Makale

Öğretmen Disiplinli Olmalı

Vaktiyle bir mektebin koridorlarında dolaşıyordum. Ders zili çalmış, bütün sınıflar öğretmenlerini bekliyorlardı. Dokuzuncu sınıfta hepsinden fazla bir faaliyet ve garip bir telaş vardı. Merak ederek sınıfın kapısında durdum. Fakat telaşın sebebini anlamaya vakit kalmadan öğretmen geldi. Ve benimle bir iki kelime konuştuktan sonra içeri girdi. Dersten çıkma zili çalarken tesadüf beni yine aynı sınıfın kapısında aynı öğretmenle karşılaştırdı. Girerken yüz yüze gelip konuştuğum, sapasağlam olduğunu gözümle gördüğüm öğretmenin alnı ile bir gözü kocaman bir mendille bağlı ve üstü başı tebeşir tozu içindeydi. Öğretmene ne olduğunu sordum. Fakat, garip şey, açık bir cevap alamadım. Başının ve gözünün ağrıdığından, kendisinin böyle ara sıra ani olarak gelen bir baş ağrısına müptela olduğundan filan bahsetti. Kısa kısa cevaplar vererek fazla konuşmak istemedi.

Dersten evvelki telaş ve ders arasında duyduğum gürültüler üzerine tahkikat yaptım ve şunu öğrendim: Bütün sınıf öğretmeni tuzağa düşürmek için garip bir tertibat almışlar. Yazı tahtasını kürsüye dayayarak bir tek istinat noktası üzerinde durdurmuşlar. Sonra her iki ayağından bir iple bağlayarak ipleri duvarda bir halkaya geçirmişler, geri çevirerek getirmiş açık duran kapının arka tokmağına bağlamışlar. O şekilde ki öğretmen içeri girip de kapıyı kapar kapamaz ayaklar geri çekilecek, tahta destekten kurtularak başının üzerine yıkılacak.

Öğretmen girdi ve istedikleri oldu. Sınıfa bir ibadet yerine girer gibi emniyetle girerek böyle kazaya uğrayacak zavallı adam başını gözünü sararken onlar sınıfın yaramazlık tarihine şanlı bir sayfa ilave ediyorlardı.

Şimdi bunlara soralım: Bu zavallı öğretmen size ne yaptı? Hiçbir şey. Hem de çok çalışkan, hiç kimseye zararı dokunmaz, melek gibi bir adamdı. Dersini de mükemmel bilir, güzelce anlatırdı. O halde? Bu öğretmenin büyük bir kusuru vardı: Disiplinci olmamak. O, öğrencisini çok seviyor ve ufak tefek kusurlarını affediyordu. Ve zannediyordu ki öğrencisi de kendisini öyle seviyor, öğrenmek için karşısında iyi niyetle oturup bekliyor, her hareketinde öğretmenine hürmetle mukabele ediyor. Bütün bu öğrencinin kendi çocukları, kardeşleri, dostları olduğunu kabul ediyordu. Ne gaflet! Öğretmenin en büyük düşmanı yüzüne o tatlı tatlı bakan öğrencilerdir. Kendilerine bir şey öğretmek için her gün ömrünü törpüleyen, harcayan ve onların gençliği için kendini ihtiyarlatan öğretmen, hele küçük bir hata etsin. Ellerindeki bütün topuzları en insafsız bir şekilde hemen kafasına indirirler. Dışarda gördüğü aciz bir zavallıya karşı merhamet duyan, en büyük kusurlara kayıtsız kalan öğrenci sınıfta öğretmeninin en küçük bir zaaf ve aczine, gücünün yettiği en büyük zulümle mukabele eder. Bu belki de kendisine daima iyi ve doğru şeyleri telkin eden öğretmenden bir yanlış veya fena hareket çıkınca kafasının yaptığı bir reaksiyon, psikolojik bir hâdisedir. Fakat ne olursa olsun büyük şair Lafontaine’in dediği gibi bu yaş merhametsizdir. Bir öğretmen için öğrencisine karşı sonsuz bir şefkat ve itimat göstermek ne büyük budalalıktır. Yüzü gözü sarılan öğretmen işte böyle yapıyordu. O hale geldiği halde yine, gördüğü haysiyet kırıcı muameleyi saklıyor. Çocukların bunu kasten yaptıklarına neredeyse inanmıyor. Bunu yapanları cezalandırmak iradesini gösteremiyordu. Bu demektir ki “Ey çocuklar, bu yaptığınız az geldi, daha fazlasını bekliyorum.”

Talebe arasında kötü niyet sahipleri, haylazlar, çılgınlar, hatta deliler çoktur. Onun için, dersini mükemmel bilen, iyi anlatan ve öğretmenliğin daha bir çok vasıflarını haiz olan bir hocanın talebe karşısında hürmet ve sükûnet görmesi şart değildir.

Bir öğretmen talebeye dersini seve seve dinletebilmeli ve esas gayesi de bu olmalı. Fakat her şeye rağmen dinlemeyecek ve sınıfın disiplinini bozacak birisi çıkarsa ona da zorla dinletmesini bilmeli.

Talebeyi sevmekle, ondan hürmet ve itaat görmekle beraber bu vaziyetin her türlü şerait dahilinde devam edebileceğine inanmamalı. Talebenin icabında kendisine karşı her türlü fenalığı yapabileceğini kabul etmeli ve buna karşı tedbirleri daima hazır bulundurmalıdır. Talebe de dersi bir alâka duyarak ve severek dinlemeli ve bundan dolayı hocasına hürmet etmeli, fakat bu hürmeti bozmaya kalktığı anda hoca tarafından müthiş surette çarpılacağına inanmalı ve bundan korkmalı. Sınıfta muntazam ve faydalı dersler ancak bu hissin teşkiliyle başlar. Bu suretle kasten dersi dinlemeyen ve bozmak isteyen olsa bile ancak kendisi dinlememekle kalır. Sınıfın disiplinini bozamaz.

Meslekte bütün kusurlar gibi disiplinsizliğin de birinci sebebi yine hocanın dersinde zayıf olmasıdır. Buna takip edilen usulün de çok tesiri vardır. Bilgisiz hocanın talebeyi disiplinsizliğe sevk ettiğini yukarıda gördük. Usulsüz hoca da aşağı yukarı aynı şeyi yapar. Bilgisiz ve usulsüz hoca, disiplini bozmak isteyenlere fırsat verdiği gibi disipline riayet etmek isteyenleri dahi çileden çıkarır. Mesela dersini kitaptan veya kâğıtlardan okuyan veya talebeye okutan veyahut sınıfta dikkati öğrenci üzerinden ayırarak başka şeylerle meşgul olan hoca, kolay kolay disiplin kuramaz.

Dersini iyi bilen, iyi anlatan ve derste bu gibi şeyler yapmayan öğretmen, yerinde göstereceği ciddiyet ve vakarla ve kendisine verilen salâhiyeti güzel kullanmakla lazım gelen disiplini temin edebilir. Talebeye karşı hiçbir bahiste ve hiçbir şekilde zaaf göstermemek ve talebenin bu husustaki ufak tefek kusurlarını affetmemek bu işin hemen hemen esasıdır.

Yazar: Vasfi Mahir Kocatürk

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap