YENİ HAYAT-ALTI ÇİZİLİ SATIRLAR
- Aynı masalları dinlemelerine rağmen ötekiler hiç böyle bir şey yaşamadılar. (Novalis)
- Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.
- Kendim olamıyorum. Hiçbir şey olamıyorum. Yardım et bana.
- Arkasından koşmak istedim, ama yüreğim öyle hızlı atıyordu ki nefes alamamaktan korktum.
- Kitapları hep altını çizerek okurum ben ,siz de öyle yapın.
- Yalnızlıktan korkuyordum. Benim gibi bir budalanın büyük bir ihtimalle yapacağı gibi, kitabı yanlış anlamış olmaktan, yüzeysel olmaktan, ya da olamamaktan, yani herkes gibi olamamaktan, aşktan boğulmaktan ve her şeyin sırrını bilip bu sırrı öğrenmeyi hiç mi hiç istemeyenlere bir ömür boyu anlatıp gülünç olmaktan, hapse girmekten, kafadan çatlak gözükmekten, en sonunda dünyanın benim sandığımdan da zalim olduğunu anlamaktan ve güzel kızlara kendimi sevdirememekten korkuyordum.
- Bir kitap okudum, seni buldum. Ölmek buysa ben yeniden doğdum.
- Hayatı severek yaşamasını öğrenirseniz, mutlu olmak için ne yapacağınızı da anlarsınız.
- Korkuyordum, onu bir daha göremeyeceğimi düşündüm, bir daha ayaklarım doğru dürüst bu dünyaya basamayacaktı.
- Ben bir zamanlar başka biriydim, o başka biri de ben olmak isterdi.
- Bu yalnızlık duygusunun verdiği çaresizlik bir anda beni kitaba daha sıkı sıkıya bağladı.
- Çünkü zaman üç boyutlu bir sessizliktir diye yazmıştı kitap.
- Ne olduğu,insanın nasıl baktığına bağlıydı.
- Kendime inandım. Kendime inandığım için benim irademe ve hayatımın şiirine başkaları da inandı.
- Çünkü, niye öfkeliyim, diye soruyordum, niye hırçın oldum, söyle bana, kim olduğunu, neyin nesi olduğunu çıkartamadığım melek söyle! En azından dikkat et bana, uyar beni de öfkenin hışmıyla yoldan çıkmadan, yuvasını korumak isteyen mutsuz bir aile babası gibi dünyadaki kötülükleri ve talihsizlikleri kendimce bir çeki düzene koyup ateşler içindeki Cananıma bir an önce kavuşayım.
- Kısaca: Kendimi başkalarından ayırmak, herkesinkinden daha başka bir amacı olan özel biri olarak görmek istemiştim. Bu da buralarda affedilecek bir suç değildir.
- Telaşa kapıldım, hızlı hızlı yürüdüm, ama her adımımda yeni bir dünyanın gerçekleştiğini görmek için değil, bir an önce odamda kitabımla yalnız kalmak için.
- Benim gibi hayatı kaymışlarda hüzün, zeki olmaya çalışan bir öfke olarak gösterir kendini. O zeki olma isteği de en sonunda her şeyi berbat eder.
- Talih, diye okumuştum bir yerde, kör değil cahildir.
.. istatistik ve olasılığı bilmeyenlerin tesellisidir. - Bu dünya nasıl kendi evim gibi tanıdık olabilir, kendi evim nasıl bütün dünya gibi yabancı.
- Yazdığını beğeniyorsa, hayatından memnunsa insan fırsatı kaçırmamalı, yazabildiğince de yazmalı.
- Beni hep izleyen, olmadık yerde karşıma çıkıverecekmiş gibi yapan, sonra kaybolan, kaybolduğu için de kendini aratan bakış senin bakışındı.
- Başkaları doğaya bakınca,orada kendi sınırlılıklarını,yetersizliklerini,korkularını görürler.
Sonra kendi zayıflıklarından korkup doğanın sınırsızlığı, büyüklüğü, derler buna. Ben ise doğada benimle konuşan, bana ayakta tutmam gereken kendi irademi hatırlatan güçlü bir tebliğ, zengin bir yazı görürüm… - “Seni kitaba bağlayan şey nedir?” diye sordu. Bir ilhamla, ” Kitabı senin okumuş olman.” demek isterdim.
- Hiçbir şey, her şeyi unutabilmenin verdiği huzurdan değerli olamaz.
- “İyi bir kitap bize bütün dünyayı hatırlatan bir şeydir,” dedi. “Belki her kitap öyledir, öyle olmalıdır.” Biraz sustu. “Kitabın kendi içinde olmayan, ama varlığını ve sürekliliğini kitabın anlattıklarıyla hissettiğim bir şeyin parçasıdır kitap.”
- Bana gül ki o dünyanın ışığını bir kere olsun görebileyim yüzünde. Bana karlı kış günlerinde, elimde çantam okuldan dönerken çörek almak için girdiğim fırının sıcaklığını hatırlat, bana sıcak yaz gününde iskeleden denize ne neşeyle atladığımı hatırlat; hatırlat bana, ilk öpüşü, ilk kucaklayışı, tek başına taa tepesine çıktığım ceviz ağacını, kendimden öteye geçtiğim yaz akşamını, neşeyle sarhoş olduğum geceyi, yorganımın içini ve bana severek bakan güzel çocuğu hatırlat bana.
- Aşk hiç belli olmaz.
- Aşk, kitaptan yüzüme fışkıran ışık kadar sarsıcıydı ve hayatımın çoktan yoldan çıkmış olduğunu bana bütün ağırlığıyla kanıtladı.
- Kitabi okumadan önce bir dünyam vardı, kitabı okuduktan sonra başka bir dünyam olmuştu.
- İnsan unutulup gitmiş uzak bir anıyı bazen ansızın hatırlar, bunu neden şimdi hatırladım diye kendine sorar…
- Hani hepimize olur, olmuştur, bir gün, sıradan bir gün, kafamızın içinde gazete haberleri, araba gürültüleri, kederli sözler, ceplerimizde kullanılmış sinema biletleri ve tütün döküntüleri, bu dünyada en sıradan adımlarımızı attığımızı sandığımız bir an fark ederiz ki, aslında çoktan başka bir yere gitmişizdir, aslında burada adımlarımızın bizi götürdüğü yerde hiç değilizdir. Çoktan kayıp gitmiştim, buzdan camların arkasında, soluk mu soluk bir rengin içinde eriyip gitmiştim. O zaman ayak basılacak herhangi bir toprağa, herhangi bir dünyaya geri dönebilmek için bir kıza, o kıza sarılmak, onun sevgisini kazanmak gerekir. Hiç durmayan yüreğim hemen nasıl da öğrenmişti bu ukalalıkları. Aşık olmuştum, kendimi yüreğimin ölçüsüz ölçüsüne bırakacaktım.
- …okudukça, geri dönüşü olmayan bir yolda ağır ağır yol aldığımı biliyor, arkamda bıraktığım bazı şeylere ilgi ve merakımın kapandığını hissediyor, ama önümde açılmakta olan yeni hayata öylesine bir heyecan ve merak duyuyordum ki, var olan her şey bana ilgiye değer gibi geliyordu.
- “Benim, hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım, aşkla sevdiğim rastlantı, bir başkasının kurgusuymuş yalnızca” dedi aldatılmış kahraman…
- Kitapları okumayı, tıpkı sinemalara gitmeyi, gazeteleri, dergileri karıştırmayı sevdiğim gibi seviyordum. Bunları bir yarar, bir sonuç beklediğim için, ne bileyim, kendimi başkalarından daha üstün, daha bilgili, daha derin sanmak için de yapmıyordum.
- Aşkın etkisi öyleydi ki üzerimde, bütünüyle onun buyruğuna giren gövdem çoğunlukla ağır ve cansız bir nesne gibi hareket ederdi.
- Bir kitap okuyup hayatı kaymış benim gibilerin başlarına gelenleri işitmiştim de ondan. Felsefenin Temel ilkeleri diye bir kitap okuyup, bir gecede okuduğu her kelimeye hak verip, ertesi gün Devrimci Proleter Yeni Öncü’ye katılıp, üç gün sonra banka soygununda enselenip on yıl yatanların hikâyelerini duymuştum.
- “Saat tıkırtısı bizim için, tıpkı cami avlusundaki şadırvanın şıkırtısı gibi, dünyayı fark etmenin değil, iç âleme geçmenin sesidir,” dedi Dr. Narin. “Günde beş vakit namaz, sahur vakti, iftar vakti… Muvakkithanelerimiz ve saatlerimiz Batı’da olduğu gibi dünyaya yetişmenin değil, Allah’a koşmanın aracılarıdır. Hiçbir millet bizler kadar saate düşkün olmadı. Avrupa saatçiliğinin en büyük müşterisi hep bizdik. Onlardan alıp da ruhumuza kabul ettirebildiğimiz tek şey de saatlerdir. Bu yüzden, tıpkı silah gibi saatin de yerlisi yabancısı olmaz. Bizler için Allah’a yakınlaşmanın iki yolu vardır. Cihadın aracı silahla ve namazın aracı saatle.
- Yavaş yavaş sayfaları çevirdikçe, bundan önce varlığını hiç bilmediğim, hiç düşünmediğim, hiç sezemediğim bir dünya ruhuma sindi ve orada kaldı. Şimdiye kadar bildiğim, düşündüğüm pek çok şey, üzerinde durulmaya değmez ayrıntılara dönüştüler ve bilmediklerim gizlendikleri yerlerden çıkıp bana işaretler yolladılar. Kitabı okurken bunların ne olduğunu söyle deseler sanki söyleyemezdim, çünkü okudukça, geri dönüşü olmayan bir yolda ağır ağır yol aldığımı biliyor, arkamda bıraktığım bazı şeylere ilgi ve merakımın kapandığını hissediyor, ama önümde açılmakta olan yeni hayata karşı öylesine bir heyecan ve merak duyuyordum ki var olan her şey bana ilgiye değer gibi geliyordu.
- Gençsen güzeldir hayat.
- Yardım ediyorum derken yaralarsın.
- Uzaktaki dünyayı bu dünyaya taşımanın tek yolunun aşk olduğunu düşünüyordum.
- Aşk teslim olmaktır. Aşk aşkın sebebidir. Aşk anlamaktır. Aşk bir müziktir. Aşk hüznün şiiridir. Aşk kırılgan ruhun aynaya bakmasıdır. Aşk hiçbir zaman pişmanım dememektir. Aşk bir cikleti paylaşmaktır. Aşk boş bir laftır. Aşk Allah’a kavuşmaktır. Aşk bir acıdır. Aşk gözyaşlarıdır. Aşk telefon çalacak diye beklemektir.
- Bazan, o sıralarda üst üste okuduğum kitapların aralarında bir fısıltı tutturduklarını, kafamın içinin de böylece, her köşesinde bir müzik aletinin mırıldandığı bir orkestra çukuruna dönüştüğünü hisseder ve hayata kafamın içindeki bu müzik yüzünden katlandığımı fark ederdim.
- Sırrını biliyorsan, ona doğru yol alıyorsan, hayat güzeldir.
- Aralarında oluşan sessizlikleri anlamsız bulup telaşa kapılmayan eski ve gerçek arkadaşlar gibi uzun bir süre sustuk ve bana kalırsa bu suskunluğun en anlamlı gevezelik olduğunu düşündük.
- Hani çocuklara sorarlar ya, niye ağlıyorsun yavrum diye; derin bir yara içinde bir yerde kanadığı için ağlar ama soruyu soran amcaya der ya, mavi kalemtıraşımı kaybettim diye, işte öyle kederleniyorum ben de…
- Yaklaşmakta olan bir kalp krizini sezen deneyimli bir hasta gibi, tedbirlerimi almak, buhranı savuşturmak için çaresizlikle kıvrandığımı hatırlıyorum. Ama susturun radyodaki şu müziği, biz onu Cananla rasllaştığımız kazadan sonra elele tutuşup dinlemiştik diyemezdim; ya da indirin duvarlardaki şu yerli artist resimlerini, biz Canan’la bu lokantada yemek yerken onlara bakıp nasıl da gülüşmüştük diye bağıramazdım ya. Cebimde hüzün krizine iyi gelecek bir trinitrin hapı da olmadığı için, laf olsun diye bir kâse ezogelin çorbası, bir parça ekmek ve bir duble rakı alıp, tepsime koyup bir köşeye masaya çekildim. Kaşığımla karıştırırken çorbanın içine tuzlu gözyaşlarınım şıp şıp damlamaya başladı.
- Gidebildiğin kadar gittin yolcu, ama düşündüm ki, daha da gidebilirsin, çünkü tam o anın eşiğinde misin, yoksa vardığın kapının arkasında bir bahçe, sonra başka bir kapı ve daha arkada ölümle hayatın, anlamla hareketin, zamanla rastlantının, ışık ile mutluluğun birbirine karıştığı bir başka gizli bahçe daha mı var bilemiyor, bir beklentinin içinde tatlı tatlı salınıyorsun.
- Hepimiz anlamlı bir hayat yaşamaya çalışıyoruz, ama bir noktada duruyoruz. Kendisi olabilen kim?
- Ertesi gün âşık oldum. Aşk, kitaptan yüzüme fışkıran ışık kadar sarsıcıydı ve hayatımın çoktan yoldan çıkmış olduğunu bana bütün ağırlığıyla kanıtladı.
- Bakıyordum, baktığımı bilmeden. Sanki ona daha çok bakarsam gerçek oluvermekten korkar gibi..
- Aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarıda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir.
- Şimdiye kadar bildiğim, düşündüğüm pek çok şey, üzerinde durulmaya değmez ayrıntılara dönüştüler ve bilmediklerim gizlendikleri yerlerden çıkıp bana işaretler yolladılar.
- Kitaptan yüzüme fışkıran ışıkta köhnemiş odalar gördüm, çılgın otobüsler, yorgun insanlar, soluk harfler, kayıp kasabalar ve hayatlar, hayaletler gördüm. Bir yolculuk vardı, hep vardı, her şey bir yolculuktu.
- Okudukça geri dönüşü olmayan bir yolda ağır ağır yol aldığımı biliyor, arkamda bıraktığım bazı şeylere ilgi ve merakımın kapandığını hissediyor ama önümde açılan yeni hayata öylesine bir merak ve heyecan duyuyordum ki var olan her şey bana ilgiye değer gibi geliyordu.
- Büyük hayaller paylaşmış, aylarca sabah akşam yoldaşlık etmiş, birlikte onca yol almış iki kişinin kapıların, pencerelerin ardındaki dünyayı unutarak birbirlerine sarılmalarına, her şeyden çok gerçek olmalarına, o eşsiz gerçeklik zamanını bulmalarına ne engel olabilir?
- Kalbim gene ölçüsünü şaşırdı.
- Kitap bir zamanlar yasal bir şekilde yayımlanmış, savcılığın isteği üzerine toplatılıp emniyete bağlı bir kitap deposuna kaldırılmış, buradan da, sık sık yapıldığı gibi, bir miktarı, parasız kalmış polis memurlarınca çalınıp kiloyla mal alan eskicilere satılarak yeniden dolaşıma girmişti.
- Aşk, birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarıda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir.