını anlayınca rahip çağırıp günahlarını çıkartmayı yeğliyor. Acıları dayanılamayacak kadar şiddetleniyor. Zamanının azaldığını artık kabul etmekten başka çaresi kalmıyor. Etrafından herkesleri kovuyor. Ölüme nefesini emanet ederken yüzüne bir tebessüm iniyor.
Tolstoy’un realizmi dilini epeyce sade kılmış. Okuması epey rahat bir eser. Akışına kapılıp gidiyor ve nasıl bittiğine şaşıp kalıyorsunuz. Para kazanma hırsının zengin yaşama isteğine adım adım şahitlik ediyorsunuz. Hırsın bir insanın gözüne nasıl perde indirdiğini de bu sayede görmüş oluyorsunuz. Ölüme koşan adamın psikolojisine anbean şahitlik ediyor realizmin vermiş olduğu sadeliğin ışığında dünya edebiyatına adım atmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz.
Tolstoy, İvan İlyiçin Ölümünde amansız bir hastalığın kıskacındaki bir yargıcın ölüme doğru yavaş yavaş giderken kendisiyle, toplumla ve kurulu düzenle hesaplaşmasını anlatır.
Tolstoyun olgunluk eserlerinden olan bu roman, küçük cüssesine rağmen edebiyat uzmanları tarafından bir başyapıt olarak görülmüştür. Bunun birkaç sebebi var:
Birincisi, 19 yüzyılın sonlarında Rusyada henüz palazlanmaya başlayan ve aristokrasiye özenen yozlaşmış orta sınıfın durumunu tüm çıplaklığı ile ortaya koymuş olmasıdır.
İkincisi, bu eser, ölüm ve yaşam arasındaki trajik karşıtlığı ve birliği hikaye eden erken romanlardan biridir.
Üçüncüsü Freud’dan önce sıkı bir ruh çözümlemesine girişmesidir. Bu yüzden psiko-anlatının da en önemli örneklerinden biri sayılır.
Ağırlıklı olarak monologlar ve iç diyaloglarla geçen roman, üslup ve kurgu açısından Tolstoy´un diğer eserlerinden farklılaşır. Bu kez, hep yaptığı gibi tarihi bir izleğin peşinden gitmez, bu romanda daha çok tarihe not düşme derdindedir. İvan İlyiç´in Ölümü, başta ölüm ve yaşam olmak üzere pek çok şeye bakış açımızı değiştirmeye muktedir önemli bir baş yapıttır.