Öğretmen, beklenen neticeyi almak için, öğrencisinin bütün evsafını bilmelidir. Bizim öğrencimizin vasıfları ırkımızın umumi vasıflarının ifadesidir. Ancak birçokları bazı sebepler altında değişmiş ve bozulmuştur. Bu hususta büyük ve kıymetli tetkiklere ihtiyaç vardır. Bunların bazılarını basit bir müşahede ile görebiliriz:
Herkes bilir ve tasdik eder ki bizim öğrencimiz zekidir. Bir şeyi çabuk ve kolaylıkla öğrenebilir. Bu vasfı ırkından almaktadır. Türk zekidir. Fakat zekası uzun zamandan beri modern ve medenî bir şekilde işletilmemiştir. Bunun sebebi, dünün terbiye ve kültür noksanıdır. Bundan sonraki tahsil ve terbiye sistemiyle telafi edilecektir. Türk’ün zekâda gösterdiği derinliğe, ilim ve edebiyat sahasındaki eserleri kâfi derecede şahitlik eder. Eski yüzyıllarda Arapça, Acemce gibi kendi dillerine hiç uymayan dilleri mükemmel surette öğrenerek o dillerde en yüksek eser numuneleri vermek, Türklerin ne kadar zeki ve kabiliyetli olduklarının en büyük delilidir.
Bizim öğrencimiz kolay ve çabuk öğrenir. Fakat öğrendiğinden fazla istifade etmez; onu kafasının bir köşesine atar. Bu da birkaç asırdan beri gelen tahsil tarzının tesiridir. Memleketimizde, uzun zamandan beri yeni hayatta hiçbir rolü olmayan birtakım skolastik malûmat okutulur dururdu. Bilen için, bir nevi süsten ibaretti. Eski yüzyıllarda, medresede otuz sene Arapça, Acemce türlü dersler ezberleyen bir hoca iki kelimeyi bir araya getirip de konuşamazdı. Binlerce cilt kitap okuyan ve ayaklı kütüphane adını alan birçok kimseler iki cilt eser yazmadan ölüp giderlerdi. Bu tahsil tarzının çocuklarımızda elbette irsî bir tesiri vardır. Mekteplerimizde beş altı sene bir yabancı dili okuyup da konuşmaya yetecek kelimeleri çoktan öğrendiği halde öğrencimiz çok kere iki lâf edemez. Çünkü öğrendiğinden istifadeye alıştırılmamıştır. Fakat bu da terbiye ile telafi edilebilir. Çünkü iş yapmak ve iş yapmak için öğrenmek Türk’ün aslî seciyesidir. Anlayışta derin olan Türk, duyuşta da çok derindir. Fuzuli, bütün dünyanın yetişemeyeceği bir derinlik irtifaıdır. Bugünkü talebemiz bu millî seciyeye yabancı değildir. Duygusuna en derin şekilde hitap edilebilir.
Bizim öğrencimiz biraz ezberciliğe mütemayildir. Bu da dünden kalmıştır. Aslında hiç tecritçi ve mistik olmayan Türk, İslâm kültürü tesiriyle bu seciyesini biraz değiştirmiştir. Milletimiz asırlardan beri anlamadığı binlerce satırı harıl harıl ezberlemekte idi. Tamamen mücerret olan İslâm ilim ve sanatı da hep hafızaya hitap ediyordu. Bu dümdüz hafıza faaliyetinin çocuklarımızda bıraktığı tesirleri ancak çok iyi bir öğretim ve eğitim usulüyle kaybedebiliriz.
Bizim öğrencimiz çalışkandır. Verilen dersi hemen yapar. Fakat devamlı mesaiye ve kendi kendine çalışmaya alıştırılmamıştır. Bu da yine dünkü tahsil sistemimizdeki geriliğin eseridir. Başladığı işi başarmak, en uzun ve çetin işlere girişmek Türk’ün en bariz vasıflarından biridir. Bugünkü talebemizde de devamlı mesai kabiliyeti bulunduğu muhakkaktır. Fakat iyi hocalar tarafından tenvir, terbiye ve idare edilmesi lazımdır.
Bizim öğrencimiz yükseğe meftundur. Ruh itibariyle biraz romantiktir. Yüksek şeylere karşı çok alâka gösterir ve çok kolay yükselebilir. Bu da ırkî seciyesinden gelmektedir.
Bizim öğrencimiz neş’e ve heyecan ister. Ona yaptırmak istenilen işin heyecanını duyurmalıdır. Bu da ırki seciyesinden gelmektedir. Türk aşksız iş yapamaz. Yaptığı işi de aşk ile yaptığı için herkesten iyi yapar.
Bizim öğrencimiz itaatlıdır. Kendi arzusuyla disipline girer. Fakat hocaya inanmalıdır. Tabi olmak için hakikaten kıymetli ve hakim bir yaş ister. Bunu da Türk seciyesinden almaktadır.
Bizim öğrencimizin her şeye kabiliyeti vardır. Fen, teknik, edebiyat, felsefe ve matematik de hep yüksek istidatlar görülür. Türk eline aldığı her türlü işi başarır. Tarihin başlangıcından bugüne kadar ayak bastığı her toprağa can vermiş ve girdiği her medeniyetin en yüksek eserlerini meydana getirmiştir. İyi bir tahsil ve terbiye gören ve yüreğinde heyecan taşıyan Türk gençliğinin erişemeyeceği hiç bir yükseklik yoktur.
Yazar: Vasfi Mahir Kocatürk