Şiir İncelemeleri

Şeyh Galib’in Hasretiz Redifli Gazelinin İncelenmesi

                                  GAZEL

  1. Bir âşıkız ki rûy-ı dil-ârâya hasretiz
    Bir jâleyiz ki gonca-i ra’nâya hasretiz 
  2. Tûr-ı niyâza vardığımız olmadı müfîd
    Hemçün Kelîm-i berk-ı tecellâya hasretiz
  1. Mihr-i cihân çeşmimize zerre-sân değil
    Pervâneyiz ki şem’-i şeb-ârâya hasretiz
  1. Çâk etmişiz ne fâ’ide cism-i nizârımız
    Bir şâneyiz ki zülf-i semen-sâya hasretiz
  1. Bir âşıkız ki rûy-ı dil-ârâya hasretiz
    Bir jâleyiz ki gonca-i ra’nâya hasretiz
  1. Âb-ı hayât sohbet-i ahbâbdan cüdâ
    Mâhîleriz ki lücce-i deryâya hasretiz
  1. Eyler mi iltifât aceb ol hümâ-yı nâz
    Bir üstühânız âlem-i bâlâya hasretiz
  1. Gâlib düşer mi ol mehe kim eylemez nigâh
    Biz pertev-i cemâline çün sâye hasretiz
  1. Cümle cenâb-ı pertev içündür bu nükteler
    Ol zâta ol sühan-ver-i yektâya hasretiz

 Günümüz Türkçesiyle:
1.Beyit: Biz öyle bir âşıkız ki gönül süsleyen yüze hasretiz, Biz öyle bir çiğ tanesiyiz ki güzel
goncaya hasretiz.
2.Beyit: Tȗr dağında ettiğimiz dua faydalı olmadı. Zira Hz. Mȗsa’nın Allah’ın (c.c.) tecellisini görmesiyle ulaştığı kurbiyyete ve tecelli şimşeğine hasretiz.
3.Beyit:Dünya güneşinin gözümüzde zerre kadar değeri yoktur. Biz öyle bir kelebeğiz ki geceyi süsleyen muma hasretiz.
4. Beyit: Zayıf vücudumuz faydasız perişandır. Biz öyle bir tarağız ki yasemin kokulu saçlara hasretiz.
5.Beyit: Gönül alan sevgilinin ağzına layık elbette bir şiirim vardır. Biz vefa ile biliniriz ki bizim adımıza şayeste bir âha hasretiz.
6.Beyit: Ölümsüzlük suyu, dost sohbetinden ayrıdır. Öyle balıklarız ki denizin enginliğine hasretiz.
7.Beyit: Nazlı saadet kuşu ( Hüma kuşu) aceba iltifat eder mi?Öyle bir kemiğiz ki yüce âleme hasretiz.
8.Beyit: Gâlib o ay yüzlüye bir bakışıyla düşer mi, bakış eylemez. Biz Cenâb-ı Hakk’ın tecellisinin verdiği parlaklığın gölgesine hasretiz.
9.Beyit: Bütün manalı sözlerimiz Allah’ın nurlu parıltısı içindir, O hürmete layık kimseye, o düzgün ve eşsiz konuşan zata hasretiz.

AÇIKLAMASI:

Şeyh Galip’in bu şiirindeki aşk Allah aşkıdır.

1.BEYİT:

Bir âşıkız ki rûy-ı dil-ârâya hasretiz
Bir jâleyiz ki gonca-i ra’nâya hasretiz

Biz öyle bir âşıkız ki gönül süsleyen yüze hasretiz, biz öyle bir çiğ tanesiyiz ki güzel goncaya hasretiz.

Burada âşık, gönül süsleyen yüze hasret olduğunu dile getirmektedir. Divan edebiyatında şair daima âşıktır. Bu yüzden her şey sonuçta aşk ile ilgili görünür. Onun aşkı ise mücerret güzelliğe karşı duyulan bir aşktır. Aşk samimidir. Maddiyat ile ilişkisi yoktur. Âşığın gıdası üzüntüdür. Sevgiliden daima lütuf bekler. Sevgilisiyle asla bir araya gelmez. Onunla olan beraberliği daima hayalidir. Âşık bu sevgisi içinde ağyar ile uğraşmak zorundadır. Rakipleri onun aşkına daima engel olmak isterler. Sevgiliye ait bir özellik, bir bakış, bir söz vs. âşık için sarhoşluk nedenidir. Âşık, bunları düşündükçe kendinden geçer. Ma’şuk, Divan şiirinin baş kişisidir. Can, canan, yar, mahbub, habib, hub, huban, sanem, büt, mah, dilber, saki, … gibi kelimeler sevgili için kullanılır. Sevgilinin özellikleri içinde acı ve ızdırap verici olması başta gelir. Cevr oku atar, cana kasteder, zulüm ve eziyette aşırı sınırları zorlar. Aşığın ızdırabı ma’şuka zevk verir. Âşık, ma’şuku için ne kadar çok ağlarsa o kadar makbul olur. Şeyh Gâlib’te aşk, tasavvufi manadaki aşktır. ‘‘Rûy’’ kelimesi tasavvufta Allah’ın tecellisi yerine kullanılır. Sevgilinin güzelliğinin büyük bir bölümünü yüzü oluşturmaktadır. Bazen mecaz-ı mürsel yoluyla yanak yerine kullanılan yüzün güzelliğine ‘‘cemâl’’ denir. Bu güzellik ilahi bir güzelliğin aksinden ibarettir. Yüz nurunu Allah’ın cemâl sıfatından alır. Bu nurlu hâliyle görünen yüz âşığın içinde bulunduğu karanlığı yok eder. Beyitte ‘‘rûy-ı dil-ârâ’’ gönül süsleyen yüz tamlamasında cemâlullah kastedilmektedir. Allah’ın cemâl sıfatıyla âşığın gönlünün, kalbinin ve ruhunun süslendiği, parladığı, aydınlandığı ve nurlandığı ifade edilmektedir. Böylelikle âşık gönül süsleyen yüze hasretini ve özlemini dile getirmektedir ve şair,‘‘Öyle bir çiğ tanesiyiz ki açmaya hazır bir güzel goncaya hasretiz.’’demektedir. Divan şiirinde gonca sevgilinin ağzı yerine kullanılır ve açılmamışlık özelliğiyle kendini gösterir. Jale de çiğ tanesidir. Sabah vaktinde tabiatta, bitkilerin ve cisimlerin üzerinde oluşur. Sabah erken saatlerde gül goncasında, gülün yaprağında görmek mümkündür. Çiğ tanesi âşığı simgeler ve taze gonca da sevgiliyi simgeler. Jale, goncanın müptelasıdır ve goncaya karşı daima bir özlem içindedir.

 

2.BEYİT:
Tûr-ı niyâza vardığımız olmadı müfîd
Hemçün Kelîm-i berk-ı tecellâya hasretiz

Tȗr dağında ettiğimiz dua faydalı olmadı. Zira Hz. Mȗsa’nın Allah’ın (c.c.) tecellisini görmesiyle ulaştığı kurbiyyete ve tecelli şimşeğine hasretiz.

Tûr-ı niyâz: Tȗr dağındaki dua, yakarış.
Kelîm-i berk-ı tecellâ: Hz. Mȗsa’nın Allah’ın(c.c.) tecellisini görmesiyle kurbiyete mazhar olması.

Tûr, Sina çölünde bir dağın özel adı olup Tûr-ı Sina veya Tûr dağı olarak bilinir. Hz. Mûsa, Allah’ın davetiyle bu dağa çıkıp Allah ile konuşmuştur. Bu yüzden ‘‘kelîm’’ sıfatını almıştır. Yine bu dağda Allah’ı görme isteğinde bulunur ve Allah (c.c.) dağa tecelli edince dağ paramparça olur. Hakkındaki bu inanışlar ile divan şiirinde çok anılır. Tasavvufta Tûr dağı, insanın maddi yapısını temsil eder. Nitekim bu maddi yapı, Allah’ın tecellisiyle yok olur. Bunun için önce varlığı yok etmek gerekir. ‘‘… Ya Mȗsa! ben senin Rabbi’nim. Nalınlarını çıkar. Sen Tuva denilen mukaddes vadidesin’’ hitabına sadır oldu. Musa mazhar olduğu bu hitaptan cesaret alarak Cenâb-ı Hakk’ı görmek istedi. ‘‘Ya Rabbi bana zatını göster, sana bakayım.’’ temennisinde bulundu. Fakat Cenâb-ı Hak ‘‘Len Terani’’, ‘‘Sen beni göremezsin.’’ hitabında bulundu ve dağa bakmasını, eğer dağ Allah’ın tecellisine tahammül ederse Musa’nın da tahammül ederek görebileceğini söyledi ve dağa tecelli edince dağ parça parça oldu. Musa da bu tecelliden bayıldı. Bu cihetle Allah’ın yalnız nurunu görebildi, zatını görmeye muvaffak olamadı. Tecelli, bir şeyin açıkça belirmesi. Allah’ın Tûr dağında Hz. Mûsa’ya belirmesi gibi. Tasavvufta bütün varlıkların değişik ölçülerde tecelli ettiği görülür. Sufi, vahdet-i vücuda erebilmek için önce tevhid-i ef’al sonra tevhid-i sıfat ve en son tevhid-i zat tecellilerine uğrar. İlk durakta her şeyi yapanın Allah olduğunu, ikincide bütün sıfatların Allah sıfatı olduğunu, sonuncuda da her şeyin Allah’ın zuhurundan ibaret olduğunu anlar. Berk, şimşek demektir. Divan edebiyatında daha çok çıkardığı ışık ve hızı dolayısıyla ele alınmıştır. Işığı yönünden güzellik, yüz ve yanak için kullanılır. Beyitte de şair, Tûr dağında ettiğimiz dua faydalı olmadı diyor. Allah’tan zatını görmek istedi ama bu bir fayda sağlamadı. Bu isteği, bu duası reddedildi. Şair, Hz Mȗsa’nın Allah’ın nurunun tecelli şimşeğiyle dağa belirmesi hadisesine ve bu hadisedeki yakınlaşmaya hasretiz diyor.

3.BEYİT:
Mihr-i cihân çeşmimize zerre-sân değil

Pervâneyiz ki şem’-i şeb-ârâya hasretiz

Dünya güneşinin gözümüzde zerre kadar değeri yoktur. Biz öyle bir kelebeğiz ki geceyi süsleyen muma hasretiz.

Divan şiirinde mihr, daha çok ışığı, parlaklığı, ısısı ve ısıtması ile ele alınır. Onun inkârı ve gizlenmesi mümkün değildir. Güneş gökyüzünün sultanıdır. Diğer gezegenler de onun hizmetini gören rütbeli kişilerdir. Işıklarını bolca her yere dağıttığı için cömertlik sembolüdür. Güneşe göre toz ve zerre sevgiliye nispetle âşığın acizliğini anlatır. Gece kelebeği de denilen kanatlı küçük böcek ki, kendini yakıncaya kadar şem’ ile uğraşır durur. Şark edebiyatında pervane şem’in, yani ışığın âşığıdır. Şuursuzca yanması da aşk sebebiyledir. Pervane, geceleyin ışığın çevresinde görülen küçük kelebektir. Divan şiirinde âşığı temsil eder. Pervane muma âşık olarak kabul edilir. Pervane, mum ışığının çevresinde döner döner ve öyle bir an gelir ki kendini mumun alevine bırakırmış. Şair sevgilisini mum ışığına; kendisini de pervaneye benzeterek onun uğrunda can vermeye hazır olduğunu söyler. Pervane sessizce ve gürültü etmeden can veren sadık bir âşıktır. Tek bir ışık etrafında döner ve kendini yakıp yok eder. Vahdet yolundaki dervişin yok oluşu da buna benzer. Yani ışık ilahi aşk, pervane ise bu aşka kendisini kaptırarak yanan kavrulan tarikat ehlidir. Divan şiirinde mum, çok zaman yanması ve ışık kaynağı olmasıyla işlenir, sık sık pervane ile birlikte anılır. Âşık pervane olunca sevgilinin yanağı mum olur. Âşık yanarken mum gibi yanıp erir. Bu beyitte, dünya güneşinin şairin gözünde zerre kadar hükmünün olmadığı ifade ediliyor. Aynı zamanda, sevgiliye duyulan aşkın büyüklüğünün dünya güneşinden daha büyük olduğu vurgulanıyor. Şair burada ‘‘Biz öyle bir kelebeğiz ki geceyi süsleyen muma hasret kelebeğiz.’’ diyor.

4. BEYİT:

Çâk etmişiz ne fâ’ide cism-i nizârımız
Bir şâneyiz ki zülf-i semen-sâya hasretiz

Zayıf vücudumuz faydasız perişandır. Biz öyle bir tarağız ki yasemin kokulu saçlara hasretiz.

Bu zayıf vücudumuz paramparça bir vaziyettedir. Bu yaramıza hiçbir merhem fayda etmez. Âşık sevgiliden ayrı kaldığı zaman onun vücudu, aklı, fikri, cismi ve ruhu parça parçadır. Bu halde iken hiçbir şekilde tam değildir. Burada zayıf vücuttan kasıt masivadan ‘‘Allah’tan gayrı sayılan şeyler’’ kaynaklanan zayıflıktır. Bu zayıflığın verdiği güçsüzlükle hem bedenimiz hem ruhumuz parçalanmıştır. Elden bir şey gelmez. Biz öyle bir tarağız, sevgilinin güzel kokan saçlarına, yasemin kokulu saçlarına hasret kalmış bir tarağız. Burada yasemin kokulu saç, sevgiliye ait bir özelliktir. Bu sevgili de ilahi bir sevgilidir, Allah’tır. Tarak da âşıktır.

5. BEYİT:
Vardır dehân-ı dilbere şâyân bir sözüm

Nâm-ı vefâyız âh-ı müsemmâya hasretiz

Gönül alan sevgilinin ağzına layık elbette bir şiirim vardır. Biz vefa ile biliniriz ki bizim adımıza şayeste bir âha hasretiz.

Divan şairleri birçok bakımdan sevgilinin ağzını anmışlar ve güzellik unsuru içinde onu, yuvarlak hâli, kenarındaki ben ve ayva tüyleri ile, temaşaya dayanan bir güzellik arz etmesi yanı sıra, konuşma özelliği dolayısıyla da üstün tutmuşlardır. Tasavvufta dudak; söz, vahdet, Allah’ın birliği manalarına gelir. Burada söz kutsaldır, insanlara ve ihtiyacı olanlara hakikati anlatır. Şairin buradaki sözüm kelimesiyle anlatmak istediği Allah’ın birliğini ifade eden ‘‘tevhid’’ sözüdür. Sevgilinin ağzına yaraşır sözünden kasıt Allah’ın büyüklüğünü, isimlerini, sıfatlarını, kuvvet ve kudretinin sonsuzluğunu ve hiç bir şeyin ona eş ve benzer olmamasını ifade etmesi ve söylemesidir. Vefa kelimesi bağlılık, tasavvufta ise Allah’ın yardımı anlamlarına gelir. Şair burada “Bizim namımız bağlılıkla, sadakatle eştir.” diyor.‘‘Âh’’Allah sözünün kısaltılmış biçimi. Bu yönüyle Allah’ın isimlerinin ifade ettiği manalara bağlılığı ifade eder. Allah’ın isim ve sıfatlarının varlık alemindeki yansımalarına hasretiz demektedir.

6.BEYİT:
Âb-ı hayât sohbet-i ahbâbdan cüdâ

Mâhîleriz ki lücce-i deryâya hasretiz

Ölümsüzlük suyu, dost sohbetinden ayrıdır. Öyle balıklarız ki denizin enginliğine hasretiz.

Ölmezlik suyu, damlaları sonsuz hayat bağışlayan tatlı ve lezzetli su. İlahi aşk anlamında tasavvufi bir sembol olarak kullanılan âb-ı hayât ledün ilminden kinayedir. O, mürşid-i kamilin, hayvani hayat yaşayan insan aklını dirilten sözleri ve nazarıdır. Edebiyatımızda geniş bir kullanım alanı bulan bu mazmun, manevi neşeyi, aşk ve irfanı karşılar. Şiirlerde, ince ve saf söz olarak kullanıldığı gibi sevgilinin dudağında da âb-ı hayât özelliği vardır. Buradaki âb-ı hayât; dostların, tasavvuf ehlinin buluştuğu, halka kurduğu meclise can veren ilahi ilhamdır. Bu meclisin ilhamdan ve ölümsüzlük suyundan ayrı kaldığı ifade ediliyor. İlim meclislerinin eski coşkusunu ve değerini yitirdiği belirtiliyor. Dost sohbetinin, sevgili sohbetinin ölümsüzlük suyundan ayrı olduğu belirtiliyor. Şair biz öyle balıklarız ki denizin derinliklerine hasretiz diyor. Bu derinliklerden kasıt güzelliktir, esrardır, mertebeler ve bu mertebelerin mahiyetleridir. Tasavvufi edebiyatta deniz vahdeti, damlaları ve dalgaları ise kesreti simgeler. Hakikat ehli Allah’ı bir deniz, kâinatı da dalgaları olarak görürler. Böylece dalgalar masivayı simgeler.

7. BEYİT:

Eyler mi iltifât aceb ol hümâ-yı nâz
Bir üstühânız âlem-i bâlâya hasretiz

Nazlı saadet kuşu ( Hüma kuşu) aceba iltifat eder mi?Öyle bir kemiğiz ki yüce aleme hasretiz.

Devlet kuşu, talih kuşu, cennet kuşu; Kaf dağında, Okyanus adalarında veya Çin’de yaşadığına inanılan efsanevi bir kuş. Bu kuşun ayaksız olduğu ve dirisinin de ele geçmediği söylenir. Kemikle beslenir ve hiçbir kuşu incitmezmiş. Edebiyatımızda refah, kudret ve mutluluğa giden bir baht açıklığının sembolü olarak anılır. Hüma divan şiirinde sevgiliyi andırır. Sevgili de hangi aşığına iltifat ederse o, devlete ermiş olur. Burada şair soruyor, naz hüması acaba bize de iltifat eder mi, bizim de başımıza konar mı, biz de talihlilerden olabilir miyiz? Yine bu kuş cennet kuşu olarak bilinir ve kemikle beslenir. Şair ikinci mısrayı da kendisini bir kemik olarak gösteriyor ve Huma kuşunun kendisini ağzına alıp yücelere, yükseklere çıkaracağı ve kendisine değer vereceği hasretini dile getirmektedir. Kemik burada tasavvuf ehlini, müridi ve Hüma kuşu, mürşidi simgeliyor.

8. BEYİT:
Gâlib düşer mi ol mehe kim eylemez nigâh
Biz pertev-i cemâline çün sâye hasretiz

Gâlib o ay yüzlüye bir bakışıyla düşer mi, bakış eylemez. Biz Cenâb-ı Hakk’ın tecellisinin verdiği parlaklığın gölgesine hasretiz.

Ay bir ışık kaynağıdır. Işığı ise, güneş gibi ateş değil, nurdur. Gecelerin güzelliği ay ile kaimdir. O, nuruyla güzeldir ve geceye güzellik verir. O nurlu yüzüyle ay sevgiliden başkası değildir. Tasavvufta ay, Allah’ın tecelli nurlarının belirmesidir. Bu nurlar karanlıkları aydınlatır, âşığın yolunu selamete çıkarır. Aynı zamanda âşığı masivadan korur. Bu yönüyle Gâlib, Allah’ın tecelli nuruna bakacak gücü kendinde bulamaz, aynı Hz. Mȗsa’nın Tȗr dağında Allah’ın cemâline muvaffak olamadığı gibi. İkinci mısrayı da şair, “Biz Allah’ın tecellisinin verdiği parlaklığın gölgesiyle de yetiniriz.” diyor. Bize Cenâb-ı Hakk’ın nurunun gölgesi de yeter, biz ona hasretiz diyor. Gölgelik, mecazen ilticagâh, sığınak. Edebiyatımızda himaye ve siyanet manalarında da kullanılmış, zarif mazmunlar da yapılmıştır.

9. BEYİT:

Cümle cenâb-ı pertev içündür bu nükteler
Ol zâta ol sühan-ver-i yektâya hasretiz.

Bütün manalı sözlerimiz Allah’ın nurlu parıltısı içindir, O hürmete layık kimseye, o düzgün ve eşsiz konuşan zata hasretiz.

Bütün bu söylediğimiz güzel sözler, manalı sözler hep Yüce Allah içindir. Kâinatta güzelliği ifade eden, güzellikle anılan, anılabilecek ne varsa Allah’ın adına söylenir. Güzelliğin kaynağı ve yaratıcısı Allah’tır. Dünyada güzel olan her şey onun tecelli nurundan güzelliğini alır. Yine Allah güzel söz söylemede, eşsiz ve etkili söz söylemede tektir. En etkili ve en güzel konuşan o zattır, biz ona hasretiz.

Şiirde ahengi sağlayan unsurlar:
a. Ölçü
: Bu gazel aruzun mef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır.

b. Kafiye ve Redif: Kafiye ve redif şiirde ahengi sağlayan unsurlardandır. Bu gazeldeki hasretiz redif hem ahengi sağlamış, hem de şiirde bir anlam bütünlüğünü (özlem duygusu) sağlamıştır. Hasretiz sözcüğünden önce gelen uzun a (â) sesleri ile kafiye yapılmıştır. Dilârâ, ra’nâ, tecellâ kelimelerinde olduğu gibi, tam kafiye kullanılmıştır. Bu seslerle gazelin tamamında müzikalite sağlanmıştır. Gazeldeki kafiyeli kelimelerin isim ve sıfattan oluşması, gazelde hareketten çok niteleme ve belirtmeye ağırlık verildiğini ortaya koyuyor.
c. Ünlüler ve ünsüzler: Ünsüzlerin hâkim olduğu şiirler hareketli, akıcı; ünlülerin çoğunlukta olduğu şiirler ise daha durağan bir yapıya sahiptir. Bunların birbirlerine eşit sayıda olduğu şiirlerde ise bu nitelikler arasında bir denge ve birinden diğerine bir geçiş vardır. Bu gazelde yumuşak ünsüzlerin fazla olması, gazelin ses yapısı bakımından yumuşak bir görünüm arz ettiğini ortaya koymaktadır. Yine yumuşak ünsüzlerin fazlalığı, kulağı tırmalayan seslerin çok fazla olmadığını gösterir. Gazelde yumuşak ünsüzler, sert ünsüzlerin yaklaşık iki buçuk katıdır. İnce ünlüler, kalın ünlülerden çok daha fazladır. Bu da gazeldeki estetik yapıyı ve musikiyi ortaya koymaktadır. Ayrıca ünsüzlerin ve özellikle yumuşak ünsüzlerin gazelde çok olması, gazelin ses gücünü ve akıcılığını göstermektedir. Gazelde kalın ve ince ünlüler bakımından 1, 2, 5, 6, 7 ve 9. beyitlerde bir denge gözlenirken 3, 4 ve 8. beyitlerde bir kırılma söz konusudur. İnce ünlülerin hâkim olduğu bu beyitlerde estetik ve musiki öne çıkmaktadır. Aynı denge ve paralellik, yumuşak ve sert ünsüzlerin gösterildiği gözlemlenebilmektedir. Şeyh Gâlib’in bu gazelinde odak noktasını oluşturan ünsüzlerden biri ‘‘r’’ ünsüzüdür. Aşağıdaki beyit ‘‘r’’ sesiyle kurulmuş bir aliterasyona örnektir.

Bir âşıkız ki rûy-ı dil-ârâya hasretiz
Bir jâleyiz ki gonce-i ra’nâya hasretiz

‘‘a/â’’ ünlüsünün tekrarı da , Şeyh Gâlib’in bu gazelinde asanons örneği oluşturmaktadır.

Ab-ı hayât sohbet-i ahbâbdan cüdâ
Mâhîleriz ki lücce-i deryâya hasretiz.

Şiirdeki Tamlamalar:
Gazeldeki isim ve sıfat tamlamalarının büyük çoğunluğu Farsça dilbilgisi kurallarına göre yapılmış Farsça tamlamalardır. Bu tamlamaların gazelde yoğun olarak kullanılmasında şairin 18.yy. divan şairleri arasında Sebk-i Hindi’nin usta uygulayıcıları arasında olması ve az kelime ile çok mana anlatma ilkesi ön plandadır. Bütün Sebk-i Hindi şairlerinde olduğu gibi Galib de, yabancı kelimeleri, özellikle Farsça kelimeleri çok kullanmıştır. Üstelik bunlar Farsça dil kurallarına göre uzun, zincirleme tamlamalar halinde birleştirilmiştir. Tamlamalar sayesinde anlam yoğunlaştırılmış ve az sözle çok mana ortaya koyulmaya çalışılmıştır.

Cümle Çeşitleri ve Yapıları:
Cümle yapısı olarak genelde kurallı cümleler kullanılmıştır. Cümlelerde Arapça ve Farsça kelimeler çok olmakla birlikte, cümle yapısı itibariyle Türkçe cümle yapısı hakimdir. Yüklemin türüne göre isim cümleleri, cümlenin anlamına göre olumlu cümleler, cümlenin yapısına göre basit cümleler gazelde daha fazladır.

Gazelin Anlam Bakımından İncelenmesi:
Şiir tasavvufi şiirin güzel örneklerindendir. Gazel şairlerin özellikle söz ustalığını gösterdiği nazım şekillerinden biridir. Şiirde iç içe girmiş mazmun örgüler kullanılmış ve soyut kavramlar biçimlendirilerek zihinde canlandırılması sağlanmıştır. Sebk-i Hindi’nin temsilcilerinden olan Şeyh Galip’in bu gazelinde onun divan şiirine birtakım yenilikler getirdiğini görüyoruz. Bu gazel Galib’in çeşitli tasvir, niteleme ve teşbihleriyle ruh dünyasını etkili bir şekilde yansıtmaktadır.

Yararlanılan Kaynak:

Akşit, Ali; Özuygu, Ali Rıza; Ali Rıza Özuygun. “Şeyh Gâlib’in ‘‘Hasretiz’’ Redifli Gazelinin Şerhi ve Yapısal Açıdan İncelenmesi”. Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (Haziran 2015) Cilt 17 Sayı 1.

seyh galibin hasretiz redifli gazelinin incelenmesi indir.

 

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap