SÖZ SANATLARI (EDEBİ SANATLAR)
Sanat eserlerinde, kelimelerle anlam ve çağrışım ilgileri kurmak; söze güzellik, canlılık katmak ve sözü daha etkili kılmak için söz sanatları kullanılır. Edebi metinlerin yorumlanmasında söz sanatlarını bilmek oldukça önemlidir. Belli başlı söz sanatları:
1.Teşbih
2.İstiare
3.Teşhis
4.İntak
5.Mecaz-ı Mürsel
6.Kinaye
7.Tevriye
8.Tenasüp
9.Leffüneşr
10.Hüsn-i talil
11.Tecahül-i arif
12.Telmih
13.Mübalağa
14.Tariz
15.Tekrir
16.Tezat
17.Cinas
18.İrsalimesel
19.Nida
20.İstifham
21.Rücu
22.İktibas
23.Terdit
24.Tedric
25. Akis
Teşbih (Benzetme):
Anlatıma kuvvet ve güzellik kazandırmak için, aralarında benzerlik bulunan iki şeyden zayıf olanı kuvvetli olana benzetmeye denir.
Tam bir teşbihte dört unsur bulunur: Benzeyen, kendisine benzetilen, benzetme yönü, benzetme edatı.
“Ayşe, karınca gibi çalışkandır.” cümlesinde teşbih sanatı yapılmıştır.
Ayşe: Benzeyen
Karınca: Kendisine benzetilen
Çalışkanlık: Benzetme yönü
Gibi: Benzetme edatı
“Çocuğun yanakları elma gibi kıpkırmızıydı.” cümlesinde çocuğun yanakları kırmızılık bakımından elmaya benzetilmiştir.
Benzeyen: Çocuğun yanakları
Kendisine benzetilen: elma
Benzetme yönü: kırmızılık
Benzetme edatı: gibi
“Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik.” cümlesinde bin atlıdan oluşan ordu, neşeli olma bakımından çocuklara benzetilmiştir.
“Dağlar, birer devdi sanki uzakta, kocamandı.”
Dağlar: benzeyen
Dev: kendisine benzetilen
Kocaman: benzetme yönü
Sanki: benzetme edatı
Yalnız benzeyen ve kendisine benzetilenden oluşan teşbihlere teşbih-i beliğ (güzel teşbih) denir.
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda” mısrasında vatan cennete benzetilmiş, benzetme yönü ve benzetme edatı söylenmemiştir.
vatan:benzeyen
cennet:kendisine benzetilen
“Ey deniz gözlerinde huzura erdiğim sevgili” ifadesinde gözler denize benzetilmiştir. Benzetme yönü ve edatı kullanılmamıştır
gözler: benzeyen
deniz: kendisine benzetilen
İstiare (Eğretileme):
Teşbihin unsurlarından benzeyen veya kendisine benzetilenden biriyle yapılan söz sanatıdır. Bir varlığı ya da kavramı anlatmak amacıyla, ona benzetilen başka bir varlığın ya da kavramın adını, geçici bir süre için kullanmaktır.
“Aslanlarımız düşmanı denize döktü.” cümlesinde askerler (benzeyen) söylenmemiş, kendisine benzetilen aslan söylenmiştir.
İki tür istiare vardır:
Açık istiare: Sadece kendisine benzetilenle yapılan istiaredir.
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Benzeyen: dünya (kullanılmamış)
Kendisine benzetilen: iki kapılı bir han (kullanılmış)
Yine inci dökülüyor gökyüzünden
Ve hüzün kaplıyor gönülleri usul usul
Benzeyen: yağmur (yok)
Kendisine benzetilen: inci (var)
Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun dedi ki yok yok
Ak elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır dedi ki yok yok
Benzeyen :sevgili (yok)
Kendisine benzetilen: fiadan (var)
Not: Bir istiarede, kendisine benzetilen (nitelik bakımından üstün olan) söylenmişse, yani benzetme açıkça görülüyorsa o istiare açık istiaredir.
Kapalı istiare: Benzetme ögelerinden sadece benzeyenin söylendiği, kendisine benzetilenin söylenmediği istiaredir.
Kirpiklerini saplayıp durma bağrıma
Bitsin artık bu savaş, yoruldum sevgili
Benzeyen: kirpik (var)
Kendisine benzetilen: mızrak,ok (yok)
Sapsarı yapraklar kanat çırpıyor boşlukta
Mevsim kışa dönüyor sonbahardan
Benzeyen: yaprak (var)
Kendisine benzetilen: kuş (yok)
Not: Bir istiarede kendisine benzetilen (benzetmede nitelik bakımından üstün olan) söylenmemişse, başka bir deyişle benzetme açıkça belli değilse o istiare, kapalı istiaredir.
Temsili istiare:
Bir şiir, baştan sona bir istiare üzerine kurulmuşsa bu tür istiarelere temsili istiare denir. Temsili istiarede çoğunlukla kendisine benzetilen söylenir, benzeyen söylenmez ama benzeyeni çağrıştıran birçok özellik bulunur. Böylelikle bu özelliklerinden yola çıkılarak benzeyenin ne olduğu söylenir.
Sessiz Gemi şiirinin tamamında bir gemiden ve bu geminin yaptığı son yolculuktan söz edilmiştir. Gerçekte o yolculukta kastedilen, ölümdür; gemiyle kastedilen de o yolculuğa çıkan ruhtur. Şiirde kendisine benzetilen (gemi) söylenmiş, benzeyen söylenmemiştir.
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal BEYATLI
Teşhis (Kişileştirme):
İnsan dışındaki varlıklara insan özelliği vererek, onları insanmış gibi anlatmaya denir.
Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde
Bizim eski şarkımızı
Burada rüzgar kişileştirilmiştir.
Mevsimler yas tutup güller ağlasın
Ahımla inleyen çöller ağlasın
Burada kişileştirilen varlıklar: mevsimler, güller, çöller
Yorgun bir gemi dert yanıyordu limana
Liman teselli ediyordu gemiyi, dili döndüğünce
Kişileştirilen varlıklar: gemi, liman
İntak (Konuşturma):
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkların konuşturulmasına denir. Fabllerde bu sanattan sıkça faydalanılır.
Kurnaz tilki, sesini yumuşatarak, kargaya dedi ki: “Kardeşçiğim artı dostuz!” cümlesinde tilki konuşturulmuştur.
Ey benim sarı tamburan
Sen ne için inilersin
İçim oyuk derdim büyük
Ben anınçün inilerim.
Yukarıdaki dörtlükte saz konuşturulmuştur.
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması):
Bir kelimenin benzetme amacı güdülmeden, aralarındaki değişik ilgilerden (iç-dış, parça-bütün, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay, neden-sonuç vb.) dolayı başka bir sözcük yerine kullanılmasıdır.
“Bir çift bakıyordu camdan
Yeni çiçek açmış erguvanlara”
Yukarıdaki dizelerde “bir çift göz” sözü, parça-bütün ilgisi kurularak (parçayı söyleyip bütünü kastetmek) “insan” yerine; “cam” sözcüğü de aynı ilgi kurularak “pencere” yerine kullanılmıştır.
“Ahmet kola şişesini iki dakikada bitirdi.” cümlesinde şişe sözcüğü iç-dış ilgisi kurularak (bir şeyin dışını söyleyip içindekini kastetmek) “su” yerine kullanılmıştır.
“Her gece yatmadan önce Necip Fazıl’ı okurum.” cümlesinde sanatçı-eser ilişkisi kurularak (sanatçıyı söyleyip onun yapıtını kastetmek) “Necip Fazıl’ın yapıtları” yerine kullanılmıştır.
“Mağazamızın yaptığı indirimden neredeyse bütün ilçe faydalandı.”cümlesinde yer-insan ilgisi kurularak (bir yeri söyleyip oradan bulunan insanları kastetmek) “ilçe halkı” yerine kullanılmıştır.
Kinaye:
Bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamda anlaşılacak biçimde kullanılmasına denir. Ancak kinayede sözün mecaz anlamı daha ön plandadır ve kastedilen de mecaz anlamdır. Deyimlerin ve atasözlerinin çoğunda kinaye vardır.
“Bu adam eli sıkı birine benziyor.” cümlesinde “eli sıkı” sözünde kinaye vardır. Çünkü bu söz, cümlede, hem gerçek hem de mecaz anlamda düşünlebilmektedir. Bu cümlede kastedilen manası “cimri”dir.
“Bulmadım dünyada gönüle mekan
Nerde bir gül bitse etrafı diken”
mısralarında gül dalı dikenlerle doludur. Fakat şiirin ikinci dizesinde asıl anlatılmak istenen “Nerede bir iyilik olsa, kötülük onun hemen yanında olur.” düşüncesidir. Dolayısıyla “diken” sözcüğü ile kinaye yapılmıştır.
“Yalan söylediği ortaya çıkınca
Birden yüzü kızardı ihtiyarın”
Yukarıdaki dizelerde “yüzü kızarmak” sözünde kinaye vardır. Çünkü bu söz, cümlede, hem gerçek hem de mecaz anlamda düşünebilmektedir. Ancak cümlede, “yüzü kızarmak” sözüyle, söz konusu kişinin gerçek anlamda “yüzünün” kırmızılaştığı” değil; mecaz anlamda ” utandığı” anlatılmak istenmiştir.
Dilber bezme gelince yüzü güldü âşığın
Yukarıdaki dizede “yüzü güldü” sözleri ile kinaye yapılmıştır. Burada anlatılmak istenen sevgilinin geldiğini gören aşığın gülmesi, bu duruma çok sevinmesidir.
Tevriye:
İki anlamı -ikisi de gerçek anlam- olan bir kelimenin, nükte yapmak amacıyla yakın anlamının söylenip uzak anlamının kastedilmesidir. Ancak kelimenin iki anlamının da anlaşılması mümkündür.
Dedim, dilber niçin sararıp soldun?
Dedi : “Çektiğim dil yarasıdır!”
Bu dizelerde “dil” sözcüğünde tevriye vardır. Çünkü “dil” sözcüğünün yakın anlamı (söz, konuşma organı) söylenip uzak anlamı (gönül) kastedilmiştir.
“Bâkî çemende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikayeti var rüzgardan”
Bu beyitte “rüzgar” kelimesi hem “yel” hem de “zaman, devir” anlamında kullanılarak tevriye yapılmıştır.
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
Bu dizelerde ben sözcüğü ile tevriye yapılmıştır. Ben insan vücudunda özellikle yüzde bulunan, koyu renk lekelerdir. Şair, bu anlama gelen “ben”i kullanmış, ama kendisini anlatmak istemiştir. Çünkü sözcüğün uzak anlamında birinci tekil şahıs söz konusudur.
Not: Tevriye ile kinaye birbiri ile karıştırılabilir. Burada şuna dikkat edilmelidir. Tevriyede söz konusu sözcüğün birden çok gerçek anlamı vardır. Bu gerçek anlamlardan uzak olanı kastedilir. Kinayede de sözcüğün birden çok anlamı vardır; ama kastedilen mecaz anlamdır. Kinayede sözcüğün gerçek anlamından bir sonuç çıksa da kastedilen mecaz anlamdır.
Tenasüp:
Anlamca birbiriyle ilgili ve birbirine uygun kelimeleri bir arada kullanma sanatına denir.
“Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehr-i dermanındadır”
Yukarıdaki beyitte anlamca birbiriyle ilgili olan “dert, derman, tabip, ilaç, zehir” kelimeleriyle tenasüp yapılmıştır.
“Laleyi, sümbülü, gülü hâr almış
Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış”
Yukarıdaki dizelerde “lale, sümbül, gül hâr (diken); “zevk, şevk”; “âh, zâr” sözcükleri arasında anlamca uygunluk olduğundan bu kelimeler bir arada kullanılarak tenasüp yapılmıştır.
“Nedir bu zulüm, bu haksızlık, bu işkence?
Ne zaman biter acep kapkaranlık bu gece?”
Yukarıdaki dizelerde “zulüm, haksızlık, işkence”; “kapkaranlık, gece” sözcükleri arasında anlamca uygunluk olduğundan bu kelimeler bir arada kullanılarak tenasüp sanatı yapılmıştır.
Leffüneşr:
Genellikle bir beyit içinde birinci dizede en az iki şey söylenip ikinci dizede bunlarla ilgili benzerlik ve karşılıkların verilmesidir. Sözcük anlamı toplayıp dağıtmak demektir. Edebiyatta ise bir söz veya beytin ilk bölümünde en az iki şeyi söyleyip sonra onlardan her biriyle ilgili benzerlik ve karşılıkları kullanma sanatıdır. Sanatçı, her iki şiirde en az iki şeyden bahsettikten sonra, bunların her birine ait olan özellikleri, fiilleri sıralar ya da açıklar.
Baran değil, şafak değil, ebr-i seher değil
Gözyaşıdır, ciğer kanıdır, dud-ı âhtır
Birinci dizedeki baran’a (yağmur) karşılık olarak ikinci dizede gözyaşı, birinci dizedeki şafak’a (güneş doğarkenki kızıllık) karşılık olarak ikinci dizede ciğer kanı, birinci dizedeki ebr-i seher’e (sabah bulutu) karşılık olarak ikinci dizede dud-ı âh (ahın dumanı) verilerek leffüneşr yapılmıştır.
Nedir bu savaş insanlarda barışa azim yok mu
Kan dökücü mızrağı atıp zeytin dalı tutmak yok mu
Bu beyitte birinci dizede verilen “savaş-barış” sözcükleriyle ilgili sözler (mızrak-zeytin dalı) ikinci dizede sırasıyla verilmiş leffü neşr yapılmıştır.
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın
Ne diye tutuştun, ne diye taştın
Bu dizelerde ise “ateş-yaş” kelimeleri ile ilgili olan kelimeler ikinci dizede sırasıyla verilerek leffü neşr yapılmıştır.
Âşık bir sedef, maşuk nisan yağmuru
İncileri alır verdikçe damlaları
Birinci dizede verilen sedef-yağmur kelimeleri ile ilgili sözler ikinci dizede sırasıyla verilmiştir. Önce sedefle(inci) ilgili kelimeler verilmiştir. Sedef, midye ve istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan pırıltılı, beyaz, sert bir maddedir ki inci bu maddenin içinde oluşur. İnci, sedef rengindedir. Sedef ve inci süslemecilikte kullanılır. Bu açıdan iki kelime arasında ilgi vardır. Sonra yağmurla ilgili (damlalar) verilmiştir. Yağmurlar damlalardan oluştuğu için “yağmur-damla” arasında ilgi vardır.
Not: Tenasüp sanatında anlamca ilgili kavramlar aynı beyitte veya dörtlükte karışık biçimde yer alabilir. Leffüneşrde ise birinci dizede verilen kavramların karşılıkları ikinci dizede verilmek zorundadır.
Hüsn-i ta’lil:
Bir olayın, durumun gerçek sebebi çok iyi bilindiği halde onu başka bir sebepten oluyormuş gibi gösterme sanatına denir.
“Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi”
dizelerinde çoban çeşmesinden akan suların bağdan bağa dolaşarak akması, ateşten bir gül aramak için bağdan bağa gezdiği gibi bir sebebe bağlanarak hüsn-i talil yapılmıştır.
O kadar çaldı ki yürekten
Türküler aşındırdı kavalı
dizelerinde kavalın aşınmasının nedeni çok kullanılmasıdır. Ancak şair, bu durumu “O kadar çaldı ki yürekten” diyerek gerçek nedeninin dışında güzel bir nedene türkülerin çok yürekten çalınmasına bağlamaktadır.
Tecahül-i arif:
Anlatımı çekici kılmak veya bir nükte yapmak için, bilinen bir şeyi bilmezlikten gelmektir. Şairin, bilinen bir şeyi, sanatsal bir nükte ile bilmiyormuş veya başka türlü biliyormuş gibi göstermesi sanatıdır. Şiirde bir anlatım inceliği oluşturmak için başvurulan bu sanatta hayret, övme, yerme gibi sebeplerden biriyle mutlaka bir nükte yapılması gerekir. Tecahül-i arif, ne hiç bilmemek ne de bildiğini tamamen gizlemektir. Özellikle bildiğini dolaylı yollardan anlatmaktır.
Gökyüzünün başka rengi de varmış
Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar ateş yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış
Yukarıdaki dizelerde şair gökyüzünün farklı renklerini, taşın sert olduğunu, suyun insanı boğabileceğini, ateşin yakabileceğini elbette biliyor. Ancak şair kendisindeki ve çevresindeki birtakım değişiklikleri sonradan fark ettiğini anlatmak için bu yola başvurmuştur.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz
dizelerinde şair şakaklarına kar yağmadığını, şakaklarındaki beyazlıkların ağaran saçlarından kaynaklandığını biliyor. Ama kendisindeki bu değişimi vurgulamak, artık gençliğinin elden gittiğini daha güzel bir şekilde anlatmak için bu yola başvuruyor. Şair yüzün kime ait olduğunu biliyor; ama yüzündeki değişime dikkat çekmek için bildiği halde bilmiyor gibi davranıyor.
Ey şûh Nedima ile bir seyrin işittik
Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde
dizelerinde , Göksu’ya sevgiliyle gezmeye gidenin de bunu başkasından duymuş gibi anlatanın da Nedim olduğunu anlıyoruz. Fakat şair, bu olayı başkasından duymuş gibi anlatarak tecahül-i arif yapmıştır.
Telmih:
Herkesçe bilinen; geçmişteki bir olaya, ünlü bir kişiye, bir inanca işaret etmek, onu hatırlatmaktır.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi
Bu dizelerde Bedir Savaşı’ndaki askerler, sahabiler hatırlatılarak telmih yapılmıştır.
Mübalağa (Abartma):
Bir sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi ya olamayacağı biçimda anlatmak ya da olduğundan çok veya az göstermektir.
Tüm ağaçlar kalem olsa, tüm yapraklar da kağıt
Sana olan aşkımı yazmama yine de yetmez, sevgili
dizelerinde şair, sevgilisine olan aşkının büyüklüğünü anlatmak için tüm ağaç ve yaprakların, aşkını yazmaya yetmeyeceğini söyleyerek mübalağa yapmıştır.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle
dizelerinde akıncılarımızın düşman üzerine büyük bir hızla atıldıklarını anlatmak için uçtuk kelimesi kullanılarak mübalağa yapılmıştır. Akıncılar ne kadar hızlı koşarlarsa koşsunlar uçamazlar; fakat şair, mübalağa yaparak akıncılarımızın hızını daha etkili şekilde anlatmış olmaktadır.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
dizelerinde toprağı sıksan şehitler fışkıracak diyerek vatan toprağında ne kadar çok şehit bulunduğunu anlatmak için mübalağa yapılmıştır.
Tariz:
Söylenen sözün, gerçek ve mecaz anlamı dışında büsbütün tersini kastetmektir. Bir kişiyi ya da durumu iğnelemek, alaya almak için yapılır.
“Mahmut, çok terbiyeli ve başarılı bir öğrenci olduğu için öğretmenlerinden her gün azar işitiyor.” cümlesinde geçen “öğretmenlerinden her gün azar işitiyor” sözünden terbiyeli ve başarılı sıfatlarıyla nitelendirilen öğrencinin aslında terbiyeli ve başarılı olmadığı anlamı çıkmaktadır. Fakat öğrenci, terbiyeli ve başarılı sıfatlarıyla nitelendirilerek anlatıma mizahi ve iğneleyici bir hava katılmış, anlatılmak istenenler üstü kapalı ve dokunaklı biçimde dile getirilmiştir.
Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmaya çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır başını
Bir yaralı sarmak için yeltenme
Yukarıdaki dörtlükte şair sitemde bulunmak amacıyla, söylediklerinin tam tersini kastedecek ifadeler kullanarak tariz yapmıştır.
Tekrir:
Anlatımı çekici hale getirmek ve sözün etkisini artırmak için bazı sözcük veya sözcük gruplarının tekrar edilmesidir.
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz
Bu dizelerde söz ola sözü tekrar edilerek tekrir sanatı yapılmıştır.
Büyüksün ilahi büyüksün büyük
Büyüklük yanında kalır pek küçük
dizelerinde büyük sözcüğü tekrar edilerek tekrir sanatı yapılmıştır.
Tezat:
Anlamca karşıt kavramların ya da özelliklerin bir arada kullanılmasıdır.
Ne siyah eylemiş bu nasiyeyi
Saçımı bembeyaz eden bahtım
Bu dizelerde siyah ve bembeyaz sözcükleri anlamca birbirine zıt olduğundan tezat sanatı yapılmıştır.
Saçıma karlar yağmış
Boşuna, yaz beklemek
dizelerinde karlar ve beyaz kelimeleriyle tezat yapılmıştır.
Düşman güler halime
Ağlarsa bir dost ağlar
dizelerinde birbirine zıt sözcükler: düşman-dost, güler-ağlar
Cinas:
Yazılışları ve okunuşları aynı fakat anlamları farklı olan kelimelerin bir arada kullanılmasıdır.
Sen gönlümde sonsuza dek solmayacak bir gül
Yetmedi mi ağladığın, ey sevgili artık gül
dizelerinde “gül” sözcüklerinde cinas vardır. Çünkü birinci dizedeki gül (çiçek adı) sözcüğüyle ikinci dizedeki gül (gülmek eylemi) sözcüğünün yazılışları aynı, anlamları farklıdır.
Aşık olmadan önce
Hep masal derdim ele
Ateş düştü gönlüme
Söylemem derdim el
İkinci mısradaki dert kelimesi demek eylemi, dördü mısradaki dert ise keder anlamındadır.
Hani gecede rüyan, gündüzlerde düşündüm
Unuttun zalim beni, bak seni ben düşündüm
dizelerinde birinci dizedeki düşündüm kelimesi düş (hayal), ikinci dizedeki düşündüm kelimesi ise düşünmek eylemidir.
Geçmesin günümüz sevgilim yasla
O güzel başını göğsüme yasla
Birinci dizedeki yasla kelimesi yaslamak eylemidir, ikinci dizedeki yasla ise gam ile anlamındadır.
İrsalimesel:
Söylenen bir düşünceyi inandırmak ve pekiştirmek amacıyla söze bir atasözü veya atasözü değerinde bir örnek katma sanatıdır.
Çağır Karac’oğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Gönül sevdiğinden soğur
Görülmeyi görülmeyi
Yukarıdaki dörtlükte “Taş düştüğü yerde ağır,” sözü kullanılarak irsalimesel yapılmıştır.
Balık baştan kokar bunu bilmemek
Seyrani gafilin ahmaklığından
Yukarıdaki mısralarda “balık baştan kokar” sözüne atıfta bulunulmuştur.
Nida:
Seslenme sanatıdır.
Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
dizelerinde dur yolcu ifadesinde nida sanatı yapılmıştır.
Ah benim vefasız sevdiceğim
Vefayı semt belleyenim ah!
dizelerinde şair sevdiğine seslenmektedir.
İstifham:
Sözü, sorulan şeye yanıt isteme amacını gütmeden, duyguyu ve anlamı güçlendirmek için soru biçiminde söyleme sanatıdır.
Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi
…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
…
Beni cefadan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı
Not: İstifham, bazı durumlarda tecahüliarif sanatı ile karışıtırılmaktadır. Tecahüliarifte bilmezlikten gelinen gerçek hafifçe sezdirilmiştir, istifhamda böyle bir şey yoktur.
Rücu:
Şiirde ifade edilen duygu ve düşünceden birden vazgeçip sonra tekrar ve daha güçlü bir şekilde aynı duygu ve düşüncelere dönülmesidir.
Genellikle “yok yok”, “öyle değil”, “yanlış söyledim” vs. ifadelerden faydalanılır.
Zaman gelir ki cihan içre ins ü can kalmaz
Değil değil yalnız ins ü can cihan kalmaz
Şair ilk mısrada “Öyle bir dönem gelir ki dünyada insanlar kalmaz.” dedikten sonra söylediğinin eksik olduğunun farkına varıp ikinci mısrada bu sözünden dönerek “Dünya da kalmaz.” demektedir.
Pişmanlığım gönlümdeki isyana ağır bastı
Ne yapayım bağışlanmamı istemeye yüzüm yok
Ne dedim, tövbeler olsun, bu da bir kötü işti
Benim özrüm günahımdan iki kat daha çok
Erbab-ı teşâür çoğalıp şair azaldı
Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı
İktibas:
Ödünç almak demektir. Şiirde bir ayeti, bir hadisi, bir sözü tam veya yarım olarak anlamlı bir biçimde aktarma sanatıdır. İktibas, irsal-i mesele benzer. İrsal-i meselde şair, düşüncelerini pekiştirmek amacıyla çoğunlukla bir atasözünden yararlanır. İktibasta ise şairler, daha çok ayetleri, hadisleri, başka şairlerin dizelerini kendi şiirlerine alarak bu sanatı yapar.
Bir şarkı dökülüyor sokağa
Unutulmuş bir pencereden
“Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden”
Bu dizelerde şair, Yahya Kemal’in şarkısından bir dizeyi alarak iktibas yapmıştır.
Terdit (Beklenmezlik):
Okuyucuda şaşkınlık uyandırmak için sözün beklenmedik bir sonuca bağlanmasıdır. Geri çevirmek demektir. Edebi sanat olarak, başlanılan bir sözü beklenmedik bir sonuca bağlayarak bitirmektir. Ya da sözün başlangıcı ile bitişi arasında bir çelişkinin bulunmasıdır. Böyle bir çelişki söylenmek istenen fikrin etkisini arttırmak için yapılır.
En ağır işçi benim
Gün yirmi dört saat
Seni düşünüyorum
Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin aman be Ali
Safahat’ımda, evet şiir arayan hiç bulunmaz. Yalnız bir yeri hakkında “Hazin işte bu!” der.
-Küfe?
-Yok.
-Kahve?
-Hayır.
-Hasta.
-Değil.
-Hangisi ya?
-Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-ü heder!
(Bu parçada okuyucu, Safahat’ta hazin olanın şiirlerden biri olacağını düşünürken terdit sanatına başvurarak beklenmeyen bir cevap veriliyor: Şaire göre eserinin hazin olan yanı, üç buçuk şiir için koca bir ömrün ziyan edilmesiymiş.)
Aşka saldım men meni pend almayup bir dosttan
Hiç düşmen eylemez anı ki etdüm men mana
Fuzûlî
(Bir dosttan nasihat almayıp dostların nasihatlerini dinlemeyip ben beni aşka düşürdüm. Hiç düşmanın yapmayacağı bir şeyi kendi kendime yaptım.)
Düşmanın düşmana yapmayacağı şey iyiliktir. Düşmanın yapmayacağı iyiliği ben kendi kendime yaptım diyor. İlk başta okurken kötülük sanıyoruz ama öyle değildir.
Derhde anlamayup bilmedüği ola meğer
Tama’ u buğa u nifâk u hased ü gadr üsitem
(Onun bu dünyada anlamadığı, bilmediği şeyler vardır. Bunlar tema, buğa, nifak, hased, gadr, sitemdir.)
Başlangıçta onun cahilliğini, kötülüğünü söyleyeceğini sanıyoruz. Ama o kişinin iyilikleri sayılmıştır.
Tedric:
Kavramların derece derece azalan veya çoğalan bir sırayla söylenmesidir.
Kolordular, tümenler ve tugaylar hep birlik
Alaylar ve taburlarda şahlanıyor yiğitlik
Topyekün bir ordunun tek emeli şehitlik
Çıraklıktan kalfalığa en son da ustalığa
Geçtim lakin tutuldum en sonunda hastalığa
Evin bana uzak, semtin yabancı, şehrinse düşman
Âh aşkınla kor olan kalbim şimdi nasıl da pişman
Akis:
Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters çevirerek söylemeye akis denir. Bir mısra veya cümlenin yahut cümle içinde bir sözün sonunu başa, başını sona alarak yeni bir söz ve tamlama meydana getirmektir.
Her inişin bir yokuşu, her yokuşun bir inişi vardır.
Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemelidir.
Didem rûhunu gözler,gözler rûhunu didem
Kıblem olalı kaşın, kaşın olalı kıblem.
Gamzen ciğerim deldi / deldi ciğerim gamzen
Bilmem nic’olur halım / Halim nic’olur bilmem
Söz sanatlarını dosya olarak indirmek için aşağıdaki linke tıklayınız.
Ayrıca bakınız.
Söz Sanatları Test 1
Söz Sanatları Çalışma Kitapçığı 1
Söz Sanatları Çalışma Kitapçığı 2
Söz Sanatları Çalışma Kitapçığı 3