Makale

Bir Dersten Neler Beklenir?

Modern dersin gayesi öğretmenin bilgisini talebeye göstermek değil, talebeyi uğraştırmak, onun kafasını işletmektir.

Bugün ders deyince mutlaka bir öğretmenin muayyen bir bahsi anlatması ve karşısındaki talebenin dinlemesi hatırımıza gelmemelidir. Ve bu tarzın bir hayli eski ve iptidaî olduğunu ve çok kere de beklenen gayeye yaklaşamadığını düşünmeliyiz. Dersler talebenin sınıfının seviyesine ve yaşına hatta dersin cinsine göre muhtelif şekillerde yapılabilir. Küçük seviyelerde takrir usulü hemen hiçbir netice vermediği gibi yüksek seviyenin, teknik ve tecrübeye dayanan derslerinde de fazla faydalı sayılamaz. Felsefe, tarih, edebiyat, sosyoloji gibi mevzuu çok kere fikirden ibaret olan derslerde bile kuru takrirden hiç bir istifade beklememelidir. Modern dersin neticesinden bir fayda çıkarabilmek ve öğrencinin alakasını daimi surette derse bağlayabilmek için onu derse iştirak ettirmek lazımdır. Küçük seviyelerde müşahhas misallerle işe girişip çocuklara söylete söylete aratıp buldurarak ve kendilerine bir şeyler yaptırarak ders yapmak usulü her zaman ve her yönden müdafaa edilebilir. Büyük seviyelerde de bunun daha mütekâmil ve daha fikri bir şeklini tatbik etmek lazımdır. Fizik, kimya, biyoloji, jeoloji vesaire gibi konusu madde ve tabiat olan derslerde deneyleri çocuklara yaptırmak ve neticeleri onlara buldurmak suretiyle talebe derse iştirak ettirilebilir. Tarih, felsefe, sosyoloji gibi fikir ve kültür derslerinde, fikir meseleleri üzerinde çocukları düşündürmek ve konuşturmak icap eder. Çok kere dersi çocuklara hazırlatmak ve herhangi birine anlattırmak ve tetkik edilecek kitaplar vererek okutmak suretiyle öğrenci derse iştirak ettirilir.

Muhakkak ki modern dersin gayesi öğretmenin bilgisini talebeye göstermek değil, talebeyi uğraştırmak, onun kafasını işletmektir. Fakat daima yukarıdaki şekillerde öğrenciyi çalıştırarak derslere devam etmek de beklenen gayeyi tam olarak temin etmez. Talebenin derse iştirak edebilmesi için bir ilgi duyması, yani kafasında birtakım muammalar bulunması ve bu muammaların bu derste açılacağını ümit etmesi lazımdır.

Küçük seviyelerde bu muammaların birçokları hayat ve tabiat karşısında kendiliğinden teşekkül eder. Çocuk ilk senelerdeki derslerin bu düğümleri çözdüğünü veya çözebileceğini görerek büyük bir alaka duyar. Bu ilgi ilk öğretimin temelidir.

Fakat seviyesi biraz ilerleyen ortaöğretim çağına giren öğrencide derslere karşı alakanın artık azalmaya başladığını görürüz. Çünkü hayat ve tabiat muhitinden aldığı intibalarla teşekkül eden basit muammaların çoğunu halletmiştir. Yeni karşılaştığı birçok fikir dersleri karşısında açılacak fazla düğümleri yoktur. Aile ve memleket itibariyle kültürü az olan yerlerden gelen çocuklar da bu muammalar büsbütün azdır. Bunlar bu yeni dersler üzerinde ne kadar uğraştırılsalar ilgi duyamaz ve muvaffak olamazlar, nihayet ezberlerler. Birçok talebenin bazı dersleri anlayamamasının ve sevememesinin en mühim sebebini burada aramalıdır.

Bu hususta muhit ve irsiyetin de pek büyük tesiri olmakla beraber iyi bir öğretim ve eğitim şekli bu gençleri kabiliyetine göre mükemmel inkişaf ettirebilir. Daha ilk sınıftan başlayarak çocuğun bir yandan kafasındaki muammaları hallederken bir yandan da onu henüz görmediği yeni hayat ve fikir âlemlerine götürerek kafasında bu âlemlere ait yeni problemler yaratmak ve sonra bu problemlerin vereceği alâka üzerine dersi kurmak.. İşte öğretmenin oynayacağı en mühim rol.. Küçük seviyeler karşısında bu iş öğretmen için o kadar zor değildir. Fakat seviye ilerleyip de talebe ağırca dersler ve derince fikir bahisleri karşısında kaldı mı mesele değişir. Derin bir fikir bahsine ait çocuğun kafasında bir muamma teşekkül edebilmesi için o bahse evvelden güzelce hazırlanmış olması ve o bahsin gözleri önünde derin bir şekilde açılıp tahlil ve teşrih edilmesi lâzımdır. Öğretmen, ara sıra bu şekilde rehberlik yapmadan çocukları bizzat meşgul ederse fazla bir şey ele geçiremez. Yani hoca, talebeyi bizzat uğraştırıp çalıştırmakla, derse iştirak ettirmekle beraber, bilhassa yüksek sınıflarda ara sıra olgun ve dolgun güzel ve geniş dersler takrir etmeli ve öğretmenlik ruhuna burada temas ettiğine inanmalıdır. Bunu, ders saatlerini bir program dahilinde ayırarak yapmak elbette en iyi şekildir. Bu, her ders için tatbiki kabil ve birçok noktalardan faydalıdır. Talebeye iyi bir tahlil, tetkik ve tasnif örneği gösterir. Görüş ufuklarında yeni âlemler açar. Bu âlemlerde yeni muammalar yaratır ve onları çözmek için talebeyi tetkike, araştırmaya, faaliyete sevk eder. Onun içindir ki “Ben dersimde talebeme her tarafı öğretirim, hiç bir mühim nokta bırakmam.” diyen hocayı haksız, geri, hattâ cahil buluruz. Derste muayyen bir bahsi, olduğu gibi talebenin kafasına yerleştirmekten hiçbir şey çıkmaz. Böyle bir dersten öğrenci her şeyi hallettiğine inanarak, kollarını sallaya sallaya çıkar gider. Halbuki dersten çıkan bir talebe, yeni birkaç tecrübe yapmak veya birkaç kitap okumak ihtiyacını duymalı ve bu kararı vermiş olmalıdır. Öğretmenin vazifesi, dersi, dersin içinde öğretip bitirmek değil, derste ipin ucunu vererek öğrenciyi ders haricinde kendi kendine çalışmağa sevk etmektir. <

İyi bir dersin neticesinden beklenen şeyleri üç madde ile özetleyebiliriz :
1. Çocuğun kafasında teşekkül eden düğümleri çözmek,
2. Gözlerinin önüne yeni âlemler açmak;

3 .Kafasında bu âlemlere ait yeni düğümler yaratmak.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap