İnceleme-Araştırma

Filozof Ruhlu Şairlerin Şiiri: Rubaiye Dair-3

Daha çok bir tefekkür şiiri olan rubaide şairler, çok derin ve uzun uzun açıklanmaya elverişli geniş felsefi konuları dört mısra içine sığdırmak isterler. Rubai şairleri kendine özgü bir hayat felsefesi olan filozof ruhlu şairlerdir. Önceki yazımızdan bir paragraf:

Cumhuriyet Döneminde klasik rubainin kurallarına uygun örnekler veren Arif Nihat, Orhan Veli Kanık, Ümit Yaşar Oğuzcan, Cemal Yeşil, Fuat Bayramoğlu, Nail Memik, Yılmaz Karakoyunlu, Azmi Güleç, Sadun Aksüt, Muhsin İlyas Subaşı, Rıfat Necdet Evrimer, Fuat Bayramoğlu, Hüsrev Hatemi, Talât Sait Halman, Bekir Sıtkı Erdoğan, Bekir Oğuzbaşaran, Cemal Safi, Turan Oflazoğlu… gibi pek çok şair, Yahya Kemal’in diri tuttuğu rubai geleneğini günümüze kadar sürdürdüler. Serbest tarzda rubai yazan şairler arasında Nazım Hikmet, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Attila İlhan, Hilmi Yavuz, Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan … gibi isimler sayılabilir.

Şiirde ölçü ve kafiye, şairanelik gibi geleneksel söyleyişe karşı başkaldırıyı temsil eden Orhan Veli’nin şiirleri içerisinde bir de rubaiye rastlanır. Rubainin tüm biçimsel özelliklerine uygun olarak kaleme alınan bu rubai, Orhan Veli’nin aruza yatkınlığının bir delili olarak gösterilebilir. Bu rubaide şair, yaşama arzusunu, hayata bağlılığı dile getirir:

Ömrün o büyük sırrını gör bir bak da
Bir tek kökü kalmış ağacın toprakta
Dünyâ ne kadar tatlı ki binlerce kişi
Kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta.

ORHAN VELİ KANIK

Dörtlük ve özellikle rubai türünün çağdaş şiirimizdeki en verimli ve en başarılı temsilcilerimden biri Ümit Yaşar Oğuzcan’dır. Aruzun belirli bir kalıbıyla, değişmez bir kafiye düzeniyle derin ve özlü bir düşünceyi ya da sürükleyici bir duyguyu dört dizeye sığdırmak hiç de zor değilmiş gibi Ümit Yaşar bize özlü rubai örnekleri veriyor:

Bir ömre değer sevdiğimin bir gecesi
Ağzımda duadır adının her hecesi
Fani yaşayıp böyle ölümsüz sevmek
Alemde bütün sevgilerin en yücesi

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Ümit Yaşar Oğuzcan hem klasik rubai hem yenilikçi rubai alanında başarılı örnekler ortaya koymuş üretken bir şairdir. Sevgi şiirlerine olduğu kadar toplumsal yergi içeren şiirlere de yabancı değildir:

Bitsin diyorum bunca karanlık bitsin
Boş mîdelerin duyduğu açlık bitsin
Mademki eşit geldik eşit gitmeliyiz
Haksızlık imiş zulm imiş artık bitsin

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN

Rıfat Necdet Evrimer, biçim bakımından çok başarılı şu rubaisinde duygularını dizelere yeterince dökememekten şikâyet eder:

Yazdıklarımın hiçbiri gönlümce değil
Bir sâde hayat duygusu kaari bunu bil
Dörtlüklerin altındaki her gizli elem
Bir lav ki yakar kalbimi bilmez bunu dil

RIFAT NECDET EVRİMER

Klasik rubainin ölçü ve kafiye gibi katı kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalarak başarılı örnekler veren şairlerden biri de Yılmaz Karakoyunlu’dur:

Gönlümde açan goncada bülbül sesi var,
Her nağmede bir taze bahar neş’esi var.
Sonsuzluğun idraki olan noktadayım;
Ömrümde hazan mevsiminin gölgesi var

YILMAZ KARAKOYUNLU

Rubai, felsefi bir düşüncenin yahut özgün bir dünya görüşünün şiirsel söylemle ifade edilmesi sonucu ortaya çıkar. Rubai, özlü felsefi düşünceleri barındırması bakımından zengin bir tefekkürün ürünüdür. Azmi Güleç’in rubailerinin çoğu, dil bakımından kısmen eski olsa da söyleyiş bakımından yeni, veciz sevgi şiirleridir:

Beyhûde değil aşk ile feryâd ederiz
Vîrâne gönül şehrini âbâd ederiz
Yârânla bütün demlerimiz bayram olur
Cân şevke gelir tenleri âzâd ederiz

AZMİ GÜLEÇ

Rubai şeklini, vezinlerini, kafiye düzenini Muhsin İlyas Subaşı kadar başarılı ve etkili kullanan üç beş kişi kaldı günümüzde. Pek çok rubai yazmış olan şair, bu şiirlerle, sade bir Türkçe kullanarak aruzla şiir yazmanın güç olduğu düşüncesini de çürütür:

Biz, bahtı kararmış iki yoldaş gibiyiz,
Biz, gülleri kendinde açan sevgiliyiz,
Yanmak kime kısmetse o sıçrar ateşe;
Biz, yangını gül bahçesi yapmış deliyiz

MUHSİN İLYAS SUBAŞI

Divan şairlerinin bile ihmal ettiği milli bir nazım biçimi olan tuyuğ türünü yeniden canlandırarak şiirimize çok önemli bir hizmette bulunan Talat Sait Halman, tuyuğ ve kıtalarının yanında rubaiye de özel önem vermiştir:

YÖN

Dağlarda yanan kutsal ateşler sönmüş;
Gurbet kuşu bezmiş, yarı yoldan dönmüş,
Biz hangi inançlardan umutlandıksa
Gördük ki medet umduğumuz, ters yönmüş.

TALÂT SAİT HALMAN

Rubai geleneğinde şiire başlık konmaz ve mahlas kullanılmaz. Cumhuriyet dönemi şairleri rubailerine başlık koyarak şiirin içeriği hakkında okuyucuya bir ip ucu vermeyi amaçlar:

SON LÂLE

Hiç solmayacak lâleyi dik, bekliyoruz;
Sevdadaki sırra ermedik, bekliyoruz.
Öldüklerimizden öte bir mucize var;
Yorgun ama, mağrur, dimdik, bekliyoruz.

TALÂT SAİT HALMAN

Talat Sait Halman, Mevlana’nın ünlü rubaisini de ezberlenmeye değer bir güzellikte Türkçeleştirmiştir:

Gel gel yine, her neysen, kimsen yine gel;
Kâfirsen, ateş ve put seversen yine gel;
Girmez ki umutsuzluk dergâhımıza…
Yüz tövbeni bozsan bile gel, sen yine gel.

TALÂT SAİT HALMAN

Rubaide okuyucu şairin filozof kişiliğini sezebilmelidir. Daha önce başkaları tarafından birçok kez tekrarlanmış orta malı düşünceleri yeniden dile getirmeye çalışan bir şair, rubaideki yeteneksizliğini ortaya koymuş olur. Hüsrev Hatemi’nin şiirleri bu tür kusurlardan uzaktır:

Sönmüş sanılan ışık, bir anda parlar
Dostun sesi, tekrar sevinç ısmarlar
Bir buzlu soğuk sisli bulut, nur kesilir
Kuşlar ötüşür yerde erirken karlar

HÜSREV HATEMİ

Hece ölçüsüyle unutulmaz şiirler yazan Bekir Sıtkı Erdoğan, aruzun ahenginden de yararlanmayı ihmal etmeyecek kadar ritim tutkunudur. Hayal kırıklıkları, hayatın katı gerçekleri karşısında kötümserlik, karamsarlık Bekir Sıtkı Erdoğan’ın şu rubaisinde veciz ifadesini bulur:

Tanrım; acabâ sahte mi gözlerdeki nur?
Aldanmadayım her şeye mahmûr mahmûr…
Mademki ne var ne yok dünyada, yalan;
Öyleyse neden hesâbı ciddi sorulur?

BEKİR SITKI ERDOĞAN

Cumhuriyet Döneminde Türkçe öylesine sadeleşmiştir ki Türkçenin ses yapısına çok uygun olmayan aruz ölçüsüyle şiir yazmak son derece zorlaşmıştır. Bu durumda şairler, aruza uymak kaygısıyla zayıf söyleyişlere yönelmektense hece ölçüşüyle rubai yazmayı bir çıkış yolu olarak görmüşlerdir. Rubai kalıplarından uzaklaşıp hece ölçüsüyle ahenkli, ince duygusal söyleyişlerle etkileyici rubailer yazan şairlerden bir de Turan Oflazoğlu’dur. Şairin oldukça yalın ve sade bir söyleyişi vardır:

Uyanır ya baharla, deli kandır bu,
Yağmalar iştahla dünyayı candır bu.
Bütün çağlar işte bir ana toplanmış,
Yüzbinlerce yıldızla yüklü andır bu.

TURAN OFLAZOĞLU

Özdemir Asaf’ın 15’li hece ölçüsüyle yazdığı ve aliterasyonlarla bir ses güzelliği kazanan şu iki şiir, rubai başlığını taşımasa da tema ve kafiye dizilişi bakımından bir rubai olarak düşünülmüş:

Kazandıklarım bitti, yitirdiklerim kaldı
Söylediklerim gitti, dinlediklerim kaldı
Bir bilmek ülkesinin, düşün iline vardım
Öğrettiklerim gitti, öğrendiklerim kaldı

ÖZDEMİR ASAF

Giderken bura için, gelince ora için,
Gününde ve gecende kendince ora için
Sakladığın kendini böldün iki yarım’a;
İki kez yaralandın bir yarım yara için.

ÖZDEMİR ASAF

Heceyle lirik rubailer yazan şairlerimizden bir de Cemal Safi’dir:

Gönlümün perdesinde en hazîn sahnesin sen
Felâketim olacak aşka bahânesin sen
Mecnûn bile Leylâ’ya bu nazarla bakmadı
İlahlaştın gözümde nasıl efsânesin sen?..

CEMAL SAFİ

Başarılı bir müzisyen olmanın verdiği alışkanlıkla düşüncenin yanı sıra ahengi de önemseyerek heceyle başarılı rubailer yazan şairlerimizden biri de Sadun Aksüt’tür:

Bir anlık hasretini bin vuslata değişmem
Koynunda cehennemi bin cennete değişmem
Her şey her an yaşanır, her şey bir anda geçer
Seninle yaşanan ânı ben bin yıla değişmem.

SADUN AKSÜT

Ahir Zaman Rubaileri, Rubaiyat-ı Oğuz, Poetika Rubaileri, Geleneğin İzinde gibi birçok şiir kitabındaki özgün rubaileriyle bu türe canlılık kazandıran üretken şairlerimizden biri de Bekir Oğuzbaşaran’dır. Bekir Oğuzbaşaran, rubailerinde çok zengin mazmunları ve temaları bu türün yapısına en uygun biçimde, akıcı ve etkileyici bir üslupla ifade etmeyi başarabilmiştir:

İşlenmemiş bir lisan, gülü solmuş hâr gibi
Şiirle zenginleşir, güzelleşir nâr gibi
Her şey aşktan ibaret, der, bir yerde Fuzûlî
İlimsiz şiir çöker, temelsiz dîvâr gibi…

BEKİR OĞUZBAŞARAN

Bekir Oğuzbaşaran, bu söyleyişiyle rubaiden beklenmesi gereken ince bir düşüncenin şiirsel söyleme kavuşturulması ustalığını gösterir. Şair bazı rubailerinde Divan şiirinin söz varlığından yararlanmış bazılarında ise anlaşılır yalın bir dil kullanmıştır:

Ey yolcu bana Mecnun ile Leylâ’yı sorma!
Ferhadla Şîrin’i, Vâmıkla Azrâ’yı sorma!
Anlatmakla biter mi âşıklar kafilesi?
“Ahsenü’l kasas” Yûsuf u Züleyhâ’yı sorma!

BEKİR OĞUZBAŞARAN

Bekir Oğuzbaşaran, genelde klasik rubai kurallarına uymaya çalışmış ve bunda büyük ölçüde başarılı olmuştur. Bekir Oğuzbaşaran, Divan geleneğini günümüzde başarıyla devam ettiren nadir şairlerden biridir:

Dosdoğru söylemeli: Hayat acemisiyim.
Pusulası bozulmuş yalnızlık gemisiyim.
Sözün büyüsüyle mest, fildişi kulesinde;
En güzel şiirlerin çılgın harāmîsiyim…

BEKİR OĞUZBAŞARAN

Aruzun belli bir kalıbıyla, belli bir kafiye düzeniyle yazılması gerektiği halde günümüzde hece vezniyle hatta serbest tarzda ölçüsüz, kafiyesiz yazılan rubai örnekleri de pek çoktur. Sezai Karakoç’un “Rubailer” başlığıyla yazdığı şu şiirler yalnızca mısra sayısı bakımından rubaiye benzemekte, ölçü, kafiye ve içerik açısından rubainin özelliklerine uymamaktadır

Çocuklar bana kalırsa yoklar
Yok çocuk falan yok öyle şey
Hayal edilmiş ekler olacaklar
Ailelerin melankolileri için

SEZAİ KARAKOÇ

Doktor istemem annem gelsin
Yataklar denize atılsın
Çocuklar çember çevirsin
Ölürken böyle istiyorum

SEZAİ KARAKOÇ

Bir düşünce şiiri olması sebebiyle rubai değişik şiir anlayışlarına sahip pek çok şairin ilgisini çekmiştir. Cumhuriyet döneminde bazı şairler dörtlüğü rubai anlamında kullanmışlar, biçimsel koşulları dikkate almadan yazdıkları tek dörtlükten ibaret şiirleri rubai olarak adlandırmışlardır. Nazım Hikmet ölçüyü ve kafiye düzenini de bir kenara iterek modern rubai denemeleri yaptı. O, rubaiye felsefi dünya algısının yanında ideolojik bir mesaj yükledi.

Ölümü, ömrün kısalığını tatlı bir kederle düşünerek
şarap içmek lâle bahçesinde, ayın altında…
Bu tatlı keder doğduk doğalı nasib olmadı bize:
bir kenar mahallede, simsiyah bir evde, zemin katında…

NAZIM HİKMET

Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
uzaktan seyredemeseydik ruhunu birbirimizin.
Kim bilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
belki bu kadar yakın olmazdık birbirimize…

NAZIM HİKMET

Son dönemde rubai yazan şairlerden biri de Hilmi Yavuz’dur. Divan ve Halk edebiyatından önemli ölçüde beslenmiş olan şair, rubaide de kendine özgü bir söyleyiş geliştirmiştir. Hilmi Yavuz, “Bâki’ye Rubai” başlığı altında ustaca bir söyleyişe ulaşır:

ey bakışlar ustası umutlar pehlivanı
sen anlattın bir gülde anlatılmaz olanı
bir hüzne başlarken sana çıraklık ettik
uçurduğun kuşlardır şimdi Bâki Divânı

HİLMİ YAVUZ

Şiirde birçok biçimsel yeniliğim öncülüğümü yapmış olan Atilla İlhan, rubai ismini verdiği dörtlükler yazmış, kafiye sistemine uyduğu ancak vezin konusunda serbest davrandığı, mısra sayısını kimi zaman rubai tarzına aykırı dörtten fazla yaptığı bu şiirlerde dünya, ölüm, savaş, fakirlik, siyasi direniş gibi konuları işlemiştir:

bitirmek elbette zor bir şarkıyı başlamaktan
gönüllerde akşam olur mum biter sulanır kan
simsiyah yokluk bulutları çöktü mü salkım salkım
gelecek kuşaklara yansımasıyla avunur insan

ATTİLA İLHAN

Attila İlhan’ın ilk şiir kitabı Duvar’da rubai ismini taşıyan dört mısralık bir şiire rastlarız:

Sarı başörtülü bir kadın bir türkü yakmaktadır
Buğday yıkamış güneşte kurutmaktadır
Uzaktaki sevgilimi hatırlatırsınız bana
Ah benim memleketimin dokunaklı şarkıları

ATTİLA İLHAN

Şair rubainin ölçü ve kafiye kurallarına uymadığı bu şiirde rubainin genel mantığını çok güzel yansıtır; şiirin üçüncü mısraında asıl maksadını söyler ve dördüncü mısra ile bunu pekiştirir.

Rubai, mâni, nazım, tuyuğ, kıt’a, dü-beyt, terane; daha geniş bir terimle: dörtlük… Her dönemde pek çok şairin özlü düşüncelerini ifadeye elverişli bir şiir türü olmuştur. Geleneksel şiirimizden yararlanarak modern şiirin özgün örneklerini veren şairlerimizden biri de Turgut Uyar’dır:

hazırladım hazıra durdum giydirdim gölgemi
kuş çığlığı senin bölgen sorma benim bölgemi
aşklar telef olup gider sokak köpeği gibi
gitsin. harcansın bazı şeyler. sen kal e mi?

TURGUT UYAR

Nazım Hikmet’in açtığı yolda Toplumcu- Gerçekçi şiirler yazan bazı şairler de rubainin özlü düşünceleri ifadeye elverişli bir tür oluşunu değerlendirmek istemişlerdir:

Elinde ne piyon kaldı ne vezir ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ direnmekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler…

ATAOL BEHRAMOĞLU

Murathan Mungan’ın Divan şiiri geleneğinden yararlanmış olduğuna örnek gösterilebilecek çok sayıda şiiri vardır. “Yasak Rubai” ve “Azizler Rubaisi” adlarını taşıyan şiirleri, biçim ve içerik olarak tamamıyla geleneksel rubaiden ayrılır ancak dört dizeden ibaret olmaları nedeniyle Mungan, bu şiirlerine rubai ismini verir:

Azizler Rubaisi
geceleri erkekliğine soyunan sesimiz
boyuna yarım kalmış bir kadın saati vurur sokağa
başlar bir karanlık sigara dumanının macerası uzun
her sabah kanlarla devriliriz.

MURATHAN MUNGAN

Kaynaklar: Recai Kapusuzoğlu, Arif Nihat Asya’nın Rubaileri, AÜ. DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Lisans Tezi, (1980)

http://www.recaikapusuzoglu.com/ders-405

http://www.recaikapusuzoglu.com/ders-365

Nurullah Çetin, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Rubai

RECAİ KAPUSUZOĞLU

Yazdır

Yazar hakkında

Recai Kapusuzoğlu

1959’da Yozgat’ta doğdum. 1981’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini bitirdim. Aynı yıl öğretmenliğe başladım. Yurdun değişik illerinde altı yıl edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra 1987’de açılan bir sınavı kazanarak Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Daire başkanlığında eski yazı-arşiv uzmanı olarak çalışmaya başladım.
1990’da kendi isteğimle bu kurumdan istifa ederek asıl mesleğime, öğretmenliğe, dönüş yaptım.1990’da Türkçe-edebiyat öğretmeni olarak dershaneciliğe başladım ve aralıksız olarak bu güne kadar sürdürdüm. On beş yıl kadar özel bir dershanenin kurucu müdürlüğünü yaptım.
2006’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavında başarılı olarak ve yapılan diğer değerlendirmeler sonunda ”Uzman Öğretmen” unvanını kullanmaya hak kazandım. 2007’de milli eğitimden emekli oldum.
2002’de Yozgat Fen Edebiyat Fakültesi’nde ücretli olarak Türk Dili dersi verdim.
1980’li yıllarda Pınar ve Gerçek dergilerinde yazılarım yayınlandı.
1995’te ÖSS Türkçe-Edebiyat(Konu Anlatımlı) kitabım Anadolu Dershaneler Birliği tarafından basıldı ve iki yıl tüm üye dershanelerde ders kitabı olarak okutuldu.
YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Konu Anlatımlı ve YGS-LYS Türkçe-Edebiyat Soru Bankası başlıklı kitaplarım, Hedef Yayınları arasında çıktı.
Halen Yozgat Özel Başarı Temel Lisesinin ve KPSS kursunun kurucu müdürlüğünü yapıyorum.
1985’te deneme amacıyla girdiğim ÖSS’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Halen 3. Sınıf öğrencisiyim.

Yorum yap