Makale

Öğretmenin Hususi Hayatı

Öğretmen yalnız dersiyle değil, bütün maddi ve manevî varlığı ile öğretici, aynı zamanda duyurucu, telkin edici, inandırıcı ve sevdiricidir. Hatta iddia edilebilir ki öğretmenin duyurma ve sevdirme işi yanında öğretme işi çok küçük kalır. Çünkü duymak, inanmak ve sevmek her işin başıdır. Öğrenme de bir duygu ve sevgi ile olur. Öğretebilmek için nasıl bilmek lazımsa, duyurmak için de duymak, inandırabilmek için inanmak, sevdirebilmek için mutlaka sevmek lâzımdır. Bildiği şeyin heyecanını duymayan, onu sevmeyen, ona inanmayan hoca bize onu duyuramadığı, sevdiremediği, inandıramadığı gibi öğretemez de. Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma sözü modern öğretmen için değil, eski iki yüzlü softalar için söylenmiştir. Ve buna imkân yoktur. Biz söylediğini yapmayan bir adamın sözüne inanmaz ve onu yapmayız; talebe de aynen böyledir. Kendisine her gün birçok şeyler öğreten ve kendisinden bir çok şeyleri isteyen hocayı, iğneden ipliğe kadar tetkik eder ve kendisinden istenilen şeyleri evvelâ ondan sorar; eğer bu istediği şeyleri hocada bulursa sevgisine, hürmetine diyecek yoktur. Talebenin bu suallerine iyi cevap veremeyen hoca da ondan hiç bir şey beklememelidir. Halka talkın verip de kendisi salkımı yutmak bugünkü öğretmenlikte hiç sökmeyen bir şeydir. Çünkü çok geçmeden talebe onun salkımını ısırgan otuna çevirir.

Talebe için öğretmenin hususi hayatıyla ilgilenmek çok tabiî bir psikolojik hadisedir. Her gün kendisine şöyle yap, böyle yap, şunu oku, buna çalış diyen adam, acaba kendisi bunları yapıyor mu? Eğer yapıyorsa ne ala. Yapmıyorsa bunlar kıymetsiz demektir. O halde çalışmamalı ve öğretmenin diğer söylediklerini tutmamalı. İşte talebenin değişmeyen mantığı. Öğrenci, benim okuyup okumadığımı, şunu bunu yaptığımı nereden bilecek mi diyorsunuz. Ne hata! Hocanın hiçbir hareketi talebenin gözünden kaçmaz. Öğretmenler hakkında malûmat isteyenler meslek, nüfus ve zabıta sicillerinden evvel talebesine müracaat etmelidirler. Nerede doğmuş, nerede okumuş, zengin mi, fakir mi, bekar mı, evli mi, ayrılmış mı, çoluğu çocuğu var mı, neden hoşlanır, neye kızar, evinde ne yer, ne içer, nasıl yatar, kalkar? Talebe bütün bunları eksiksiz ve yanlışsız bilir. Öğretmen yanılıp da bir fenalık yapsa arkasında dolaşan yüzlerce araştırma memurundan biri bunu elbette görür. Hususi hayatında yüz kızartacak şeyler varsa bunları talebenin bilmediğini zanneden hoca yanıldığına emin olmalıdır.

Öğretmen, talebesini tamamıyla inandırıp çalıştırabilmek için hususî hayatında, derste göründüğünün aynı olmalıdır. Yani öğrenci, onun muntazaman çalıştığı, okuduğu, derslere muhabbet ve ehemmiyet verdiğini bilmelidir. Talebeden tam hürmet kazanmak için de hususî hayatında öğrencinin gözüne batacak hiçbir leke bulunmamalıdır. Talebe, hocanın mektep haricinde her yerde hürmet gören bir şahıs olduğunu görmelidir. Mesleki hayatı çok mükemmel olduğu halde hususi hayatında bazı lekeler bulunan bir öğretmen, talebe üzerinde çok fena bir tesir ve acı bir yeis bırakır ve hiçbir zaman tam, iyi bir hoca olamaz.

Onun mektep haricindeki çirkin hareketlerinden bir tanesini bir talebe görse, bu hadise derhal koca bir suç halini alarak dört tarafta akseder. Talebe arasında alay mevzuu olur. Onu öğretmenin yüzüne vurmak için en küçük fırsattan istifade etmeye çalışırlar. Koridorda öğretmenin arkasından manidar kelimeler fısıldarlar. Öğretmene karşı, az numara aldığından veya tekdir edildiğinden dolayı hıncı olan suiniyet sahibi talebe, bunu kasten büyütür, daha çok yayar; hatta bunu bazan bir şikâyet sebebi dahi yaparlar. İmzasız mektuplarla umulmayacak yerlere bildirirler.

Hariçte çirkin bir hareketinin öğrenci tarafından görüldüğünü gören hoca utancını da düşünmeli, ertesi gün sınıfa girerken bütün sınıfın bundan haberdar olduğuna emin olmalıdır. Eğer biraz açıkgözse bunu sınıfa girer girmez çocukların gözlerinde derhal okuyabilir.

Böyle hadiselerin öğretmenin talebe üzerindeki otoritesine de çok tesiri olur. Bu öğretmen en sert hoca da olsa, gitgide ses çıkaramayacak bir hale gelebilir.

Hususi hayatı lekeli olan bir öğretmenin büyük bir fenalığı da talebe üzerinde yapacağı kötü telkinle onları ahlâksızlığa sevk etmesidir.

Hususi hayatı namus ve haysiyete dokunacak şekilde lekeli olmayıp da intizamsız, serseriyane veya kararsız olan öğretmenler de, öğretmenliklerinden çok şey kaybederler. Çünkü hocanın hiçbir zaafını ve hiçbir kusurunu affetmeyen öğrenci psikolojisi, onu daima derste muktedir olduğu gibi, hususî hayatında da dürüst ve pürüzsüz görmek ister. Böyle olmayan hocaları hürmete ve itimada layık görmez.

Yazdır

Yazar hakkında

admin

Yorum yap