Aynı heyecan, hep o buruk his. Kitabı kaçıncı kez okuduğumu artık hatırlamıyorum. Her seferinde yüreğimde farklı bir sızı bırakmayı nasıl başarıyor anlamıyorum. Herkeste aynı şey mi oluyor yoksa S.Ali’nin bendeki yerinden dolayı mı bir başka okuyorum, bilemiyorum.Sanırım hayatını araştırdığım için farklı bir pencere açıp kendi dünyama katıyorum onu.
Siz S.Ali’nin okuma aşkını bilir misiniz? Söyledikleri yüzünden hapis yatmak zorunda kaldığını ve sürekli kendini anlatma hissini yaşamasına sebep olan siyasi dönemi bilir misiniz? Ya hapse girdiğinde okuyacak hiçbir şey bulamadığı anlarda rüzgar ile camına yapışan bir kağıt parçasını hem tersten hem düzden okuyarak okuma aşkını bir nebze de olsa yatıştırmaya çalıştığını bilir misiniz? Kürk Mantolu Madonna’yı kırık eliyle yazmaya devam ettiğini peki bilir misiniz?
Gerçek hayatta hayallerini yeşil mürekkepli kalemiyle temas ettirerek vücuda sokan Sabahattin Ali, Raif’e de hayallerini gerçeğin üstünde tutma lüksünü nakşediyor.
Anlatıcı,Raif, Maria üçlüsünün etrafında dönen roman anlatıcının eski bir arkadaşı olan Hamdi’nin ona iş bulmasıyla başlıyor. Hamdi güya iyilik yapar gibi bir havaya bürünüp ona iş icat ettiğini söyleyerek şirkette ona da bir masa veriyor. Yan masasında ise Almanca tercümanı soluk benizli Raif Efendi bulunuyor. Herkese bay-bayan denilen bir dönemde adamcağıza “efendi”diye hitap etmeleri ise silik bir tip olmasından kaynaklanıyor. Anlatıcının izlenimlerine göre sessiz sakin, etliye sütlüye bile karışmayan Raif Efendi, bu tavrına rağmen şirkette hor görülüyor. Öyle ki maaşı herkesten düşük; fakat kalabalık bir aileye bakmakla yükümlü olduğundan karşı gelemiyor kimselere.
Raif, pek konuşkan biri olmamasına rağmen anlatıcının çok ilgisini çekiyor ve nedense gözlerini üzerinden bir türlü çekemiyordu. Onda farklı bir şey olduğunu, bu kadar sessiz olmasının altında mutlaka bir şey olduğunu düşünüyordu. Gel zaman git zaman Raif Efendi hastalandı ve tercümelerini götürmek için anlatıcı gönüllü oldu. Amacı hem Raif efendiyi görmek hem de nasıl biri olduğunu bir nebze de olsa anlamak istiyordu. Patronu Hamdi ise merak etmenin de aksine Raif’in işten kaytarmaya çalıştığı düşüncesine kendini iyiden iyiye alıştırmıştı. Aksi mümkün bile değildi. Sık sık hasta olan Raif’in durumu bu sefer ciddiydi ve anlatıcı onu son ziyaret ettiğinde masasının çekmecesindeki her şeyi ama her şeyi getirmesini istedi. Çekmecenin içindeki defter ilgisini çekse de onu Raif’e verdi. Raif ise umursamaz bir tavır takınarak defteri sobaya atmasını istedi. Anlatıcı ise Raif’in geçmişini öğrenebilmek, onu bu denli sessizlik alemine mahkum eden sebebi bilmek için ondan defteri bir günlüğüne istedi ve sonra isterse yok edebileceğini söyledi. Defteri açıp okumaya başladı ki Raif’in delicesine aşık olduğunu öğrendi. 24 yaşında dönemin durumundan dolayı hangi bölüm olursa olsun önemli olmadan sadece siyasi durumdan uzak durmak maksadıyla babası tarafından Almanya’ya gönderilmiş. Hiç Almanca bilmeden gittiği Almanya’da etrafındakilerin de yardımıyla kısa sürede dili sökmüş. Resme olan merakı sayesinde bir sergiye gide gele o serginin müdavimi olmuş. Özellikle Kürk Mantolu Madonna tablosu ilgisini epey çekmiş olacak ki başka tablolara bakamaz aklından başka bir şey geçiremez olmuş. Babasının sabun imalatını öğrenip de gel demesiyle girdiği fabrikayı bile boşlar hale gelmiş. Sergide olduğu bir gün yanına yaklaşan kadın onunla ilgilense de Raif’in gözleri tablodan başkasını görecek durumda değilmiş.
Günlerden bir gün kaldığı pansiyonun sahibiyle içkinin dozunu ilk kez kaçırmış olmanın verdiği zihin bulanıklığı ile karşı caddede ışıkların altında bir kadın gördüğünü zannetmiş ve aklından çıkaramadığı bu kadını takibe başlamış. Meğerse Atlantik barda keman çalan bu kadın onun bakışlarını günlerce ayırmadan izlediği tablonun ressamıymış. İşte işler iyice ilginçleşiyormuş ki adının Maria olduğunu öğrendiği bu kadına gönlünü kaptırıvermiş onsuz geçirdiği gün olmaz olmuş. Fakat Maria’nın gelgitli hisleri Raif’i zaman zaman yorsa da ondan vazgeçecek kadar da mahiyeti yokmuş.
İlişkilerini ilerlettikleri bir gün Maria hastalanmış ve 25 gün hastanede kaldıktan sonra kendi isteği ile taburcu olmuş. İyileşmemiş fakat ona Raif’in herkesten de iyi bakacağına adı kadar eminmiş. Bir gün Raif babasının öldüğü haberini almış ve Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış. Neyse ki gözü arkada kalmayacaktı Maria da Prag’a annesinin yanına gidecek, Raif durumunu düzeltir düzeltmez onu da yanına alacakmış. Tüm planlar yapılmış, mektuplaşmak üzere adresler kayıt altına alınmış.
Mektuplaşmalar başlamış, hatta mektubunun birinde Maria önemli bir şey söyleyeceğini ama bunun yüz yüze olmasını istediğini belirtmiş. Raif ısrar etmiş söylemesi için ama karşılık bulamayınca bu söylemlerini geri plana itmiş. Nitekim zaman acımasız yönünü göstermiş ve Maria’dan gelen mektupların arası açılmaya başlamış hatta birden kesilmiş. Maria’nın kendisini unuttuğunu düşünen, onu arasa da bir türlü bulamayan Raif tüm hislerini kalbine gömerek hayallerinde yaşatmaya karar vermiş. Her şeyden elini eteğini çekmiş öyle ki evlenmiş çoluk çocuk sahibi bile olmuş. İçinde bir yerlerde Maria’yı hep suçlamış ama hayalinden çıkartmaya gönlü elvermemiş. Tam on yıl bu böyle sürüp gitmiş. Ta ki Almanya’da kaldığı pansiyonun sahibini görene dek… Kadının Maria’nın akrabası olduğunu biliyor fakat onunla ilişkisini bilmediğinden soru sormasını nasıl karşılayacak diye düşünüp durmuş. Fakat böyle bir imkânı bir daha bulamayacağını düşünerek Maria’nın nasıl olduğunu sormuş. Kadın da her şeyi biliyormuş edasıyla anlatmaya başlamış. Meğer Maria hamileymiş ve bunu söylemek için Raif’in yanına gitmeyi bekliyormuş. Çocuğunu doğurduktan bir süre sonra ölmüş. Çocuğa da anneannesi bakıyormuş. Raif bunları öğrendikten sonra kendinden utanmış. Düşündüğü onca kötü şey için vicdan azabıyla kendini yiyip bitirmiş. Meğer mektupların bir anda bıçak gibi kesilmesinin sebebi yeni bir aşk değil ölümmüş. Kadın trendeki kıza bakarak onun kızı olduğunu söylemiş ve Raif son kez kızına bakmış. Raif bir daha Maria’nın yaşattığı hisleri kimsenin ona yaşatamayacağını onunla var olmanın hazzına vardığını artık umutlarının yerle bir olduğunu düşünmüş. Demek sessizliğinin altında yatan sebep buymuş diye düşünmüş anlatıcı ve defteri geri götürdüğünde Raif’in ölümüyle sarsılmış.
Kitabın kapağını kapattığımda zihnimde yine o garip his kalmıştı. Etkisi uzun zaman sürecek bir his.