Genel

Metni Kavrama ve İnceleme Çalışması

Bir metnin incelenmesinde uygun görülen yöntem:

  1. Metnin genel olarak anlamının kavranıp özetlenmesi
  2. Sözcük ve deyimler (dil çalışması)
  3. Metnin iyice kavranmasını sağlamak için önemli noktalar, gerekli kısımlar (cümle, paragraf, mısra, beyit, kıta) üzerinde metne ışık tutabilecek soruların düzenlenmesi, cevaplandırılması; metnin yazılış nedenlerinin varsa tarihi olaylarla olan ilişkisinin dikkate alınması.
  4. Metnin anlamına yardımcı dilbilgisi çalışması
  5. Konunun belirtilmesi, ana düşüncenin (tez) ya da temanın aranması
  6. Metnin bölümlerinin belirtilmesi
  7. Metnin türünün belirtilmesi

Herhangi bir edebi eserde iki kısım düşünülür: İç ve dış

Bu ögeler edebi eserleri incelerken, incelememize kolaylık sağlaması bakımından düşünülmektedir. Gerçekte bunlar birbirinden ayrılmaz. Bu iki şey, bir bakıma bir canlının kalıbı ve ruhu gibidir. Ne kalıpsız ruh, ne de ruhsuz kalıp olabilir. Bu sebeple iç ve dışı da birbirinden ayrı düşünemeyiz. Genel anlamda bir edebi eserin dışı onun şeklidir, içi ise ruhu ve anlamıdır.

Yüzyılların edebi eserleri bütün edebiyat tarihleri bize gösteriyor ki bir edebi eserin dışı hep aynı kalmıyor. Zamanla değişimler geçirdiğini görüyoruz. Bu oluşumu devirler arasında izleyebildiğimiz gibi, aynı devirde yaşayan sanatçılar arasında da hatta aynı sanatçının değişik devirlerde vermiş olduğu eserlerde de görmemiz pek doğaldır.

Prof. Kenan Akyüz’ün belirttiği gibi, Batı’nın edebi akımlarındaki asıl problem aslında bir iç ve dış boğuşmasından başka bir şey değildir. Klasizm ve Realizm dışı, şekli ön planda tutmuş; içi ihmale etmiştir. Romantizm ve Sembolizm ise içe önem vermiş; fakat işin teknik tarafını bir edebi eserin işlenişini boş bırakmıştır.

İçi ve dışı, nesir ve nazımda ayrı ayrı değerlendirmemiz gerekir.

a. Metnin genel olarak kavranıp özetlenmesi: Bir metnin genel olarak anlamının kavranması, okuma çalışmalarıyla elde edilmiş olacaktır. Bütün okuma çalışmaları sona erdiğinde bu şıkkı uygular; okumayla kavranan metni öğrencilere özetletiriz. Bu, elbette ayrıntılı bir kavrayış değildir. Burada, metnin alındığı kitabın tanıtımı da lüzumlu görülürse yapılır.

b. Sözcük ve deyimler (dil çalışması): Dil çalışmalarının, anlamı bilinmeyen kelimelerin kavranmasının, metin incelemesinde çok önemli bir yeri vardır. Bunun, gerek Türkçenin gerek okumanın amaçları arasında geçmesi de bize, taşıdığı önemi açıkça gösterir. Elimizdeki parçanın bütünündeki ruha yüzeyde kalmayıp derinleşen anlamına varabilmek; ancak dil çalışmaları ile sağlanabilir. Sözcük öğrenimi denince aklımıza, yalnız Doğu ve Batı kaynaklı kelimelerin açıklaması, bunların metin içinde ve dışında tüm anlamlarıyla bilinmesi düşünülmemelidir.

Öğretmen, okutacağı metni daha önce de bildiğinden, bu parça içinde açıklanmasını gerekli gördüğü, öğrencilerin bilmeyeceği, ilk olarak geçen Türkçe ya da yabancı kelimeleri, deyimleri işaretleyerek, çalışmaları bunlar üzerinde yapmalı.

Okutacağımız metinlerde geçen ölü sözcükler üzerinde ısrarla durmamalıyız. Bunların sadece anlamını söyleyip geçmeliyiz. Öğrencilerimize ancak yaşayan kelimeleri kazandırmaya çalışmalıyız. Öğrencinin kavrama gücü üstünde olan, ancak ileri sınıflardaki öğrencilerin alabilecekleri sözcük ve kavramları zamansız kazandırmak hevesine kapılmamız da doğru olmaz.

Ortaokulun herhangi bir sınıfında o sınıfın seviyesine uygun, güzel bir metin içinde o sınıfta kazandırılması gerekmeyen sözcükler geçebilir. Bunları seçmek, saptamak Türkçe öğretmeninin görevidir. Öğrenciye kazandırılması gerekmeyen sözcüklerin anlamları, sadece o sözcüklerin içinde geçtiği cümlenin kavranması için öğretmen tarafından verilir.

Üzerinde durulacak kelimelerin hepsini, kitapta varken bir de tahtaya yazmak, yazdırmak gereksizdir. Böylesine bir çalışma, sadece zaman kaybına yol açar. Ancak, imla özelliği taşıyan sözcükler tahtaya yazdırılmalıdır. Bu işin, tahtaya kaldırılacak bir öğrenciye yaptırılması diğer öğrencilere de yazım kılavuzunu kullanma fırsatının verilmesi yerinde olur. Bu arada öğretmen, tahtaya yazılan kelimeleri öğrencilerin defterlerinden yoklamalıdır.

Anlamı bilinmeyen sözcüklerin cümlede kullanılışında, yapılan cümlelerin doğruluğundan başka aranacak noktalar da vardır:

  1. Cümlede ortaya çıkan fikrin olabilirliği
  2. Yapılan cümlelerin, kötü duygu ve düşünceleri aşılayıcı nitelikte olmaması

Örneğin “katletmek” sözcüğünü bir cümlede kullanacak öğrencinin yapacağı “Babam izinsiz evden ayrılan kardeşimi katletti.” cümlesi, cümle olarak, sözcüğün kullanılışı yönünden doğrudur. Ancak, yapılan cümle hiç de olumlu bir düşünceyi yansıtmamaktadır.

Yeni ve bilinmeyen kelimelerin açıklanmasında şu noktalar dikkate alınmalıdır:

  1. Kelimenin bildirdiği şeyin imkan varsa kendisini göstermek,
  2. Bu mümkün olmadığı zaman kelimelerin anlamlarını resim veya şekillerle açıklamak,
  3. Kelime bir işi, bir durumu veya bir hareketi anlatıyorsa onu işle, hareketle, mimik veya jestle canlandırmak,
  4. Kelimenin anlamını karşılaştırma veya benzetme ile belirtmek,
  5. Kelimeleri, çocukların bildiği diğer eş veya ters anlamlı kelimelerle anlatmak,
  6. Kelimeyi tasvir veya tarif yoluyla açıklamak.

Kelimelerin kullanılış bakımından özellikler gösterebileceğini  öğrenciler düşündürmeliyiz. Gerçek anlamlarının yanında mecaz anlamı da buluna kelimelerin metinde nasıl kullanıldığına dikkat edilmesini, metnin ancak bu şekilde değerlendirilebileceğini belirlemeliyiz. Örneğin: kansız kelimesinin gerçek anlamı kanı olmayan, kan dökmeden anlamlarındadır. Kansız kelimesinin mecaz anlamı duygusuz ve korkak anlamlarındadır.

“Ne hüsrandır ki Şark’ın ben vefasız, kansız evladı

Serapa Garb’a çiğnettim de çıktım, hâk-i ecdadı”

beytinde geçen “kansız” sözcüğünü, mecaz anlamıyla düşünemeyen öğrenci, burada ortaya konan fikri kavrayamaz.

Nesnel varlıkların karşılıkları olarak belirtilen somut anlamlı sözcükleri, çocukların, duygu ve heyecanların fikir ve eylemlerin dildeki karşılıkları olarak tanımladığımız soyut anlamlı sözcüklere  göre daha kolay kavrayacakları bir gerçektir. Bu nedenle, anlamı bilinmeyen sözcükleri incelerken bu noktayı da ayrıca dikkate almalıyız.

Her meslek sınıfının ancak kendi arasında kullandığı özel anlamlı sözcüklere argo denir. Daha çok roman, hikaye ve tiyatro gibi olaylı, kişili eserlerde kişilerin karakterlerini göstermesi bakımından bir kısım yazara ya da şairlerce kullanılan argo sözcükleri de değerlendirmemiz gerekir. Örneğin:

“Nevazil olmuşum Ahmet, bırak, sesim yok hiç…

-Sesin mi yok? Açılır şimdi, bir imam suyu iç.”

Mehmet Akif’in Meyhane adlı manzum hikayesinden alınan bu beyitteki imam suyunun bir argo sözcük olarak rakı karşılığında kullanıldığını kestiremezsek, beyitin anlamını doğru olarak vermemiz elbette mümkün değildir.

Türkçe kelimelerin, yabancı kelimelerden ayrımında, dilimizde saptanmış kuralları da gözde geçirmemizde yarar vardır. Bu kurallar:

  1. Ünlüler uyumu (büyük ünlü uyumu, küçük ünlü uyumu): otomobil, kitap, kaplumbağa, kanun… gibi kelimelerin, ünlüler uyumuna göre Türkçe kelimeler olmadığı ortaya çıkar.
  2. Türkçede uzun ünlü yoktur. Âlem vs.
  3. Türkçe sözcüklerde birbirinin aynı iki ünsüz yan yana bulunmaz. sarraf, bakkal, millet…
  4. Türkçe sözcüklerde ilk heceden sonra geniş-yuvarlak ünlü geçmez. Bu sebeple balo, tiyatro vs. Türkçe değildir.
  5. Türkçe kelimelerde sözcük başında herhangi iki ünsüz geçmez. Dilimizde görülen iki ünsüzle başlayan sözcükler, ancak Batı dillerinden geçme sözcüklerdir. grup, spor, tren…
  6. Türkçe kelimelerin başında c,l,m,n,v,r,z,ğ ünsüzleri bulunmaz. nine, ninni, nerede,nice, nasıl,nereye gibi bazı kelimelerle, başka dillerden dilimize geçmiş sözcükler Türkçe değildir. lokanta, maden, Nermin, Ramazan…
  7. Türkçe kelimelerde sözcük ya da hece sonunda şu ünsüz gruplarından başka ünsüz grubu bulunmaz.lk……silk, lp….alp, lt…..alt, nç……sevinç, nk……denk, rk…..ürk, rp…..sarp, rs…..kurs, rt…..yırt, st…..üst, nt….ant, rç…..borç, şt…..hişt, yt….ayt
  8. Türkçede birleşik kelimeler dışında ünlü çatışması görülmez. Bu sebeple şiir, fiil, saadet, kooperatif, kauçuk…gibi sözcükler, Türkçe değildir.

Sözlük çalışmalarıyla ilgili diyebileceğimiz son söz şudur: Öğrencinin sözlük hazinesini zenginleştirmek, elbette görevimizdir; ancak sözcük öğrenmesini, suni bir öğrenimden uzak tutmalıyız. Önemli olan çocuğun sözcüğün metin içerisindeki anlamını kavraması; sözcüğü yerinde ve doğru olarak kullanabilmesidir.

Deyimler, sözcüğü sözcüğüne başka bir dile çevrilemeyen, anlam ve yapılışları kurallara bağlanamayan kalıplaşmış söz öbekleridir. Kavram zenginliği ve söyleyiş güzelliği bakımından önemli bir dil yapısı olan ve çok canlı bir anlatım gücü bulunan deyimleri atasözlerinden, deyim olmayan diğer söyleyişlerden ayırmak; deyimin gerçek güzelliğini gösterip, öğrenciye duyurmak metin üzerinde yapılacak dil çalışmalarının en önemlilerindendir. Ancak bu iş sanıldığı kadar kolay değildir.

c. Metnin iyice kavranmasını sağlamak için önemli noktalar, gerekli kısımlar üzerinde metne ışık tutabilecek soruların düzenlenmesi.

Şiirde ana fikir değil, tema aranır.

Konu: Konu, mevzu ile aynı anlamdadır. Konu, hakkında yazı yazılan maddedir; yazıda sözü edilen nesne ya da olaydır. Üzerinde söz söylenecek, yazı yazılacak, eser meydana getirilecek her şey, her olay konudur. Örneğin fedakarlık, deniz birer konu olabilir.

Bir makale için konu, o makalede neden söz ediliyorsa odur. Bir roman veya tiyatro eseri için konu, o roman veya tiyatro eserinin içine aldığı olaydır.

Herhangi bir konuda, söz gelimi “yaz” ya da “deniz” konusunda birçoklarını konuştururuz, öğrencilere bu konularda ödevler (yazma ödevleri) veriniz. Göreceksiniz ki konuları herkes farklı açılardan ele almıştır. Çünkü, her yazar, her kişi, konu ortak da olsa o konuya ayrı bir açıdan bakar. Buna kompozisyonda görüş noktası denir. İşte, kompozisyonda görüş noktası olarak belirttiğimiz şey, burada karşımıza ana düşünce olarak çıkıyor.

Konu olarak, geceyi seçtiğinizi kabul edelim. Bu konu türlü bakımlardan işlenebilir: Gecenin sessizliği; gecenin güzelliği, yıldızları, mehtabı; gecenin, hırsızların faaliyeti için elverişli olduğu; gecenin, mütalaa için en elverişli zaman olduğu; bahar geceleri, kış geceleri, gece yolculuğu vs.

Ana düşünce (ana fikir):  Bir yazı veya eserin meydana getirilişindeki amaca ana düşünce denir. Ana düşünce, bir yazının ya da eserin özüdür. Ancak unutmalıyız ki ana düşünce hiçbir zaman konunun özeti değildir. Bu sebeple bir yazı veya eserde ana düşünce aranırken yazarın ne demek istediği aranmalıdır. Bazı yazılarda ana düşünce açıkça belirtilmiştir, birçoğunda da belli bir ana düşünceye açıkça rastlanmaz.

Tema: Genel anlamda, bir sanat eserini meydana getiren temel duyguya tema denir. Tema, bir edebi terim olarak, özellikle manzum eserler, şiirler için kullanılır. Ancak, her manzum eserde tema aranmaz. Tema, öz şiirlerde, gerçek şiirlerde, saf şiirlerde bulunur.

Özet: Genel olarak roman, hikaye veya makalede sivri noktalara dokunarak, önemli yerleri belirterek olayların veya düşüncenin sırasıyla anlatılmasıdır.

Örnek: Mai ve Siyah’ta

Konu: Parlak hayallerle hayata bağlanan bir gencin, zamanla bu hayallerinin yıkılması.

Özet: Önemli noktalara değinilerek, olayların bir sıra dahilinde anlatılması.

Ana düşünce: I.Eski ve yeni edebiyatları karşılaştırıp yeni edebiyatın üstünlüğünü göstermek.

II.Geri düşüncenin, yenilik hareketlerini baltalaması.

III.Hayal ve gerçeğin çarpışması, hayal kurmanın iyi bir şey olmadığı.

Yaban’da:

Konu: Birinci Dünya Savaşı’nda kolunu yitiren bir paşazade yedek subayın Anadolu köylerinden birinde geçen yaşantısı.

Özet: Önemli noktalara değinilerek olayların bir sıra dahilinde anlatılması.

Ana düşünce: Yıllarca ihmal edilen köylü ile kentli arasındaki uçurum.

Çalıkuşu’nda:

Konu: Küçük yaşta annesini, babasını kaybeden ve teyzesinin korumasıyla Notre Dame Sion’da (Fransız yatılı okulu) okuyarak öğretmen olan Feride adlı bir kızın teyzesinin oğlu Kamuran’a kırıldıktan sonra Anadolu köylerinde geçirdiği çileli öğretmenlik yaşantısı.

Özet: Önemli noktalara değinilerek olayların bir sıra dahilinde anlatılması.

Ana düşünce: Yirmi iki yaşında idealist bir kızın Anadolu’nun en ücra köşelerinde türlü güçlüklere ve yokluklara karşı iffetini, namusunu koruyarak görev yapabileceğini göstermek istemesidir.

Bir yazının ana düşüncesi, o yazıya yöneltilecek sorular yardımıyla öğrenciye buldurulmalı. Her metin için genellikle tek düşünceden söz edilir. Ancak, bazı hikaye ve romanlarda birden çok ana düşünceye gidebileceğimizi de burada belirtmeliyiz.

Ana düşünce çalışması yaparken daha uyanık bulunmalıyız. Çünkü, ana düşünce etrafında dizilen yardımcı düşünceleri, birer ana düşünce olarak gösterme yanlışlığına düşebiliriz. Bir nokta da öğrencilerin dikkatinin çekilmesi yerinde olur. Ayrıca, incelediğimiz metin bir romandan alınmış bir parça da olsa, isabetli seçilmişse, bu parçanın da bütünden ayrı bir ana düşüncesinin bulunacağı unutulmamalı.

d. Metin bölümlerinin belirtilmesi:

Metnin bölümlerinin belirtilmesi, bir bakıma metnin planını çıkarma işidir. Plan, o şekilde olmalı ki bakıldığında metnin özü anlaşılabilsin. İşlediğimiz metnin planını çıkarmayı, onun sadece giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini ayırmak anlamında düşünmemeliyiz. Bu bölümleri ayırırken bilinçli olarak metne eğilmek, bölümlerin özünü ortaya koymak, bunların neleri kapsayacağını düşünmek; yani, metnin duygu ve düşüncelerinin gelişimlerini ortaya koymak gerekir.

Bir metin üç bölüme ayrılır: giriş, gelişme, sonuç

1.Giriş:  Bu bölüm, okuyucunun dikkatini çekici nitelikte olmalıdır. Burada, konunun ana çizgileri belirtilir; gelişme bölümünde işlenecek madde ortaya konur. Hikaye, roman, tiyatro gibi türlerde bu bölüm, serim adını alır. Serimde genellikle olayın geçtiği yer ve zaman, olayın önemli kişileri belli edilir.

2.Gelişme: Metnin gövdesini bu bölüm teşkil eder. Fikirler, duygu ve düşüncede burada geliştirilir. Benzetmelerle, çeşitli fikirlerle bu bölümde konunun gerektirdiği açıklamalar yapılır. Metnin asıl işlendiği bölüm bu bölümdür. Hikaye, roman ve benzeri eserlerde bu bölüm düğüm adını alır. Konu ile ilgili bütün merak unsurlarını yani düğümleri burada buluruz.

3.Sonuç: Metnin son bölümü olan burada artık konu ile ilgili her türlü açıklamalar bir sonuca bağlanmıştır. Burası, konunun yargısının yapıldığı yerdir. Sonuç bölümünde yeni fikirler ileri sürülmez; kapalı, karanlık fikirler bırakılmaz. Bu bölüm, hikaye, roman ve tiyatro gibi olaya bağlı eserlerde, ikinci bölümdeki son düğümlerin çözümünü taşıdığından çözüm diye adlandırılır.

Bir metinde görülen bu üç bölümün, çoğu kez birbirine girift olarak bulunduğunu belirtmek gerekir.

Masallarımız, plan bakımından ayrı bir şema gösterirler: 1.Döşem 2.Olay 3.Dilek

Döşeme, masalcının uydurduğu tekerleme bölümüdür. Burada dinleyiciler masal havasına alıştırılır. Döşeme bölümünde ortaya konanlar genellikle klişeleşmiş sözlerdir. Her masal anlatan, bunları, pek az bir değişiklikle verir: “Bir varmış, bir yokmuş, Allah’ın kulu çokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken…” gibi.

Olay bölümü, hikayelerde görüldüğü gibi başlı başına serim, düğüm, çözüm bölümlerini taşır. Dilek bölümü ise bir bakıma masalın dua bölümüdür. Burada masalcı, dinleyenler için iyi dileklerde bulunur. Bu bölüm de döşeme bölümü gibi klişe sözlerde oluşmuştur. Ancak dilek bölümü, döşemeden kısa olur. İncelediğimiz metin, bir roman, bir tiyatro parçası da olsa, isabetli seçilmişse, bu parçanın da bütününden ayrı kendi yapısında üç bölümü bulunabilir.

e. Metnin türünün belirtilmesi:

Elimizdeki metnin edebi tür olarak değerlendirilmesi, o metinde ele alınanlardan hareketle onların özelliklerine dikkat ederek bir bakıma tümevarım yöntemiyle yapılır. Tür çalışmasını da ortaya atacağımız uyarıcı sorularla öğrencilere yaptırırız. Hiçbir zaman, incelenen bir parça için, öğretmen “Bu bir roman örneğidir.” diyerek roman veya fıkranın tanımına geçmez. Öğrenciye hazır bilgi verilmeyecektir. Okunan parçanın ne tür yazı olduğunu nedenleriyle öğrenciler bulmalı; parça içerisinde türün özelliklerine değinebilmelidir. Ancak, öğrencilerin yapacağı tanımlar, sonunda öğretmen tarafından derli toplu bir biçime sokulacaktır.

Yazı Çeşitleri (Edebi Türler)

Nesir:

1.Makale
2.Roman
3.Hikaye
4.Tiyatro
5.Fıkra
6.Sohbet
7.Anı
8.Gezi yazısı
9.Denem
10. Eleştiri
11. Biyografi
12. Bibliyografi
13.Monografi
14.Mektup
15.Tasvir
16.Röportaj
17.Söylev
18.Portre
19.Konferans
20.Masal

Nazım:

1.Şiir
2.Manzum
a.Fabl
b.Manzum hikaye

Yazı çeşitleri arasında birbirine kaymalar, karışmalar olacağını gözden uzak tutmamalıyız. Bu sebeple yukarıda yazı çeşitleri için yaptığımız ayrımın genel olduğunu söylemeliyiz. Böyle bir ayrım kesinlik taşımaz. Örneğin, düz yazı bölümünde belirttiğimiz tiyatro türünü, manzum tiyatroları dikkate alarak, aynı zamanda nazım bölümünde de gösterebilirdik.

“Fıkra”ya yazarının özel düşüncelerini yansıtan, makalenin küçük ölçüde düzenlenmiş bir çeşidi olarak bakabiliriz. Bir biyografi yazısı, bir anı ya da bir roman olabileceği (Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam’ı, bir anı roman, hatta bir biyografik roman örneğidir. Yine aynı yazarın Tek Adam’ı, İkinci Adam’ı birer biyografi roman örneğidir.) gibi, bir eleştiri yazısı da bir makale; bir tasvir yazısı ise romandan bir parça olabilir.

Metin incelemesinin ikinci bölümünde gördüğümüz bu maddeler, düz yazı ve nazım için uygulanacak noktalardır. Nazım için burada yaptığımız çalışmalardan başka dışa ait yapılacak incelemeler de vardır: 1.Şekil (nazım şekli) 2.Ölçü 3.Kafiye

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap