Makale

Öğretmenlerin Tabii Hastalıkları

İnsanın çok iş gören herhangi bir uzvu nasıl diğerlerinin aleyhine olarak gayri tabiî bir inkişaf bulursa öğretmenliğin de buna benzer birçok tezahürleri vardır. Kayıkçıların kolları, futbolcuların bacakları haddinden fazla inkişaf ettiği gibi öğretmenlik de çeneleri sağlamlatır. Her yerde ve her zaman söylemek ve anlatmaktan yorulmazlar. Fakat bundan daha garibi, söylediklerini herkesin dinlemesini isterler. Talebenin daima karşılarında oturup kendilerini dinlemesi ve dediklerini yapması kendilerine bir nevi akıl üstünlüğü hissi vermiştir. Dışarıda söylediklerinin de herkes tarafından tasdik edilmesini ve yapılmasını isterler. Böyle olmadığını görünce kızar, müteessir olur ve çok defa münasebeti keserler. Bilhassa herkesten ve her yerde hürmet beklerler ve kendilerini en büyük görürler. Çünkü sınıfın içinde en büyük olmaya ve öğrenciden her an hürmet görmeye alışmışlardır. Bazı öğretmenlerin bu nevi hareketleri halk üzerinde o öğretmenin kibirli olduğu ve kimseyi beğenmediği kanaatini hasıl eder. Fakat mesele bir psikoloji hadisesinden ve öğretmenin mesleki hastalığından başka bir şey değildir. Bu hastalık adamına göre az çok değişmekle beraber bütün öğretmenlere şamil bir hâletiruhiyedir.

Muhtelif dersleri okutan hocalardan da her birinin kendine mahsus hastalığı vardır. Meselâ tarih hocası, zamanın siyasetini tenkit etmek meylinde ve bütün cemiyetlere siyaset dersi vermek, akıl öğretmek iddiasındadır. Çünkü daima gözünün önünden geçen tarihi sahnelerden örnek görmekte ve mukayese yapmaktadır. Bu mukayese neticesinde bazan geleceğe ait keşifler ve kehanetlerde bile bulunur. Bir hastalığı da fazla tetkik ve nüfuz ettiği tarihî devirleri veya simaları tabii olarak çok sevmesidir. Sevdiği şeylerin yıkılmasına ve değiştirilmesine gönlü razı olmaz ve onlara fazla bağlı olduğundan yeni büyüklükleri kolay kolay takdir etmez. Küçük görmeye meyyaldir. Bu itibarla tarih hocası biraz mazi mümessili sayılır.

Matematik hocası her şeyi tek’e ircâ etmek hastalığına müpteladır. Hayatın bütün meselelerini ihtisar eder. Kısa ve vazıh hükümler verir. Bu hükümler üzerinde münakaşaya tahammülü yoktur. Hususi hayatında muameleleri ve kararları gayet açık ve katîdir. İki kere ikinin dört ettiğine hüküm vermiş gibi hemen keser atar. Eğer fazla tetkik ve araştırmaya gitmez ve içtimaî bilgilere büsbütün yabancı durursa hakikaten sınırlı ve basit kalması pek muhtemeldir.

Fizik, kimya, biyoloji hocalarında haddinden fazla bir madde sevgisi vardır. Her şeyin sebebinin maddi olduğunu iddia ederler. Ruhî ve içtimaî hadiseleri küçümsemeye ve bu nevi bilgileri inkâra meyyaldirler. Güzel sanatlardan fazla heyecan duymazlar.

Felsefe ve psikoloji hocası geniş düşünüşlü ve hiçbir yeni hadiseden ürkmez görünür. Fakat en basit hadiselerin bile psikolojik sebeplerini aramak hastalığı vardır. Her şeyin başını ve sonunu arar, teferruata giremez. Maneviyata inanmaya çok meyyaldir. Bununla beraber zaman zaman muhtelif şeylere inanır, kat’î fikri yoktur, iradesi zayıftır. Yabancı dil hocaları, dilini iyi bildikleri millete hay- randırlar. Dünyada en yüksek medeniyetin o millette bulunduğunu iddia ederler ve her fırsatta oradan misaller getirir ve her şeyi tenkit ederler. Kendilerinde olmayan meziyetleri başkalarından isterler. Yapmaya muktedir olmadıkları halde iş beğenmezler. Bulundukları muhiti düzeltmek iddiasiyle her şeye karışmak isterler. Bunun sebebi yüksek bir muhit içinde bulunmuş ve kendilerine ait olmamakla beraber yüksekliklerini kurmuş olmalarıdır. Ondan aşağı gördükleri her yerde onu ararlar.

Edebiyat hocaları geniş olurlar. Her türlü tenkide mütehammil ve her türlü fikri, müsamaha ile telâkki edebilirler. Fakat mütereddit ve şüphecidirler. Çünkü fikirle beraber hisse de hitap eden ve birbirine hiç uymayan birçok eserlerle uğraşırlar. Her birinin ayrı ayrı tesiri altında kaldıkları için hiç birine tamamiyle bağlanamazlar. Daha kuvvetlisinin cazibesine tutuluncaya kadar en kuvvetli gelenine inanırlar. Sahalarında olduğu gibi fikirlerinde de tek bir kanun ve katiyet yoktur. Bugün bunu, yarın şunu müdafaa edebilirler. Bu vasıfları edebiyat hocalarını diğer arkadaşları arasında muvazenesiz gösterir. Halbuki onlar her fikri müdafaa ederken ayrı bir şahsı temsil etmektedirler.

Bütün bu görüşler her hoca hakkında varit değildir. Şahsa, kültüre, mesai tarzına göre vaziyet değişir. Bu nevi hastalıkların tedavi çaresi de umumi kültür ve kavrayışı genişletmek, kendi kendine fikir ve iradeyi terbiye etmektir. İyi öğretmen bu hastalığını da idrak ve tahlil edecek, onun da çaresini bulacaktır.

Yazar: Vasfi Mahir Kocatürk

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap