NECATİGİL’İN NİLÜFER ŞİİRİ HAKKINDA
Duygularını en seçkin kelimelerle şiire dönüştüren şairlerimizin güzel dizelerini başlarından geçen olaylara borçlu olduklarını düşünürüm her zaman. Bu durumu Necatigil’in “Nilüfer”şiirinde gözlemlemek mümkün. Necatigil; şiirlerinde ev, aile yakın çevre üçgeninde hayal ve gerçeği, sıradan insanların başına gelebilecek durumları başarıyla anlatır. Necatigil bu yönüyle özel hayatı şiirle buluşturan şair olarak da anılır. Necatigil’in özel hayatı anlatış tarzı, şiirlerinde bireysel deneyimlerin ötesinde evrensel duyguların ifadesine dönüşür. Hem hece ölçüsüyle hem de serbest ölçüyle şiirler yazan şairimiz, şiirinin konularını elit kesimden değil; büyük şehirlerde yaşam mücadelesi veren geniş kesimden alır. Necatigil, Orhan Veli’nin “sıradan adamın şiirini yazmak” görüşünü benimsemekle birlikte duygularını daha sanatsal bir tarzda yansıtır şiirlerinde.
Behçet Necatigil, Çapa Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmenliği yaptığı yıllarda öğrencileriyle paylaşır bir şiirin hikâyesini. “Birbirimizi severdik, sonra araya ikimizden kaynaklanmayan bazı sorunlar girdi.” diyerek sözlerine başlamaktadır şair. Bahsettiği, kavuşamadıkları ve geriye yalnızca bir fotoğrafın kaldığı türden bir ilişkidir. Bu ilişkinin üzerinden artık seneler geçmiştir. Behçet Necatigil evlenmiş ve çoluk çocuğa kavuşmuştur. Bazı akşamlar günün yorgunluğunu atmak için öğrencilik yıllarından kalma kalın bir kitabın içine sakladığı eski nişanlısı ile yan yana olan fotoğrafına bakar. “Onunla geçen günlerimi, gülüşmelerimizi düşünür mesut olurdum. Beni bana gösteren bir ayna gibiydi o fotoğraf. Rengi uçuk bu fotoğrafa bakmak tüm yorgunluğumu alırdı. Bir süre seyrettikten sonra fotoğrafı yerine koyar, huzur içinde uyurdum.” sözleriyle dile getirir bu fotoğraf karesinin çağrışımlarını. Bu fotoğrafın çağrışımları öyle güçlü olacaktır ki ilerleyen süreçte o fotoğrafa bakmak Necatigil’de bir alışkanlık hâline gelecektir. Bir gün eli yine eski kalın kitabına gitmiştir. Ne var ki fotoğraf kitabın arasında yoktur. O günden sonra başka hiçbir yerde de bulamaz o fotoğrafı. “O günden sonra hayal penceremin önüne duvar örüldü ve karşı kıyıları bir karanlık kapladı.” sözleriyle hikâyesini sonlandırır Necatigil. İşte böyle bir ruh hâliyle yazılmıştır Nilüfer şiiri…
NİLÜFER
Ben oraya koymuştum, almışlar,
Arasına sıkışık saatlerin…
Çıkarır bakardım kimseler yokken;
Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.
Kışken ilkyaz, sularımda açardı;
Buzlu dağlar gerisine kaçıracak ne vardı?
Eski defterlerde sararırmış yaprak.
Beni bana gösterecek anlamdı, almışlar.
Bir ışıktı yanardı gecelerde;
Akşam, çiçekler uykuya yattı,
Sardı karşı kıyıları karanlık
Beni bana gösterecek lambamdı, almışlar.
Sizce Nilüfer, yorgun bir güne mi yazılmıştır yoksa yitip giden bir sevgiliye mi? Yani, Behçet Necatigil’in kaybettiği fotoğraf, sadece eski sevgiliyi mi temsil etmektedir yoksa büsbütün maziyi mi? Siz ne düşünürsünüz bu güzel dizeler hakkında bilemem ama benim emin olduğum kitap arasından kaybolan fotoğrafın verdiği üzüntü “Nilüfer” şiirinin yazılmasına sebep olmuştur.
Necatigil şiir hakkında “Şiir bir yaşantıdır; bize el koymuş, içimize taş gibi oturmuş olayları, olguları biçimlere, kalıplara dökme işidir.” der. Nilüfer’de de içe taş gibi oturmuş bir yaşantının derin izlerini görmek mümkün bence. “Nilüfer”de geçmişseverlik bilmeceli bir durulukta kaleme alınmıştır. Necatigil, lambaları bir bir açıp tozlanmış geçmişini aydınlatmış ve ona sayısız anlamlar yüklemiştir bu şiirde. Behçet Necatigil’in sükûttaki fısıldamaları olarak nitelendirebileceğimiz Nilüfer, hiç kuşkusuz saklı kalmış duyguların sakin isyanıdır bence…
Yazar: Elmas Balım