“Etrafımızda şık kadınlara ve onların süslü elbiselerine göz gezdirdim.Keşke elbisemin eteğinin kenarına püsküller dikseydim,diye geçirdim içimden.Saten kumaşların ve dantellerin yanında,benimki oldukça gösterişsiz kalıyordu.’Biz buraya ait değiliz.’diye fısıldadım Caroline’e.”İşte Vera’nın kendi içindeki hesaplaşması gibiydi adeta bu sözler.
Diline tek kelimeyle ba-yıl-dım. Akış hızı seni sürükledikçe elimden bırakamaz hale geldim.Olay içinde olay yaşatılırken kişiler öylesine tertipli yerleştirilmiş ki sıkılmanız imkansız.
Olay Vera’nın üç yaşındaki oğlunun karlı bir kış günü kaybolmasıyla başlıyor.Geçmişe dönüşleri sık sık tekrarlayan yazar sıkıcılığı yok etmek adına belli ki dilini sade tutmuş.Bizde olduğu gibi tabi ki yabancı kültürde de zengin-fakir ayrımı yapılıyor.Zengin oğlan fakir kıza aşık oluyor,oğlanın ailesi kıza pek alışamıyor.Alttan alta kızı hor görüyorlar.Oğlanın bir kız kardeşi var ki aman aman düşman başına.Gel zaman git zaman oğlan kızla ailesini tanıştırarak evlenmek istediğini söylemek için kızı yani Vera’yı evine davet ediyor.Yemeğin sonunu göremeden kız evi terk ediyor.Aslında evi terk etmesinin sebebi oraya ait olmadığını üstüne basa basa hissettirmeleri.İleri sayfalarda anlayacağız ki meğerse Vera’nın annesi bu çirkef kız kardeşe küçükken bakıcılık yapmış.Kızın o zamandan kalma kini niyeyse Vera’ya isabet ediyor.Aslında kimse hayatını seçmiyor,sadece onlara verilen hayatı bir şekilde yola sokmaya çalışıyor.
Yazar,sosyal düzenin içinde insan ilişkilerini ele almayı neredeyse mükemmel bir tavırla birleştirmiş.Ayrıca dip not düşüyor ki o da zamansız yağan kara böğürtlen kışı dendiği.
Neyse sadete geleyim.Vera hamile olduğunu anlıyor Fakat sevgilisine söylemek için epeyce bir zaman bekliyor,nihayetinde de söyleyemeden ayrılıyorlar.Oğlunu tek başına büyütmek için çok çabalıyor.Bir gece üç yaşındaki oğlunu işe giderken evde yalnız bırakmak zorunda kalıyor.(Tam bu noktada anne olarak söylemek istediğim çok şey var aslında.İşe gitmezse işinden atılacak ve parasız kaldığı için oğluna bakamayacak.Bunu çok çok iyi anlıyorum ama;üç yaşındaki çocuk da gece evde yalnız bırakılmaz be kadın,diyerek hikaye boyunca Vera’ya verdim veriştirdim anlayacağınız.)Sabah eve döndüğünde oğlunu evde bulamıyor,dışarıda karların arasında oğlunun çok sevdiği oyuncağını buluyor.Kaçırıldığını düşünüyor ve polise haber veriyor.Peki polis ne mi yapıyor?Geri geleceğini,evden kaçmış olabileceğini söylüyor.Polislerin önemsememesinin sebebi de aslında bu zengin-fakir hiyerarşisi.Vera ne yaptıysa oğlunu bir türlü bulamıyor.Artık canına tak edince oğlunun babasının zengin muhitine gidip yardım isteyecekti ki kapıyı çaldığında karşısına aşık olduğu adam ve onun karısı ve de çirkef kız kardeş çıkıyor.Bizim gururlu kızımızsa tabi ki ondan beklediğimiz gibi koşarak oradan uzaklaşıyor.Ve de olay sır oldu gitti diye düşündüğümüz anda Claire adlı genç gazeteci olayı gün yüzüne çıkarmaya niyetleniyor.Bebeğini yeni kaybetmiş olması da bu olayın peşini bırakmamasında büyük rol oynuyor.Bu yüzden olayı iyice araştırıp,çalmadık kapı ,gidilmedik yer bırakmaz ve olayı çözer.Meğerse Vera’nın oğlunu çirkef kız kardeş kaçırmış ve Charles da onu büyütmüş.Fakat işin en ilginç yanı gazetecinin kocasının ailesinin bu işin içinde olması.Ve hikayenin mutlu son gibi görünen ama aslında hazin bir sonu olduğu aşikar.Kelimelerin hatta ve hatta zamanın okurken su gibi aktığı romanda nefesinizi kesecek kadar heyecanı dorukta yaşamanıza sebep oluyor.Kalemi pek kuvvetli bu yazarın dilini tanımanızı şiddetle tavsiye ederim.
Sevgiler
ASLI CANSIZ
Yukarıdaki yazıyı indirmek için aşağıdaki linke tıklayınız.
Sarah Jıo-Böğürtlen Kışı-Kitap Yorumu
Benim için tam bir hayal kırıklığı. Bir roman bu kadar basit olamaz. Çok sıradan bir kurgusu var. Özelikle bayan okuyucularının ilgisini çeken bir eser. Tam bir zaman kaybı … Artık şu kanıya vardım ki bestseller eserler bana göre değil.
Bir eserin mutlaka edebi tarafı olmalı. Maalesef bu roman bundan yoksun…
Bence okunan her eser insana bir nebze de olsa bir şeyler katar,katmalıdır da.Evet eserin dili de kurgusu da çok basit fakat bu tarz kitaplar biz öğretmenlerin ya da okuyucuların çerez diye adlandırdığı okurken zihni dinlendiren eserlerdir.Zaman zaman bu tarz eserler okuyup zihnimizi dinlendirmeliyiz bence.