İnceleme-Araştırma

Filozof Ruhlu Şairlerin Şiiri: Rubaiye Dair-2

Önceki yazımızda rubai türünün biçim ve içerik özellikleri üzerinde durmuş ve Divan şiirinden rubai örnekleri vermiştik. Bu yazımızda rubainin modern şiirimizdeki seyrini örneklerle açıklamaya çalışacağız. Ancak öncelikle rubainin genel özelliklerini kısaca hatırlatalım:

Rubai biçim ve içerik bakımından belli kurallar çerçevesinde yazılması gereken bir nazım biçimidir. Rubai tek bir dörtlükten oluşan kısa ve özlü bir nazım biçimidir. Derin felsefi görüşleri, bir hayat felsefesini dört dizeye sığdırmaya çalışan yoğun anlatımlı bir şiirdir. Bu nedenle rubai şairi pek çok olmakla beraber kendine özgü bir hayat felsefesi olan filozof ruhlu şairler bu türde başarılı örnekler verebilmiştir.

İkinci olarak rubai yazabilmek için aruz ölçüsüne hakim olmak gerekir. Rubai sadece aruzun belli bir kalıbıyla- “Mef‘ûlü Mefâ‘ilün Mefâ‘îlün Fa‘”- kalıbıyla veya bu kalıbın ufak değişikliklerle elde edilen farklı biçimleriyle yazılabilir. Kafiye düzeni de genelde” a a x a” biçimindedir. Dört dizesi de kendi arasında kafiyeli rubai örnekleri de vardır.

Divan şirinde her nazım biçiminde örnekler vermek bir gelenek olduğundan hemen her şair bu türde şiirler yazmış olsa da daha çok kafası ve gönlü dolu, filozof ruhlu şairler kalıcı rubailer yazabilmiştir.

Divan şiirinin edebiyatımızla bağını tümüyle koparmaya çalışan Tanzimat dönemi şairleri- Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa- şiirin içeriğini ve amacını tümüyle değiştirseler de Divan şiirinin dil anlayışına bağlı kaldılar ve şiirin biçimsel özelliklerinde önemli bir yenilik gerçekleştiremediler. Yine gazeller, kasideler, terkibi bentler ve murabbalar yazdılar ancak mesnevi ve rubai türlerine iltifat etmediler. Muallim Naci dışında İkinci Dönem Tanzimatçılar, Serveti Fünun ve Fecri Ati şairleri ise Divan şiirinin biçimsel özelliklerini tümüyle terk ettiler.

Tanzimat edebiyatının ikinci neslinden olan Muallim Naci Divan edebiyatından böyle birdenbire kopulmasına ve tamamen inkâr edilmesine karşı olduğu için yeni tarz şiirler yanında Divan tarzında da şiirler, bu arada rubailer yazmaya devam etti:

Meyyâl-i hevâdır dil-i bî temkînim
İsyân ile iştigâldir âyînim
Nâci yine etmekteyim ümmid-i necât
Ben bende-i dergâh-ı Celaleddin’im
Muallim Naci

Cumhuriyet döneminde aruzun başarılı örneklerini veren Mehmet Akif ve Faruk Nafiz’in rubai yerine benzer bir nazım biçimi olan kıt’a yazmayı tercih ettiklerini görüyoruz:

Geçmişten adam hisse kabarmış ne masal şey!
Beş yüz senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?

Mehmet Akif’in bu şiirinde de görülüyor ki kıt’anın kafiye düzeni rubaiden farklıdır. Aruzun her kalıbıyla yazılabilir olması ve konu çeşitliliği, bir bilhassa hiciv yazmaya elverişli oluşu kıt’anın daha çok tercih edilmesinin nedenleri olabilir. Bir diğer farklılık da günümüzde kıt’a terimini dörtlük anlamına kullansak da kıt’anın nazım birimi dörtlük değil beyittir. Genelde iki beyitten oluşur, istenirse beyit sayısı artırılabilir.

Faruk Nafiz de Yassıada da yazdığı kıt’alarını “Zindan Duvarları” isimli bir kitapta toplamış:
Her gaza güttüğü davadan alır kıymetini
Rengi değişmez ne kadar ak demiş olsak karaya
Yıldırım düştüğü taş zindana devlet götürür
Ve Timur sıklet olur girdiğime mermer saraya

Rubai yazma geleneğini canlandıran şair, Yahya Kemal olmuştur. Rind meşreb bir şair olan Yahya Kemal, rubai türünü kendi dünya görüşünün ifadesine en elverişli bir biçim olarak görmüş, bu türün edebiyatımızda biçim ve içerik olarak en yetkin örneklerini vermekle kalmamış Dünya çapında ünlü İranlı şair Ömer Hayyam’ın rubailerini de rubai türünün kurallarına bağlı kalarak Türkçeleştirmiştir.

Yahya Kemal, rubailerinde hayat, ölüm, dünyanın geçiciliği gibi felsefi konuları güçlü ve güzel bir söyleyişle inanılmaz bir rahatlıkla dile getirmiştir. Şu rubaisinde hayatı bir musiki eserinin icrasına benzeten şair ölümü de -kinaye sanatının güzel bir örneğini vererek- sazın bir telinin aniden kopmasına benzetir:

Her rind bu bezmin nedir encâmı bilir,
Dünyamızı nâgâh zalâm örtebilir,
Bir bitmeyecek şevk verirken beste,
Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.

Kendisi de rubai başlıklı modern tarzda birkaç şiir yazmış olan Sezai Karakoç’tan bir alıntı:
“Yahya Kemal aruzu kullanmasına, rubailer yazmasına, hattâ eski şiir örneklerine benzer birçok eser vermesine ve eski dille yoğrulmasına rağmen, onun şiiri de bütün bu özelliklerine karşın Batılı bir şiirdi. Şu farkla ki, o, doğrudan doğruya Batı tarzında şiir üretmemiş, Batı tipi şiirini, eski şiirimizi göz önünde tutarak esaslı bir reforma tâbi tutmuştu. Böylece kendine has şiire varmıştı…” Sezai Karakoç

Bir merhaleden güneşle derya görünür
Bir merhaleden her iki dünya görünür
Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer
Geçmiş gelecek cümlesi rü’ya görünür

YAHYA KEMAL
Rubai sanatı Türk şiirinde doruğuna Yahya Kemal’le erişti ve yaygınlaştı:

Farkında değildik göğe ermiş serimiz
Şimden geri gülzâr-ı sühândır yerimiz
Gitmiş haber-i neşvesi Hayyâm’a kadar
Zevk vermiş ahibbâya rubailerimiz.
Yahya Kemal

Cumhuriyet Döneminde klasik rubainin kurallarına uygun örnekler veren Arif Nihat, Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Cemal Yeşil, Fuat Bayramoğlu, Nail Memik, Yılmaz Karakoyunlu, Azmi Güleç, Sadun Aksüt, Muhsin İlyas Subaşı, Rıfat Necdet Evrimer, Fuat Bayramoğlu, Hüsrev Hatemi, Talât Sait Halman, Bekir Sıtkı Erdoğan, Bekir Oğuzbaşaran, Cemal Safi, Turan Oflazoğlu… gibi pek çok şair, Yahya Kemal’in diri tuttuğu rubai geleneğini günümüze kadar sürdürdüler. Serbest tarzda rubai yazan şairler arasında Nazım Hikmet, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Attila İlhan, Hilmi Yavuz, Ataol Behramoğlu… gibi isimler sayılabilir.

Meşrutiyet döneminde divan tarzı şiire yeni bir hayat kazandıran şairlerden biri olan Hamamizade İhsan dan güzel bir rubai okuyalım:

Mecliste ne dem kaldı ne sohbet kaldı
Gönlüm o güzel sohbete hasret kaldı
Pür hande terâneler hamûş oldu bütün
Kûşemde bir âheng-i muhabbet kaldı
Hammamizade İhsan

Klasik Türk şiirinde gazel tarzı gazel lisanı gibi özel bir rubai tarzı ve rubai lisanı vardır. Bu tarz ve bu lisana uygun rubailer söyleyen şairlerden biri de Fuat Köprülü’ dür. Bu rubailer kendi neslinin zaferleri arasında bulunmasa bile yine de tasavvuf kültürü, hür düşünce, irfan ve zekâ unsurlarıyla süslü söyleyişlerdir:

Nâyında nevâ-i hüsrevânîler var
Dâvut mezâmirinden sânîler var
Tertil ederim âyet-i hüsnün billah
Münkirler için yarın zebâniler var
Fuat Köprülü

Rubai türünün Cumhuriyet dönemi edebiyatındaki ustası Arif Nihat Asya’dır. Belirli vezinler ve kesin kafiyeler ile sınırlı dört satıra derin bir düşünceyi ya da sürükleyici bir duyguyu sığdırmayı başaran Arif Nihat, “Rubaiyat-ı Arif” ismiyle iki cilt kitapta topladığı sayıları iki bini aşan rubailerinde bize özlü sevgi şiirleri, felsefi ve toplumsal eleştiri örnekleri verir. Arif Nihat’ın rubai ustalığı hem klasik rubai hem yenilikçi rubaide üstün başarı sağlamasıyla gerçekleşmiştir. Klasik rubaide şiire başlık konmazdı. Bu tür şiirler divanların sonunda rubaiyat başlığı altında toplanırdı. Hemen her konuyu rubaiye sokarak bir bu türe bir konu çeşitliliği kazandıran Arif Nihat, rubailerine konuyla ilgili bir başlık koyarak da bu türde bir yeniliğin de başlatıcısı olmuştur:

NEFES
Bir yerdeki rûyâlarım annemle dolar;
Çevrem -sanırım- ıtırla, çiğdemle dolar…
Tüy tüy nefesinden bilirim geldiğini…
Rûhum, yüreğim, odam o meltemle dolar
Arif Nihat Asya

Rubai nazım biçimi ince duygu ve düşüncelere, nükteli buluşlara çok uygun olduğundan Divan Edebiyatı nazım şekilleri içerisinde günümüze kadar canlılığını yitirmeyen tek nazım biçimidir: Arif Nihat, klasik rubai kurallarına genelde uymakla birlikte bazen de serbest davranmıştır. Bazı rubailerinde zaman zaman vezinle oynayan yarım mısralara girmiştir. Ayrıca konuda da bir sınırlamaya gitmemiş hemen her konuda rubai yazmıştır. Rubailerinde tarih, insan, tabiat, hayat, yaşama sevinci, ölüm, sevgi, dostluk, özgürlük barış ve sanat gibi konulara yer vermiştir.

BULMAK
Gül gül dolaşır; uçar, konar; bal yaparız…
Nisanda çiçek, yazda petek, kışta karız…
Bir gün, arayan, bulur gönüllerde bizi.
Ölsek de gömülsek de silinsek de varız
Arif Nihat Asya

Yeni temalarla klasik rubainin çerçevesini genişleten şair, bir düşünceyi, nükteyi yahut ayrıntıda kalan duyarlılığı rubainin dünyasına taşır:

TAŞ
Heyhat, onun ellerinde taşlar, şimdi;
Serden korusun kendini başlar, şimdi!
Biz şeytanı taşlarken iş altüst oldu…
Ey gökyüzü, şeytan bizi taşlar, şimdi!
Arif Nihat Asya

Arif Nihat için yazılmış bir rubai:

Tattırsan o şiir dolu bir bardağını
Bir bir aşarız kanatlanıp Kaf dağını
Hayyam ne ki Arif Hoca üstünsün sen
Sayende yaşar rubai altın çağını
Nihat Yücel

Cumhuriyet dönemi edebiyatında çok fazla örneklerine rastladığımız rubaide şekil bakımından olmasa bile dil bakımından çok büyük değişiklikler olmuştur. Yahya Kemal’le birlikte dil yabancı kelime ve terkiplerden arınmış, aruz Türkçe’nin doğal bir vezni haline gelmiştir. Bu hükmün dışında olan şiirler sayılıdır, mesela Ali Nihat Tarlan’ın şu rubaisi dil bakımından da divan şiirinin bir devamı görünümündedir.

Bir tam tecellisi mahzla Mevlâ
Etmiş seni bergüzîde-i arz-ı semâ
Eflâk kıyâm eder zemin secde sana
Mevla’ya yakınsın o kadar Mevlâna
Ali Nihat Tarlan

Nail Memik bazen sadece şekil bakımından bazen de şekille birlikte dil ve içerik bakımından da eski şiirimizin havasını başarıyla sürdüren şairler arasındadır:

Her dilberi sevdik neme lazım demedik
Her bâdeyi içtik Cem’e lazım demedik
Hoyratça döküp her şeye gözyaşlarını
Bir katre de en son deme lazım demedik
Nail Memik

Necmettin Halil Onan, hocası ve dostu Yahya Kemal’in ölümü üzerine yazdığı şu rubaide şiirin direğin saydığı Yahya Kemal’in şiir anlayışını da açıklamaktadır:

Artık ne şekil derdi ne mânâ kaydı
Adâb-ı sühân onunla bir başkaydı
Şiirin direğiymiş meğer ondan sonra
Baktık bu da yer yer temelinden kaydı
Necmettin Halil Onan

Çağdaş edebiyatımızda şiirlerinin tamamını rubai türünde vermiş olan Cemal Yeşil tema itibariyle rubainin sınırlarını genişletti kendinden önceki şairlerin kullanmadığı yeni mazmunlar ve temaları bu türün yapısına uygun sade akıcı ve etkileyici bir üslupla ifade etmeyi başarmıştır:

Savruldu özüm arta kalmış bir darayım
Baş çemberi kat kat neresinden kırayım
Bir kavranamaz boşluğu yalnız başıma
Dar göğsüme bilmem ki nasıl sığdırayım
Cemal Yeşil

Rubai şairi özgün düşünce üretebilen bilge bir kişiliğe sahip olmalıdır. Tüm şiirlerini rubai türünde vermiş olan Cemal Yeşil, büyük bir ustalık göstererek uzun uzun anlatılabilecek derin anlamlı hikmetleri düşündürücü ders ve öğüt verici ahlaki düşünceleri dört mısraı içerisine sığdırmayı başarmış bir şairdir:

HÂLÂ
Çiy damlası, gül goncası, taptaze bahar…
Hâlâ, bugün içmiş gibi sarhoşluğu var.
Tuttukça yakar şimdi boşalmış kadehim,
Ömrün dokunulmaz külüdür hatıralar.
Cemal Yeşil

Bekir Sıtkı Erdoğan rubailerinde, aşk, sevgili ve şarap yanında Tanrı, evren, hayat, varlık, yokluk, boşluk, hiçlik, ömrün geçiciliği gibi felsefi problemleri sorgulayan rubailer yazdı:

MECNUNLAR SAHRASI
Biz çölde yetiştik; çile yâr oldu bize
Sermayemizin külleri kâr oldu bize!..
Tek müjde nasip olmadı hiçbir kuyudan
Biz hep su dedik, yankısı nar oldu bize!.
BEKİR SITKI ERDOĞAN

Akşam… Güneşin rengi boyarken derimi,
Sarmakta bir ürperti gezip her yerimi.
En usta bir el resmediyor gökyüzüne
Her gün dağılıp bulutlaşan hislerimi.
RIFKI MELÛL MERİÇ

Sade temiz ve rahat bir Türkçe ile yazan Fuat Bayramoğlu, zaman zaman günlük konuşma dilinde kullanılan bazı deyimleri biraz değiştirerek şiire sokmuş böylelikle bunların kendisine mal etmiştir

Eyvah deme dostum güneş alçaldı diye
Ömrüm yarısından daha az kaldı diye
Son Faslı kaparken seni kıskansınlar
Aşkın sisteminden bile kam aldı diye
FUAT BAYRAMOĞLU

Beş hececiler arasında sayılan Halit Fahri’den bir rubai örneği:

Kar pencerelerde kar dışarda
Bir hatıra gizli her kenarda
Bir hatıra ömrün akşamından
Yalnız bu beyazlık ortalarda
Halit Fahri

Filozof Rıza’nın şu rubaisi dil bakımından da eski tarzın bir devamıdır:

HÂFIZ-I ŞİRÂZÎ

Zevk ehli şiirde hakkı teslîm etmiş;
Şîrâz’ı bütün cihâna takdim etmiş,
Gülgeşt-i musallâda yaşarken Hâfız
Bülbüllere Fârisîyi ta’lim etmiş.

RIZA TEVFİK BÖLÜKBAŞI

Ömer Hayyam’ın olduğu gibi Mevlana’nın Farsça rubailerinin tercümeleri de çoktur:

Âteş bırakan kalbimize el-hak o
Taksîr edecek râhımızı mutlak o
Ger halk-ı cihân olsa tabîb-i hâzık
Halleyleyecek müşkilimiz ancak o

TAHİR OLGUN / TAHİRÜLMEVLEVİ

Mevlana’dan çeviri (Gönlümüze ateş bırakan gerçekten o. Yolumuzu kısaltacak olan kesinlikle o. Dünyadaki insanların hepsi usta tabip olsa bile müşkülümüzü halledecek olan yalnızca o.)

Bu konuya devam edeceğiz.

Kaynaklar: Recai Kapusuzoğlu, Arif Nihat Asya’nın Rubaileri, AÜ. DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Lisans Tezi, 1980)

http://www.recaikapusuzoglu.com/ders-405

https://www.recaikapusuzoglu.com/ders-366

Nurullah Çetin, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Rubai

Yazdır

Yazar hakkında

Recai Kapusuzoğlu

1959’da Yozgat’ta doğdum. 1981’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdim. Aynı yıl öğretmenliğe başladım. Yurdun değişik illerinde altı yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1987’de açılan bir sınavı kazanarak Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire başkanlığında eski yazı-arşiv uzmanı olarak çalışmaya başladım.
1990’da kendi isteğimle bu kurumdan istifa ederek asıl mesleğime, öğretmenliğe, dönüş yaptım.1990’da Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak dershaneciliğe başladım ve aralıksız olarak bu güne kadar sürdürdüm. On beş yıl kadar özel bir dershanenin kurucu müdürlüğünü yaptım.
2006’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavında başarılı olarak ve yapılan diğer değerlendirmeler sonunda ”Uzman Öğretmen” unvanını kullanmaya hak kazandım. 2007’de milli eğitimden emekli oldum.
2002’de Yozgat Fen Edebiyat Fakültesi’nde ücretli olarak Türk Dili dersi verdim.
1980’li yıllarda Pınar ve Gerçek dergilerinde yazılarım yayınlandı.
1995’te ÖSS Türkçe-Edebiyat(Konu Anlatımlı) kitabım Anadolu Dershaneler Birliği tarafından basıldı ve iki yıl tüm üye dershanelerde ders kitabı olarak okutuldu.
YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Konu Anlatımlı ve YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Soru Bankası başlıklı kitaplarım, Hedef Yayınları arasında çıktı.
Halen Yozgat Özel Başarı Temel Lisesinin ve KPSS kursunun kurucu müdürlüğünü yapıyorum.
1985’te deneme amacıyla girdiğim ÖSS’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Halen 3. Sınıf öğrencisiyim.

Yorum yap