Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra- Altı Çizili Satırlar
- Hayat devam eder. Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir.
- Özlemek duvarları en yüksek, kaçılması en zor hapishaneydi.
- Delirmiyorum, yalnızca acı çekiyorum ..
- Bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. Ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avucumda dünya. Şimdi ben uykusuzum yalınayağım, kendimle meşgulüm. Kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum.
- Yalnızca bir an ama. Yalnızca bir an farklı görünüyor her şey.
Çünkü bu şehir de diğer şehirlere benziyor. Burada da karnını doyurmak, başını sokacak bir yer bulmak, hastaneye, karakola düşmek gibi dertler var. Bu şehirde de geceleri duvarlara yazı yazarken bir şey gelip insanın bileğinden tutuyor, tabii bu yüzden bazı harfler atlanıyor, sözcükler yanlış yazılıyor. Sonuçta bu şehirde de çoğunluk aynı kanıyı paylaşıyor: Anarşistler imla bilmiyor. - …ama gerçek daima biraz hüzünlüdür. Gerçeği ararken bir yandan da bulduğumuz anda değiştirmeyi düşleriz. Çünkü aynı zamanda gerçek daima biraz utanç vericidir.
- Hangi haberi okuduğumda normal hayatımı sürdürmeyi bırakacağım , diye düşündüm.
- Can, dikenli tellerin arkasındaki bir binanın duvarına darbeler vuran iş makinesini, yıkılan duvarı, ateşlenen silahları, yükselen dumanları, omuzlarına asılı makineli tüfekleriyle jandarmaları, ambulansları, elleri yüzleri yanmış tutukluları, hükümlüleri görmesin diye, ülkenin yok olmaya yüz tutmuş vicdanı hiç olmazsa bir evin kuytusunda yaşasın diye, yapabildikleri tek şey…
- Bir insanı okuduğumuz kitaptaki bir kahramana benzettiğimizde bunu o insanı yargılamak için değil, anlamak için yaparız. Çünkü edebiyat da doğa gibi her türlü bilgeliğin kucağı.
- Ama bak, yolun sonuna doğru haklı çıktı Dostoyevski. ‘Her şeyi fazlasıyla anlamak hastalıktır,’ demiş ya… Ben de hastalandım işte.
- Hayatında ilk kez kitaplardan biraz ürktü sanki. Farklı kalınlıkta, boyda ve renkteydiler ama gizli, ortak bir niyetleri vardı ve bu niyetleri anlaşılmasın diye sırtlarını dönmüş yan yana duruyorlardı.
- Biz erkekler uzun süren şeylere dayanamıyoruz, bunun için satranç oynuyoruz, diye düşündüm. Evet saatler sürdüğü olur bir satranç maçının ama yine de ölümden, terk edilişten daha kısa sürer, hele bir de rakibinin tuzaklarına bilerek düşerseniz.
- Çıldırmamız gerek ama yadırgamıyoruz.
- Sokak lambalarının ışığı hafifçe kırılıyor, olduğundan farklı görünüyor bir an her şey, uzaklar yakınmış gibi, önceden mümkün olmayan artık mümkünmüş gibi.
- Bunu sen mi yazdın Başak? Önemli olan öğretmenin sorusuydu aslında. Çünkü edebiyat bu soruyla başlar. Sana anlamsız gelebilir ama ben bu soruyla birlikte kompozisyonu yazanın gerçekten de ‘başka biri’ olduğunu ve bu başka birinin içimde bir yerde olduğunu, benim görüp işittiğimibile farketmediğim şeyleri görüp işittiğini, sonra da kah kendisi köle olarak kah beni köle kılarak yazdığını ilk bu soruyla keşfetmiştim.
- Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır.
- Köpekler insanlara aşağılardan bir yerden üzgün üzgün bakar ve aksak ritimli şarkılar söylerler. Sokak köpeklerinin söylediği şarkılar genellikle çöplüklerde geçen hayatın zorlukları ya da belediye tarafından zehirlenmek ile ilgilidir. Ev köpekleri ise şarkılarında, aynada kendini görmenin baş döndüren kederinden ve şehrin dışına götürülüp bırakılmaktan söz ederler.
- Böyle şeyler çocukken olur ve bir daha da silinmez. Terk edilmekten korkmak…Korktuğun şey başına gelince de kendini cezalandırmak…Böyle şeyler çocukken olur, bir daha da silinmez.
- Bilge her zaman tek parçadır ve bir tepeye tırmanır. Zaten bilgeden beklenen de budur. Bilge tepeyi tırmanırken, yukarıdan bakıyorum yine de körüm, der geniş kanatlı kuş. Dilimi ısırdım derdim içimde kaldı, diye inler taş. Kuşun gördüğü olmak ister bilge, taşın derdini dinleyen. Çünkü ondan beklenen budur.
- Çünkü bu şehir de diğer şehirlere benziyor. Burada da karnını doyurmak, başını sokacak bir yer bulmak, hastaneye, karakola düşmek gibi dertler var.
- Ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım , saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım , kendimi boşluğa bırakacağım. Yolda karşıma iyi niyetli biri çıkacak ve soracak olursa , aşağıdaki insanları gösterip , bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlamayacakları birşeyler anlattım, diyeceğim. Öyle olsun.
- Burada, “umudu üzmek” diye bir deyim kullanıyorlar, umudunu yitirmek anlamında.
- Yolculuk, yalnızlık, pişmanlık ve merakın arasında arada sırada yüzünü gösteren özgürlük duygusu ona yetiyordu.
- Dünya muhabbeti her günahın başıdır.
- Hatırlamak yalnız bırakır.
Bu kitabı okumuştum çok beğenmiştim aynı yazardan bizim büyük çatesizliğimiz kitabının tanıtımının yapılmasını istiyoruz. Teşekkürler👍