Hikaye Örnekleri

Koltuk Değnekleri (Bahaeddin Özkişi)

Bana telaşla, “Sen otur.” dedi. “Bilet ve pasaport işini yapıp hemen geleceğim.”

Terminal tenhaydı. Alanı iyice görebilecek bir koltuk seçtim. Karşımda bir çift, ayakta duruyordu Adam uzun boylu ve çok zayıftı. İçine fazlaca Fransızca sokuşturulmuş bir Yahudiceyle bazı şeyler anlatıyordu. Kadın yarı ilgisi onda, çevresini inceliyor, sonra dürtülmüş gibi dönüyor, aynı ses tonlu bir kelime dizisi gürültü ile başlıyor ve son buluyordu.

Bir ara gözleri bana takıldı. Bakışları; yüzümde, koltuk değneklerimde ve dizlerimde ayrı ayrı durarak bir üçgen çizdi. Yağlı bir kremle parlıyordu yüzü. Dudak boyası ağzının çevresine taşırılarak sürülmüştü. Siyah, yırtık, edepsiz gözleri vardı. Dirseğiyle dürttü erkeği, çenesiyle beni gösterdi ve ilgisiz bir acımayla, esnermiş gibi, “Malade” dedi. Çevreyi tarayan gözleri daha sonra bana tekrar takıldıysa da artık ilgilenmedi.

Bir kısa süre için bile olsa, “Gitmesine üzülüyor muyum?” diye düşündüm. Kesin bir cevap veremedim bu soruya. Yirmi yedi yıldır hareket etmeyen ayaklarımın verdiği acıyla hissim doymuştu. Olanla yetinmesini biliyordum. Ayrılmak zordu ama ben bu uzun süre zarfında ümit etmemeyi de öğrenmişi tim. Bu, ancak romanlarda bulunabilecek renkli ilişki bile bana ümit etmemek gerektiğini unutturamamıştı. Zaman zaman, incecik ve derinden bir his, bir iğne acısıyla kendini hissettiriyordu; ama düşüncem bu delişmen isteği daha yeşermeden yakalıyor, yaşamasına, gelişmesine fırsat vermeden boğuyordu.

Dalmışım, bir elin omzuma değmesiyle sıçradım. Üniformalı, tanımadığım bir adam “Avni Bey?” diye sordu. Tereddütle “Evet” diye cevap verdim. “İnci Hanım gönderdi beni.”dedi. “Gümrük kontrolünü hemen yaptırması gerektiği için buraya gelemiyor. Lütfen, siz gideceksiniz..” koltuktan ağırca doğruldum, sonra durdum birden. Peki, ama diye düşündüm, bu kadar insan arasında, böylesine kesinlikle nasıl buldu bu adam beni? Ağır ve dolu bir tempoyla vurdu kalbim. Kanım, beraberinde sivri bir şeyler sürükleyerek dolaştı.

Tabii bulacaktı, diye düşündüm. Hem de kolayca. Ben diğerlerinden daha fazla bir şeye, koltuk değneklerine sahibim.

Hâlbuki o benim sakatlığıma önem vermez görünmüştü. “Bana kalp gerek.” Demişti. Şiirler söylemiş, misaller vermiş, ruhu ve eti birbirine karıştıran basit insan davranışıyla alay etmiş, “Ben” demişti “Hiç elmas bir küpeyi mahfazasıyla takan bir kulak görmedim.”

Nasıl engindi hisleri, nasıl şekle ve ete yer yoktu kalbinde.

Kendimi yorgun hissettim birden. Hava teneffüsü zor bir şeymiş gibi geldi. Taşınmaz bir ağırlık vardı omuzlarımda. Gururumdan aldım yürüme gücünü. Ağır ama kararlı, gümrük bölümünün aksi yönüne sürüklendim.
(Göç Zamanı)

Yazdır

Yazar hakkında

Süleyman Kara

Öğrenci ve öğretmenlere faydalı olmak için onlara kaliteli edebiyat sitesi olan edebiyat sultanını sundum.

Yorum yap