Ders Notları

MESNEVİ, TÜRLERİ, TARİHİ GELİŞİMİ

MESNEVİ, TÜRLERİ, TARİHİ GELİŞİMİ

Beyitlerle kurulan, dizeleri kendi arasında kafiyeli olan daha çok olayların anlatıldığı Divan edebiyatı nazım şeklidir. Her beytin kendi arasında kafiye olması (aa, bb, cc, dd,…) ve beyit sayısının sınırsız olması mesnevilerde uzun soluklu hikayelerin anlatılmasına olanak sağlamış, şairler işledikleri konuları alabildiğine genişletebilmişlerdir. Olaylar uzun anlatıldığı için aruz ölçüsünün kısa kalıpları tercih edilmiştir. Mesnevilerde aşk, tasavvuf, savaş ve kahramanlık, şehir ve şehir güzellikleri, mizah gibi konular işlenir. Mesnevilerde öyküleme gerektiren olay kaynaklı konular işlenir. Divan edebiyatında roman ve hikaye  olmadığı için mesneviler bu türlerin yerini tutmuştur. Beş mesnevinin bir araya getirilmesine hamse denir. Yer ve zamanının belli olmaması, anlatılan olayların ve olay kahramanlarının olağanüstü özellikler taşıması, mesnevileri masala ve destana yaklaştırmaktadır.
Tam bir mesnevide şu bölümler olur:
Manzum ya da mensur dibace (önsöz)
Tevhit (Allah’ın birliğini konu edinen şiir)
Münâcât (Allah’a yakarış)
Na’t(Hz. Muhammed’e övgü)
Mi’râciye( Hz. Muhammed’in miraca çıkması)
Medh-i cihâr-ı yâr-ı güzin (dört halifeye övgü)
Methiye Sebeb-i telif (yazılış sebebi)
Âgâz-ı Dâsitan (Asıl konunun anlatıldığı bölüm)
Hatime (son söz)

Agaz-ı Dasitan bölümüne kadar olan kısım giriş bölümü, agaz-ı dasitan gelişme bölümü, hatime de bitiş bölümüdür. Bitiş bölümünde genellikle Allah’a hamd ü sena ve dua, sultana övgü ve saltanatının devamı için dua, şairin eseriyle ve şairliğiyle övünmesi, tanınmış mesnevi şairleri ve eserlerini anlama, şairin eserine verdiği isim, acemi ve dikkatsiz çeviricilere ve okuyuculara yergi, bunların esere vereceği zarardan Tanrı’ya sığınma, mesnevinin beyit sayısını belirtme, mesnevinin yazılışıyla ilgili tarihler, okuyucudan hayır dua isteme sırasına uyulur.

İşledikleri konulara göre mesnevi türleri:

1.Mizahi mesneviler
2.Savaş ve kahramanlık mesnevileri
3.Dini ve tasavvufi mesneviler
4.Aşk konulu mesneviler
5.Bir şehri anlatan mesneviler
6.Ahlaki ve öğretici mesneviler

Mesnevinin Tarihi Gelişimi:

Mesnevi 10.yüzyılda İran edebiyatında doğmuştur. Fars edebiyatının ünlü isimlerinden Firdevsi, Şehname’yi mesnevi nazım biçimiyle yazmıştır. Mesnevi daha sonra Arap ve Türk edebiyatlarına geçmiştir. Türk edebiyatındaki ilk mesnevi 11.yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılan Kutadgu Bilig’dir.  Mevlana’nın Mesnevisi 13.yüzyıl eserlerinden olup Türk şairleri üzerinde yüzyıllarca geniş etki bırakmıştır. Yunus Emre’nin Risaletü’n Nushiyye’si ahlaki öğretici bir mesnevidir. 13.yüzyılın sonunda Şeyyad Hamza’nın Yusuf u Züleyha mesnevisi edebiyatımızın ilk aşk mesnevisidir. 14.yüzyılda Hoca Mesut’un Süheyl ü Nevbahar’ı, Erzurumlu Darir’in Kıssa-i Yusuf’u, Şeyhoğlu Mustafa’nın Hurşidnamesi, Ahmedi’nin İskendername, Cemşid u Hurşid ve Tervihü’l Ervah adlı mesnevileri önemli mesnevilerdir. Gülşehri’nin Mantıku’t Tayr mesnevisi tasavvufi mesnevidir. 15.yüzyılda Şeyhi’nin Harnamesi , 16.yüzyılda Fuzuli’nin yazmış olduğu Leyla ve Mecnun mesnevisi, 18.yüzylda Hüsn ü Aşk mesnevisi önemli mesnevilerdir.

Türk Edebiyatındaki Mesneviler:

Kutadgu Bilig:

Türk edebiyatındaki ilk mesnevidir. Didaktik bir eserdir. 11.yüzyılda Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. İslami devir Türk edebiyatının bilinen ilk eseridir. Bilgi, görgü, ahlak ve kültür ögeleri taşımaktadır. Siyasetname özelliği barındıran bir eserdir. Eserde ideal bir toplumun nasıl meydana geleceği ve devlet idarecilerinde bulunması gereken özellikler öğüt verici bir tarzda dile getirilmiştir.
Alegorik bir eser olan Kutadgu Bilig’de adalet, saadet, akıl ve devleti temsil eden dört kahraman konuşturulur. Eser 6645 beyitten meydana gelmektedir. Eserde 173 tane de dörtlük vardır. Aruzun feûlün, feûlün, feûl kalıbıyla yazılmıştır. Beyit ve dörtlüklerin kullanılması, aruz ve hece ölçüsünün kullanılması eserin geçiş dönemi olmasının en önemli göstergesidir.

Mesnevi:

Mevlana tarafından 13.yüzyılda Farsça olarak yazılmıştır. Dini, tasavvuf ve ahlaki yanı ağır basan didaktik bir eserdir.
Mesnevi’de işlenen konular çoğunlukla öğüt vericidir.Yaklaşık 26 bin beyitlik bir eserdir. Ahlaki, felsefi özellikler yer yer alegorik tarzda dile getirilmiştir.

İbtidaname:

Sultan Veled’in(1226-1312) yazdığı ilk mesnevidir. Eser Veledname adıyla da bilinir. 1291’de yazılmıştır. Farsça olan eserde 76 Türkçe beyit de bulunmaktadır.

Rebabname:

Sultan Veled’in eseridir. Farsça yazılmış olan bu mesnevide 162 Türkçe beyit bulunur. Eserde Mevlana’nın Mesnevi’sinin etkisi büyüktür. 

Yusuf u Züleyha:

Bu eser, Divan edebiyatının, Anadolu sahası Türk edebiyatının ilk Yusuf u Züleyha mesnevisidir. 1529 beyitten oluşmaktadır. Şeyyad Hamza (13.yüzyıl) Yusuf ve Züleyha kıssasını, Kur’an tefsirlerinden de faydalanarak kendi duygu ve düşüncesi içerisinde geliştirerek vermiştir.

Risaletü’n Nushiyye:

1307’de yazılmış didaktik bir mesnevisi vardır. 573 beyitten oluşan bu eserde tasavvufun ilkeleri anlatılmış, halkı İslam dininin kurallarına uymaya ve İslam ahlakına yönelmeye teşvik etmiştir.

Süheyl ü Nevbahar:

5703 beyitlik aşk mesnevisidir. Bu eser (1350) Farsça’dan çeviridir. eser, Yemen padişahının oğlu Süheyl ile Çin fağfûrunun kızı Nevbahâr arasındaki aşk macerasını anlatır. Dinî, ahlâkî nasihatlerle örülü fikrî ve didaktik bir özellik taşımaktadır.

Mantık’ut Tayr:

Gülşehri, İranlı mutasavvıf şair Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr adlı eserini çevirip ilaveler yaparak yeni bir eser vücuda getirmiştir. Mantıku’t Tayr, tasavvufi alegorik bir eserdir.
1317 yılında yazılan eser sekiz bin beyitten fazladır. Mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.

Felekname:

Gülşehri’nin eseridir. Tasavvufi bir mesnevi olan bu eser 1301’de kaleme alınmıştır.

Garipname:

Aşık Paşa’nın yazmış olduğu 12000 beyitlik bir mesnevidir. Garipname on bölümden oluşmaktadır. Dini ve tasavvufi öğütler içeren bir eserdir. 1330 yılında yazılmıştır. İnsan-ı kâmil olmayı öğütleyen didaktik bir eserdir.

Cemşid ü Hurşid:

Ahmedi (14.yy) , Selman-ı Saveci’nin aynı adlı mesnevisinden Türkçeye çevrilmiş, ancak daha sonra yaptığı eklemelerle yeni bir esere ortaya koymuştur. Cemşid ü Hurşid’de Çin fağfurunun yani hükümdarının oğlu Cemşid ile Rum kayzerinin kızı Hurşid arasındaki aşk anlatılır.

Tervihü’l Ervah:
Ahmedi’nin tıpla ilgili mesnevisidir. Eser 10.000 beyitten oluşmaktadır. Tıp tarihi açısından önemli bir eserdir.

İskendername:

Ahmedi’nin bu eseri (14.yy)  Makedonyalı Büyük İskender’in doğu seferini ve doğu ülkelerini ele geçirmesiyle ilgilidir.  Mesnevi nazım şekliyle yazılan İskendername, 8000 beyti aşmaktadır.
Nizami’nin aynı adlı eserine ilavaler yapılarak, bazı yerler çıkartılarak zenginleştirilmiş esere yeni olaylar katılmış ve esere yeni motifler eklenmiştir.

Hamse: Bir şairin beş mesnevisi varsa ona hamse sahibi şair denir. Türk edebiyatının ilk hamse sahibi şair Ali Şir Nevai’nin (1441-1541) hamsesinde bulunan mesneviler: Hayretü’l-Ebrar, Ferhad u Şirin, Leyla ve Mecnun, Sedd-i İskenderi, Seba-i Seyyare’dir.

Harname:

Şeyhi’nin (15.yy) başarılı bir hiciv eseridir, alanında ünlüdür. Harname’de toplumsal eşitlik konusu işlenmiştir. Eserde insanın yaptığı işin değeri kadar refaha layık olduğu görüşü vurgulanır.
Harname’de sosyal eşitsizlikler ince ve zarif bir dille eleştirilir. Türk mizah edebiyatının şaheserlerinden kabul edilir. İnce alay ve nükteleri içeren 126 beyitlik bir mesnevidir.
Harname’nin yazılı nedeni: Şeyhi, Çelebi Mehmed’in gözünü tedavi eder ve padişah ona Tokuzlu köyünü tımar olarak verir. Köyün eski sahipleri Şeyhi’yi köye sokmazlar, onu dövüp soyarlar. Şeyhi de bu olay üzerine Harname’yi yazar ve Çelebi Mehmed’e sunar.

Hüsrev ü Şirin:
İranlı şair Nizami’nin aynı adlı eserinin tercümesidir. Şeyhi (15.yy) eseri, 2.Murat adına yazılmıştır.

Eser din dışıdır. Sasani hükümdarlarından Hürmüz’ün oğlu Hüsrev ile bir prenses olan Şirin arasındaki olaylar ve aşk anlatılır. 6944 beyitten oluşan eserde konu başarılı bir şekilde işlenmiştir. Şair olayları hikaye etmede ve tasvirlerde başarılıdır. Şeyhi eseri en trajik yerinde sonlandırmıştır.

Çengname:
1405-1406 yıllarında yazılmıştır. Emir Süleyman’a sunulmuştur. Bir çalgı aleti olan çengin dört ayrı parçası (ağaç kısmı, ceylan derisinden yapılmış üst kısmı, ipek ve at kılından olan telleri) Ahmed-i Dai’nin sorduğu sorulara cevap verirler. Tasavvufi alegorik bir eserdir. Tasavvuftaki şeriat, tarikat, marifet ve hakikat, çengdeki sözü edilen dört parça ile sembolize edilmiştir. Bu şekilde çengdeki dört parçanın kendi asıllarına duydukları özlem ilahi aşkın bir ifadesi olarak verilmiştir. Bu eser Dai’nin hem şairlik gücünü gösterir hem de tasavvuf ve müzik bilgisini göstermesi bakımından önemlidir.

Camasbname:

Ahmed-i Dai tarafından yazılmıştır. İranlı şair Nasır-ı Tusi’nin aynı adlı eserinin çevirisidir. Mitolojik bir eserdir. Danyal Peygamberin oğlu olan Camasb’ın maceraları anlatılır. Şah-ı maranın yanında Camasb’ın geçirdiği yıllar ve bilginin sırrına Camasb’ın nasıl eriştiği anlatılır.

Vesiletü’n Necat:

15.yüzyılda Süleyman Çelebi tarafından yazılan eser, Mevlid adıyla anılmaktadır. Bu eserde Hazret-i Muhammed’in diğer peygamberlere olan üstünlükleri, içten ve güzel bir anlatımla dile getirilmiştir.
Mevlid; münâcât (Allah’a dua), velâdet (Hz. Muhammed’in doğumu), risalet (Hz. Muhammed’in peygamberliği), mirac (Hz. Muhammed’in gökyüzüne çıkışı, cennet ve cehennemi görmesi), rıhlet (Hz. Muhammedin vefatı) ve dua bölümlerinden oluşur. Mevlid’de 700’den fazla beyit vardır.
Vesiletü’n Necat, edebiyatımızda mevlid yazma çığırının açılmasını sağlaması açısından da dikkate değer bir mesnevidir. Sade bir dille yazılan eserde söz sanatlarına da sıkça yer verilir. En çok cinas, teşbih ve tekrir sanatı kullanılmıştır. Mevlid lirizmi ve didaktizmi çok iyi kaynaştırmış başarılı eserlerdendir.

Leyla ve Mecnun:
Fuzuli tarafından 1535’te yazılmıştır. Aşk mesnevisidir. Mecazi aşktan ilahi aşka geçiş anlatılır.

Leyla ile Mecnun’un aşkları bir Arap efsanesine dayanmaktadır. Bu efsanede Mecnun mahlasıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle Leyla adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk hikâyesini anlatılmaktadır. Söylentiye göre Kays ile Leyla kardeş çocuklarıdır. Küçük yaşta birbirlerini severler. Kays’ın Leyla için söylediği şiirler dillerde dolaşır. Leyla’nın babası, adını dillere düşürdüğü için kızının Kays’la evlenmesini önler. Leyla başka biriyle evlendirilir. Kays çöllere düşer. Mecnun deli diye anılmaya başlar. Ayrılık acısına dayanamayan Leyla kederinden ölür. Mecnun bunu duyunca onun mezarının başına koşar ve o da orada can verir.

Sakiname: 

Nevizade Atâ’î (ö.1654) eserinde şarap, asma, kadeh, sürahi, pîr-i mugân ve meyhaneden söz etmiş, içki toplantılarını övmüştür.

Nefhatü’l Ezhar:

Nevizade Atai tarafından 1624’te yazılmıştır. 20 safha içinde padişahların özelliklerini, güzel söz ve soğuk latife söyleyenler, âşıklar ve cömertler anlatılır. 

Sohbetü ‘l-ebkâr:
 1625’te Nevizade Atai tarafından yazılan eserde 40 safhada aşk, ibadet, tevazu, fazilet, sadakat, iyilik, yalan gibi konular üzerinde durulmuş, arada küçük hikâyelere de yer verilmiştir.

Heft-hân:
1626’da Nevizade Atai tarafından yazılan eser, yanıp tutuşan bir aşığı oyalamak için arkadaşlarının anlattığı küçük hikâyelerden meydana gelmiştir.

Atâ’î’nin mesnevîlerinde önemli bir özelliği İstanbul yaşayışının, halkın adetlerinin, mesire yerlerinin canlı tablolar halinde verilmesidir.

Hayriyye:

1675’te yazılmıştır. Nabi bu eseri oğlu Ebulhayr Mehmet için Halep’te yazmıştır. Ebulhayr’ın mutlu bir insan ve toplum içerisinde iyi bir birey olması için nasıl davranması gerektiğini anlatan öğüt verici, didaktik bir mesnevidir. Nabi, bu eserinde oğlunun şahsında döneminin gençlerine de öğütler verir. Eser, bu eserinde dönemini toplumsal ve tarihi yapısını eleştirmiş, bu konuda bilgiler vermiştir. Toplumsal hicviye olarak edebiyatımızın başarılı örneklerindendir.

Hayrabad:

Aşıkane konulu bir mesnevidir. Baltacı Mehmed Paşa adına, 1705–1706 yıllarında Nâbî tarafından kaleme alınmış ünlü bir mesnevidir. Mesnevinin konusu Attâr’ın İlâhî-nâme eserindeki bir hikayeden alınmıştır.

Cavid adlı bir gence Hürrem Şah isimli bir şah âşık olur. Fakat Cürcan padişahı Fahr da bu genci sevmektedir. Sarhoş olduğu bir gece Hürrem Şah Cavid’i Cürcan padişahına bahşeder. Cürcan padişahı Hürrem Şah’ın sarhoş olduğu için böyle davrandığını, ertesi gün ayıldığında Cavid’i geri isteyebileceğini düşünür; bu nedenle Cavid’i bir kuyuya saklar, iki tane de kâfur mumu yakar. Şah ayılınca cidden de Cavid’i arar, fakat kuyuya girildiğinde Cavid orada olmadığını mumların da bittiğini görürler. Bir hırsız Cavid’i oradan çıkartmıştır, ama başka, daha derin bir kuyuya düşmüştür. Padişah bu hırsızla bu kuyuya girip Cavid’i kurtarır. Yolları güzel bir bahçeye düşer, bahçede bir dev ve güzel bir kız vardır. Dev kıza âşıktır, fakat Cavid kızı görünce kıza âşık olur. Hırsız devi öldürür, Cavid kıza kavuşur.

Surname

Nabi yazmıştır. Şehzade Mehmed’in şehzadelerinin sünnet düğünü için yazılmış bir mesnevidir. Surname türü eserlerin önde gelenlerindendir. Dönemin tarihi, kültürel ve sosyal yapısını tanıtıcı bilgiler vermektedir.

 Hüsn ü Aşk                        

 Şeyh Galip tarafından 1782’de yazılmıştır. Tasavvufi mesnevilerdendir. Eserin kahramanları güzellik (hüsn) ve güzelliğe yönelişin sonucu olan aşk’tır. Sebk-i Hindî (Hint üslûbu) akımının etkisindedir.

Hüsn ü Aşk, kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Mesnevide anlatılan hikâye şöyledir:

Sevgioğulları (Beni-mahabbet) isimli bir Arap kabilesi vardır. Bir gece bu kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe Aşk, kıza Hüsn ismini verirler, bu ikisini birbirlerine nişanlarlar. Öğrenim zamanları gelince ikisi de Edep okuluna giderler, bu okulda Mollâ-yı Cünun isimli büyük bir hoca vardır. Bu sıralarda Hüsn Aşk’a âşık olur. İkisi zaman zaman Mânâ gezinti yeri’ne gitmekte gezinmekte, sohbet etmektedirler. Bu gezinti yerinde Suhan isimli bir mihmandar (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır. Fakat Hayret isimli kudretli bir kişi Hüsn ile Aşk’ın görüşmesine mani olur. Bir süre Suhan yoluyla mektuplaşırlar. Aşk’ın Gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikisi Aşk’ın gidip Hüsn’ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. Kabile büyükleri ise Aşk’ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn’e kavuşmak istiyorsa Kalb ülkesine gidip Kimyâ’yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır. Mutlu sonla biten hikâyede; işin sonunda Aşk’ın Hüsn’ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında Aşk’ın Hüsn, Hüsn’ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik (teklik) olduğu mesajı ile karşılaşılır.

Hüsn ile Aşk seven ve sevileni yani hüsn-ü mutlak (Allah) ile dervişi; edep, dergâhı, Mollâ-yı Cünun; mürşidi, Kalp şehri; Allah’ın tahtı olan gönlü ve oraya yapılan seferin, çile dolu sevgi mücadelesini simgeler. Bu nedenle Hüsn ü Aşk tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir eserdir.

Lutfiyye:

1790-1791 yıllarında Sümbülzade Vehbi tarafından yazılmıştır. Şair bu eserinde oğlu Lutfullah’a nasıl yetişmesi, hangi mesleği seçmesi, iyi ve ahlâklı bir insan olmak için neler yapması gerektiği hakkında öğütler vermiştir. Eserde devrin sosyal hayatı, halkın yaşayışı, görgü kaideleri hakkında da ipuçları verilmiştir.

Hûbanname:

Enderunlu Fâzıl (ölm. 1810) tarafından yazılmıştır. Dünyadaki birçok milletin erkek güzellerini anlatmıştır.

Zenan-name:

Enderunlu Fazıl tarafından yazılmıştır. Dünyadaki kadın güzellerini anlatmış, bunlardan çoğunu övmüş, her milletin güzellerinin ayrı yönlerini, özelliklerini belirtmeye çalışmıştır.

Defter-i Aşk:

Enderunlu Fazıl kendi aşklarını hikâye etmiştir. 

Gülşen-i Aşk:

Keçecizade İzzet Molla (1785-1829) tarafından yazılan eser eser yaklaşık 300 beyitten oluşmaktadır. Eserde ilahi aşka ulaşma çabası işlenir. Eserden anlaşıldığı kadarıyla şairi Mevlevi’dir. Alegorik bir eserdir. Eserin kahramanları semboliktir. Bu yönüyle eser Hüsn ü Aşk’a benzemektedir.

Mihnet-Keşan:

İzzet Molla, Keşan’a sürgün olarak gönderilişini ve çektiği anlatır. Şair bu eserinde uğradığı yerleri betimlemiş, karşılaştığı ilginç tiplerden söz etmiştir. Eser , sanatçının tasvir ve hikaye etme gücünü göstermesi bakımından önemlidir. Eserde değişik nazım şekilleri de bulunmaktadır. İzzet Molla’nın mizahi üslubunu da eserde görmekteyiz.

Türk Edebiyatında Hamse Sahibi Şairler:

Ali Şir Nevai
Hamdullah Hamdi
Behişti Ahmet Sinan Çelebi
Lamii Çelebi
Ahmet Rıdvan
Kara Fazlı
Taşlıcalı Yahya
Nergisi
Nevizade Atai

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap