Ders Notları

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER

1.ŞİİRİN BİÇİMSEL ÖZELLİKLERİ

NAZIM BİRİMİ:

Şiiri oluşturan dize kümelerine nazım birimi denir. Nazım birimi, nazım şekillerini belirlemede ölçü olarak kullanılır. Nazım birimleri: mısra, beyit, bent, dörtlük ve kıt’adır.

Dize: Şiirde her satıra dize (mısra) denir.

Beyit: İki dizeden oluşan ve bir bütünlük gösteren bölümlere beyit denir. Divan şiirinin temel nazım birimdir. Aynı ölçüde ve anlamca birbiriyle ilgili yakın iki dizeden oluşur.

Bent: İkinin üstünde bütünlük oluşturan dizelerdir.

Dörtlük: Dört dizeden oluşan kümedir. Halk edebiyatının temel birimlerinden biridir.

Kıt’a: Bir şiirde ikiden fazla dizenin (3,4,5…) oluşturduğu bölüme bent veya kıta denir. Kıta ile dörtlük karıştırılmamalıdır. Dörtlükte dört dize vardır. Kıtada ise dörtten az veya fazla dize bulunabilir.

NAZIM BİÇİMİ:

Bir eserin dışsal yapısına biçim (şekil) denir. Şiirin uyak örgüsü, nazım birimi, ölçüsü ve konusuna gere kazandığı dış özelliğin genel adına nazım şekli denir.

√ Halk edebiyatında nazım biçimi olarak “destan, koşma, semai, varsağı, mani, türkü, ilahi, nefes, şathiye vb.” kullanılmıştır.

√ Divan edebiyatında nazım biçimi olarak gazel, kaside, mesnevi, terkibibent, terciibent, şarkı, muhammes, rubai, murabba, tuyuğ” kullanılmıştır.

√ Tanzimat sonrası Türk edebiyatında ise Batı’nın etkisiyle “sone, terzarima, serbest müstezat” gibi biçimler kullanılmıştır.

ŞİİRDE AHENK:

Ahenk, kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün oluşturmasıdır. Ahenk, bir bütünü meydana getiren ögelerin seçimindeki titizliğin sonucudur. Şiirde ahenk birbiriyle uyumlu seslerin belli bir ritimle bir arada kullanılmasıyla sağlanır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları ölçü, kafiye, redif, asonans, aliterasyon ve kelime tekrarlarıdır. İç ahenk, konunun işlenişinden ve kelimeler arasındaki ses uyuşmasından ileri gelen bir ahenktir. Dış ahenk; ölçü, redif ve uyak gibi şiirin dış unsurlarının oluşturduğu ahenktir.

ÖLÇÜ: Aruz ölçüsü ve hece ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü vardır.

Aruz ölçüsü: Şiirlerdeki dizelerin, hecelerin uzunluk ve kısalık durumlarına göre hazırlanmış aruz kalıplarına, ses ahengi bakımından uymasını esas alan ölçüdür. Aruz ölçüsüyle yazılmış şiirlerde dize içinde hecelerin açıklık-kapalılık (kısalık-uzunluk) gibi ses değeri bakımından denk olması gerekir.

Aruz Kusurları: imale, zihaf, med, vasl, kasr

İmale (çekme, uzatma): Kısa olan bazı hecelerin ölçüye uydurulması için uzun okunmasıdır.

Zihaf (kısma): Uzun heceyi, ölçünün gerektirdiği yerde kısa okumaktır.

Med (kabartma): Aruzda ritim denen iç ahengi sağlamak amacıyla iki heceyi bir hece durumuna getirmek, yani bir tam sesi bir buçuk sese yükseltmektir.

Vasl (ulama, ulaştırma): Kapalı bir heceyi açık hale getirmek için son hecesi ünsüz bir harfle biten bir kelimenin kendinden sonra gelen ve ilk hecesi ünlü olan sözcüğe kendiliğinden bağlanması ve iki sözcüğün tek kelime gibi okunmasıdır. Ulama aslında bir kusur sayılmaz, çünkü şiirdeki müzikaliteyi artırır.

Kasr (kısaltma): Uzun heceyi hafifletmek, inceltmektir.

Hece Ölçüsü: Her dizedeki hece sayısının eşitliğine dayanan ölçüdür.

Dizelerdeki hece sayısına kalıp denir. Bir dize kaç heceden oluşuyorsa kalıbı odur. Halk şiirinde en çok 7,8 ve 11 heceden oluşan dizeler kullanılır. Hece ölçüsüyle yazılmış bir dizenin belli bölümlere ayrıldığı yere durak denir. Durak sayısı en az 2, en çok beş olabilir.

Serbest Tarz: Dizelerin oluşturulmasında herhangi bir ölçü birimi kullanılmayan şiirlerdir. Serbest şiirler; ölçüsüz ve uyaksız olabilir, ölçüsüz ancak uyaklı olabilir, nazım birimi bakımından serbest olabilir.

UYAK (KAFİYE):

Şiirlerde en az iki dize sonunda, anlamı farklı yazılışı aynı iki kelime arasındaki ses benzerliğidir.

Kafiyenin oluşabilmesi için dize sonundaki kelimelerde şu özellikler bulunur:

√ Ses benzerliği olan sözcüklerin anlamca farklı kelimeler olması gerekir.

√ Ses benzerliği olan kelimelerin yazımının aynı olması gerekir.

√ Dize sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın aynı olması gerekir.

√ Kafiyeler asla rediften sonra gelmez.

√ Kafiye şemasında aynı harf ile gösterilen kelimeler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir.

√ Kelimenin kökünden sonra gelen ekler farklı görev ve anlamdaysa onlar da kafiye oluşturur.

Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarına ise redif denir.

Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan

Şimşek gibi, Türk atlarının geçtiği yoldan

Yukarıdaki dizelerden “-dan” sesleri rediftir.

Uyak Türleri (Kafiye Çeşitleri):

1.Yarım Kafiye: Dize sonlarındaki tek ses benzerliği ile oluşturulan uyaklara denir.

Ecel büke belimizi

Söyletmeye dilimizi

Hasta iken hâlimizi

Soranlara selam olsun

Yukarıdaki dörtlükte “-imizi” ekleri rediftir. Bel, dil, hâl kelimelerindeki “l” sesleri ise yarım uyaktır.

Yaz gelir de heveslenir bitersin

Güz gelince başın alır gidersin

Yavru niçin boynun eğri tutarsın

Senin derdin benden beter menevşe    (Karacaoğlan)

Bu dörtlükte “bitersin, gidersin, tutarsın” kelimelerindeki “-ersin, -arsın” ekleri redif, “t,d” ses benzerlikleri ise yarım uyaktır.

2.Tam Kafiye: Dize sonlarındaki iki ses benzerliği ile oluşturulan uyaklara denir.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;

İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler.

Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin;

Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler.   (Necip Fazıl)

“-sin” ve “-ler” ekleri aynı görevdeki ekler olduğu için rediftir. “Git, işit” kelimelerindeki “-it” sesleri ile “fener, kemer” kelimelerindeki “-er” sesleri tam uyaktır.

Not: Üstünde uzatma işareti bulunan ünlüler iki ses sayıldığından tam kafiye oluşturur.

Bir dize işittim yine ey şûh-ı dil-ârâ

Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ

“dil-ârâ” ve “ammâ” kelimelerinin sonlarındaki “â” sesleri, tam kafiye oluşturuyor.

3. Zengin Kafiye: Dize sonlarındaki en az üç ses benzerliği ile oluşturulan uyaklara denir.

Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk

Soğuk bir mart sabahı buz tutuyor her soluk

“-luk” sesleri zengin kafiyedir.

4.Tunç Kafiye: Uyağı oluşturan kelimelerden birinin, diğer kelimenin içinde tam olarak yer almasıyla oluşan uyak türüdür. Tunç kafiyede kelimelerden biri bağımsız bir kelime, diğeri ise bunun son hecelerinden meydana gelmiş gibi ayrı anlamlı bir kelimedir. Tunç kafiyede iki veya daha fazla ses benzerliği söz konusudur.

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze

Kavuşuruz sonu gelmez gündüze

İlk dizedeki düz kelimesi ikinci dizedeki gündüz kelimesinin içinde yer aldığı için tunç kafiyedir, “e” sesleri ise rediftir.

Bursa’da eski bir cami avlusu

Mermer şadırvanda şakırdayan su

İkinci dizedeki su kelimesi ilk dizenin sonundaki avlusu kelimesinin içinde aynı seslerle yer aldığı için tunç kafiyedir.

5. Cinaslı Kafiye: Aynı seslerden oluşan, fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan kafiyedir. Sesteş kelimelerle cinaslı uyak yapılır. Sesteş olmayan ama okunduğunda kulağa aynı gelen kelimelerle de cinaslı uyak yapılır.

Kalem böyle çalınmıştır yazıma

Yazım kışıma uymaz kışım yazıma

Bu beyitteki “yazıma” kelimeleri birinci mısrada yazmak fiiliyle, ikinci mısrada ise yaz mevsimiyle ilgilidir.

Madem çoban değildin

Arkandaki sürü ne

Beni yardan ayıran

Sürüm sürüm sürüne

Sürü ne ve sürüne kelimeleri cinaslı kafiye oluşturmuştur.

Aliterasyon:  Şiirde musiki oluşturmak için aynı ünsüzlerin tekrar edilmesidir.

Gül gülse daim alsa bülbül acep değil

Zira kimine ağla demişler kimine gül

Yukarıdaki dizelerde “l” ünsüzünün tekrarıyla aliterasyon yapılmıştır.

Asonans: Şiirde müzikaliteyi artırmak için aynı ünlülerin tekrar edilmesidir.

Anlattı uzun uzun

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Yukarıdaki dizelerde “u” seslerinin tekrarı ile asonans yapılmıştır.

UYAK ÖRGÜSÜ (KAFİYE ŞEMASI)

Mısra sonlarındaki ses benzerliklerinin harf yardımıyla gösterilmesidir. Şiirlerde kafiye olan dizeler değişik şekillerde sıralanabilir.

1. Düz Uyak: Uyaklı kelimeler aaaa, aabb, aaxa, aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı   (a)

Beşikte bırakmış ana evladı     (a)

Kırılmış yetimin kolu kanadı    (a)

Zulüm pençesinden aman kalmamış.  (b)

2. Çapraz Uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında      (a)

Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum   (b)

Yolumun karanlığa saplanan noktasında,     (a)

Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.   (b)

3. Sarma Uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna sarma uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü      (a)

Titrek elleriyle gererken yayı              (b)

Her yandan bir merak sardı alayı       (b)

Ok uçtu, hedefin kalbine düştü          (a)

2. ŞİİRİN ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ

ŞİİR VE ZİHNİYET: Sanatçının eserine yansıttığı, bir dönemdeki dini, siyasi, sosyal, ekonomik, sivil ve askeri hayatın duygu, anlayış ve zevk bütününe zihniyet denir. Bir şiir incelenirken sanatçının yetiştiği dönem, o dönemin toplumsal, kültürel ve sanatsal özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bir eser hangi dönemde ortaya konmuşsa o dönemin izlerini taşır. Şiirlerin hangi dönem ait olduklarını dil özelliklerinden, şiirin şekil özelliklerinden, anlatım biçimlerinden, benzetmelerden, zevk ve sanat anlayışından hareketle anlayabiliriz.

ŞİİR VE GELENEK: Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Türk edebiyatı halk şiiri ve aydın zümre şiiri diyebileceğimiz iki ana gelenekten beslenmiştir. Zaman içinde âşık şiiri, tekke şiiri, divan şiiri, Tanzimat şiiri, Servet-i Fünun şiiri, milli edebiyat şiiri, gibi şiir gelenekleri oluşmuştur.

ŞİİR VE TEMA: Eserde iletilmek istenen mesaja tema denir. Şiirde yoğun olarak işlenen duygular ve hayaller şiirin temasını oluşturur. Şiiri oluşturan her birimin bir teması vardır. Bu temalar birleşerek ana temayı oluşturur. Şiirde işlenen temanın şiirin yazıldığı dönemle ve şairle ilişkisi vardır.

ŞİİR VE KONU: Şiirde işlenen temalar soyut bir kavram veya düşüncedir. Şiirle somutlaştırılan temaya ise konu denir.

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim

Yukarıdaki dörtlüğün teması “sevgi”, konusu ise “İstanbul sevgisi”dir.

ŞİİRDE GERÇEKLİK VE ANLAM: İnsanlar gerçek hayatta var olan nesneleri, olayları duyu organlarıyla algılar; bu algılama insan bilincinde çeşitli işlemelerden geçer ve bireye göre farklı şekillere, durumlara dönüşür. Şair, günlük hayatta kullandığımız kelimelere, günlük hayatta gerçekliği olan dil ifadelerine yeni anlamlar yükleyerek gerçekliği dönüştürür. Dönüşen ve değişen bu gerçeklik her okuru farklı boyutlarda etkiler. Bu ise okurun yaşına, eğitim ve kültür düzeyine, hayallerine, izlenimlerine, içinde bulunduğu duruma ve döneme göre değişir. Yani şiirin kendine özgü bir gerekliği vardır.

Bu durumda şiirdeki gerçeklik asıl gerçeklikle birebir örtüşmez. Hatta aynı gerçeklik, farklı sanatçıların elinde farklı şekillere dönüşür. Sonuçta şiir çok anlamlılığa açık olur. Şair çağrışımlarla, imgelerle, söz sanatlarıyla kendi gerçekliğini anlatır. Böylece şiirsel gerçeklik oluşur. Günlük dil ile şiir dili arasındaki temel farklılık, gerçekliğin ifade ediliş şeklidir.

ŞİİRDE DİL VE ANLATIM: Şair şiirini yazarken günlük dildeki kelimelerden yararlanır; fakat o kelimeleri özenle seçip onlara yeni bir kimlik kazandırır. Bu kelimelere mecaz anlamlar yükler. Şair yaşadığımız dünyayı, olayları bizden farklı algılar ve onları izlenimlerden, hayallerden ve imgelerden yararlanarak anlatır. Somut varlıkları soyutlaştırarak soyut varlıkları da somutlaştırarak duygularına bir anlam derinliği kazandırmasını bilir. Bunu gerçekleştirmek için de kelimelere yeni anlamlar ve değerler yükleyip yeni bir dil oluşumu yoluna gider.

Şiirin günlük dilden oldukça farklı bir dili vardır. Şiir dilinde imge vardır, günlük dilde yoktur. Şiir dili, günlük dilin özelliklerini barındırır; ancak günlük dili söz sanatları ve imge kullanarak aşar. Şiir dilinde az sözle çok şey anlatmak amaçlanır. Böyle bir durum günlük dilde yoktur. Şiir dilinde söz sanatları yoğun ve etkili bir şekilde kullanılır. Bu yüzden şiirin sanatsal bir dili vardır.

ŞİİRDE İMGE: Edebi eserlerde yansıtılmak isteneni daha canlı, etkili, görünür kılmak amacıyla zihinde canlandırılmaya çalışılan görüntüye imge denir. İmge zihinde tasarlanan ve hayal edilen şeydir. İmge, görünmesi zor olan bir anlamsal alanın veya görüntülenmesi güç olan bir görüntünün kelimeler yoluyla okuyucunun o alanı görmesini sağlar. Yani hayalin bir çeşit maddi dünyaya girmesi durumudur.

MANZUME VE ŞİİR: Alt alta sıralanmış mısralardan oluşan, sanatsal bir değer taşıma zorunluluğu olmayan, ölçülü ve kafiyeli metinlere manzume denir.

Manzumelerde bir olay anlatıldığında öyküye özgü kişi, olay, olay örgüsü, yer ve zaman unsurları bulunur. Şiir ise zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan kendi başına bir bütün olan edebi anlatım biçimidir. Manzume tek anlamlıyken şiir çok anlamlıdır, yoruma açıktı. Manzumelerde bir şey anlatma; şiirde estetik duygu uyandırma amaçlanır. Şiirde manzumeye göre bireysellik, duygu ve çağrışım daha yoğundur. Şiir düzyazıya aktarıldığında orijinalliğini yitirir. Bir söz grubunun şiir sayılması için özgün imgelere sahip olması, şiirsel bir anlatımının olması, çağrışım gücü yüksek kelimelerle yazılması, güzel sanat eseri sayılma özelliklerini üzerinde taşıması gerekir.

ŞİİR TÜRLERİ:

A.LİRİK ŞİİR: İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiir türüdür. Bu şiir türünde aşk, ayrılık, gurbet gibi konular işlenir. Divan edebiyatında gazeller, şarkılar, murabbalar; Halk edebiyatında ise koşmalar (güzelleme) ve semailer bu türe örnektir.

Örnek:

Geceleyin bir ses böler uykumu
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.

B.EPİK ŞİİR: Konusu savaş, yiğitlik, kahramanlık ve vatan sevgisi olan, tarihi bir olayı coşkun bir dille anlatan şiir türüdür. Bu bakımdan okuyanda coşku ve heyecan uyandırır. Halk edebiyatında destan, koçaklama, varsağı epik şiir türü içinde yer alır.

Örnek:

Dur yolcu bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

C. DİDAKTİK ŞİİR: Belli bir konuda bilgi ve öğüt vermek, bir düşünceyi aşılamak, ahlaki bir ders çıkarmak amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu şiir türünün duygu yönü zayıftır. Fabllar ile manzum hikayeler bu şiir türü içinde yer alır.

Örnek:

Hem dünyada en birinci borç değil mi her kula,
Bir tohumu fidan yapmak, fidanı da bir orman?
Eğer böyle olmasaydı ne kalırdı oğula:
‘Mirasımı artır’ diye öğüt veren atadan?

D.PASTORAL ŞİİR: Doğa güzelliklerini, kır ve çoban hayatını ve bunlara duyulan özlemi dile getiren şiir türüdür. Bir şiir, şairin doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa idil, bir çobanla konuşur gibi bir dille yazılmışsa eglog adını alır.

Örnek:

Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet dense sana yakışır dağlar.

E.SATİRİK ŞİİR: Birini, bir toplumu, bir olay ya da durumu alaycı, iğneleyici ifadelerle yermek, eleştirmek amacıyla yazılan şiir türüdür. Bu şiir türüne Divan edebiyatında hicviye, Halk edebiyatında taşlama, modern edebiyatımızda yergi denir.

Örnek:

Gevheri der işler hata
Katırlar baskındır ata
Olur olmaz maslahata
Çocuklar karışır oldu

F. DRAMATİK ŞİİR: Hayatın trajik, komik, korkunç yanlarını göz önünde canlandırmak amacıyla ve tiyatroda sahnelenmek için yazılan şiir türüdür.

Örnek:

Aristo – Bilmem ne bu ihtiyar-ı halvet?
İskender – Vay siz misiniz?
Aristo – Eş’ar okuyordunuz, işittim.
İskender – Birkaç gecedir ki âdet ettim;
Her lâhza eder idim muhabbet!
Yıldızları eyledim temaşa;
Eş’ar ki Hâlık etmiş inşa!

Bu yazıyı dosya olarak indirmek için aşağıdaki linke tıklayınız.

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

1 yorum

Yorum yap