‘’Eğer insanın aradığı mana kendi icadı değilse, manaya mana veren kendisi değilse, bu, Allah’ın hikmetinden başka nedir?’’
Metapsişik? Parapsikoloji? Bu iki kavramın bu romanla lügatımıza girmiş olması bana enteresan geldi. Nitekim Peyami Safa’dan beklenen daha çok topluma yönelen eserler ortaya koymasıydı. Neyse ki yazar tezli roman klasiğini bozmamış, bu eserine başarıyla uygulamış. Dili psikolojik romanlardan bilinenin aksine gayet anlaşılır, gayet akıcı. Okurken kafanızda binlerce soru vuku buluyor; ancak sorularınızın cevabını kitabın ikinci bölümünde buluyorsunuz.
Kitabın konusundan bahsetmek gerekirse zihninin ona oyunlar oynamasıyla bilinen, sürekli hayaletler gören kısacası normal olmayan Ferit, ailesinin sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. Kardeşlerinin hastalanıp ölmesiyle zihin dünyası daha da bulanıyor. Öyle ki okulunu bile yarım bırakıyor. Zihnini ve inançsızlığını da bavuluna katıp evinden uzaklaşıyor. –Yazar; Ferit’i şüpheci, dinsiz, nihilist olarak tanımlıyor.- Bir pansiyona yerleşiyor. İşte o vakitten sonra karşılaştıklarıyla fikirlerinin çarpışmasını izliyoruz. Neden fikirleri çarpışıyor derseniz? Çünkü tıp ve felsefe okumuş inançsız biri yaşadıklarını mantık süzgecinden geçirir. Amma velakin adım attığı alem mistik dünyaya delalettir. Orada da mantık denen kavrama pek yer verilmez.
Ferit’in yerleştiği pansiyondaki yan odasında kalan Zehra da mistik alemle ilgilidir. Öyle ki saate bakmadan zamanı biliyor, başka bir yerde işlenen cinayeti görebiliyor. Pansiyonun sahibi Vafi Bey, şarlatan diye adlandırabileceğimiz cinsten. Hatta birtakım gizli kuvvetlere sahip. Katil Tosun deseniz zaten tam bir ruh hastası. Bunca insanın bir araya toplanması tesadüf olabilir mi? Böyle bir tesadüfe ancak masallarda rastlayabiliriz, romanlarda asla. Peyami Safa da bunu bildiğinden bu romanında kendi söyleyemediklerini, kendi yapamadıklarını roman karakterlerine yaptırmayı yeğliyor. Dolayısıyla tesadüf de ortadan kalkmış oluyor.
“Cehennemde vücut yanmaz, nefsi emmare yanar.”
Ferit’in ailesinden geriye bir tek kız kardeşi kalmıştır. O da bir akrabalarının yanında kalıyor ara sıra abisinin yanına geliyor. Bu geliş gidişlerde yanında kaldığı akrabasından hep dem vuruyor abisine. Bir gün kardeşiyle Ferit’in konuşmalarından kız kardeşinin evinde kaldığı akrabasının zengin olduğunu öğreniyoruz. Bizimle beraber biri daha bunu öğreniyor. Sinsice o kadının evine gidiyor ve onu öldürüyor. Ardından Zehra, Ferit’ e bir ölüm gördüğünü anlatıyor. Tosun’un vakit kaybetmeden gelen itirafı ile de cinayet netlik kazanıyor. Yaşadığı onca şeye dayanamayan Ferit, onunla aynı pansiyonda kalan felsefe öğretmeni Aziz Bey’in odasına gidiyor. Kendi bir çıkış yolu bulamadığından Aziz Bey’den medet umuyor. Ve beraber Büyükada’ya gidip orada bir ev kiralıyorlar. Böylece romanın ikinci bölümü başlamış oluyor. Psişik güçler burada da Ferit’in peşini bırakmıyor. Adadaki evde ilk gecesini geçiren Ferit’i bir sürpriz bekliyor. Uykusundan bir kadının sesiyle uyanıyor. Onu takip ediyor ve bir odada koltuğa oturmuş şekilde duran kadınla karşılaşıyor. Korkmakla şaşırmak arasında tıkanıp kalıyor bu sıralarda. Bu olaya mantığı bir türlü cevap bulamıyor. Hayalle gerçeği birbirine karıştırmıştır artık. Hemen hizmetçiden o odaya dair bilinmeyenleri öğreniyor. O odada kalan Matmazel Noraliya’dır. Kadının anı defterini hizmetçiden Ferit teslim alıyor ve Matmazel’in ermiş biri olduğunu okuyor. Kadın, inzivaya çekilip kendini Allah’ a adamıştır. Evde geçirdiği mistik deneyim Ferit’e iyi gelmiştir. Matmazel Noraliya’nın ruhu ile yaşadığı mistik deneyim ve de Aziz Bey’in yardımları sayesinde fikirleri ve kişiliği değişiyor Ferit’in. Ruha ve Allah’ a inanmaya başlar. Artık mantığını serbest bırakmıştır. Böylelikle ruhu da huzura kavuşmuştur.
Mistik bir dünyada hakikatin arandığı çarpıcı bir roman okumak kime iyi gelmez ki ?