Genel

Traktörcü-Yaşar Kemal

Yaşar Kemal, Traktörcü adlı metinde 1950’li yıllarda tarımda makineleşmeyle birlikte insan gücünün yerini traktörlerin almasıyla Çukurova’daki tarım işçilerinin işsiz kalması sorununu ele almıştır. Yazar, bu röportaj metninde sorunu türe özgü gerçekçi bir yaklaşımla ve kendine özgü canlı üslubuyla göz önüne sermiştir.

traktorcu

                                 traktorcü

Röportaj örneği:

       TRAKTÖRCÜ

       Yollar tozsu tozsu kokar. Gece yolculuğu bir hoştur Çukurovada. Adam, ayak bileklerine kadar toza gömüle gömüle yürür. Her bastıkça iki yana serin bir toz fışkırır. Ve gecenin karanlığında yıldızlar. Yıldızlara çiy düşmüştür. Yıldızlar ıslak ıslaktır.

       Gecenin karanlığında insan düz ovayı, alabildiğine dümdüz, bedeninin herbir yerinde duyar, ürperir. Bu ürperti hoşa gider.

        Eskiden geceleri Çukurovada yürürken, uzaklardan, karanlığın ötelerinden arabaların çamparalarının sesleri tok, koygun gelirdi. Şimdi dört bir yönden traktör sesi, kamyon gürültüsü geliyor. Bir de, ovanın düzlüğüne serpilmiş ateşböcekleri… Allah kahretsin ateşböceklerine benzetmeyi ya, başka çare yok… Evet ateşböcekleri gibi yanan… Kocaman kocaman, bir top gibi kaynayan, top top ışıklar görünür. Durup da iyice bakarsak, top ışıkların kımıldadıklarını da görürüz. 1949’dan sonra Çukurova düzlüğünün geceleri böyledir işte. İyice kulak verip dinleyecek olursak, bu ışıkların arkasından homurdayan bir makine sesi gelir.

     Ben, tam bir yıldır Çukurovaya uğrayamıyordum. Yol arkadaşım Hösük Emmi. Hösük Emmiyle bizim köye gitmek için gün batarken yola çıktık. Yolda durmadan yürüdük. Yanımızdan traktörler geçiyordu. Kötenlerine toprak bulaşmış traktörler… Hösük Emmiyi çok eskiden beri tanırdım. Ben çocukken, orta yaşlıydı. Saçlarına azıcık bir ak düşmüştü. Son gördüğümde az daha tanımayacaktım. Bütün saçı sakalı bembeyaz kesilmiş… Sonra Hösük Emmide bir başka haller belirmişti. Eskiden çok neşeliydi. Köydeki çocukların hepsini o eğlendirirdi. Eski günleri gözümün önüne getirince, Hösük Emmiden yalnız gülen, hep gülen bir yüz görüyorum.

       Çığcığın oraya kadar ne o ağzını açtı, ne de ben. Çığcığın altındaki kumlu dereyi geçince koluma dokundu:

     “Bire yiğen,” dedi. “Ne gonuşmuyorsun öyle! Diyorlar ki, İstanbulda ne gadar ev varsa, o gadar da minare var. Öyle diyorlar. Selimiye gışlasının içini gezdin mi heç? Derler ki çok esgiden, bir baba oğul Selimiye gışlasının içinde yedi yıl askerlik etmişler de biribirlerini görememişler. Heç uğradın mı oraya?”

      “Uğramadım,” dedim.

       Gene uzun uzun yürüdük. Konuşsun diye bekledim. Bir türlü ağzını açmadı. En sonunda ben dayanamadım:

      “Yahu Hösük Emmi,” dedim. “Sen eskiden gülerdin, konuşurdun, nolmuş sana böyle? Ağzını bıçak açmadı yola düştüğümüzden beri.”

       Derin derin nefes aldı:

      “Sorma halimi, heç sorma. İşler kötü. Ah bir oğlan… Bir oğlum olaymış. Ben bilirdim yapacağımı… Belim büküldü. Yirmi yaşında olsaydım, ben bilirdim yapacağımı. Ah bir oğlan… Bire oğlum, sizler okumuşsunuz, daha eyi bilirsiniz. Okumuş milleti eyi olur. Akıllı olur. Bu gavur icadını da onlar çıkarmadılar mı? Bu gavur icadı geldi, ocağım battı benim.”

     “Ya, anlatsana, noldu?” dedim.

     “Heç bişey olmadı. Heç bişey olmadı amma, gıyamat goptu. Annadın mı şindi? Gıyamat goptu. Bu taraktorlar gelince Hösük Emmiyin de iflahı kesildi. Hösük Emmin öldü bitti. İş göremez oldu Hösük Emmin. Bende tarla yok, takım yok bilirsin. Ben ellerin düğenini sürerdim yazın… Yüzde on alırdım. İki harman sürersem o yıl, geçimim çıkardı. Taraktor gelişin, hapı yuttu Hösük Emmin. Batosa veriyorlar şindi. Annadın mı?”

      Yüksekçe bir yer bulup oturduk. Hösük Emminin kızgın sesi titriyordu. Ovayı gösterdi:

      “Bak,” dedi. “Aslanım şu Çukurova yazısındaki ışıklara bak! İşte bunlar, bu kafirler toprağı yiyorlar. Çukurova ışığa boğulmuş. Kımıl kımıl ediyorlar. Nasıl? Sonra yavrum bunlar gelince bize iş galmadı. Ben sattım atları. Döğeni de sattım. Bir yıl oradan buradan geçindik. İkinci yıl olunca bir gara düşüncedir aldı beni. Ne yapacaksın şindi Hösük, dedim. Ayıkla bakalım pirincin daşını Hösük. Ağaya gittim yalvardım. Bana iş deyi. Olmadı. Sonra başımı aldım Yüreğir toprağına gittim. Çalıştım Yüreğir toprağında. Amma nasıl çalıştım. Onun orasını bir ben bilirim. Ne iş gördüm Yüreğirde söyleyim mi sana, bizim köylü duymasın, beni düdüğe goyallar da çalarlar… Yüreğir toprağında dolandım durdum. Eski çamlar bardak olmuş gördüm ki… Kızak çekemezsin, biçer-döver almış… Ot vuramazsın, mibzerinen ekmişler… Ortada bir iş var, motorculuk yapacaksın. Aldım elimi çeneme, düşündüm babam düşündüm. Garer verdim ki motorculuk yapacağım. Getdim usdanın yanına. Gardaşım usda evendi, beni al yanına motorculuk belleyim, bana iş galmadı gayri. Başga iş galmadı, dedim. İhdiyarlığıma acındı, aldı beni yanına… Motoru sil, motoru yağla, motoru sil, yağla… Tam beş ay… yaa yavru, beş ay… Gazandım parayı, geldim köye… Bu parayı nasıl gazandığıma şaşdılar. Şaşsınlar yavru. Kimseciğe söylemedim Halil Usdanın mavini olduğumu. Şimdi bizim köyün deliganlıları göya bana fiyaka yaparlar motorunan. Ben söylemem onlara motorun her yerini bildiğimi. Mavin olduğumu bilmezler (…), motoru söküp daktıklarından dolayı öğünürler. Bir bilseler Hösük Emmileri Halil Usdanın mavini.”

   “Peki,” dedim. “Neden böyle üzgünsün öyleyse?”

    “Ah,” dedi. “Bire oğlum, gençliğimde elime bu iş geçseydi, gençliğimde taraktor olsaydı… Bir elim yattı ki, taraktora… Halil Usda ne dedi bana biliyor musun, ne dedi? Emmi, dedi. Seni iki yılda usda ederim. Yaaa, öyle dedi işde.”

       Ayağa kalktı. Hızlı hızlı yürüdü. Arkasından yetiştim. Kolumdan tuttu. Kolumu sıktı.

     “Sonra, usda dedi ki: Hösük Emmi, sen usda olduğun zaman elalem barmağını ısıracak. Bu yaşda usda olunmaz, diyecekler. Sen bineceksin motura, basacaksın gaza. Arap at gibi şaha galgacak motur.”

       Uzun bir sessizlik oldu. Sonra Hösük Emmi bir türküye başladı. Bu türkü aynen eski türküleri gibi oynak, canlıydı.

       Türkü bittikten sonra kulağıma eğildi, çabuk çabuk:

     “Usda olup köye geleceğim. Ömer Ağanın kapısına varacağım. Taraktorunu silip temizleyeceğim. Ne söyler, ne sorarlarsa cuvap vermeyeceğim, gaz goyup, bineceğim üsdüne. Bütün köylü şaşıp kalacaklar, ağızları bir garış açık… Sonra ağanın garşısına varacağım: Ağa, diyeceğim. İş yok diyordun, bana taraktor usdası Hösük derler, verecek işin var mı? Bana verecek bir işin var mı? Yok dersen, başka yerde var, oraya giderim, diyeceğim.”

       Gide gide Ceyhan suyunun yanına geldik. Su, ölü gibiydi. Yeni yeni şafak söküyordu. Suyun üstüne incecik bir ışık dalgası düşmüştü. Nehir, köye doğru yaklaştıkça ovaya yayılır ve kıyılarındaki yarlar kaybolur, çakıllı bir düzlük yayılır. İşte bu düzlükte bir ışık gördük, sonra ışık söndü. Biz ışığa yaklaştıkça ortalık da ağarıyordu. Yürüdükçe ortalık da iyiden iyiye ağardı. Biz de ışığın söndüğü yere yaklaştık. Büyük, turuncuya boyanmış bir traktörü siyah, ıslak kakülleri alnına düşmüş bir delikanlı yıkıyordu.

       Hösük Emmiyle az ötede durup seyretmeye başladık. Delikanlı traktörü yıkıyor yıkıyor, sonra da bir bezle iyice parlatıyordu. Hösük Emmi yavaş yavaş traktöre doğru ilerledi, etrafını döndü. Kendi kendine bir şeyler mırıldandı. Sonra traktörün tekerleğini sıvazladı. Sonra farlara baktı. Sonra her yerine baktı. Delikanlı çok uğraştığından Hösük Emmiye bakmıyor, bir şeyler de söylemiyordu.

       Hösük Emmi neden sonra traktörden çekilip elini beline dayadı…

Traktörü parlatan delikanlıya sert bir sesle:

“Bana bak oğul,” dedi. “Bana baksana. Ben yarın, hemen yarın Yüreğir toprağına gediyorum.”

Yola düştük. Ayaklarımızın altında tozlar iki yana fışkırıyordu. Hösük Emminin ağzını köye varıncaya kadar bıçak açmadı.

Yaşar Kemal
Bir Bulut Kaynıyor

Metindeki bazı sözcüklerin anlamları:
batos (patoz):
Başaktan taneyi ayıran makine, harman makinesi.

çampara: Araba dingilinin ucuna geçirilen yassı halka.
koygun: Dokunaklı, etkili, içli, acıklı.
köten: Kazacağı toprağın derinliği ve genişliği ayarlanabilen, bütünüyle demirden yapılmış büyük saban, pulluk.
mibzer: Tohum ekme aleti.

       Röportaj yazarı anlatımında betimleyici, öyküleyici, açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerinden; örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi düşünceyi geliştirme yollarından yararlanır. Daha çok kısa cümleler kullanarak anlatımına hareket ve canlılık katar. Traktörcü adlı metinden alınan aşağıdaki parçada olduğu gibi dili bir roman veya hikâye yazarı gibi kullanmaya, okuyucunun merak duygusunu canlı tutmaya çalışır.

       Yaşar Kemal, Traktörcü adlı metinde 1950’li yıllarda tarımda makineleşmeyle birlikte insan gücünün yerini traktörlerin almasıyla Çukurova’daki tarım işçilerinin işsiz kalması sorununu ele almıştır. Yazar, bu röportaj metninde sorunu türe özgü gerçekçi bir yaklaşımla ve kendine özgü canlı üslubuyla göz önüne sermiştir.

       Traktörcü adlı röportajda Çukurova’ya traktörün girmesiyle tarım işçilerinin işsiz kalması olgusu konu edilerek bu konuda kamuoyunun bilgilendirilmesi amaçlanmıştır.

traktorcu-yasar kemal indir.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap